10 Aralık 2005 Sayı: 2005/48 (48)

  Kızıl Bayrak'tan
  17 Aralık Ankara eylemi üzerine
  BDSP'nin açıklaması; 17 Aralık'ta Ankara'ya, mücadele alanlarına!
  İnsanca yaşanacak ücret talebi ve sermayenin vergi politikaları
  Şemdinli protestoları sürüyor
Sendikalar Yasası değişiyor; Sendikal örgütlenme önündeki tüm engeller kaldırılsın!
Kadın ve çocuğa yönelik şiddete karşı genelge ve devletin ikiyüzlülüğü
  Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin çıkmazı ve gerçek çözüm
  "Türk aydınları"ndan Türk milletine bildiri ve ötesi...
  Türk Metal 12. Genel Kurulu; Faşist-ırkçı güruh yeniden yönetimde
  Sigorta hakkının kullanımı, ihlaller ve ihlale karşı mücadele
  İşçi kurultayı hazırlık çalışmaarından
  Eski çöplük mahallesi halkı barınma hakkı için mücadeleyi sürdürüyor
  Ümraniye işçi kurultayı hazırlık komitesi; "Sınıfın devrimci temellerde birliğini hedefliyoruz"
  Milli Güvenlik Siyaset Belgesi üzerine/3 İran ve Suriye konusunda Amerikancı politika
  Burjuvazisin ideolojik saldırısı ve sınıf devrimcilerinin görevleri / Haluk Gerger
  İşkence uçakları skandalının üstü örtülemiyor
  Felluce'de işgal ordusuna ağır darbe
  ABD emperyalizmi bir yalan imparatorluğudur
  General Motors iflasın eşiğinde; Fatura yine işçilere kesilecek
  Bu dünyada "siyah" olmak!
  "Üst-kimlik", "alt-kimlik" ve ötesi... /Sosyalist-Şoreşger
  Picasso ve burjuva ikiyüzlülüğü!
  Gençlik mücadelesi ve etkinliklerinden
  Suriye abluka altında
  2006'ya doğru / E. Yıldızoğlu
  19 Aralık katliamını unutmadık, unutturmayacağız!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İnsanca yaşanacak ücret talebi ve sermayenin vergi politikaları

Hükümet geçen hafta sermayeye bir “müjde” vererek Kurumlar Vergisi’ni yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşürdüğünü, yanısıra Gelir Vergisi oranını da 5 puan indirdiğini açıklamıştı.

Hükümet ve sermaye bu yeni düzenlemeyi yatırımların önündeki engelleri kaldıracak, dolayısıyla da işsizliği aşağı çekecek bir adım olarak sunmuşlardı. Hatta Maliye Bakanı büyük bir yüzsüzlükle bu düzenlemeyi asıl olarak işsizleri düşündükleri için yaptıklarını iddia etmişti.

Hükümet ve devlet yetkililerinin söylediği bir diğer şey, henüz mecliste görüşülmeyi bekleyen 2006 Bütçe Yasa Tasarısı hazırlanırken bu indirimlerin de dikkate alındığıydı. Bu iddiaya göre vergilere ilişkin düzenlemeler bütçe hedeflerinde bir sapmaya neden olmayacaktı. Dolayısıyla da vergi düzenlemelerinden kaynaklanan gelir kayıplarını telafi etmek için başka vergilere ya da gelir arttırıcı önlemlere gerek duyulmayacaktı.

Konuyla ilgili süren tartışmalar ve ortaya çıkan yeni bilgiler durumun hiç de yansıtıldığı gibi olmadığını, hükümetin bu uygulamanın kabul görmesi için açık açık yalan söylediğini gösteriyor.

Yalan 1: Bu düzenlemeyi yatırımların artması, işsizliğin azalması için yaptık!

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan yapılan yeni düzenlemeyi savunurken, “Yatırımın önü açılırsa işsizliğe çare bulunacaktır. Toplumda en çok ezilen işsizlerdir. Biz bunu işsizliği düşürmek için yaptık. Kimse TÜSİAD yanlısı, sermaye yanlısı diye suçlamaya kalkmasın” diyordu. Tayyip Erdoğan ise yeni düzenleme ile yatırım yapmak isteyen yabancı ve yerli sermayenin önünün açıldığını söylüyordu.

Fakat konuyu yakından bilenler ve takip edenler durumun hiç de öyle olmadığını, bu yeni düzenlemenin sayıları 3-4 bini geçmeyen büyük sermayedar ve rantiyeciyi memnun ettiğini, bu yeni düzenleme kapsamında yatırım teşvikleriyle ilgili eski sistem ortadan kaldırıldığı için yatırımlarının artmasının sözkonusu olmadığını ifade etmektedirler.

