19 Şubat 2005
Sayı: 2005/07 (07)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD Ortadoğu'da yeni fırsatlar yaratma peşinde!
  İMF anlaşmasının kaderi sokakta belirlenecek!
  Amerikancı işbirlikçiler suç ortaklığını
pekiştiriyor
  Sermaye, savaş çetesiyle “eşgüdüm
mekanizması” oluşturacak
  16 Şubat sınıf hareketinde bir ayrışma ve saflaşma döneminin yaşanmakta olduğunu
ortaya koydu
  İstanbul 16 Şubat eylemi
  Çeşitli illerde 16 Şubat EP eylemi
  SEKA’den TEKEL’e, Kocaeli’den Diyarbakır’a  SEKA gibi direnmek
  Devrimci inisiyatif ve irade ile sınıfın birleşik direnişini öreceğiz!
  Haramidere’nin haramisinden hesap
soracağız!
  Ravelli işçileri, işverenin şiddeti ve
ludizm üzerine/Yüksel Akkaya
   8 Mart üzerinden yaşanan ayrışma üzerine
  BDSP tarafından sempozyuma
sunulan tebliğ
  Sempozyum sonuç bildirgesi: Devrimci bir siyasal sınıf hareketi yaratmak için!
  Kampanya ve sempozyum üzerine
  OSB-İMES Derneği’nin
sempozyum tebliği
  Haluk Gerger’le “Kan tadı” üzerine
 Emek Platformu Adana
bölge toplantısı
Emperyalist-siyonist zorbaların kanlı eli
Lübnan’ı yeniden karıştırmaya başladı
 Lübnan, BM ve işgaller!
Fransa’da liseli gençlik ve eğitim emekçileri ayakta!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Sen misketlerini de al yanına

Uğur Kaymaz'a ve tüm çocukluğumuza...

misinalardan yapılı küçük bir oltamız olsun
sen misketlerini de al yanına
gazoz kapaklarımızdan ayrılmamalıydık da
teknolojiye yenildik
Şimdi giy tulumlarını
-hani bir askısı hep omzumuzu protesto eder-
sonra bir çizgi film girsin araya
çocukluğumuzdan dönelim dünyaya
elimizde taş, bir Filistin sabahına mı uyanmalı
yoksa bir Felluce gece yarısına mı
çocuklar ‘bizim çocuklarımız' oysa
hani şu Filistin'de vurulan
Irak'ta kurşunlanan
hani 12 yaşına küstürülen
Afrika'da açlığa mahkum edilen
bir akbabanın yanı başında direnen
ve yenmeyi bekleyen
sıcak saraylarında bir beşikte değil bezirganlar
açlığın, barbarlığın, savaşın ve ölümün ortasında
haykıran bizim çocuklarımız
21. asra merdiven dayayan
yaşlı bir dünyanın
gencecik umutları olan çocuklar
onlar bizim çocuklarımız
Hani Hiroşima'da yakılan
Vietnam'da babasız bırakılan
biraz da biziz
bizim çocukluğumuz
sen yine de misketlerini al yanına
gazoz kapaklarını, tulumlarını, kaşığını
ve sırala
sakın baş altından vurma
yaşamaya hazırlanma
tükürüp haramlama
çocukluğumuzun vuruluşuna aldırma her mevsim
biz yeniden doğarız da
onlar hep ölecekler yarınlarda
sen misketlerini al en çok yanına
güzel bir coğrafya bulalım sana
ve çocukluğumuzdan bir daha dönmeyelim dünyaya

B. Bulut

----------------------------------------------------------------------------

Sorunları olanağa çevirmek!

