17 Temmuz'04
Sayı: 2004/28 (20)


  Kızıl Bayrak'tan
  Genelkurmay direktifleriyle işleyen “demokrasi”!
  Kürt halkına yönelik tarihsel inkar ve imha politikası sürüyor
  Türkiye-Suriye ilişkilerinde hızlı gelişmelerin anlamı...
  CHP’den AKP’ye vekil transferleri...
  Büyüme masalları ve sefalet tablosu
  Aydos halkı yeni yıkım girişimlerine karşı hazırlanıyor!
  Pendik Belediyesi tarafından konduları yıkılmak istenen Aydoslu emekçilerle konuştuk...
  Castleblair direnişi işçi hareketini ve sendikaları felç eden...
  Direnişçi Castleblair işçilerinden sendika ağalarına...
  Direnişteki Castleblair işçilerinin kaleminden...
  Sendikalarımıza çöreklenmiş ihanet şebekelerini dağıtalım!
  Almanya’da onbinlerce Daimler-Chrysler işçisi ayakta!
  Özelleştirme yağmasında sıra TEDAŞ’ta
  Rottweiler tipi özelleştirme
  Mevsimlik tütün işçileri eylemde
  Yasa tanımayan yasadışı devlet: İsrail
  Türkiye-İsrail arası “köklü ilişkiler”i halkların direnişi bozacak!
  Irak’ta direniş kirli planlarla hesaplaşarak ilerleyecektir
  Gericiliğe ve emperyalizme karşı birlikteliğimiz sürecek!..
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Gazetemize bazı eleştiriler...
  Kızıl Bayrak’a yönelik eleştirel değerlendirmeler...
  Alişer hevala yanıt...
  14 Temmuz bir çağrıdır!
  Fahrenheit 9/11
  Şahintepesi İşçi Kültür Evi açıldı...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Alişer hevala yanıt...

“İhanet edenler ve tasfiyeciler tarihin çöplüğüne atılacak!”

Sakın yanlış anlama heval. Kızıl Bayrak okur köşesindeki yazılarını okuyorum ve düşüncelerine katılıyorum. Amacım senin söylediklerine bir şeyler eklemek. Senin kadar ben de İmralı basınını takip ediyorum. İbretle -hala Kürt halkının İmralı tasfiyesinin neden peşinden gittiğini- izliyorum.

5 Haziran tarihli yazında “Kürt devrimcilerinin bugün en önemli sorunları, kendilerini hiçbir yerde ifade edememeleridir. İmkanları yok, kuşatılmışlardır, düşman ablukasındalar. Ya bu ablukayı yarıp çıkış yolu bulacaklar, sizin de yardımlarınızla. Ya da uzun süreli sessizlik devam edecek” demişsin. Evet derinleşerek süren ihanet ve tasfiyeci süreç devam etmektedir. Bunda kuşku yok. Çoğu Kürt kurumları bunun etkisi altındadır. Adam öyle bir sistem kurmuş ki, bu kurumlarda kendisine gelebilecek en küçük bir eleştiriye karşı bile önlemini almış. Mektuplaştığım başka bir hevalın dediği gibi, “Ben sizleri yarattım, varlığınızı bana borçlusunuz, diyor. Dolayısıyla insanlar, başta üst kadrolar kendilerini özne olarak görememişler”. Doğru bir tespit. Kendisini özne göremeyenler hep başkaları tarafından yönlendirilir veya yönetilr. A. Öcalan da bunu bildiği için öyle davranmaktadır. Yine yazının devamında “İmralı çizgisi ideolojik, politik olarak bitmiş, misyonunu tamamlamıştır” tespitinde bulunmuşsun. Doğrudur. Ama bu bitişin nesnel-toplumsal ve sınıfsal derinliğine inilirse durum biraz daha berraklaşacaktır.

Kürt ulusal hareketi herşeyden önce yoksul köylülük tabanında doğmuş ve tüm Kürtler’i bu devrimci temel üzerinde birleştirmiştir. Bu, aynı anlama gelmek üzere ona sınıfsal karakterini de vermiştir. Bakılırsa, şehit düşen gerillaların çoğunluğu Amed’in köylerinden mücadeleye katılmıştır. ‘90’ların başında kitleselleşerek ülke gündemine girmiş ve tüm topluma malolmuştur. Bu süreçten sonra ister istemez Kürt orta sınıfları da ilgi göstermeye başladılar. Önceleri barış süreci, daha sonra “siyasal çözüm”, ardından ABD ve Avrupa ile “diplomasi” süreçleri birbirini izledi. Kürt orta sınıfları giderek ulusal harekete kendi rengini vermeye başladı ve TC tarafından kabul edilebilir sınıra getirildi.

