27 Ağustos 2005
Sayı: 2005/34 (34)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kamuda toplu görüşme oyununda üçüncü perde
  İncirlik'e yürüyoruz!
  26-28 Ağustos’ta İncirlik’e yürüyoruz.
  Özelleştirme saldırısında gelişmeler
  Üniversitelerde soruşturma saldırısı ve
alınması gereken tutum
Sendikal ihanet ve kokuşma
Sendikalar Kanunu değişiyor
  Hacıbektaş Şenlikleri ve devrimci müdahale sorumluluğu
  1900 okul birincisi açıkta
  Formula 1 “kentsel dönüşüm” projesinin bir parçasıdır!
  Büyük depremin 6. yılında deprem
manzaramız
  Sefaköy İKE’de TUYAB etkinliği
  Hakkını arayan DERBY işçilerine polis
azgınca saldırdı.
  Sermaye düzeninin Kürt sorununda
tarihi çözümsüzlüğü (Orta sayfa)
  Burjuvazi İçindeki Bölünmenin
Anlamı ve Sınırları
  Siyonistler Gazze Şeridi’nden çekildi
  Gazze fiyaskosunu seyretmek

  Irak’ın anayasa taslağını işgalciler
belirliyor

  Pentagon şefleri işkence görüntülerine
sansür koyuyor
  Brezilyalı genç işçi Menezes’in
yargısız infazı belgelendi
  Daha zorlu günlere hazırlanmalı!
  Almanya’da yaşayan tüm sınıf bilinçli
işçiler ve emekçiler
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Özelleştirme saldırısında gelişmeler

Telekom'un özelleştirilmesinde kritik süreç

İstanbul'da Telekom işçileri bir kez daha özelleştirme saldırısına karşı eylemdeydi. 18 Ağustos günü toplanarak Bayrampaşa Telekom'a yürüyen Haber-İş 1 Nolu Şube üyesi işçiler yol boyunca ‘Kahrolsun ABD işbirlikçi AKP!', ‘Özelleştirmeye hayır!', ‘Yaşasın sınıf dayanışması!' sloganlarını haykırdılar. Eylemde bir konuşma yapan Şube Başkanı Levent Dokuyucu kararlı olduklarını vurgulayarak ‘Özelleştirmeye teslim olmayacağız' dedi. Özelleştirme uygulamalarının çalışanlara işsizlik, açlık ve yoksulluktan başka bir şey getirmediğini ifade eden Dokuyucu, sermayenin işçi ve emekçileri türlü oyunlarla bölmeye çalıştığını, fakat emekçilerin bu oyunları boşa çıkartacak birikime sahip olduklarını söyledi. Sürmekte olan toplu sözleşme görüşmelerine de değinerek, eğer 24 Ağustos'taki görüşmede anlaşma sağlanmazsa grev kararı alınacağını belirtti.

Bu arada Haber-İş Sendikası Başkanlar Kurulu da 18 Ağustos günü bir bildiri yayınladı. Bildiride Telekom özelleştirmesine karşı başlatılan hukuk mücadelesinin devam ettirileceği belirtildi. Toplusözleşme görüşmelerinde bazı maddelerin sendika için olmazsa olmaz nitelik taşıdığı, bu maddelerin kabul edilmemesi halinde greve gidileceği vurgulandı.

İşçiler ve sendika cephesinde bunlar yaşanırken Türk Telekom A.Ş'nin yüzde 55 hissesinin, 6 milyar 550 bin dolar ile en yüksek teklifi veren Oger Telecom Ortak Girişim Grubu'na satışına ilişkin, Özelleştirme İdaresi'nde düzenlenen hisse satış sözleşmesi 24 Ağustos günü imzalandı. İmza töreninde konuşan Maliye Bakanı Unakıtan Telekom özelleştirmesinin bundan sonraki aşamaları ile ilgili şunları söyledi;

‘Hisse devir sözleşmesinin imzalanmasının ardından imtiyaz sözleşmesi, Telekomünikasyon Kurulu ile Türk Telekom arasında parafe edilerek, Anayasa'nın ilgili maddesi gereğince, görüşü alınmak üzere Danıştay'a gönderilecek. Hisse satış sözleşmesi, imtiyaz sözleşmesine ilişkin süreç tamamlandıktan ve ihale şartnamesi ve hisse satış sözleşmesinde yeralan ön şartların gerçekleştirilmesinden sonra yürürlüğe girecek ve hisse devir işlemi gerçekleştirilmiş olacaktır.'