Günlerden Cumartesi... 15.00-23.00 vardiyasının son saatleri... Bütün bir haftanın vermiş olduğu yorgunlukla Pazar gününün hayalini kuruyorum. Pazar mesaisinin olmaması umuduyla son bir kez saate yaklaşıyorum. Ama ne kadar hayal kurarsak kuralım, patronların doymak bilmeyen açgözlülüğü Pazar günümüzü bile iç ediyor. Ve seçmeye başlıyorlar mesaiye gelecekleri. Oralı olmamaya çalışıyorum ama ne fayda. Sömürünün içindeyiz bir defa. 11 arkadaşla birlikte beni de seçiyorlar. Pazar günü bu! Yapılacak işler çok, mesaiye kalınacak bir gün değil. Konuşuyoruz arkadaşlarla, ne yapalım diye. Sonra Pazar günü gelmektense sabaha kadar çalışalım diyoruz. Yani 8 saat daha... Kalmak istemesek de zorunlu olarak kalıyoruz.
70 kişilik vardiyadan 4'ü üretimde olmak üzere toplam 11 kişi kalıyoruz. Tabii kalite kontroldeki arkadaşlar kendilerini işçiler üstü saydıklarından, onların pek umurlarında olmuyor mesaiye kalmak. Üretimin içerisinde olduğumuzdan olan bize oluyor. Ve çalışmaya başlıyoruz. Zaman geçmiyor, uykusuzluk kendini hissettirmeye başlıyor. Derken yemek saatini getiriyoruz. Yemekhaneye gidiyoruz ve kalitecilerin çoktan yemeğe oturduklarını görüyoruz. Yiyecek bir şeyler ararken öğreniyoruz ki sadece yemek için 6 pide söylenmişti, geri kalanlara ise kahvaltı (çay, peynir, zeytin) gelecekti. İki tane fazla pide olduğunu gördük, ama anlık tepkiyle hiçbirimiz oturmadık, kalan 2 pideyi de onlara bıraktık.
Bu olay vesilesiyle birlikte hareket edebilmenin verdiği güven karşılıklı ilişkilere yansıdı, herkes birbirine daha içten davranmaya başladı. Kahvaltıyı bitirdik ve sohbet etmeye başladık. Konuşa konuşa konuyu işçi haklarına, kölelik yasalarına, SSK'nın devrine kadar getirdik. İşçilerin haklarını alabilmesi için tek yolun birlik ve beraberlikten geçtiğine kendileri de katıldılar.
Bu küçük olaydan sonra birbirimize daha çok güven duyuyoruz. Güveni artırabilecek en ufak olayı değerlendirebilmeyi bilmeliyiz. Kaldığımız zorunlu mesaileri avantaja dönüştürebilmeliyiz. Gerçekten bazı şeyler çok zor sağlanıyor, ama imkansız değil. Biraz zaman ve sabır. Bir gün mutlaka harcanan emeğin karşılığı alınıyor.

BDSP'li bir metal işçisi

------------------------------------------------------------------------------

Umudu kuşanıp mücadeleye atılalım!

Uzun bir süredir devam eden toplu sözleşme görüşmelerinden işçiler için yine büyük bir hayal kırıklığı ve yıkım çıkmıştır. ‘70'li yıllarda büyük mücadelelerle kazanılan sosyal haklarımız bir bir elimizden alınmakta, her sene sözleşmede kalanlar ise budanmak istenmektedir. İkibuçuk yıldır hükümette bulunan, islamcı söylemler kullanan hükümet göreve geldiğinden bu yana işçi ve emekçi kesimler için yıkım kararları çıkarmıştır. Mezarda emeklilik, kölelik yasası, özelleştirmeler vb. Yani hükümet sermayeyle kolkola girmiş, hakkını aramak isteyenlere bir kabus olmuştur.
Çıkarılan tüm yasalarla patronlar korunmakta, işçiler kaale alınmamaktadır. ‘Sosyal devlet' tümüyle terkediliyor. Kölece yaşama koşullarının yanısıra yoksulluk, işsizlik ve açlık kol geziyor. Devlet ve sermaye işçilere ve yoksullara azgınca saldırarak ülkeyi yönetirken, bizleri temsil eden sendikalar ne yapıyorlar' Cevabı çok basit! Yaptıkları tek şey sendika ağalığıdır.
Sürekli imzalanan ihanet sözleşmeleri ile artık işçilik bitirilmiştir. Fabrikada çalışan işçiler, işçiliğin ne olduğunu bilmiyorlar. Çünkü ezilmenin, alınterinin ne olduğunu onlara anlatan bir sendika yok. Hepsi işçileri sindiren patrondan çok sendikadan korkuyorlar. Çünkü bir işçinin sözleşmeye itirazı onun çıkışı demektir. Bu her yerde böyledir. Günümüz sendikacıları işçiyi sırtından ilk önce hançerleyen kişilerdir. Bunların yaptığı rant sendikacılığıdır. Hak aramak, insanca yaşamak, işçiyi korumak bunların neyine.
Dostlar, bu hain sendika ağalarına daha ne kadar sessiz kalacağız' Geleceğimizi daha ne kadar karartacağız' Sermayenin sınırsız sömürüsüne daha ne kadar seyirci kalacağız'
BOSSA'larda da durum aynıdır. Satışla sonuçlanan bir sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme işçiyi kölece çalışmaya mahkum eden, ikramiyelerin kaldırılmasını öngören, mesaileri yarı yarıya düşüren, yeni girenlere 2.5 ikramiye verilmesini onaylayan bir ihanet belgesidir. Eski işçilerin ise daha ne kadar çalışabileceği belli değildir.
İşte halimiz budur dostlar. Gelecek hep karanlık. Oysa insanca yaşamak bizlere uzak değil. Yeter ki tek vücut olup sosyalizmi kurmaya çalışalım. Tek yol devrimde, çözüm ise sosyalizmdedir. Haydi dostlar, umutsuzluk yok. Umudu kuşanıp mücadeleye atılalım!

Adana BOSSA'dan bir işçi