Milliyet yazarlarından Güngör Uras 3 Aralık tarihli yazısında bu konuda şunları söylemektedir;

“Yabancılar memnun... Daha başka kimler memnun? Yatırım yapmadan iş, para kazanan bin büyük şirket ile büyük gelir sahibi 3 bin vatandaşımız memnun.” Nereden çıktı bu?”

“Odalar Birliği Başkanı söylüyor. Diyor ki, ‘Türkiye’de 625 bin şirket kurumlar vergisi öder. Verginin yüzde 80’ini sadece bin şirket öder. (Başbakanımız, Odalar Birliği Başkanı’nı destekliyor. Diyor ki, ‘2004 yılında şirketlerin ödediği verginin yüzde 58’ini sadece 100 mükellef beyan etmiştir. Bunların da 19’u kamu iktisadi kuruluşudur.’)

“Odalar Birliği Başkanı açıklamayı sürdürüyor: ‘Gelir vergisi beyannamesi veren 1 milyon 780 bin kişidir ama verginin yüzde 60’ını 3 bin kişi öder.’

“Demek ki hükümet, sadece bin yerli ve yabancı şirketi ve de 3 bin üst gelir grubundaki vatandaşı mutlu etmeye çalışıyor.”

Güngör Uras yeni düzenlemenin yatırımı teşvik etmek bir yana cezalandırdığını da vurgulamaktadır; “Yabancı ve yerli şirketler yatırım yapınca, yatırımın yüzde 40’ı oranında ‘yatırım indirimi’ adı verilen bir vergi teşvikinden yararlanırdı. Bundan sonra bu teşvik yok. Yatırım yapan da yapmayan da bir (…) 100 YTL yatırım yapmış olan yabancı veya yerli bir şirket, 100 YTL kazandığında (kurumlar vergisi yüzde 30 iken) 12 YTL ‘Yatırım indirimi teşvikinden yararlanıyor‘ ve 18 YTL vergi ödüyordu. Bundan sonra kurumlar vergisi oranı yüzde 20’ye düşecek ama, yatırım yapan (yapmayanla eşit duruma düşecek) 100 lira kazandığında (yatırım yapmayan daha az vergi öderken, o daha fazla vergi) 20 YTL vergi ödeyecek.”

Gene vergi konusunda uzman olarak tanınan Hürriyet yazarı Şükrü Kızılot 6 Aralık tarihli yazısında şunları söylüyor: “Oran indiriminin, yatırımları hızlandıracağı ve yabancı yatırımcıları Türkiye’ye çekeceği iddiası da doğru değil. Nedenine gelince; yatırım yapanlar ‘yatırım indirimi’ nedeniyle 5-10 yıl hiç vergi ödemiyorlardı. Oran indirimi ile birlikte, yatırım indirimi de kaldırılınca, yatırımcı hemen vergi ödeyecek. Yatırım yapmanın, vergi cazibesi ortadan kalkacak.”

Bütün bu söylenenler hükümetin yeni düzenlemeleri yatırımların önünü açmak ve işsizliğe çözüm bulmak amacıyla yapmadığını, düzenlemenin sadece büyük sermayeye, yani işçi ve emekçileri iliğine kadar sömürenlere, ülkenin zenginliklerini yağmalayıp rantını yiyenlere yaradığını göstermektedir.

Yalan 2 : 2006 bütçesini hazırlarken bu düzenlemeyi de dikkate aldık

Bu yalanın arkasına saklanan hükümet işçi ve emekçilere, “zenginlerin vergisi azalmış olsa da korkmanıza gerek yok, sizin ödeyeceğiniz vergilerde bir artış olmayacak” mesajını vermek istemektedir.

Fakat gerçekler bunun tam tersini göstermektedir. Meclisteki bütçe taslağına göre hükümet 2006 yılında daha fazla kurumlar ve gelir vergisi toplamayı hedeflemektedir. Kurumlar Vergisi olarak toplanacak paranın yüzde 12.9, Gelir Vergisi’nin de yüzde 8.7 artacağı hesaplanmaktadır. Peki vergi oranları düşürüldüğüne göre bu nasıl olacaktır? Nasıl olacağı açık; bu para başka birilerinin, yani işçi ve emekçilerin cebinden çıkacaktır. Sermayenin sırtından alınan vergi yükü, dolaylı vergiler yoluyla işçi ve emekçilerin sırtına yüklenecektir.

Güngör Uras’ın dediği gibi satın aldığı her mal ve hizmete KDV ve ÖTV ödeyen“halkımız, maydanoz, tüpgaz alırken, dolmuşa binerken yabancı ve yerli şirketleri ve üst gelir grubundaki gelir vergisi mükelleflerini memnun etmenin mutluluğunu yaşayacak!”tır.

