Büyüme masalları ve sefalet tablosu
Makro ekonomik göstergelerde, 10 yılın 20 yılın hatta Cumhuriyet tarihinin rekorları kırıldı, Kişi başına milli gelirde 3 bin 383 dolar ile rekor kırıldı vb. söylemlerle haftalardır ekonominin büyüdüğüne ilişkin övgüler diziliyor. Ancak bu propaganda kampanyaları eşliğinde yayılan iyimserlik havası işçi ve emekçilerin içinde bulunduğu sefalet tablosunu gizlemeye yetmiyor.
Zenginler ve yoksullar arasındaki gelir uçurumunun her geçen gün büyüdüğü sömürü düzeninde, kişi başına artan gelir, işçi ve emekçilerin geliri değil elbette. İşçi ve emekçilerin yıkımı pahasına elde edilen kârlarla kasalarını dolduran, nüfusun % 1ini bile oluşturmayan bir avuç kan emici asalağın geliridir büyüyen. Kapitalizmde iyiye giden, düzelen, büyüyen bir ekonomi varsa, bu sadece patronların ekonomisidir.
Ekonomi büyüyor, sefalet derinleşiyor!
Sermaye düzeninin sahipleri ve uşakları bir ağızdan övüne dursunlar, büyüme rakamlarının ardına gizlenmeye çalışılan gerçek sefalet tablosu tüm çıplaklığıyla orta yerde duruyor. Onlar %12.3lük büyüme rakamlarını anlata anlata bitiremezken, işçi ve emekçilerin içinde bulunduğu yaşam koşulları hiç de iddia ettikleri gibi değil. Bu nasıl bir büyümedir ki, açlık ve yoksulluk sınırının altında asgari ücrete mahkum edilen milyonların yaşamının iyileşmesi yönünde hiçbir değişikliğe yol açmıyor. Bu nasıl bir büyümedir ki, işçi ve emekçileri daha fazla yoksullaştırıyor. Ekonomik ve sosyal yıkımı derinleştirerek, sömürüyü, baskıyı ve zulmü arttırarak, insanca yaşama ve çalışma koşullarını hiçe sayarak kârlarına kâr katıyorlar.
Hani ekonominin iyiye gitmesiyle düzlüğe çıkılacaktı. Dişinizi sıkın, bunun nimetlerini hep beraber göreceğiz denilmişti. Büyümeye rağmen neden hala emekçiler bir parça ekmeğe muhtaç, açlıktan, yoksulluktan kırılıyor. En temel gereksinimlerini dahi karşılayamıyor, alım güçleri artmıyor? Neden hala herşeye zam üstüne zam yapılıyor? Neden hala emekçiler başlarını sokacak bir ev bile bulamıyor? Neden hala işsizlik %10lara tırmanıyor. Hani nerede o sahte mutluluk tablolarınız, büyüme rakamlarınız? %1lik azınlığın lüks ve sefahat içindeki yaşamında tabii ki.
Ekonomi büyüyor, sömürü artıyor!
İthalat ile ihracat arasındaki açığı artıran borca endeksli bir büyüme patronlar için ne kadar istikrar anlamına geliyorsa, işçi ve emekçiler için de o kadar istikrarsızlık ve saldırı anlamına geliyor. 230 milyar dolara ulaşan borçların işçi ve emekçilere yeni saldırılar olarak fatura edileceğinden kuşku duyulmamalıdır.
Milyonlarca işçi ve emekçi emeğinin ve alınterinin karşılığını alamayarak düşük ücretle, sosyal haksız, iş güvencesiz, sağlıksız, uzun ve kötü çalışma koşulları altında çalışıyor. Sermaye düzeninin o çok övündüğü büyümeye kanıt olarak kullandığı %30luk verimlilik artışının arkasındaki tek neden bu kölece çalışma koşullarıdır. Adına verimlilik artışı dedikleri sınırsız sömürüyle, üretim maliyetini en aza indirerek biriken zenginliklere el koyma kapitalist ekonominin doğasında vardır. Bu ekonomideki büyüme de, işçileri sefalet ücretine mahkum eden yoksullaştırıcı bir büyümedir. Çalışma saatlerinin uzunluğuyla, yoğun emek sömürüsüyle, ücretlerin düşüklüğüyle üretim maliyetini azaltarak kasasını dolduran patronlar i¸in böylesine bir büyüme elbette iştah kabartacaktır.
Ekonomi büyüyor işsizlik artıyor!
Sömürü ve yıkım üzerinden sağlanan büyüme ile daha fazla vurgun, kâr ve rant elde eden patronlar, bu yüzdendir ki işçilerin ve emekçilerin sorunlarının büyüme ile düzeleceği yalanını yineleyip duruyorlar. Ancak işsizliğin ve sefaletin derinleşen tablosunu hiçbir yalan perdesi kapatamıyor. Ne yoksulluk ne de işsizlik azalıyor. Bunu kendileri de çok iyi biliyorlar. İşsizliğin vardığı boyutu artık gizleyemiyorlar. Resmi rakamlara göre, mevcut işsizlere bu yıl 700 bin kişi daha eklenmiş. İş-Kura kayıtlı işsizlerin sayısı geçen yıl 439 bin iken bu yıl 640 bine ulaşmış. Büyümeye rağmen işsizlik ödeneği alanların sayısındaki %33.4lük artışı ve işsizliğin %10lara ulaşmasını görmezden gelerek, hiç utanmadan işsizliğin çözümünün büyümeden geçtiğini söylüorlar.
