Zindan’dan...
Sevgili Kızıl Bayrak emekçileri ve dostları,
Bir yılı daha geride bıraktınız. Gelecek yıl/yıllarda, mücadelenizde en içten, en sıcak dost dileklerimle başarılar diliyorum. Aynı dileklerim yeni yıl için de geçerli. Mecburen biraz erken oldu! Çünkü, 3 ay mektup alma/verme cezamız gündemde. Açık görüşte asker sokulmasını (önce birdi, sonra iki oldu, üç oldu, en son dört oldu. Yakında bir takımı sokarlar!) protesto ediyorduk. Yeni yasalara dayanarak vermeye başladılar. Bugün İnfaz Hakimliği’ne itiraz ettik. Aynı cezayı alırsak bir hafta içinde Kocaeli 2. Ağır Ceza’ya itiraz edeceğiz. Bu da aynı kararı verirse ceza yürürlüğe girer. Bundandır erkenden “yılbaşı” dileklerimi yazmam. İki dileğimi birarada yapmış oldum.
Dostlar, kendinize çok iyi bakın olur mu? Kucaklıyor ve öpüyorum. Dostça selamlar, sevgiler.
Dostça kalın...
Not: Dergiler için tekrar teşekkürler. Düzenli alıyoruz. Bugün 12 Kasım sayısı geldi. Size, kadife (en küçük) çiçeği, reyhan dalı (orta boy), söğüt ağacının dalını yapıştırdım. Emekle, türkülerle büyüttük bir avuç yerde! Bakmayın buraların küçük olduğuna! Her zamanki gibi koşulların hükmü yok. Bizler çok iyiyiz.
Mete Tuncer
1 No’lu F Tipi Hapishanesi
A-3-8 PK 50/ Kocaeli
23 Kasım ‘05
Çıkagelirsiniz,
Sarsılırız
Cehennem mezarı depremlerle
Çıkagelirsiniz,
Aralanır gecenin perdesi
Firari düğünler kurulur ellerimize
Çıkagelirsiniz,
Savrulur harmanı acıların
Okyanuslar doluşur gönlümüze
Çıkagelirsiniz,
Halay tadında gözlerinizle
Sesimizi sunarsınız bize.
Ş. Tamer
------------------------------------------------------------------------------------------
Zindandan erken yeni yıl kutlaması...
Merhabalar,
Dostlar, öncelikle göndermiş olduğunuz yayınlar için çok teşekkür ediyorum. Çok az aksaklık olsa da hemen hemen tümü elime geçti. Dostlar, yakında üç ay süreyle açık görüş, mekup vb. yasağı uygulamaya konacağından yeni yıl kartını çok erken gönderiyorum ve artık zorluklarla yetiştirdiğimiz çiçeklerle resim çekinmek de yasak. Önceden çekildiğim bir avuç çiçeğin direnci, umudu ile yeni yılınızı en içten umutlu dileklerimle selamlıyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Ercan Binay
1 No’lu F Tipi Hapishanesi
Kocaeli
------------------------------------------------------------------------------------------
Yıldızlar ülkesine mektup
(Mehmet Tahsin Budak’a...)
Yeniden merhaba sevgili dostum,
Bu sene aramızdan ayrılışının 10. yılı. Yüreğimdeki yerin, sıcaklığını hala koruyor. Aksini düşünmek nasıl olabilir? Adını unutmak, yaptıklarını yok saymak insanlığa ve tarihe karşı büyük bir suçtur. Her ne kadar yaşadığın süre içerisinde seninle çok şey paylaşamazsak da şimdi itiraf ediyorum; sen benim kahramanımdın. O küçük yaşımda biliyordum, kimlere, neye karşı kimler için mücadele ettiğini. İnsanlık adına bedeller ödemeye hazır olduğunu daha o yaşımda biliyordum.
