17 Temmuz'04
Sayı: 2004/28 (20)


  Kızıl Bayrak'tan
  Genelkurmay direktifleriyle işleyen “demokrasi”!
  Kürt halkına yönelik tarihsel inkar ve imha politikası sürüyor
  Türkiye-Suriye ilişkilerinde hızlı gelişmelerin anlamı...
  CHP’den AKP’ye vekil transferleri...
  Büyüme masalları ve sefalet tablosu
  Aydos halkı yeni yıkım girişimlerine karşı hazırlanıyor!
  Pendik Belediyesi tarafından konduları yıkılmak istenen Aydoslu emekçilerle konuştuk...
  Castleblair direnişi işçi hareketini ve sendikaları felç eden...
  Direnişçi Castleblair işçilerinden sendika ağalarına...
  Direnişteki Castleblair işçilerinin kaleminden...
  Sendikalarımıza çöreklenmiş ihanet şebekelerini dağıtalım!
  Almanya’da onbinlerce Daimler-Chrysler işçisi ayakta!
  Özelleştirme yağmasında sıra TEDAŞ’ta
  Rottweiler tipi özelleştirme
  Mevsimlik tütün işçileri eylemde
  Yasa tanımayan yasadışı devlet: İsrail
  Türkiye-İsrail arası “köklü ilişkiler”i halkların direnişi bozacak!
  Irak’ta direniş kirli planlarla hesaplaşarak ilerleyecektir
  Gericiliğe ve emperyalizme karşı birlikteliğimiz sürecek!..
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Gazetemize bazı eleştiriler...
  Kızıl Bayrak’a yönelik eleştirel değerlendirmeler...
  Alişer hevala yanıt...
  14 Temmuz bir çağrıdır!
  Fahrenheit 9/11
  Şahintepesi İşçi Kültür Evi açıldı...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
“Bu davet bizim!”

Umutlarımız, özlemlerimiz tüm insanlığın ve doğanın gerçek kurtuluşu olan sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya ise eğer “sanat” da, “kültür” de bu dünyaya açılacak aydınlık bir pencere olmalıdır. Bu nedenle, hayatı aylara, günlere göre değil, mesailere, vardiyalara göre bölünenlerin, yani “topraktan, ateşten ve demirden hayatı yaratanların” umutlarıyla ördüğü, mütevazı bir kültür-sanat kurumu oldu İŞÇİ KÜLTÜR SANAT EVİ.

İştahı kabarmış canavar gibi kaynayıp duran fabrika kazanlarının ve her gün çarklarında parçalamak için yeni kurbanlar isteyen demir yığınlarının kulakları sağır eden cehennem gürültüleri arasında, hani şu “işçi takımı” diye dudak bükülen mülksüzlerin yuttuğu toz duman içinde; şiirle, öyküyle, resimle, bağlamayla, gitarla tutuşturdukları bir çoban yıldızıdır İŞÇİ KÜLTÜR SANAT EVİ.

Geleceği, bilimsellikten uzak paralı-gerici eğitim sisteminin “sınav” ve “test” çarkları arasında öğütülen gençlerin reçetesidir İŞÇİ KÜLTÜR SANAT EVİ.

Böylesine bir kültür-sanat kurumunun yapı işçileri olmak aynı zamanda ciddi bir iddianın da sahibi olmak demektir. Fakat biz iddiayı ve ciddiyeti, tanınmış ve popüler isimlerde aramıyoruz. Amacımız temelini attığımız kurumumuzu; işçilerin, emekçilerin, gençlerin el emeği ve göznuruyla daha da güzelleştirmektir. Yani dememiz o ki, nakış nakış dokuyarak yeşertmek istiyoruz düşlerimizi.

Bunun için hayata can veren nasırlı ellerimizi, sanata ruh vermek için de kullanacağız.

Bize dayatılan yabancılaşmaya, bireycileşmeye, yozlaşmaya, çürümeye karşı yaşanacak tek dünyanın “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” bir hayat olacağını bilerek ve isteyerek sürdüreceğiz inadımızı.

Uzun saatlerce çalışıp kimi zaman sabahladığımız, güneşin batışını neredeyse hiç göremediğimiz yorgun günlerin ve gecelerin sonunda evimizin yolunu ezberleyen ayaklarımızı, büyük bir istekle sinemaya ve tiyatroya da yönelteceğiz.