Onların her çözümünün ardında yeni saldırılar vardır. Devlet Bakanı Ali Babacan Hedefimiz Türkiyeyi uzun vadeli, çok daha sıhhatli ve çok daha hızlı büyüyen bir ekonomiye sahip ülke haline getirmek. İşsizliğin çözümü de işte burada. diyordu. Oysa tam tersine, işsizler ordusuna her geçen gün yenileri ekleniyor. İşçi ve emekçiler en ufak bir hak talebini dile getirdiklerinde işten atılıyorlar.
Çözüm mücadeleyi yükseltmekten geçiyor!
İşten atmalara ve işsizliğe, yoksulluk ve sömürüye karşı tek çözüm yolu işçilerin örgütlü mücadelesinden geçmektedir. Sermayenin saldırılarını püskürtmenin başka bir yolu bulunmuyor. Bugün için zayıf ve yetersiz de olsa işten atmalara karşı çeşitli fabrikalardan tepkiler yükselmektedir. Bunun en anlamlı örneklerinden biri Castleblair işçilerinin işten atma ve örgütsüzleştirme saldırılarına karşı verdiği direniştir. Sermayenin saldırılarını püskürtebilmek için onlarca Castleblair direnişi yaratmak sermayenin kabusu olacak ve saldırıları kolayından yaşama geçiremeyecektir.
İşçi ve emekçilerin yıkımını derinleştiren kapitalist sömürü düzenindeki büyüme ne açlık, ne yoksulluk, ne de işsizlik için çözüm olabilir. Gerçek çözüm ve kurtuluş sosyalizm için mücadelede ve sosyalizmdedir.
Vanda emniyet skandalı ...
Böyle düzene böyle vekil!
Türkiye kapitalizminde mafyalaşma olgusu basit bir uyuşturucu operasyonunda bile kendisini gösteriyor. Geçtiğimiz hafta Vandaki bir aşiretin üyesi ve eski Van milletvekilinin oğlu olan Hamit Bayramın polislerle uyuşturucu pazarlığında gözaltına alınması ve hemen ardından aynı aşirete üye kişilerce emniyetin elinden kolayca alınabilmesi, mafyalaşma olgusunun çıplak bir örneği.
Önce Hamit Bayramın babasına bakalım. İki dönem farklı partilerden TBMMde vekillik yapmış bir asalak, baba Mustafa Bayram.Vekil olmadığı dönemde birçok kez gözaltına alınmış; biri çifte cinayet, 7si uyuşturucu kaçakçılığı olmak üzere 8 ayrı davadan yargılanmış. 85te uyuşturucu kaçakçılığı yapmak için Bayram ile Cemal Sincar anlaşmış. Anlaşmazlık sonucu Bayramın ağabeyi Ömer Bayram öldürülmüş. Bayramın adamları Sincarın yakınlarını silahla taramış; 1 kişi ölmüş, 14 kişi yaralanmış. Saldırıya Bayramın da katıldığı ortaya çıkmış, ama delil yetersizliğinden beraat etmiş. Bayram hakkında Van Başsavcılığı tarafından dava açılmış.
Mustafa Bayram 95te ANAPtan Van milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhı altına girdi. Bu zırh 98de kalktı. Davaları sürerken, 99 seçimlerinde kapatılan FPden Van milletvekili olarak Meclise girdi ve adı Picassoya ait tabloların yurtdışına kaçırılmasıyla ilgili olaylara karıştı. Tabloları satan kişilerin Bayramın şoförü ve yeğeni olduğu ortaya çıktı. Bayram bu suçtan ceza almadı. Bununla birlikte Üsküdar Başsavcılığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefetten fezleke düzenledi. Dokunulmazlığı kaldırıldı. 97de silahlı kavgada Yakup İnce isimli şahıs öldürüldü. Kurşunun Bayrama ait silahtan çıktığı anlaşıldı. Hakkında 24 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Dava dosyası Van Adliyesinden çalındı. Yine delil yetersizliğinden beraat etti.
Mustafa Bayramın nasıl biri olduğunu anlamak için bu kadarı fazla bile. Kürdistanda düzenle kolkola aşiretlerden birinin başında bulunuyor. Onun vekil olmasını sağlayan da bu. Kirli savaş sırasında bu aşiretlere nasıl olanaklar tanındığını biliyoruz.
Hamit Bayram işte böyle bir babanın oğlu. Ancak babasının yolunda ilerlerken yaptığı işi eline yüzüne bulaştırır. Malatyada uyuşturucu alıcısı kılığına girmiş polislere 48 kilo eroin satmaya kalkarken gözaltına alınır. Malatya Emniyet Müdürlüğü Ankaraya ve Van Emniyetine uyuşturucunun geri kalanını bulmak için operasyona devam etmek kararını bildirir. Bayram Malatya Emniyetinden 11 polisin nezaretinde Van yakınlarındaki Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğüne getirilir. Burada kendisine telefonla görüşme olanağı tanınır. Bayram bir süre sonra yanlarına gelen kalabalık bir grup tarafından kaçırılır. Mustafa Bayram ve 6 adamı azmettirici olarak gözaltına alınır ve tutuklanır. Karakol baskınında Mustafa Bayramın da yer aldığı açığa çıkar.
Bu olay, bu düzenin nasıl mafyalaştığını, nasıl çürüyüp kokuştuğunu gözler önüne seriyor. Bu düzen Mustafa Bayramlar ve oğullarının düzenidir. Düzenin kirli işlerinin bir parçası oldukları için ellerini kollarını sallayarak gözaltından çıkar, yurtdışına kaçarlar. Kazayla cezaevine yollanmaları gerektiğinde ise, göstermelik bir oyun sergilenir. Mevcut hukuk onlar içindir. Delil yetersizliğinden, zaman aşımından hep onlar yararlanırlar.
Çürümüş, kokuşmuş ve mafyalaşmış bu düzen, işçi ve emekçilerin devrimci mücadelesiyle tarihin çöplüğüne gömülecektir.
|