Şükrü Kızılot ise bu noktaya ilişkin düşüncelerini “Kurumlar vergisinin yüzde 52’sini 20 şirket ödüyor. 2006 öncesi yatırım indirimi de devam edeceği için, oran indirimi nedeniyle, 2006’da ciddi bir gelir azalması olacak. Ortaya çıkacak gelir azalmasını telafi etmek amacıyla, bazı dolaylı vergileri artırma ve zam yapma yoluna gidilmesi halinde, ‘şirketlere yapılan vergi indirimini, halk mı karşılayacak?’ tartışması başlayabilir. Bu da ‘Fakirden al zengine ver’ olur!” cümleleriyle ifade etmektedir.

Yapılan vergi indirimi düzenlemesine destek veren Şükrü Kızılot gibi bir yazar bile kendini, hükümetin “Fakirden al zengine ver” politikası güttüğünü vurgulamak zorunda hissetmektedir.

Hükümet birkaç hafta önce bazı dolaylı vergilerin oranını arttırmıştı. Ortadaki gerçekler hükümetin bununla yetinmesinin mümkün olmadığını, gelir azalmasını telafi etmek için bu konuda daha başka yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulacağını göstermektedir. Bu da önümüzdeki aylarda KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler üzerinden yeni saldırıların gündeme geleceğini ortaya koymaktadır.

Devlet bütçesinin vergi yükünü ücretliler taşıyor

Şu sıralarda işçi sınıfının gündemindeki temel konulardan biri de asgari ücretle ilgili gelişmelerdir. Sınıfın bu konudaki temel taleplerinden biri, asgari ücret üzerindeki ağır vergi yükünün ortadan kaldırılması, yani asgari ücretin vergiden muaf tutulmasıdır.

Asgari ücretten kesilen gelir vergisinin yıllık tutarı birçok patronun ödediği vergiden daha yüksektir. Kuyumcuların dahi asgari ücretli işçilerden daha az vergi ödedikleri her yıl gündeme gelmekte ve tartışılmaktadır. Kısacası asgari ücretli işçilerin, genel olarak ise ücretle geçinen işçi ve emekçilerin sırtındaki gelir vergisi yükü fazlasıyla ağırdır.

Fakat gene de, ücretlerden kesilen gelir vergisi, işçi ve emekçilerin sırtındaki vergi yükünün sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu yükün bir diğer kısmı da dolaylı vergilerdir. İşçi ve emekçiler, gelir vergisi kesildikten sonra kendilerine ödenen “net” ücretlerinin çok önemli bir bölümünü, Katma Değer Vergisi (KDV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ya da başka adlar altındaki dolaylı vergiler yoluyla gerisin geriye önce devlet bütçesine, oradan da sermayedarların kasalarına aktarmaktadırlar. Yani Milliyet yazarı Güngör Uras’ın sözleriyle “maydanoz, tüpgaz alırken, dolmuşa binerken”, kısacası ihtiyaçlarını karşılamak için para harcadıkları her durumda vergi ödemeye devam etmektedirler. Devlet bütçesinin vergi yükünü hem gelir vergisi hem de dolaylı vergiler yoluyla işçi ve emekçiler, alınteri dökerek geçinenler taşımaktadır.

İşçi ve emekçiler, önemli bir bölümü faiz ve borç ödemelerine ayrılan, geri kalan kısmıyla ise esas olarak silahlanma harcamalarının, kendilerini tehdit eden baskı ve zor aygıtlarının finanse edildiği devlet bütçesinin yükünü taşımayı reddetmelidir. Tüm dolaylı vergilerin kaldırılması ve artan oranlı gelir vergisi talepleri de asgari ücretten vergi alınmaması talebiyle birlikte savunulmalıdır. Çünkü işçi ve emekçilerin sırtındaki vergi yükü azaltılmadığı sürece, gerçek ücretler hep belli bir seviyenin altında kalacaktır.

Bunun anlamı sermaye devletinin bütçe politikalarına müdahale etmekten, bütçe düzenlenirken işçi ve emekçilerin çıkarlarının da dikkate alınması doğrultusunda çaba göstermekten geçmektedir. İnsanca yaşanacak ücret mücadelesi ile, sermaye devletinin bütçe politikalarına müdahale ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. Önümüzdeki hafta Ankara’da yapılacak merkezi miting işçi sınıfı ve emekçilerin bu alandaki taleplerinin etkili şekilde ortaya konulacağı bir fırsata dönüştürülebilir.