Sanal acılar yaratıp ıstırabını bize çektiren Orhan abilerin, Müslüm babaların, ruhumuzda ve bedenimizde “faça” izleri bırakan “acılı” ezgilerine karşı dostların arasında güneşin sofrasına oturacağız.

Bize yalnızca umutsuz bir yaşamı reva görenlere karşı bu güzelim memlekette elini kolunu sallaya sallaya, işçi tulumuyla dolaşacak hürriyet.

Bize dayatılan açlık ve sefalet, tepemize binen cop ve dipçikle dolu yeryüzü sahnesinde tribünden inerek “gerçek yaşamda seyircilere yer yoktur, herkes katılır yaşama” diyerek taraf olacağız.

Tornacıyım, makineciyim, tesviyeciyim, marangozum, ütücüyüm, dericiyim, demirciyim vb. cevaplarının dışında bundan böyle şu yanıtlarımız da olacak artık; “kavganın romanını, umudun şiirini yazıyorum, dünyayı acılarından yontuyorum, gökyüzünü boyuyorum sevincin, paylaşımın, kardeşliğin, eşitliğin rengine....”

Ve “biliyorum, matarada su, torbada ekmek ve kemerde kurşun değil şiir. Ama yine de matarasında su, torbasında ekmek ve kemerinde kurşun kalmamışları ayakta tutabilir” diyen Hasan Hüseyin’e kulak veren işçiler, emekçiler, gençler; sanatın ezilenlerin silahı olduğunu daha iyi kavrıyor artık.

“Suyu ışık, düşü gerçek, düşmanı kardeş, savaşı barış haline getirecek işçiler... Paletiyle, fırçasıyla, orkestra bagetiyle, kalemiyle, tırnağıyla çalışan işçiler…” Harcına alınterimizi katarak binbir emekle ördüğümüz İŞÇİ KÜLTÜR SANAT EVİ’ne bir tuğla da sizden istiyoruz. Gergefte bir nakış da siz işleyin ki hayatı daha kolay değiştirelim.

Yaşanabilir mutlu yarınlar için, “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri” için, bir usta becerisiyle, lakin bir çırak heyecanını hiç kaybetmeksizin gergefimize bir desen de sizden bekliyoruz.

Umudun motiflerini çoğaltmak için Evi’mizin kapısını hayatın gerçek yaratıcılarına açıyoruz: “Bu davet bizim!”

Çağrımız; dostların arasında, güneşin sofrasında biraraya gelmek, yarin yanağından gayri her yerde, hep beraber olmak içindir.

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi

(Çiğli İşçi Bülteni’nin Temmuz 2004
tarihli sayısından alınmıştır...)



Kıdem tazminatının gaspedilmesine
sessiz kalmayalım!

İşçi ve emekçilerin yüzyıllık kazanımlarını ortadan kaldıran “kölelik yasası”na karşı anlamlı bir tepkiyle karşılaşmayan sermaye iktidarı bundan aldığı güçle kıdem tazminatını gaspedecek bir tasarı hazırlıyor.

Özellikle iş hukuku mevzuatında uzun yıllar iş güvencesi ve işsizlik sigortası gibi işçiyi fesihten koruyan düzenlemelerin olmayışı, ülkemizde 67 yıllık geçmişi olan Kıdem Tazminatı uygulamasını işçileri fesihten koruyan tek dayanak haline getirmiştir. “Kölelik yasası“ çıkartılırken yetiştirilemeyen kıdem tazminatı fonu şimdi tekrar gündeme getirilmektedir. Yasanın geçici 6. maddesinde “Kıdem Tazminatı İçin Bir Kıdem Tazminatı Fonu Kurulur” hükmü yer almaktadır. Geçen haftalarda Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu 2821 ve 2822 sayılı yasalara ilişkin çalışmaların ve kıdem tazminatı fonu tasarısının gözden geçirileceğini ve sonbaharda Meclis’e sunulacağını açıkladı. Hükümetin çalışmasını yaptığı, patronların yıllardır beklediği kıdem tazminatını gaspedecek tasarı böylece gündeme getirilmiş oluyor. Köt¨sü bu tasarının da işçi sendikaları tarafından sessizce karşılanması. Sendikacılar, patronların üzerlerinde ciddi bir mali yük olarak gördükleri kıdem tazminatının fona dönüşmesi konusuna sıcak bakmakla kalmıyor bir an önce yaşama geçirilmesini istiyorlar.