Demek istediğim şu heval, herşey birden bire olmadı. Tarihsel süreç içinde törpülene törpülene bu günlere gelinebildi. 19 Haziran tarihli okur köşesindeki “Fil avcıları” yazında da belirttiğin gibi, “Gözümüz aydın tek problemimiz kaldı. O da Ali İmralı’nın serbest bırakılması...” Kürt sorunu tek bir kişinin özgürlüğüne kavuşmasına indirgendi. Ki bu kişi teslimiyeti kitaplaştırmış, tüm örgütün kadrolarına kabul ettirebilmiştir. Gerisi kolaydır! Kadrolar itaatkar olunca diğer kurumların da onaylamaktan başka çaresi olamıyor. Bu arada şunu belirtmekte yarar var. Kendi aralarında ufak tefek itişme ve kakışma olsa da İmralı’dan aldıkları feyzle (tabii ki Genelkurmay onayı ile) düzeliyor. Çünkü bölünme devletin işine gelmiyor. Tümüyle, efendisi ABD’nin de yardımlarıyla tasfiye etmek istiyor. Ger&ccdil;i efendi ABD biraz daha Kürt kartını oynamak istiyor. Konjonktürel durum bunu gerektiriyor.

3 Temmuz tarihli Kızıl Bayrak’ın okur köşesinde yayınlanan “Aslolan direnmektir!” yazısının başlığındaki direnmek sözü dahi tasfiyecileri kızdırmaya yeter. On yılı aşkın bir süredir “barış, barış” diyerek kendilerini düzene kabul ettirebilmiş Leylalara, Hatiplere diyecek bir iki sözümüz var bizim de. Senin “Ölen her Kürdün artısı şu anda İmralı çizgisine yarıyor ve bu çizgi de TC’ye hizmet ediyor. İnsan düşmanına bu denli teslim olmaz, düşmana hizmet etmez. Nerdesiniz Leylalar, Hatipler, NATO’ya karşı mısınız? Sizler karşı değilsiniz!” saptaman yerli yerine oturuyor. Öyle ya cezalarının bitmesine bir yıl kala tahliye edilmelerinde çabaları az değil! “Devlet baba”ya “uzlaşma”, “demokratikleşme” ve “insan hakları” konularında mesaj vererek bayağı yardımcı oldular. Hatta bununla da yetinmeyip gittikleri yerlerdehalka “toplumsal mutabakat”, “teröre bir daha geri dönülmemesi” konularında çağrılar yaptılar. Ancak buna rağmen devletin azarından kurtulamadılar.

Evet sevgili heval, kendilerini AB emperyalistlerinin “demokrasi” getireceklerine inanan ve uzun zamandır bu beklentiye giren Leylalar’ın NATO Zirvesi’ne karşı çıkmaları beklenebilir mi? Hayır! Bu durum herşeyden önce onların sınıfsal karakterine uymaz. Onların İmralı çizgisine aykırı olur. Kürt burjuvazisinin işine gelmez. Çünkü onlar devlet tarafından yeterince terbiye edilmiş, dört tarafı işgal edilmiş Kürdistan coğrafyasını bile inkar etmektedirler. Kendi ülkesinin işgal edildiğini inkar edenler başka ülkelerin işgal edilmesine ses çıkarabilirler mi!

Alişer heval, son olarak şu kadarını söyleyebilirim, bir gün gelecek bu devran bitecek! İhanet edenler ve tasfiyeciler tarihin çöplüğüne atılacak. Kürdistan dağlarında çiçekler yeşerip açacak. Tekrar sevdalanacağız dağlara... Mazlumlar’ın, Kemal Pirler’in, M. Hayri Durmuşlar’ın ülkesini yaratıp diğer Ortadoğu halklarıyla sosyalist cumhuriyetler ülkesinin eşit, özgür ve gönüllü birlikteliğini kuracağız. Bu inanç ve kararlılıkla devrim davamıza sımsıkı sarılacak, omuz omuza emperyalist haydutları ve yerli işbirlikçilerini ülkelerimizden kovacağız.

Bu ideal ve iddiayı taşıdığımız sürece aşamayacağımız engel yoktur. Yeter ki uzun soluklu olabilelim! Yeter ki devrimci değerlerimize sahip çıkıp üzerine bir şeyler de bizler ekleyelim!

Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm!
Biji sosyalisten Kurdistan!

R. Deniz



Çaresizlik aşılayan sahte kahramanlar

İnsanlık tarihi zalim ile mazlumun savaşıdır. Tarihin derinliklerinden gelen bu mirasta daima mazlumların direnenleri rehberimiz olmuştur.

