10 Aralık 2005 Sayı: 2005/48 (48)

  Kızıl Bayrak'tan
  17 Aralık Ankara eylemi üzerine
  BDSP'nin açıklaması; 17 Aralık'ta Ankara'ya, mücadele alanlarına!
  İnsanca yaşanacak ücret talebi ve sermayenin vergi politikaları
  Şemdinli protestoları sürüyor
Sendikalar Yasası değişiyor; Sendikal örgütlenme önündeki tüm engeller kaldırılsın!
Kadın ve çocuğa yönelik şiddete karşı genelge ve devletin ikiyüzlülüğü
  Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin çıkmazı ve gerçek çözüm
  "Türk aydınları"ndan Türk milletine bildiri ve ötesi...
  Türk Metal 12. Genel Kurulu; Faşist-ırkçı güruh yeniden yönetimde
  Sigorta hakkının kullanımı, ihlaller ve ihlale karşı mücadele
  İşçi kurultayı hazırlık çalışmaarından
  Eski çöplük mahallesi halkı barınma hakkı için mücadeleyi sürdürüyor
  Ümraniye işçi kurultayı hazırlık komitesi; "Sınıfın devrimci temellerde birliğini hedefliyoruz"
  Milli Güvenlik Siyaset Belgesi üzerine/3 İran ve Suriye konusunda Amerikancı politika
  Burjuvazisin ideolojik saldırısı ve sınıf devrimcilerinin görevleri / Haluk Gerger
  İşkence uçakları skandalının üstü örtülemiyor
  Felluce'de işgal ordusuna ağır darbe
  ABD emperyalizmi bir yalan imparatorluğudur
  General Motors iflasın eşiğinde; Fatura yine işçilere kesilecek
  Bu dünyada "siyah" olmak!
  "Üst-kimlik", "alt-kimlik" ve ötesi... /Sosyalist-Şoreşger
  Picasso ve burjuva ikiyüzlülüğü!
  Gençlik mücadelesi ve etkinliklerinden
  Suriye abluka altında
  2006'ya doğru / E. Yıldızoğlu
  19 Aralık katliamını unutmadık, unutturmayacağız!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

ABD emperyalizmi bir yalan imparatorluğudur

Yalan, hile, aldatma, uydurma gibi iğrençlikler Amerikan rejiminin mayasında vardır. Kızılderililerle imzalanan anlaşmaların hiçbirine uymayan bir rejimdir ABD emperyalizmi. Dahası yapılan tüm anlaşmalar, kıtanın gerçek sahipleri olan Kızılderililer’i arkadan hançerlemenin bir aracı olarak kullanılmıştır. Bu kirli yöntemler işçi sınıfı önderleriyle komünistlere karşı da kullanılmış, çok sayıda insan düzmece davalarla katledilmiştir. Sacco ile Vanzetti’nin, Rosenbergler’in idamı akla ilk gelen örneklerdir.

1886’da Şikago’da uydurulmuş gerekçelerle işçi önderlerini idam eden zihniyet halen işbaşında, ama artık yüzbinlerce, hatta milyonlarca insanı ortadan kaldırmak pahasına sahte belgeler düzenliyor. Irak işgaline gerekçe gösterilen tüm iddiaların yalan, belgelerin de sahte olduğunu dünya halkları çabuk öğrendi. Bu sefer gizli arşivlerin açılması için 40 yıl beklemeye gerek kalmadı. Zira “kanıtlar”ı BM’ye sunan eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın bizzat kendisi de, bunların yalan olduğunu söyledi.

Yeni açılan bazı gizli arşiv belgeleri, benzer bir yalanın Vietnam’a dönük saldırıyı genişletmek için de kullanıldığını ortaya koydu. Ağustos 1964’te Kuzey Vietnamlılar’ın Tonkin Körfezi’nde iki ABD destroyerine saldırı düzenlediği iddia edilmiş, bunu gerekçe gösteren dönemin ABD başkanı Lyndon Johnson, bölgeye misilleme amaçlı hava saldırıları düzenlenmesi emrini vermişti. Aynı gerekçeyle Vietnam savaşı için onay isteyen Johnson, üç gün sonra kongreden “gerekli tüm önlemleri” alma yetkisi aldı ve Vietnam’a yüzbinlerce ABD askeri gönderilmesinin önü açıldı.