Petrol-İş'in sorunu kıbleyi şaşırmak

TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinin yeniden gündeme gelmesi üzerine burada örgütlü olan Petrol-İş Sendikası da özelleştirmeye karşı mücadele hazırlıklarına hız verdi. Petrol-İş bu kapsamda geçen hafta Kocaeli Üniversitesi'nde Temsilciler Kurulu toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıya Aliağa, Kırıkkale ve İzmit'ten şube yöneticileri ile işyeri temsilcileri katıldılar. Sendika Başkanı Mustafa Öztaşkın toplantıda bir konuşma yaptı. TÜPRAŞ'ın Türkiye ekonomisinin lokomotifi olduğunu sayılarla ortaya koyan Öztaşkın böyle bir dönemde TÜPRAŞ, PETKİM, Erdemir, Seydişehir ve limanlar gibi özelleştirmelerin hiçbir ekonomik sosyal gerekçeyle açıklanamayacağını vurguladı. TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesine karşı yürütecekleri mücadele konusunda da bilgi veren Öztaşkın, halkı özelleştirmeler konusunda aydınlatmak amacıyla çeşitli filmler hazırlattıklarını, bu filmlerin önümüzdeki günlerde 55 kentte 63 yerel ve 10 ulusal televizyonda göstermeyi planladıklarını söyledi.

TÜPRAŞ ihalesine de değinen Öztaşkın ihaleye 8 yabancı, 5 yerli olmak üzere 13 firmanın teklif vermeye hazırlandığını belirterek ‘Yabancı şirketler, yüzde 51 kamu payına sahip olan TÜPRAŞ'ı satın alarak, kendi ulusal şirketlerinin güçlenmesini ve hızla büyüyen Türkiye petrol ürünleri pazarını ele geçirmeyi hedeflemektedirler. Yerli taliplerin ise hiçbiri, rafineri sektöründe faaliyetleri olmadığından uzmanlık bilgisine sahip değildirler' dedi. Öztaşkın'ın özelleştirme konusundaki kararlılığı bilinen hükümete ‘özelleştirmeyi bırakın yeni rafineri kurun' önerisinde bulunması ise ilginçti.

Konuşmasının sonunda Türk-İş'e çağrıda bulunan Öztaşkın, Türk-İş'in zaman geçirmeden özelleştirme karşıtı mücadelenin önderliğine ele alması gerektiğini savundu. Onca deneyimden sonra Petrol-İş Genel Başkanı'nın özelleştirmeye karşı mücadelede önderlik görevini Türk-İş yönetiminden beklemesi söyledikleri onca şeyi boşa çıkartır nitelikteydi.

Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın aynı sözleri birkaç gün sonraki Selüloz-İş Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada tekrarladı. Özelleştirmenin bir devlet politikası olduğunu vurguladı, tek tek işyerlerindeki mücadelenin birleştirilmesinin zorunluluğuna değindi ve söz döndü dolaştı tekrar önderlik sorununa geldi. Öztaşkın, ‘Türk-İş hiç vakit geçirmeden, bu tek tek mücadeleyi koordine etmeli genel grevi örgütlemelidir' dedi. TÜMTİS Genel Başkanı Sabri Topçu da Selüloz-İş Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada ‘Ya sermayeden ya emekçiden yana olacaksınız. Özelleştirmeyi durdurmanın yolu birlikte mücadele etmekten geçiyor. Bedelini başta konfederasyonlar ödemeli' diyerek Petrol-İş başkanının topu Türk-İş'e atma politikasına omuz verdi.

-----------------------------------------------------------------------------

Çalışma Bakanı itiraf etti...

Özelleştirme işsizliktir, yıkımdır!

