17 Aralık 2005 Sayı: 2005/49 (49)
  Kızıl Bayrak'tan
  "Kırmızı çizgiler"ini terkeden sermaye devleti ABD'nin tam hizmetinde
  Türkiye ABD’nin saldırı ve savaş üssü olarak hazırlanıyor!
  Hesabı işçi ve emekçiler soracak!
  Yeni niyet mektubu, yeni saldırı planları!
Sosyal güvenliğin tasfiyesinde yeni adım
Asgari ücret ve davete icabet: Kavgaysa kavga!..
/ Yüksel Akkaya
  Asgari ücret
  Küçükçekmece-Yenibosna-Güneşli-Topkapı İşçi Kurultayı gerçekleşti...
  Ümraniye İşçi Kurultayı gerçekleşti...
  Ümraniye İşçi Kurultayı yeni bir başlangıç oldu...
  Büyükçekmece İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi temsilcisi ile konuştuk...
  19 Aralık katliamı ve
yoğunlaşan saldırılar
  Düzen cephesinde it dalaşı devam ediyor
  7. yılında Parti her açıdan daha ileride!../ Güne yüklenmek ve geleceğe hazırlanmak /Orta sayfa
  Kürt uyanışı ve hareketinin
çelişik etkisi
  AB şefleri Amerikalı işkencecilerin suç ortağı!
  Hariri suikastıyla ilgili ikinci rapor BM’ye sunuldu...
  Irak’ta emperyalist orduların namluları gölgesinde seçimler
  Köln İşçi-Gençlik Kültür Evi açıldı
  İÜ Merkez Kampüsü; Faşist saldırılar sürüyor... Polis-idare-sivil faşist işbirliğine karşı birleşik devrimci mücadele!
  Ekim Gençliği çalışmalarından...
  Tuzla Deri-İş Şube Sekreteri ve işçilerle konuştuk... “Bu saldırılar bizi yıldıramaz!”
  Güney Kürdistan, Irak ve TC / SOSYALİST-ŞOREŞGER
  Bültenlerden / Ankara İşçi Bülteni
  Bültenlerden / Çiğli İşçi Bülteni
  Kamu Personel Rejimi Kanun Taslağı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İÜ Merkez Kampüsü’nde planlı ve koordineli faşist saldırılar sürüyor...

Polis-idare-sivil faşist işbirliğine karşı birleşik devrimci mücadele!

İstanbul Üniversitesi geçtiğimiz sene sivil faşistlerle yaşanan gerginliklere uzun süre sahne olmuştu. Soruşturma terörü ile desteklenen bu süreç esasında Beyazıt’taki politik faaliyeti durdurma hedefiyle sürdürülmüştü. Dönemin son gününe kadar saldırı kimi zaman sivil faşistler eliyle, kimi zaman rektörlüğün ihtiyati tedbir, disiplin soruşturması benzeri uygulamalarıyla süreklileştirilmişti.

Geçen sene yaşanan süreci Kızıl Bayrak sayfalarından mümkün olduğunca değerlendirmeye çalışmış, öne çıkan eğilimleri tartıştığımız gibi, saldırılar vesilesiyle anti faşist mücadele perspektifimizi de ortaya koymuştuk. İstanbul Üniversitesi’nde son bir hafta içerisinde tekrar tırmandırılmaya çalışılan sivil faşist saldırıları ve karşısında gelişen tepkiyi değerlendirdiğimizde, geçen sene yaşananlara dönüp bakmak bir zorunluluk ifade etmektedir. Zira geçen sene yaşanan deneyim, gerek farklı eğilimlerin soruna yaklaşımı, gerekse ortaya çıkan sonuçlar ve bu sonuçları doğuran pratik yönelim noktasında bir dizi hata içermekteydi. Bugün esasında yeni bir süreci değil, geçen senenin devamını yaşamaktayız. Tek fark, geçen seneye oranla bu sene daha sistemli bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuzun açığa çıkmış olmasıdır.