ABD Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) tarafından yeni açıklanan istihbarat arşivlerine göre, Kuzey Vietnamlılar’ın iki ABD destroyerine düzenlediği söylenen saldırılardan biri asla yaşanmadı. NSA’nın kendi tarihçisi Robert Hanyok tarafından 2002’de yazılan ancak bugüne kadar gizli tutulan makalede, “O gece hiçbir saldırı olmadığına kuşku yoktur” ifadelerinin yer aldığı ortaya çıktı. Vietnam arşivlerinin açıklanması için NSA’ya baskı yapan Tonkin Körfezi uzmanı John Prados ise konuya dair değerlendirmesinde, “Tonkin Körfezi’ndeki yanlış istihbaratla Irak savaşını haklı göstermek amacıyla yanlış yönlendirilen istihbarat arasındaki paralellikler, 1964 Ağustos’unda yaşananları yeni bilgiler ışığında gözden geçirmemizi daha da önemli kılıyor” dedi.

Elbette ABD başkanları yanlış istihbarattan dolayı savaş ilan etmiyorlar. Amerikan halkının emperyalist saldırganlığa destek vermesini veya en azından tepkisiz kalmasını sağlamak için bu yalanlar uyduruluyor. Amerikan devletinin karar verme mekanizmasını işletenler gerçeği bilmekle kalmıyor, yalanları bizzat uydurup yayıyor. Neo-faşist çetenin 11 Eylül saldırılarından yıllar önce Irak’ı işgal etme planları yapması, bu işleyişin çarpıcı örneklerinden biridir.

Irak’ta katledilenlerin sayısı yüzbini aşalı aylar oldu. Vietnam’da ise Amerikan ordusuyla işbirlikçileri 3 milyonu aşkın insanı katletmiş, kullanılan napalm silahlarından dolayı sonraki yıllarda milyonlarca çocuk engelli doğmuş, Vietnam’ın eşiz doğası napalm bombalarıyla kavrulmuştur.

Emperyalist orduların sadece Vietnam’la Irak’ta yaptıklarına bakılarak, tekelci kapitalizmin en karakteristik özelliklerinden birinin işgal etmek, katletmek, yakıp yıkmak olduğu rahatlıkla görülebilir.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Güney Kore’de taşeronlaştırmaya karşı kitlesel grev

Küresel çapta devam eden neo-liberal saldırıya karşı Kore işçi sınıfından anlamlı bir tepki geldi. Pervasız saldırının önemli araçlarından biri olan taşeronlaştırmaya tepki gösteren onbinlerce Koreli işçi, hükümetin yasaklamasına rağmen greve çıktı. Ülkenin dört bir yanında etkili olan grevle ilgili bir açıklama yapan Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu (KTCU), 9 gündür devam eden grevin “taşeronlaştırma” ve taşeron işçilere verilen az ücret nedeniyle başlatıldığını bildirdi. Grevin, başta Hyundai Motor, Kia Motor gibi otomotiv devleri olmak üzere Kore’deki diğer büyük ihracat fabrikalarında da etkili olduğu bildiriliyor.

KTCU yönetimi tarafından yapılan açıklamada, taşeron işçilerin hükümeti geçtiğimiz Temmuz ayında başkent Seul’da yaptıkları kitlesel eylemle uyardıkları, ancak hükümetin bu uyarıyı görmezden geldiği hatırlatılarak, “Grev, yasaklara ve tehditlere rağmen 140 işyerindeki 60 bin taşeron işçinin katılımı ile sürüyor. Sorunlarımızı görmezden gelen ve hak alma mücadelemizi yasaklayan hükümet durumu düzeltmediği sürece de devam edecek” ifadelerine yer verildi.   

Sermaye uşağı hükümet ise yasaklama kararını çöpe atan işçilerin militan tutumundan fazlasıyla rahatsız oldu. Güney Kore Çalışma Bakanı Kim Dae-Hwan, “Bu grev yasadışıdır ve katılanlar, bunun sorumluluğunu alacaktır” diyerek grevci işçilerle sendikacıları tehdit etti.

