19 Şubat 2005
Sayı: 2005/07 (07)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD Ortadoğu'da yeni fırsatlar yaratma peşinde!
  İMF anlaşmasının kaderi sokakta belirlenecek!
  Amerikancı işbirlikçiler suç ortaklığını
pekiştiriyor
  Sermaye, savaş çetesiyle “eşgüdüm
mekanizması” oluşturacak
  16 Şubat sınıf hareketinde bir ayrışma ve saflaşma döneminin yaşanmakta olduğunu
ortaya koydu
  İstanbul 16 Şubat eylemi
  Çeşitli illerde 16 Şubat EP eylemi
  SEKA’den TEKEL’e, Kocaeli’den Diyarbakır’a  SEKA gibi direnmek
  Devrimci inisiyatif ve irade ile sınıfın birleşik direnişini öreceğiz!
  Haramidere’nin haramisinden hesap
soracağız!
  Ravelli işçileri, işverenin şiddeti ve
ludizm üzerine/Yüksel Akkaya
   8 Mart üzerinden yaşanan ayrışma üzerine
  BDSP tarafından sempozyuma
sunulan tebliğ
  Sempozyum sonuç bildirgesi: Devrimci bir siyasal sınıf hareketi yaratmak için!
  Kampanya ve sempozyum üzerine
  OSB-İMES Derneği’nin
sempozyum tebliği
  Haluk Gerger’le “Kan tadı” üzerine
 Emek Platformu Adana
bölge toplantısı
Emperyalist-siyonist zorbaların kanlı eli
Lübnan’ı yeniden karıştırmaya başladı
 Lübnan, BM ve işgaller!
Fransa’da liseli gençlik ve eğitim emekçileri ayakta!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

OSB-İMES İşçileri Derneği'nin BDSP sempozyumuna sunduğu tebliğ...

Küçük sanayi sitelerinde örgütlenmenin bir biçimi olarak dernekler

Sevgili dostlar;

Sermaye uzun bir süredir biz işçi ve emekçilere yönelik saldırı politikalarını ardı ardına hayata geçiriyor. İşçi ve emekçiler cephesinden ise bu süre içerisinde ne yazık ki gerekli cevaplar verilemedi. Açığa çıkan bu tablo, işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele sorunlarının mümkün olduğunca geniş bir şekilde tartışılmasını gerektiriyor. Bugün bu sempozyumu düzenleyerek tartışma zeminlerinin yaratılması bakımından ilk adımı atan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu'na (BDSP) çabasından ötürü teşekkür ediyor, buraya gelen siz sevgili dostları selamlıyoruz.

Sevgili dostlar;
Bizler de OSB-İMES İşçileri Derneği olarak kendi çalışma alanımızdan bu tartışmaya destek sunmaya çalışacağız. Bu çerçevede derneğimizin de kuruluş vesilesi olan İMES'ten yola çıkarak Küçük Sanayi Siteleri'nde örgütlenme sorunları ve dernek ilişkisi üzerine bir sunum gerçekleştireceğiz.

