27 Ağustos 2005
Sayı: 2005/34 (34)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kamuda toplu görüşme oyununda üçüncü perde
  İncirlik'e yürüyoruz!
  26-28 Ağustos’ta İncirlik’e yürüyoruz.
  Özelleştirme saldırısında gelişmeler
  Üniversitelerde soruşturma saldırısı ve
alınması gereken tutum
Sendikal ihanet ve kokuşma
Sendikalar Kanunu değişiyor
  Hacıbektaş Şenlikleri ve devrimci müdahale sorumluluğu
  1900 okul birincisi açıkta
  Formula 1 “kentsel dönüşüm” projesinin bir parçasıdır!
  Büyük depremin 6. yılında deprem
manzaramız
  Sefaköy İKE’de TUYAB etkinliği
  Hakkını arayan DERBY işçilerine polis
azgınca saldırdı.
  Sermaye düzeninin Kürt sorununda
tarihi çözümsüzlüğü (Orta sayfa)
  Burjuvazi İçindeki Bölünmenin
Anlamı ve Sınırları
  Siyonistler Gazze Şeridi’nden çekildi
  Gazze fiyaskosunu seyretmek

  Irak’ın anayasa taslağını işgalciler
belirliyor

  Pentagon şefleri işkence görüntülerine
sansür koyuyor
  Brezilyalı genç işçi Menezes’in
yargısız infazı belgelendi
  Daha zorlu günlere hazırlanmalı!
  Almanya’da yaşayan tüm sınıf bilinçli
işçiler ve emekçiler
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

ABD Irak savaşını yitirdi

Bu iş bitti, geçmiş olsun. ABD'nin Irak savaşını kazanması üç şey gerektiriyordu: Irak direnişini yenmek; ülkede ABD'ye dost istikrarlı bir hükümetin kurulmasını sağlamak; ve ilk ikisini yaparken ABD halkının desteğini sürdürmesini mümkün kılmak. Artık bu gereklerden hiç birini yerine getiremeyecek gibi görünüyor. Birincisi bakımından, bizzat ABD ordusunun kendisi direnişi yenebileceğine artık inanmıyor. İkincisi bakımından, Iraklı siyasetçilerin bir anayasa üzerinde anlaşmaya varma şansı neredeyse sıfır, buna bağlı olarak, asgari bir istikrara sahip bir merkezi hükümete sahip olma ihtimali de neredeyse sıfır. Üçüncüsü bakımından ise ‘‘tünelin ucunda ışık görmediğinden'', ABD kamuoyu savaşın karşıtlığına kayıyor.

Sonuç olarak, Bush rejimi son derece elverişsiz bir konumda bulunuyor. Rejim, görünüşü kurtaracak sembolik kazanımları bir zafer gibi göstererek Irak'tan çekilebilmeyi çok isterdi. Ama bunu yapmaya çalışırsa, içerdeki savaş yanlıların müthiş öfkesi ve sabotajlarıyla karşılaşacak. Yapmazsa da, bu sefer çekilme yanlılarının korkunç öfkesine maruz kalacak. Sonuçta iki tarafa da yaranamadan hızlı bir itibar kaybına uğrayıp bir kepazelik örneği olarak tarihe geçecek.
Son gelişmelere bir bakalım. Bu ay içinde, Irak'taki ABD başkomutanı General George Casey, Irak hükümetine bağlı ordunun duruma hakim olma yeteneğinin arttığına işaretle, gelecek yıl ülkedeki ABD askerlerinin sayısının 30 bine kadar azaltılabileceğini ifade etti. Bu ifade, neredeyse ağızdan çıkar çıkmaz, savaş partisinin saldırısıyla karşılaştı ve Pentagon araya girerek generalin sözlerini tashih etmek zorunda kaldı: söz konusu sürede Irak ordusu durumu idare etmeye hazır hale gelemeyebileceğinden, asker sayısını azaltmak mümkün olmayabilirdi -ki kesinlikle de mümkün olmayacak. Bu ağız kavgalarıyla aynı anda, önde gelen gazetelerde direniş güçlerinin askeri güç ve yeteneğinin durmadan ve hatırı sayılır ölçüde artmakta olduğuna ilişkin haber ve yorumlar çıkmaya başladı. ABD askerlerinin ölüm oranlarındaki artış, bu haberlerin doğruluğunu gösteriyor.