Özellikle toplu işten çıkartmalar sırasında işçilerin birikmiş kıdem tazminatlarının ödenmesi patronlar için bir sıkıntı yaratmakta idi. Bazen caydırıcı rol de oynayabiliyordu. Oysa bugüne kadar oluşturulan fonların akıbetini iyi biliyoruz. Kimler için oluşturulduğunu, ne işe yaradığını yakın iki örnek bile göstermektedir. Konut Edindirme Fonu ve Tasarrufu Teşvik Fonu ile ilgili yaşanan sorunlar halen ortada duruyor.

İş mevzuatımıza iş güvencesi ve işsizlik sigortası gibi kurumlar son yıllarda girmiştir. İşsizlik sigortası fonu adı altında işçi ve emekçilerin ücretlerinden yapılan kesintilerle sermayeye yeni kaynak yarattılar. Çok sınırlı sayıda işçi bu yasadan yararlandı. Onlar da 6 aylığına asgari ücretin yarısı kadar çok komik bir parayla susturulmaya çalışıldı. İş güvencesine karşılık esnek çalışmayı dayatan patronlar bu uygulamaları yavaş yavaş hayata geçirmeye başladılar.

Bu tuzağa düşmeyelim!

Bilindiği gibi kölelik yasası denilen 1475 sayılı iş kanununda kıdem tazminatına ilişkin 14. maddeye yasa geçerken dokunulmamıştı. Şimdi bunu gaspetmek niyetindeler. Değişik adlar altında hazırlanan tasarılarla sınıfın en köklü kazanımı olan kıdem tazminatının gaspedilmesine zemin hazırlıyorlar. Bu tuzağa düşmeyelim!

Sermayenin ve onun sözcüsü hükümetin işsizlik sorununu çözmek gibi bir derdi olamaz. O sermaye sınıfının çıkarını korumak için vardır. Çözüm işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesindedir. Güçlü bir tepki örgütlenemezse işçi ve emekçilerin yaşamını cehenneme çeviren uygulamalar dayatılacaktır.

Bu saldırılara karşı “Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!” talebini yükseltelim.

(Çiğli İşçi Bülteni’nin Temmuz 2004
tarihli sayısından alınmıştır...)



Çiğli’de bir SSK hastanesi olmalı

1. Çiğli İşçi Kurultayı sonrası alınan kararlardan biri de Çiğli’de bir SSK hastanesi kurulması talebidir. Bu talep güncel bir ihtiyaçtır. Çiğli’deki dispanser tedavimiz için yeterli değildir. Ayrıca SSK Tepecik Hastanesi’ne gitmek bizler için hem zordur, hem de uzun zaman almaktadır. Randevu sistemi de işleri zora sokmaktadır. Zaten SSK hastanelerinin durumu bellidir. Kalabalık hastanelerin sağlık sorunlarımızı çözmekten uzak olduğunu biliyoruz. Sağlık anlayışı da ortadadır. Koruyucu olmadığı gibi tedavi edici de değildir. Üstelik sağlık hizmeti özelleştirilmek istenmektedir. Artık parası olana sağlık hizmeti verilecektir.

Ayrıca SSK’lı işçi sayısı da çok azdır. Bu olanaktan bile yoksun milyonlar vardır. Ancak bu olumsuz durumları çözecek bizlerin örgütlü gücüdür.

Sağlık hizmetini paraya göre ölçen özelleştirmeci sağlık anlayışına karşı parasız sağlık hizmeti isteyelim, herkese sigorta talebini yükseltelim.

Sağlık işyerlerinde başlar. İşyerlerinde İşçi Sağlığı Komiteleri kuralım. İşyerinde doktorun tam gün ve koruyucu amaçlı sağlık hizmeti vermesi için bulunmasını isteyelim. Çiğli’de tam donanımlı bir SSK hastanesi olsun!

Bu taleplerimiz için mücadele edelim. Açılan imza kampanyalarına katılalım, eylemlere destek verelim.

(Çiğli İşçi Bülteni’nin Temmuz 2004
tarihli sayısından alınmıştır...)