İşçi kardeşler;
Küçük Sanayi Siteleri'ndeki mevcut işyerleri ağırlıklı olarak küçük ve orta ölçekli işletmelerin yan sanayisi olarak faaliyet göstermektedir. Bu işletmelerde genelde 10 ila 50 arasında değişen sayılarda işçi çalıştırıldığı görülmektedir. Metal, plastik, mobilya gibi değişik sektörlerden yüzlerce atölyenin birarada bulunduğu bu siteler, toplamında binlerce işçinin çalıştığı önemli birer işçi havzası durumundadır.
Ve yine bu Küçük Sanayi Siteleri birçok özelliği ile işçilerin en ağır koşullarda çalıştığı, sömürünün en yoğun yaşandığı alanlardır. Şimdi, bir kısmı daha büyük ölçekli işletmelerde de yaşanan, ama Küçük Sanayi Siteleri'nde oldukça ağır boyutlara varan bu sorunları özetlemeye çalışacağız.
Küçük Sanayi Siteleri'nde daha büyük ölçekli işletmelere nazaran daha yoğun şekilde karşımıza çıkan ve bu alanların en önemli sorunu olduğu gözlenen sorun, kayıtdışı yani sigortasız çalıştırmadır. Resmi rakamlara göre Türkiye'de kurulu bulunan 362 adet Küçük Sanayi Sitesi'nde faaliyet gösteren 83.318 işletmede yaklaşık 400 bin işçi çalışmaktadır. Ancak biz buralarda çalışan işçi sayısının çok daha fazla olduğunu, onbinlerce işçinin bu işletmelerde tüm sosyal haklardan yoksun bir şekilde sigortasız olarak çalıştırıldığını biliyoruz. Yasalara göre işçinin sigortası işe ilk girdiği gün yapılmalıdır. Yasalar en fazla iki ay deneme süresi tanımlayarak bu sürenin sonuna kadar mutlaka sigorta bildiriminde bulunulmasını şart saymıştır. Fakat uygulamada bu deneme süresinin aylarca devam ettirildiği ve işçilerin sigorta bildirimlerinin yapılmadığı gözlenmektedir. Birçok işletme ise bu uzun süreden sonra bile işçileri sigortasız olarak çalıştırmaya devam etmektedir. Sadece kalifiye elemanların sigortası yapılırken, çoğunluğunu genç işçilerin oluşturduğu kesim bu atölyelerde yıllarca sigortasız bir şekilde çalıştırılmaktadır.
Sigortasız çalıştırmanın yanısıra atölyelerin bir kısmında işçilere asgari ücretin dahi altında ücret ödenmektedir. Yoksulluk sınırının 1.5 milyarı bulduğu ülkemizde binlerce işçi 300 milyon gibi komik ücretlerle çalıştırılıyor. İşçilerin geri kalan kesimi için ise asgari ücret doğal ücret durumunda. Asgari ücretin üzerinde ücret olan işçi, kalifiye elemanlar dışında nerede ise yok gibi.
Asgari ücretin doğal ücret olduğu bu atölyelerde yol ve yemek de çoğu zaman işçilerin kendilerinin çözmesi gereken sorunlar arasında. Nerede ise hiçbir atölyede servis yok. İşçiler kendi olanakları ile, çoğu zaman 30-40 dakikalık yolu yürüyerek işe gidip gelmek durumunda kalıyorlar. Çoğunlukla yarım saat olan yemek molalarında birçok atölyede yemek verilmezken, işçiler yemek ihtiyaçlarını site içerisinde bulunan lokantalardan karşılamak durumunda kalıyorlar. Yemek verilen atölyelerde ise yemekler çoğu zaman yenemeyecek derecede kötü oluyor.
Sendika ise bugün Küçük Sanayi Siteleri'nde çalışan işçiler için hayal bile edilemeyecek kadar uzak bir hak. Günde 12 saati bulan çalışma ortamında işçilerin birlikte hareket etmelerini, örgütlenmelerini engellemek için patronlar her yolu deniyorlar.
Küçük Sanayi Siteleri aynı zamanda çalışma koşulları açısından da işçiler için birer cehennemdir. Çoğu atölyede günde 12-13 saati bulan çalışma ortamında işçiler oldukça ağır işleri yapmaya zorlanırlar. Güçlerini son noktasına kadar kullanmak zorunda kalan işçiler iliklerine kadar sömürülürler. Makinelerin genellikle eski ve bakımsız olmasının yanısıra iş güvenliğinin ve koruyucu malzemelerin olmaması, iş elbiselerinin verilmemesi, işçilerin büyük bir çoğunluğunun deneyimsiz olması ve işe yönelik herhangi bir eğitim verilmemesi iş kazalarının yoğun olarak yaşanmasına yolaçmaktadır. İş kazalarının yanısıra çalışılan sağlıksız ortam meslek hastalıklarına yolaçmaktadır. Sigortasız olarak çalıştırılan işçiler yaşanan kazalar ve meslek hastalıkları karşısında ise tedavi olamamakta, hastalığı veya sakatlığı ile başbaşa kalmaktadır.
Küçük Sanayi Siteleri'nin işgücü ise büyük oranda çocuk ve genç işçilerden oluşmaktadır. İLO'nun bir araştırmasına göre, çocuk işçi çalıştıran Asya ülkeleri arasında Türkiye ilk sıralardadır. Türkiye'de çalışan her yüz kişiden 18'i, 6-19 yaş arasındaki çocuk ve gençlerden oluşmaktadır. Orta ve büyük ölçekli işletmelerde çocuk emeğinin daha seyrek kullanıldığını gözönüne aldığımızda ise, Küçük Sanayi Siteleri'ndeki çocuk ve genç işçi oranının bu rakamın çok daha üzerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Özellikle yaz aylarında okulların tatil olması ile birlikte atölyeler okul çağındaki çocukların yaygın olarak çalıştığı alanlara dönüşmektedir. Ailelerinin geçimine ufak da olsa bir katkı sunmak adına gencecik bedenler ağır çalışma koşulları altında tüketilmektedir. Çocuk ve genç işçiler küçük sanayi sitelerinde yaşanan sorunlarla en çok karşı karşıya kalan kesim durumundadır. Bunun yanısıra ustaların ve patronların küfür ve hakaretlerine en yoğun maruz kalanlar da çocuk ve genç işçilerdir. Böylece bu işçiler daha çocuk yaşta patronlar tarafından sindirilmektedir.