Irak Anayasası hakkındaki tartışmaların önünde iki önemli sorun var. Bunlardan biri yeni anayasanın ne derece şeriata dayanacağı. Yeterli zaman ve iyi niyet bulunursa bu konuda tarafların büyük çoğunluğunu az çok tatmin edecek bir uzlaşmaya varılabileceği düşünülebilir. Oysa ikinci konu çok daha pürüzlü. Hala bağımsız bir devlet talebinden vazgeçmemiş olan Kürtler, özerkliklerini, milis güçlerini korumayı, başkent olarak gördükleri Kerkük'ün denetimini ve petrol gelirlerini ganimet olarak kendilerinin almasını garanti edecek bir anayasadan azına razı olmayacaktır. Şiiler, Kürtlere benzer şekilde, özerklik ve bunu garantiye alacak federal devlet yapısı isteyenlerle, sayısal üstünlükleri sayesinde kontrolü ele geçirebilecekleri ve İslami bir karakter verebilecekleri güçlü bir merkezi devlet isteyenler şeklinde kendi aralarında bölünmüş durumda. Sünniler ise kendi haklarını güvenceye alan merkezi devlet yapısının korunmasını umutsuzca isterken, İslamın Şii yorumuna dayanacak bir devlete kesinlikle karşı.

ABD bu çatışan istekler arasında bir uzlaşma sağlamak istiyor ama bunun neye benzeyeceğini görmek kolay değil. Bu yüzden, şu an için önümüzde iki olasılık var. Ya Iraklılar görüş farklılıklarını kağıt üzerinde giderip uzun sürmeyecek sözde bir uzlaşmaya varır, ya da bu tür geçici bir çözüm bile bulunmadan müzakereler kesilir. Bu iki olasılıktan hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin, ABD'nin istediği olmayacak. Kuşkusuz, tıkanmayı aşmanın bir yolu var. Iraklı siyasetçiler ulusalcı, Amerikan karşıtı bir çizgide direnişçilerle buluşabilir ve böylece, hiç olmazsa Kürtler dışında kalan Irak halkının birliğini sağlayabilirler. Bu olmayacak bir ihtimal değil ve tabii ABD için bir kabus oluşturuyor.

Ama Bush rejimi bakımından en zorlu cephe iç politika. Kamuoyu yoklamalarında Bush'un Irak politikasına verilen destek yüzde 36'ya geriledi ve daha da gerilemesi bekleniyor. Zavallı George Bush, şimdi de Cindy Sheehan'ın göz açtırmayan takibiyle karşı karşıya. Sheehan oğlunu bir yıl önce Irak'ta yitirmiş olan 48 yaşında bir anne. Bush'un ABD askerlerinin Irak'ta ‘‘soylu bir dava'' için öldüğü yolundaki nutuklarıyla çileden çıkan Sheehan, Teksas'a gidip, oğlunun nasıl bir ‘‘soylu dava'' için öldüğünü açıklaması için başkanla görüşmek istedi.

Elbette, George W. Bush'un bu acılı anne ile görüşmeye cesareti yoktu. Görüşmeye temsilcilerini yolladı. Bunu yeterli görmeyen anne, başkanı şahsen görmekte ısrar etti. Sheehan, ardından, başkanla bizzat görüşünceye ya da tutuklanıncaya kadar başkanın kapısında nöbet tutacağını açıkladı. Başlangıçta basın kendisini görmezden gelmişti. Ama şimdi, Irak'ta görevli başka askerlerin anneleri destek vermek üzere Sheehan'ın ardında toplandı. Sheehan daha önce savaştan yana çıkmış olan bir çok insanın desteğini aldı ve destek giderek de artıyor. Bunun sonucunda, daha önce kendisini görmezden gelen büyük medyanın gözdesi oldu. Basın onu 50 yıl önce Atlanta'da bir otobüste siyahlara ayrılmış arka bölmeye oturmayı reddederek, siyahların eşitlik mücadelesini ana gündeme taşıyan Rosa Park ile karşılaştırıyor.