Devrimci faaliyete yönelik operasyon

Geçen sene sivil faşistlerin saldırıları ekseninde yürüyen süreç, beraberinde polis terörünün devreye sokulmasının imkanı olmuş, ancak hepsinden önemlisi rektörlükçe devrimci faaliyet alanının daraltılmasına, kazanımların ortadan kaldırılmasına vesile olmuştur. Üniversitede idarenin baskılarına sivil faşist saldırılar kadar siyasal gençlik gruplarının birleşik hareket etmekten uzak oluşu da zemin yaratmıştır. Kapılarda ve toplu girişlerde kimlik kontrolü, üst araması vb. bir dizi uygulama bu süreçte devreye sokulmuş, karşısında güçlü ve örgütlü bir tepki göremeyince süreklileşmiştir.

Dönem başından bu yana İstanbul Üniversitesi’nde ortaya çıkan uygulamalara bakıldığında geçen sene atılan adımların bugünkü sonuçları oldukları görülebilir. Kameralardan çanta kimlik kontrollerine, üst aramalarından fakülteler arası geçiş yasağına kadar, herbiri geçen sene faşist saldırılar sürecinde rektörlükçe dayatılmış olup, siyasal gençlik gruplarınca püskürtülememiş saldırıların kendisidir. Rektörlüğün bugüne kadar görülmemiş uygulamalarına başka bir açıklama yapmak mümkün değildir.

Son bir haftadır İstanbul Üniversitesi’nde kendini sivil faşist saldırılar görünümünde dışavuran süreç, esasında devrimci faaliyete yönelik bir operasyon niteliği taşımaktadır. Sivil faşistler bu noktada rektörlüğün ve kolluk kuvvetlerinin üniversite içerisindeki politik atmosferi dağıtmalarının ve devrimci faaliyete dönük saldırılarının bahanesini oluşturmaktadır.

İstanbul Üniversitesi bir sınavın eşiğindedir. Saldırılar geçen seneye oranla ne kadar sistemliyse, siyasal gençlik grupları da geçen seneye oranla o ölçüde dağınık bir tabloya sahiptir. Bu durum ise, başlatılan operasyonun güç aldığı zayıf noktayı oluşturmaktadır.

Merkez Kampüs’te yaşanan süreç

Merkez Kampüs döneme oldukça ağırlaştırılmış güvenlik önlemleri ve beraberinde artan idari ve polisiye baskıyla başladı. Örgütlü güçlerin alabildiğine daraldığı Merkez Kampüs’te dönem başından bu yana devreye sokulan baskı araçları karşısında güçlü tek bir tepki verilemedi.

İlk günden bu yana, üniversitedeki politik faaliyetin engellenmesi hedefiyle hareket edildiği açıkça ortadaydı. Üniversite giriş kapılarının sadece bir tanesi açık bırakılmıştı ve bu kapıdan da öğrenciler çanta aramasıyla alınmaktaydı. Afiş, bildiri, pankart gibi çeşitli materyallerin üniversiteye alınmaması noktasında rektörlüğün ve güvenliklerin net bir tutumu vardı. Merkez Kampüs’e diğer fakültelerin girişi tümüyle yasaklanmış, kampüs adeta bir F tipi hapishaneye dönüştürülmüştü.

Kameralardan turnikelere, aramalara kadar türlü baskı yollarına başvurmuş olmasına karşın, kampüste güçlü ya da değil ama sürekli bir politik faaliyetin varlığını sürdürmesi, sivil faşist saldırıların tekrar devreye sokulması ihtiyacını doğurdu. Devrimci faaliyetin engellenmesi hedefinin doğurduğu ihtiyaçlar merkezinde, 9 Aralık günü Merkez Kampüs’teki faşistler, afişlerimize saldırmaya kalktılar. Doğallığında tok bir tutumla karşılaştılar. 9 Aralık günü fiilen başlayan süreç, 12 Aralık günü faşistlerin Merkez Kampüs koridoruna konuşlanmaları ile iyice tırmandı. Afişlere bir kez daha saldıran faşistler, bir kez daha yanıtlarını aldılar. Bu arada daha kapsamlı bir karşı karşıya gelişi önlemek derdindeymiş gibi görünen çevik kuvvet de üniversite koridoruna konuşlandı. Bu arada aynı gün Edebiyat Fakültesi’nde 50 kişilik bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