Sorunların bu kadar yoğun ve yakıcı bir şekilde yaşandığı Küçük Sanayi Siteleri'nde elbette ki yoğun tepkiler de birikmektedir. Ancak karşı karşıya kalınan bu sorunlara karşı çoğu zaman bireysel çözüm yolları aranmakta, açığa çıkan bu tepki ya iş değiştirme ya da askere gidene veya bir vasıf kazanana kadar bu işkenceyi çekmeye razı olma şeklinde yaşanmaktadır.
Tabii ki bu arayışlar işçiler için çözüm olmamakta, yaşanan sömürünün yoğun bir şekilde devam etmesini engelleyememektedir. Küçük Sanayi Siteleri'nde bu sorunları köklü bir şekilde çözmenin tek yolu, diğer tüm alanlarda olduğu gibi, örgütlü ve dişe diş bir mücadeleden geçmektedir.
Az öncede belirttiğimiz gibi, işçilerin örgütlü bir şekilde davranmaları ise patronlar tarafından binbir yolla engellenmeye çalışılmaktadır. Bencil ve yoz kültürle tüketilen işçiler arasında bilinçli bir şekilde bölünme ve rekabet körüklenmektedir. İşçileri bölme girişimlerinin yanısıra Küçük Sanayi Siteleri'nde patronlar örgütlü ve bütünlüklü bir şekilde hareket etmektedirler. Bu sitelerde kurulan kooperatifler aracılığı ile zam döneminde ücretler aynı çerçevede belirlenmekte, site içerisindeki herhangi bir atölyede yaşanan örgütlenme ve direnişler karşısında patronların toplam bir saldırısı sözkonusu olmaktadır.
Bu açıdan çalışma alanımız olan İMES'te daha öncesinde yaşanan iki sendikalaşma deneyiminde de patronların toplam bir saldırısı yaşanmış, sendikalaşan atölye site dışarısına taşınmıştır. Yani, Küçük Sanayi Siteleri'nde sendikalaşan atölyeleri patronlar kanserli bir ur gibi algılamakta, çözüm olarak da onu bağrından söküp atmaktadırlar.
Yaşanan bu deneyimler, daha büyük ölçekli işletmelerdeki tarz ile Küçük Sanayi Siteleri'nde sendikalaşmanın mümkün olmadığını göstermektedir. Elbette ki orta ve büyük ölçekli işletmelerde de sendikalaşmanın bir dizi zorluğu vardır ve bu zorlukları aşmada sınıf dayanışmasının özel bir önemi vardır. Ancak Küçük Sanayi Siteleri'nde bu sorun çok daha yoğun olarak yaşanmakta, site içerisinde bulunan birçok atölyede eş zamanlı örgütlenmeyi zorunlu kılmaktadır.
Bizim açımızdan dernek fikri bu zorunluluğun bir sonucu olarak ortaya çıkmış; dernek, sendikal örgütlenme öncesi çeşitli atölyelerde çalışan işçilerin biraraya gelerek örgütlenme çalışmalarını ortak bir hatta yürütecekleri bir zemin olarak tanımlanmıştır. Zira, bu alanlarda güçlü sendikal örgütlülükleri yaratmanın ve korumanın tek yolu sendikalaşma öncesi yaratılacak güçlü taban örgütlülükleri olacaktır. Bu açıdan dernekler kesinlikle sendikalara alternatif olan örgütlenmeler değildir. Zira işçi sınıfının siyasal örgütlülükleri olan partilerin dışındaki kitlesel taban örgütlülükleri, bugüne kadar gelen ve bundan sonra da varlığını sürdürmek durumunda olan sendikalardır.
Öte yandan, işçi dernekleri sadece Küçük Sanayi Siteleri'ne yönelik örgütlülükler de değildir. Biz bu açıdan da kuruluş dönemimizde kendimizi sadece İMES ile sınırlandırmadık. İMES'in hemen yanıbaşında bulunan; onlarca fabrikanın olduğu, onbinlerce işçinin çalıştığı Organize Sanayi Bölgesi'ndeki ve çevresindeki fabrikaları da, örgütleme çalışmasını götüreceğimiz alanlar olarak tanımladık. Zira işçi sınıfının bugünkü tablosunu ve sendikal harekete egemen olan bürokratik anlayışı gözönüne aldığımızda, bu fabrikalarda da sendikal örgütlenme öncesi güçlü taban örgütleri oluşturmak temel önemdedir.
Burada, derneklerin sanayi sitelerinde tek örgütlenme modeli olmadığını da hatırlatmak istiyoruz. Her alanda bölgenin özgün özellikleri detaylı bir şekilde incelenmek, ona göre örgütlenme modelleri oluşturulmak durumundadır.
Sınıf dayanışmasının güçlenmesi açısından ise tek tek bölgelerde oluşturulan işçi örgütlenmelerinin ortak hareket etme zemini güçlendirilmek durumundadır. Bu bağlamda bölgelerin özgün özellikleri üzerinden örgütlenen dernek çalışmalarının bir federasyon çatısı altında toplanarak, ortak hareket etme zemininin güçlendirilmesinin sınıf hareketinin geleceği açısından oldukça anlamlı sonuçlara yolaçacağını düşünmekteyiz.