Kore geleneklerine göre, kararlıklarını göstermek için grevden önce toplu şekilde saçlarını kazıtan işçi önderleri, mücadeleye hazır oldukları mesajını vermişti. Grevin işçilerin “en meşru hakkı” olduğunu vurgulayan KTCU sözcüsü Lee Su-Bong, hükümetin tehditlerine, “Hükümet sert açıklamalarının sonuçlarına katlanacaktır” diyerek karşılık verdi. Su-Bong, “Aynı işi yapan bir kadrolu işçi, taşerona göre daha yüksek maaş alıyor. Kuşkusuz, kadrolu işçilerin aldığı maaş da yeterli değil, ama taşeronların durumu çok kötü. Üstelik bu şekilde giderse ülkede kadrolu işçi kalmayacak” diyerek, grevin önemini vurguladı.

Kore yönetimi ise, taşeron işçilerin grevi bitirmesi için önümüzdeki günlerde meclis gündemine gelecek çalışma yasası “reformu”nu bahane ediyor. Güya sözkonusu reform sayesinde taşeron işçilerin durumu daha iyi olacak. Bu demagojiye de meydan vermeyen sendikacılar, “İşçilerin durumu bu reform ile daha da kötü olacak. Reform, işçilerin değil patronların yanındadır” açıklamasıyla yanıt verdi. İki hafta önce de Güney Kore’nin en büyük işçi örgütü olan Kore Sendikalar Federasyonu (KSF), hükümetin çıkarmaya hazırlandığı sözkonusu “çalışma yasası reformu”na karşı binlerce üyesiyle yürüyüş gerçekleştirmiş, yasanın geri çekilmemesi halinde genel greve gideceklerini ilan etmişti.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Ukraynalılar halkların katili NATO’ya karşı

Soros’un akıttığı dolarlar, CİA’nın organizasyonu, satılmış işbirlikçilerin kurduğu paravan örgütler… Bunlara bir de çürümüş rejimden bıkmış halkın akacak kanal arayan tepkisi eklenince, “renkli devrimler” için “düğmeğe basma” anı gelmiş sayılıyor. Ukrayna’da da yaşanan benzer bir sürecin ardından böyle bir “devrim” gerçekleşmiş, Amerikan uşakları bu sayede rejimin efendileri mertebesine yükselmişti.

Şimdi sıra uşakların “vefa borcu”nu ödemesine gelmiş görünüyor. Bu konudaki temel adımlardan biri, Ukrayna’nın, emperyalist zorbaların vurucu gücü olan NATO bünyesine katılmasıdır. Nitekim NATO üyeliği Ukrayna Meclisi’nin gündemine taşındı bile. “Portakal devrimi” ile başa geçen Yuşçenko’nun öncülüğünde atılan bu adıma Ukrayna halkının ezici bir çoğunluğu karşı çıkıyor.

Konunun meclise gelmesiyle başlayan protestolar, Ukraynalılar’ın bu gerici adıma sessiz kalmayacağını gösterdi. İlk eylem başkent Kiev’deki Bağımsızlık Meydanı’nda yapıldı. Alanda toplanan 5 bini aşık kişi, Ukrayna’nın NATO’ya girme adımlarını protesto etti. Meydan, eylem için ülkenin dört bir yanından gelen NATO karşıtları tarafından trafiğe kapatıldı.

İlerici Sosyalist Parti (İSP) tarafından düzenlenen protesto gösterisinde konuşan parti lideri Natalia Vitrenko, polisin değişik kentlerden gelen yaklaşık 30 bin kişinin Kiev’e girmesine izin vermediğini söyledi. Vitrenko, Ukrayna’nın NATO gibi bloklara üye olmasını engelleyen egemenlik deklarasyonunu 14 yıl önce imzaladığını vurgulayarak, “Ukrayna halkının sadece yüzde 2.5’u, Devlet Başkanı Yuşçenko’nun NATO’ya girme kararını destekliyor, gerisi NATO’ya karşı” diye konuştu.

İşbirlikçi Ukrayna rejiminin başındakiler, batıdaki efendilerine sadık olduklarını kanıtlamanın ilk adımı olarak, NATO’ya girme konusunda kararlı görünüyor. Buna karşı çıkan Ukrayna halkları da, bu militarist adımı boşa düşürecek tarihsel birikim ve deneyime sahiptir.