Bush onunla görüşmeyecek, çünkü ona söyleyebileceği hiçbir şey yok. Onunla görüşürse itibar kaybeder. Ama görüşmemekle de itibar kaybediyor. Irak'tan çekilinmesi için gelen baskılar gitgide ana gündeme oturuyor. Bunun nedeni ABD kamuoyunun ABD'yi Irak'ta işgalci, emperyalist bir güç olarak görmesi değil. Çekilmek istiyorlar, çünkü, tünelin ucunda ışık görünmüyor. Daha doğrusu tünelin ucunda bir ışık var, Kanadalı sivri dilli bir çizerin yakınlarda Calgary Sun gazetesi için çizdiği karikatürdeki ışık bu. Karikatürde, karanlık bir tünelde gövdesine patlayıcılar bağlamış birine yaklaşan bir ABD askeri görülüyor. Işık da, ABD askerinin ikisini birden havaya uçuracak fitile uzattığı kibritin alevinden geliyor. Londra saldırılarından ve Irakta ABD kayıplarının tırmanmasından bir ay sonra ABD kamuoyunun görmeye başladığı ışık, böyle bir ışıktır. Çıkmak istiyorlar. Bush içinden çıkılmaz bir ikileme düştü. Savaş, yitirildi.

Immanuel Wallerstein
21 Ağustos 2005

(fbc.binghamton.edu adresinden Ercüment Özkaya tarafından sendika.org için çevrilmiştir)

------------------------------------------------------------------------------------------

Kürtlerin kırmızı çizgileri

Irak'ın yeni anayasa taslağı için belirlenen son tarih kaçırıldı gibi görünse de ben yakında anlaşma sağlanabileceğinden ümitliyim. Şii ağırlıklı Birleşik Irak İttifakı'ndaki meslektaşlarımızla ve diğer gruplarla yeni, federal ve demokratik bir Irak şekillendirme konusunda ilerleme kaydediyoruz. Müzakereler sırasında yaşanan gecikmeler yüzünden zaman zaman Kürdistan'ın suçlandığı oluyor. Oysa aslında en fazla sorun çıkaranlar, Saddam dönemi nostaljisine kapılmış Sünni Arap siyasetçiler oluyor.

Bizler iyi niyetle müzakere ediyoruz, zira yeni bir anayasa ve taze bir başlangıç bizim de çıkarımıza. Kürdistan İttifakı Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve diğerlerini içeren bir ittifak. 275 koltuklu Irak Milli Meclisi'nde 77 koltuğa sahip. Görevi Irak'ın demokratikleştirilme işini ilerletmek ve Baasçıların merkezi despotizmine son vermek.

Ancak Bağdat'a, Kürdistan'ın haklarını müzakerelerde kaybetmeye gelmedik. Şimdiye dek bölgeminizin güvenliğini sağlamamıza, görece refah içinde yaşamamıza ve kadınlarla erkeklerimize toplumumuzda ve siyasetimizde eşit rol verecek şekilde halkımızı eğitmemize izin vermiş özerkliğimizi devam ettirmek zorundayız. Milli ve dini azınlıkların korunması için en yüksek standartları uyguluyoruz ve uygulamaya da devam edeceğiz.

Halkımıza yapılmış yanlışlara karşılık tazminatımızı almalıyız. Gerek tarihi gerek coğrafi açıdan tümüyle Kürdistan'ın bir parçası olan Kerkük şehrinden halkımız sürülmüş, şehrin sınırlarıyla oynanmıştı. Kerkük vilayetinin Kürdistan'ın geri kalanına katılabilmesi için bir referandum tarihi belirlenerek, doğru sınırlar dahilinde adil bir oylama yapılmalı. Bizi eleştirenler bu tutumumuzun petrolden, en başta da Kerkük şehrindeki petrol alanlarından ve bağımsızlık isteğimizden kaynaklandığını iddia ediyor. Aslına bakarsanız petrol bize şimdiye dek lanetten başka şey getirmedi. Petrol olmasa Saddam Kerkük nedeniyle bizimle savaşa tutuşmaz, bizi sürmez, bölgeye yerleşimciler getirmez, dengeleri Kürt ve Türkmen halkların aleyhine değiştirsin diye sınırlarla oynamaya kalkmazdı.