Sevgili dostlar;
Sizlere 50 binin üzerinde işçinin çalıştığı, ancak sadece 3 bininin sendikal örgütlülüğe sahip olduğu bir bölgeden sesleniyoruz. Bölgemizde bu sayıyı çok daha yükseklere taşımak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İşçi sınıfının haklı mücadelesinin zaferle sonuçlanacağına olan sarsılmaz inancımız ile mücadele alanlarında buluşmak üzere hepinizi bir kez daha selamlıyoruz.

OSB-İMES İşçileri Derneği

-----------------------------------------------------------------------------------

Bir işçinin sempozyum izlenimleri...

İşçilerin birliğini sağlayabilmede bir adım, sonrası için bir basamaktı!

BDSP tarafından 13 Şubat'ta yapılan sempozyumdan kalan izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sempozyum herkesin eline tüm kapıları açacak bir anahtar verip göndermedi. Fakat bu anahtarın ne olduğunu biraz bulutlu da olsa gösterdi.
Birincisi işçi sınıfı var. İkincisi birleşik, militan, siyasal bir sınıf hareketi için fiili-meşru mücadeleye ihtiyaç var. Laz'ı, Çerkez'i, Kürt'ü, Türk'ü, Alevi'si, Sünni'si daha bilmediğimiz türlü kökenden gelen, kadın-erkek, genç-yaşlı işçilerin birçoğu oradaydı.
Sorunlarını, öfkelerini dile getirdiler. Birleşmeyi, mücadele etmeyi haykırdılar. Örgütsüz, grup grup, dağınık da olsalar varolduklarını haykırdılar. Gazi olaylarında işçi sınıfı neredeydi, işçi sınıfı F tipini önlemek için ne yaptı vb. sorulara nerelerde olduğunu neler yaptığını, görmeyenlere, duymayanlara, dosta-düşmana gümbür gümbür geldiklerini gösterdiler ve dediler ki, geçmişlerini aşamayanlar, geçmişte diretenler ne bugünü görebilirler ne de geleceği kazanabilirler.
Biz geleceği kazanmak için mütevazi de olsa bir adım attık, ya siz neredesiniz'
Sempozyum amaç için kullanılan bir araçtı. Bu amaca ne kadar yaklaştı veya bu amacı ne kadar karşıladı' Somut olarak, ortak bir sorun etrafında farklı grupların biraraya gelip tartışabilmeleri konuşma noktasında olumluydu. İşçilerin öfkesi, birleşme ve mücadele etme gereksinimini ortaya koymasıyla olumlu bir tabloydu. Diğer bir yanıyla işçilerin birliğini sağlayabilmede bir adım, daha sonrakiler için bir basamaktı. Belirli çerçevde akademisyenlerin ifade ettikleri canlı sunumları, soru-cevap bölümüyle olumlu, ilgi çekiciydi. Sinevizyon gösterimi etkileyiciydi.
Aynı konuların tekrar tekrar anlatılması, sunumların uzun, yer yer cansız olması, istatistiki bilgilerin fazla olması, özellikle geri bilinçli işçileri, yer yer bizleri bile sıktı. Verimsiz bir hal aldı.
Konuşmaların uzun olması, fiili-meşru mücadele vurgusunu gölgede bıraktı çoğunlukla. İşçi konuşmaları örnekleriyle, pratikleriyle doğallığında fiili-meşru mücadeleyi öne çıkarıyor. Konular sonrası işlenmesi önemli bir durum. İşçi konuşmaya katıldığı zaman kendine sıra gelene kadar kendinden sonrakiler de ne diyecek diye dinleyebilir onun için daha verimli oluyor.
Çevremizdeki işçi arkadaşlara veya onlarla birlikte yazıya, konuşma hazırlamaya önem göstermeliyiz. Bildiri dağıtmaya kadar varan serbest sempozyum yapılması, böyle bir tarzın olması bakışa olan güveni gösterir.
Bu sempozyumdaki düzeyi aşmalı, bundaki eksiklikleri diğerlerinde görmemeliyiz.
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Bir işçi/Ümraniye

