Sakın yanlış anlama heval. Kızıl Bayrak okur köşesindeki yazılarını okuyorum ve düşüncelerine katılıyorum. Amacım senin söylediklerine bir şeyler eklemek. Senin kadar ben de İmralı basınını takip ediyorum. İbretle -hala Kürt halkının İmralı tasfiyesinin neden peşinden gittiğini- izliyorum.
5 Haziran tarihli yazında Kürt devrimcilerinin bugün en önemli sorunları, kendilerini hiçbir yerde ifade edememeleridir. İmkanları yok, kuşatılmışlardır, düşman ablukasındalar. Ya bu ablukayı yarıp çıkış yolu bulacaklar, sizin de yardımlarınızla. Ya da uzun süreli sessizlik devam edecek demişsin. Evet derinleşerek süren ihanet ve tasfiyeci süreç devam etmektedir. Bunda kuşku yok. Çoğu Kürt kurumları bunun etkisi altındadır. Adam öyle bir sistem kurmuş ki, bu kurumlarda kendisine gelebilecek en küçük bir eleştiriye karşı bile önlemini almış. Mektuplaştığım başka bir hevalın dediği gibi, Ben sizleri yarattım, varlığınızı bana borçlusunuz, diyor. Dolayısıyla insanlar, başta üst kadrolar kendilerini özne olarak görememişler. Doğru bir tespit. Kendisini özne göremeyenler hep başkaları tarafından yönlendirilir veya yönetilr. A. Öcalan da bunu bildiği için öyle davranmaktadır. Yine yazının devamında İmralı çizgisi ideolojik, politik olarak bitmiş, misyonunu tamamlamıştır tespitinde bulunmuşsun. Doğrudur. Ama bu bitişin nesnel-toplumsal ve sınıfsal derinliğine inilirse durum biraz daha berraklaşacaktır.
Kürt ulusal hareketi herşeyden önce yoksul köylülük tabanında doğmuş ve tüm Kürtleri bu devrimci temel üzerinde birleştirmiştir. Bu, aynı anlama gelmek üzere ona sınıfsal karakterini de vermiştir. Bakılırsa, şehit düşen gerillaların çoğunluğu Amedin köylerinden mücadeleye katılmıştır. 90ların başında kitleselleşerek ülke gündemine girmiş ve tüm topluma malolmuştur. Bu süreçten sonra ister istemez Kürt orta sınıfları da ilgi göstermeye başladılar. Önceleri barış süreci, daha sonra siyasal çözüm, ardından ABD ve Avrupa ile diplomasi süreçleri birbirini izledi. Kürt orta sınıfları giderek ulusal harekete kendi rengini vermeye başladı ve TC tarafından kabul edilebilir sınıra getirildi.
Demek istediğim şu heval, herşey birden bire olmadı. Tarihsel süreç içinde törpülene törpülene bu günlere gelinebildi. 19 Haziran tarihli okur köşesindeki Fil avcıları yazında da belirttiğin gibi, Gözümüz aydın tek problemimiz kaldı. O da Ali İmralının serbest bırakılması... Kürt sorunu tek bir kişinin özgürlüğüne kavuşmasına indirgendi. Ki bu kişi teslimiyeti kitaplaştırmış, tüm örgütün kadrolarına kabul ettirebilmiştir. Gerisi kolaydır! Kadrolar itaatkar olunca diğer kurumların da onaylamaktan başka çaresi olamıyor. Bu arada şunu belirtmekte yarar var. Kendi aralarında ufak tefek itişme ve kakışma olsa da İmralıdan aldıkları feyzle (tabii ki Genelkurmay onayı ile) düzeliyor. Çünkü bölünme devletin işine gelmiyor. Tümüyle, efendisi ABDnin de yardımlarıyla tasfiye etmek istiyor. Ger&ccdil;i efendi ABD biraz daha Kürt kartını oynamak istiyor. Konjonktürel durum bunu gerektiriyor.