Sermaye sözcüleri uyguladıkları bazı politikaları topluma anlatırken bulunmaz bir nimetten söz edermiş gibi konuşmayı çok severler. Sermayenin bulunmaz nimet olarak sunduğu bu politikalardan biri de özelleştirmelerdir. Sermaye sözcülerinin ağzından çıkanlara bakacak olursak, her türlü derdin, sıkıntının tek nedeni devletin ekonomi içinde aktif rol alması, mal ve hizmet üretiminde bulunmasıdır. Devlet ekonomiden elini eteğini bir çekse herşey çok daha güzel olacaktır. Memlekete yabancı sermaye akacak, yatırımlar artacak, verimlilik yükselecek, yoksulluk ve işsizlik azalacak, halk mutluluk ve refaha kavuşacaktır. Türkiye en gelişmiş ekonomiler arasına girecektir. Öyleyse yapılacak şey basittir, devletin elindeki her şey, fabrikalar, madenler, rafineriler, limanlar ve hatta ormanlar bir an önce özelleştirilmelidir.

Sermaye bugüne kadar özelleştirmeyi kutsamak, şirin göstermek için her türlü düzenbazlığa, her türlü kandırmacaya başvurdu. Gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları ise döne döne sermayenin yalanlarını yüzüne vuran sonuçlar üretti.

Gerçekleştirilen her satış özelleştirmenin aslında bir yağma ve yıkım politikası olduğunu, emekçilerin sırtından biriktirilmiş kaynak ve varlıkları sermayeye peşkeş çekmeyi amaçladığını, sermayeye tatlı kâr alanları açan bu uygulamaların işçi ve emekçilere yıkım, yoksulluk, işsizlik ve açlıktan başka bir şey vermediğini gösterdi.
Özelleştirme uygulamalarının işsizliği azaltmadığı tersine daha da körüklediği Çalışma Bakanı'nın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla bir kere daha doğrulandı. Mecliste bir soru önergesine yazılı yanıt veren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, İŞKUR'a Haziran 2005'e kadar özelleştirmeler nedeniyle sokağa atılan ve yeniden iş arayan 24 bin kişinin başvurduğunu, bunlara iş kaybı tazminatı olarak 93 milyon YTL ödendiğini belirtti.

Başesgioğlu, özelleştirme nedeniyle işini yitirenleri yeniden işe yerleştirmek amacıyla Özelleştirme Sosyal Destek Projesi uyguladıklarını, işsiz kalanları yeniden bir işe yerleştirmeye dönük çalışmalar için 25 milyon dolarlık kaynak ayırdıklarını da belirtti. Bakan bu projenin 26 bin kişiyi kapsadığını, fakat bunlardan ancak 12 bin kadarının bir işe yerleştirilebileceğini de itiraf etti. Yani destek projesine katılsalar bile en az 13 bin kişi yeniden bir işe yerleştirilemeyecek, kaderiyle baş başa kalacak. Sadece bu rakamlar bile özelleştirme uygulamalarından çalışanlar bir zarar görmeyecek sözlerinin ne büyük bir yalan olduğunu göstermeye yetiyor.

Özelleştirmelerin yolaçtığı yıkım sadece özelleştirilen işletmelerde çalışan işçi ve emekçilerle sınırlı değil. Özellikle şu dönemde gündemde olan büyük işletmelerin özelleştirilmesi yerine göre bir ilçenin, bir ilin hatta tüm ülkenin ekonomik ve sosyal dengelerinde ciddi sarsıntılara yolaçıyor. Sadece çalışanları değil tüm toplumu yıkıma uğratan sonuçlar üretiyor.

Bu nedenle özelleştirmelerin olumsuz sonuçlarıyla parça parça mücadele edilmesi diye bir şey sözkonusu olamaz. Özelleştirme topyekûn bir yıkım programıdır. Ve yarattığı olumsuz sonuçların önüne geçilmesi için başta özelleştirmeler olmak üzere neo-liberal yıkım politikalarının bir bütün olarak reddedilmesi, bunların hepsine karşı topyekûn bir mücadele yürütülmesi gerekir.