13 Aralık günü de benzer bir biçimde geçti. Faşistlere her müdahale girişimimiz araya çevik kuvvetin girmesi ile engellendi. Bu arada üniversite dışında devriye gezen sivil faşistler, ÖKM’ye saldırdılar, birkaç başarısız pusu girişiminde bulundular.

Sivil faşist saldırılar sözkonusu olduğunda temel hedefin gündem bulandırmak, devrimci faaliyeti engellemek olduğu bilinen bir gerçektir. Yine rektörlüğün bu kirli amacın işbirlikçisi olduğu da bilinir. Ancak son süreç, bu gerçeklerin somut örneklerle altının çizilmesini sağladı. Çünkü hem rektörlüğün, hem dekanın, hem polisleri aracılığıya devletin, hem de faşistlerin ortak paydası, fakültede afiş asılmasının yasaklanmasıydı. Üniversite yönetimiyle girilen her pazarlığın karşısına afiş sorunu çıkartılıyordu. Verilerin bu kadar açık olduğu yerde şu an yaşanan süreci tek başına bir faşist saldırganlık olarak ele almak, bütünlüklü hareket etmenin önünü tıkayacaktır. Zira bugün yaşananların kapsamı bir sivil faşist saldırı kapsamından öte, devrimci faaliyeti karşısına almış güçlerin planlı işbirliği anlamını taşımaktadır.

14 Aralık günü yaşananlar soruna dair biraz önce çizdiğimiz hattı tümüyle doğrular nitelikte gelişti. Edebiyat Fakültesi’ne toplu giriş esnasında çanta aratmama tutumunun alınmasının ardından çevik kuvvet saldırdı. Ve 14 öğrenci dövülerek gözaltına alındı. Saat 14:00’te bütün fakülteler Edebiyat Fakültesi kapısı önünde toplandı. Bu buluşmanın ardından beraber Adliye’ye dek yüründü ve gözaltındaki arkadaşlar bırakılana dek orada beklendi. Yürüyüşe 200’e yakın öğrenci katıldı.

Gelişen süreç ve alınması gereken tutum

Merkez ve Edebiyat Kampüsler’inde yaşanan sürecin bir özetini geçtikten sonra, bu sürecin gerektirdiği tutuma dair bir belirleme yapılabilir.

Öncelikle şu bilinç açıklığına ulaşmak gerekli, saldırı kendinden menkul bir sivil faşist saldırı değildir. Aksine üniversitede devrimci siyasetin kökünü kazıma hedeflerinin bir göstergesidir. Bu süreçte en doğru yaklaşım, faaliyeti sürdürmek, güçlendirmek ve kesintisiz hale getirmek olacaktır.

Ancak açık ki burada sözü edilen faşistleri yok sayarak rutin faaliyeti gerçekleştirmeye çalışmak değildir. Aksine, faşistlere karşı devrimci şiddetin uygulanması gerekliliği zaten tartışma gerektirmeyen bir meseledir. Ve yine şu da farkedilmelidir ki, bu saldırılar toplamın bir ayağı olduğu yerde, salt İstanbul Üniversitesi’ni değil, aksine tüm İstanbul’u kesen sorunlardır. Yani bu saldırıların yanıtlanması da tek başına İstanbul Üniversitesi’nin işi değildir. Bugün içinden geçilen süreç devrimci faaliyeti bitirmeyi hedeflediği yerde, yapılması gereken, politik faaliyetten ödün vermeyen ama devrimci şiddetin meşruluğuna uygun bir tutum geliştirmektir.

İÜ Merkez Kampüs/Ekim Gençliği