3 Temmuz tarihli Kızıl Bayrakın okur köşesinde yayınlanan Aslolan direnmektir! yazısının başlığındaki direnmek sözü dahi tasfiyecileri kızdırmaya yeter. On yılı aşkın bir süredir barış, barış diyerek kendilerini düzene kabul ettirebilmiş Leylalara, Hatiplere diyecek bir iki sözümüz var bizim de. Senin Ölen her Kürdün artısı şu anda İmralı çizgisine yarıyor ve bu çizgi de TCye hizmet ediyor. İnsan düşmanına bu denli teslim olmaz, düşmana hizmet etmez. Nerdesiniz Leylalar, Hatipler, NATOya karşı mısınız? Sizler karşı değilsiniz! saptaman yerli yerine oturuyor. Öyle ya cezalarının bitmesine bir yıl kala tahliye edilmelerinde çabaları az değil! Devlet babaya uzlaşma, demokratikleşme ve insan hakları konularında mesaj vererek bayağı yardımcı oldular. Hatta bununla da yetinmeyip gittikleri yerlerdehalka toplumsal mutabakat, teröre bir daha geri dönülmemesi konularında çağrılar yaptılar. Ancak buna rağmen devletin azarından kurtulamadılar.
Evet sevgili heval, kendilerini AB emperyalistlerinin demokrasi getireceklerine inanan ve uzun zamandır bu beklentiye giren Leylaların NATO Zirvesine karşı çıkmaları beklenebilir mi? Hayır! Bu durum herşeyden önce onların sınıfsal karakterine uymaz. Onların İmralı çizgisine aykırı olur. Kürt burjuvazisinin işine gelmez. Çünkü onlar devlet tarafından yeterince terbiye edilmiş, dört tarafı işgal edilmiş Kürdistan coğrafyasını bile inkar etmektedirler. Kendi ülkesinin işgal edildiğini inkar edenler başka ülkelerin işgal edilmesine ses çıkarabilirler mi!
Alişer heval, son olarak şu kadarını söyleyebilirim, bir gün gelecek bu devran bitecek! İhanet edenler ve tasfiyeciler tarihin çöplüğüne atılacak. Kürdistan dağlarında çiçekler yeşerip açacak. Tekrar sevdalanacağız dağlara... Mazlumların, Kemal Pirlerin, M. Hayri Durmuşların ülkesini yaratıp diğer Ortadoğu halklarıyla sosyalist cumhuriyetler ülkesinin eşit, özgür ve gönüllü birlikteliğini kuracağız. Bu inanç ve kararlılıkla devrim davamıza sımsıkı sarılacak, omuz omuza emperyalist haydutları ve yerli işbirlikçilerini ülkelerimizden kovacağız.
Bu ideal ve iddiayı taşıdığımız sürece aşamayacağımız engel yoktur. Yeter ki uzun soluklu olabilelim! Yeter ki devrimci değerlerimize sahip çıkıp üzerine bir şeyler de bizler ekleyelim!
Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm!
Biji sosyalisten Kurdistan!
İnsanlık tarihi zalim ile mazlumun savaşıdır. Tarihin derinliklerinden gelen bu mirasta daima mazlumların direnenleri rehberimiz olmuştur.
Özgürlük savaşında tökezleyenler, vurulanlar, kahramanlar olduğu gibi teslim olarak ruhunu satanlar da vardır. Halkının ruhunu, inancını çaresizliğe iten sahte nebiler, ordusuz komutanlar, takiyyeci kişilikler de mevcuttur. Devrimin yolu sarptır, dikenlidir, dolambaçlıdır. Ancak bizim için aslolan direnenlerdir. Yanılmıyorsam Çekoslovakya Komünist Partisinin bir grup üyesi düşmana esir düşerler. Parti önderlerinden Julius Fuçik büyük bir direniş gösterir ve bu örnek tutumu yol gösterici olur. Yoldaşları yolumuz Julius Fuçikin yoludur derler. Devrimler ve sınıf mücadeleleri tarihinde böyle nice örnekler vardır.