Mülkler istimlâk edildi, nüfus kayıtları ve diğer kayıtlarda sahtekârlıklar yapıldı. Şehrin içinde bulunduğu Kerkük vilayetinin adı bile değiştirildi. Saddam devrildiği sırada petrol sanayisinde olsa olsa üç-beş Kürt çalışıyordu. Saddam'ın işlediği suçların geri çevrilebilmesi için demokratik ve şeffaf bir ortamın yaratılması ve bunun da yeni anayasayla sabitlenmesi gerekiyor.

Kürdistan, toprak ve petrol meselelerini birbirinden ayırmayı istiyor. Petrolün nimetlerinin hakkaniyetle dağıtılması gerekiyor. Gelirler eşitlik esasına göre paylaşılmalı ve bundan böyle hiçbir Bağdat hükümeti bize şantaj yapamamalı. Doğal kaynaklara bölgesel mülkiyet verilmesi, demokrasiye, gerçek anlamda paylaşılan bir ülkeye giden yolu tüm Iraklılara açacak güçlü federal bölgelerin oluşturulması için şart.

Gelir paylaşımını güvence altına alacak ayrıntılı mekanizmalar şimdi veya daha ileride şekillendirilebilir. Kerkük'te şu anda işletilen petrol alanları, Irak'ta herkese faydası olacak, federal, bölgesel ve yerel gelirler sağlayacak şekilde düzenlenebilir. Ancak Kürdistan şu anda işletilmeyen doğal kaynaklarımızın tam mülkiyetine sahip olmalı, böylece kalkınmamız desteklenmeli, Bağdat'ta bir başka soykırımcı rejimin bizlere acı çektirmesine bir daha asla izin verilmemelidir.

Kerkük, Kürdistan'ın kırmızı çizgilerinden sadece biri. Onun dışında ABD, Britanya ve Fransa'nın Kürdistan'da güvenli bir ortam oluşturduğu 1991 yılından beri sahip olduğumuz yasal özerkliği elimizde tutmaya devam etmeliyiz. Dış politika gibi az sayıda alan, Bağdat'ın kontrolünde kalmaya devam edebilir. Kürdistan'ın yasalara uygun ordusu peşmergeleri de kapsayacak şekilde, iç güvenliğimizi kendimiz kontrol etmeliyiz.

Doğal kaynakların bölgesel mülkiyeti formülüyle öne sürdüğümüz sistem, petrol ihraç eden birçok federasyonda halihazırda uygulanan ve bizim de bazı önde gelen Şii Arap meslektaşlarımızın katıldığı bir görüş. Kürdistan'ın liderleri geçmişi dilediği gibi silemeyeceği gibi, geleceği de dilediği gibi şekilendiremez. Anasayayı kabul etme kararı benim veya Kürdistan başkanının şahsi kararı değil, milli meclisimizin ve referandum yoluyla halkımızın kararı olacak. Eğer Kürdistan'ın kırmızı çizgileri dikkate alınmazsa (Kerkük'te adil bir referandum, doğal kaynaklarımızın kontrolü, ordumuzun tanınması, yasama yetkileri) halkımız her türlü yeni Irak anayasasını reddedecektir. Ocak ayında 2 milyon Kürdistanlı bağımsızlık konusunda resmi olmayan bir referandumda oy kullandı ve neticede yüzde 98'inin Irak'tan kopmak istediği ortaya çıktı. Meslektaşlarımla beraber tüm bu insanları yeni Irak'ın bir parçası olmaya ikna etmemiz isteniyorsa, onları haklarının korunacağına ikna etmemiz gerekiyor. İşte tam da bu yüzden uzun ömürlü ve kalıcı bir anlaşma sağlamaya çalışıyoruz.

Neçirvan Barzani
Federal Kürdistan Bölge Hükümeti Başbakanı

Financial Times/16 Ağustos 2005 (Çev: Radikal, 18 Ağustos 2005)