---------------------------------------------------------------------

Sempozyumu coşku ve ilgiyle izledik...

Merhaba dostlar,
BDSP tarafından düzenlenen sempozyuma bir dinleyici olarak katıldım. Sempozyuma gelen katılımcılar etkinliğin amacına uygun davrandılar, birbirlerine yaklaşımları, dinleyici olarak gösterdikleri hoşgörü çok memnun edici bir durumdu. Bunu buradan özellikle vurgulamak istiyorum.
Ayrıca iktisat hocası İzzetin Önder ve sendikacı Mehmet Beşeli'nin derin bilgilerinden faydalanarak sempozyumun akışını zevkle dinledik. Bunların dışında çeşitli kitle örgütleri ve emeğin savunucuları ile işçiler samimi, içten, dürüst ve yalın bir biçimde sorunları anlatmaya çalıştılar.
Toplantı boyunca hem olumluluk hem de olumsuzluklar yaşandı. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Sempozyumun sorunları tesbit etme noktası başarılıydı. Fakat sorunların köklü çözümüne gelince bir tıkanma olduğunu düşünüyorum. İkincisi kimi yapıların değerlendirmelerinin gereğinden fazla uzun olduğunu düşünüyorum.
Sevgili dostlar, olumlulukları da sizlerle paylaşmak istiyorum. İşçilerin birleşmeyi ve tek yumruk olmayı açık olarak beyan etmesi beni onurlandırdı. Bu sevindiricidir. Bu durum geçmişte yoğun olarak yaşadığım öfkenin sel olup taşmasına neden oldu. İşçi sınıfının hala bir güç olduğunu, hala içimizdeki devrimci meşalenin yandığını görmek oldukça anlamlıydı. İşçilerin konuşmaları sırasında atılan ‘İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!' sloganı beni oldukça etkiledi. Sanki bağrımdan büyük bir ateş topu koptu.
Konuşmacılar emperyalist paylaşım savaşlarından ve SSCB'den bahsederek, dünya devletilerindeki sosyal uyanış, ulusal devrimleri, sosyalist devrim ve SSCB'nin sosyalizmden revizyonizme oradan kapitalizme geçiş sürecini ve iki kutuplu dünya düzenini anlatarak bizleri aydınlattılar. Ayrıca varolan liberal ekonominin emekçilere dayattığı ağır baskıları, sömürüleri dile getirdiler. Tüm dünyada silaha ve savaşa yapılan yatırımları rakamsal olarak vererek bizleri bilgilendirdiler. Bunun için herkese teşekkür ediyorum.
Sevgili dostlar, tüm konuşmacılar herşeyi bilimsel olarak açıkladılar. Somut olgular somut teorilerle sorunları bir bir liste halinde tesbit ettiler. Fakat sorunların çözümleri kısmında somut bir çözüm ortaya koymada eksik kalındığını düşünüyorum.

Küçükçekmece'den bir emekçi