Özgürlük savaşında tökezleyenler, vurulanlar, kahramanlar olduğu gibi teslim olarak ruhunu satanlar da vardır. Halkının ruhunu, inancını çaresizliğe iten sahte nebiler, ordusuz komutanlar, takiyyeci kişilikler de mevcuttur. Devrimin yolu sarptır, dikenlidir, dolambaçlıdır. Ancak bizim için aslolan direnenlerdir. Yanılmıyorsam Çekoslovakya Komünist Partisi’nin bir grup üyesi düşmana esir düşerler. Parti önderlerinden Julius Fuçik büyük bir direniş gösterir ve bu örnek tutumu yol gösterici olur. Yoldaşları “yolumuz Julius Fuçik’in yoludur” derler. Devrimler ve sınıf mücadeleleri tarihinde böyle nice örnekler vardır.

İnsanlarından, sanatçılarından, üretenlerinden, halkından ve toprağından kopanlar soysuz yaşarlar ve biterler. Halkına tepeden bakanlar değil içinden bakanlar başarılı olurlar. Diyalektik ve bilimsel yöntemlerle meselelere bakmamız lazım. Kendi içinde demokrasiyi uygulamayanlar, despotik tutum sergileyenler yapıyı tek şefliğe götürür. Diktatörlerin sonu da yıkımdır.

Hayvanlar familyası beni çok derinden etkilemiştir. Fil yavruları büyük bir kazığa zincirle bağlanır. Yavru filler önceleri çok uğraşırlar, halattan kurtulmak için. Çok çaba sarfederler, ama başarısız olurlar. Yavru fil büyür. İsterse daha kalın demirleri, halatları koparabilir, özgürlüğüne kavuşabilir, ama bunu denemez. Özgürlüğünü düşünmez. Çünkü o artık asla özgür olamayacağına inanmıştır, inandırılmıştır. Artık kırılmayan şey, filin zinciri değil fakat inancıdır. Psikologlar buna “öğretilmiş çaresizlik” diyorlar. Biz Kürtler için bu zincir ve çaresizlik Ali İmralı’nın ihanet çizgisidir. Bizlere çözümsüzlüğü, çaresizliği, inançsızlığı aşılayan zihniyettir. Kürt’ün insanlık onuru arsa yapması gereken teslimiyeti ve ihaneti reddetmektir, karşı çıkmaktır ve alternatifini yaratmaktır.

Örnekleri çoğaltabiliriz, beş maymun bir demir kafese kapatılır. Demir merdiven yapılır. Demir kafesin tepesine bir muz sarkıtılır. Maymunlar demir merdivene tırmanıp muza ulaşmak isterler. Demir merdivene tırmanırken elektirik verilir. Çok uğraşırlar, sonra vazgeçerler. Kafesteki beş maymundan biri çıkarılır, yeni bir maymun kafese alınır. Yeni gelen maymun merdivenden muzu almak için hareketlenir. Diğer maymunlar saldırır. Yeni gelen maymun muzu alamayacağına inanır. Derken eski maymunlardan biri kafesten çıkarılır, yerine elektro şok yememiş yeni bir maymun alınır. Yeni gelen maymun merdivene tırmanıp muzu almak ister, ama maymunların saldırısına uğrar. En çok saldıran da hiç elektro şok yemeyen yeni maymun olur. Buna çaresizlik ve bilinç kırılması denir. İşte Ali İmralı çizgisi son maymuna saldırandır.

Erkek aslanlar çiftleşmek için kendi yavrularını paramparça ederler. Bunlar da üç gün daha fazla yaşamak için onurunu, halkının değerlerini bir çırpıda bir tas çorbaya satarlar. Satarlar lafı az, sattılar! Bunca değerlerimizi heba edenler, şehitlerimizin kanını resim edip Avrupa’da metropollerde satarlar. Gerçek yüzlerini gizlemek için kendi resimlerinin sağına-soluna şehitlerimizin, Mazlumlar’ın, Zilanlar’ın, Kemaller’in, Hayriler’in değerli resimlerinin arkasına gizlenirler. Halkımız da zannediyor ki bunlar böyledir, direnişçidir. Hayır! Çekin elinizi değerlerimizden.

Görüyorum ki, Ali İmralı için af talep ediyorlar. Doğrudur, çünkü suçludur. Af suçlular içindir ve suçlular af dilenir. Ama devlet affetse bile bu ihanetçi çizgiyi Kürt halkı affetmeyecektir. Bu halk ne fillere ne de maymunlara benzer. Çünkü geçmişinde sürekli ihanet ve onursuzluk yoktur, olmayacaktır da.

Alişer