İnsanlarından, sanatçılarından, üretenlerinden, halkından ve toprağından kopanlar soysuz yaşarlar ve biterler. Halkına tepeden bakanlar değil içinden bakanlar başarılı olurlar. Diyalektik ve bilimsel yöntemlerle meselelere bakmamız lazım. Kendi içinde demokrasiyi uygulamayanlar, despotik tutum sergileyenler yapıyı tek şefliğe götürür. Diktatörlerin sonu da yıkımdır.
Hayvanlar familyası beni çok derinden etkilemiştir. Fil yavruları büyük bir kazığa zincirle bağlanır. Yavru filler önceleri çok uğraşırlar, halattan kurtulmak için. Çok çaba sarfederler, ama başarısız olurlar. Yavru fil büyür. İsterse daha kalın demirleri, halatları koparabilir, özgürlüğüne kavuşabilir, ama bunu denemez. Özgürlüğünü düşünmez. Çünkü o artık asla özgür olamayacağına inanmıştır, inandırılmıştır. Artık kırılmayan şey, filin zinciri değil fakat inancıdır. Psikologlar buna öğretilmiş çaresizlik diyorlar. Biz Kürtler için bu zincir ve çaresizlik Ali İmralının ihanet çizgisidir. Bizlere çözümsüzlüğü, çaresizliği, inançsızlığı aşılayan zihniyettir. Kürtün insanlık onuru arsa yapması gereken teslimiyeti ve ihaneti reddetmektir, karşı çıkmaktır ve alternatifini yaratmaktır.
Örnekleri çoğaltabiliriz, beş maymun bir demir kafese kapatılır. Demir merdiven yapılır. Demir kafesin tepesine bir muz sarkıtılır. Maymunlar demir merdivene tırmanıp muza ulaşmak isterler. Demir merdivene tırmanırken elektirik verilir. Çok uğraşırlar, sonra vazgeçerler. Kafesteki beş maymundan biri çıkarılır, yeni bir maymun kafese alınır. Yeni gelen maymun merdivenden muzu almak için hareketlenir. Diğer maymunlar saldırır. Yeni gelen maymun muzu alamayacağına inanır. Derken eski maymunlardan biri kafesten çıkarılır, yerine elektro şok yememiş yeni bir maymun alınır. Yeni gelen maymun merdivene tırmanıp muzu almak ister, ama maymunların saldırısına uğrar. En çok saldıran da hiç elektro şok yemeyen yeni maymun olur. Buna çaresizlik ve bilinç kırılması denir. İşte Ali İmralı çizgisi son maymuna saldırandır.
Erkek aslanlar çiftleşmek için kendi yavrularını paramparça ederler. Bunlar da üç gün daha fazla yaşamak için onurunu, halkının değerlerini bir çırpıda bir tas çorbaya satarlar. Satarlar lafı az, sattılar! Bunca değerlerimizi heba edenler, şehitlerimizin kanını resim edip Avrupada metropollerde satarlar. Gerçek yüzlerini gizlemek için kendi resimlerinin sağına-soluna şehitlerimizin, Mazlumların, Zilanların, Kemallerin, Hayrilerin değerli resimlerinin arkasına gizlenirler. Halkımız da zannediyor ki bunlar böyledir, direnişçidir. Hayır! Çekin elinizi değerlerimizden.
Görüyorum ki, Ali İmralı için af talep ediyorlar. Doğrudur, çünkü suçludur. Af suçlular içindir ve suçlular af dilenir. Ama devlet affetse bile bu ihanetçi çizgiyi Kürt halkı affetmeyecektir. Bu halk ne fillere ne de maymunlara benzer. Çünkü geçmişinde sürekli ihanet ve onursuzluk yoktur, olmayacaktır da.