Devrimci ahlakın yüceliğini seninle öğrendim, seninle söyledim kavga türkülerini. Seninle aynı soyadını taşımaktan hep gurur duydum. Duymaya da devam edeceğim. Farklılıklarımız olsa da amacımız bir sevgili dostum, yıldıramayacaklar bizi. Kopartamayacaklar bizi dalımızdan. Çünkü bizler kopmaz bağlarla bağlıyız devrime ve birilerine inat çoğalan bir coşkuyla söylemeye devam edeceğiz türkülerimizi. Her gün yeniden doğacağız seninle ve sen gücümüze güç katacaksın adının büyüklüğüyle. Bu zulüm, bu bezirgan saltanatı gün gelecek elbet son bulacak. Bizler yıkıntıların ardından türkülerle çıkacağız yeni sabahlara. O büyük ateşi beraber yakacağız, o büyük güne kadar hoşçakal sevgili dostum. Sesin sesimizde ses, çığlığın çığlığımızda çığlık olsun, ışığın yolumuzu aydınlatsın.
Seni tüm Arap halkları adına devrimciliğin bitmek tükenmek bilmeyen coşkusuyla selamlıyorum. Yoldaşça sevgiler...
İÜ Edebiyat Fakültesi’nden bir öğrenci
------------------------------------------------------------------------------------------
İşçilerin sanat anlayışı ne olmalıdır?
Kapitalist sistemde, her şey gibisanat ve sanatçı da sahtedir. Karşımıza “sanatçıyım” diye çıkan insanların sanatla hiç alakaları yoktur. Hepsi birer paracıdır. Devlet sanatçısı diye karşımıza çıkarılanlarsa çevirdikleri filmlerinde aşk hikayesinden başka bir şey anlatmamışlardır. Yani toplumun sorunlarıyla ilgili filmler yapılmıyor. Toplumun yaşadığı sorunları olduğu gibi anlatmayı bir yana bırakalım, gerçeklere az da olsa değinen filmleri televizyonlarda görmek mümkün değil.
Ben bir işçi olarak, şu an çevrilen sinema ve dizileri izlediğim zaman rahatsız oluyorum. Eleştirel baktığımız zaman eminim hepimiz rahatsız oluruz. Biz işçiler eve gider gitmez hemen televizyonun karşısına geçeriz. Belki o gün usta ve patrondan hakaret duymuşuzdur, mesaiye kalmışız, yorgunuzdur. Fabrikadaki sorunlara dayanamayıp işi bırakmışız veya çıkarılmışızdır. Bu kadar çok sorunumuz varken kendimizi televizyon karşısında buluruz. Dizi filmleri izledikten sonra yaşadığımız sorunları bir anda unutuveririz. Çünkü izlediğimiz diziler hayal dünyasına çoktan götürmüştür bizi. “Hayal dünyası” diyorum çünkü dizide anlatılmak istenen yaşamla bizim yaşadığımız, yaşam koşullarının hiçbir alakası yoktur. İzlediğimiz dizilerde ne ücreti gecikmiş bir işçi var ne de elektrik, su parasını düşünen bir emekçi var. Ne de bin bir emekle kendi elleriyle yaptığı evi yıkılmış bir emekçi var. İzlediğimiz filmler tamamen burjuva hayatını anlatır. Yani sanatsal baktığımızda bile iki sınıf çelişkisini görürüz.
Bütün televizyon kanalları sermaye sınıfının elinde olduğu için televizyonda ne izleyeceğimize onlar karar veriyor. Şu anki dizi filmlerse insanları uyutmak için çevrilmiş. Peki bizim nasıl bir sanat anlayışımız olmalı?
Sermaye sınıfı empoze ettiği sanat ve kültürüyle bizi nasıl uyutuyorsa, bizim de tam tersine yapmamız gereken toplumun sorunlarına ilgi göstermek ve bir toplumun nasıl yaşaması gerektiğini sanat aracılığıyla anlatmaktır.
Bir tekstil işçisi/Çiğli
|