Sermaye iktidarı, politika oluşturma ve uygulama aşamalarında, gizliliğe özellikle dikkat etmektedir. Bu, emperyalizmin kulu-kölesi ve askeri; tersinden de kendi halkına ve bölge halklarına karşı düşman konumda olmanın doğal bir sonucudur. Bununla birlikte, saldırıların yoğunluk kazandığı ve düzen içi çatlakların derinleştiği dönemlerde, karanlık ilişki ve politikaların üzerindeki sis perdesi oradan buradan açık veriyor. İktidar, iradesi dışında açığa çıkan karanlık noktalarını kapatmak için, her bakımdan sırıtan yalan üstüne kurulu bir oyun icra ediyor.
AKP hükümeti bu bakımdan gelmiş geçmiş tüm sermaye hükümetlerini aşan bir performans sergiliyor. Çünkü hükümet olmasını borçlu olduğu islamcı tabanın beklentileri ile ABD emperyalizminin bölgesel stratejileri çerçevesinde kendisine (ılımlı islami kimliğine) biçtiği özel rol arasında salınıp duruyor. İkisi arasında bir denge kurma şansı da bulunmuyor. Çünkü ABD emperyalizminin çıkar ve ihtiyaçları bu sadık uşağa herhangi bir manevra imkanı tanımadığı gibi, bölgede direnen halklar ile ABD emperyalizmi arasında büyüyen çatışma ve bu çatışmanın yarattığı kutuplaşma bölgedeki güçleri açıkça taraflaşmak zorunda bırakıyor. Keskin bir Amerikancı kimlikle bölge halklarının hamisi kesilmek artık kolay değil. Alaylara konu olacak bir tutarsızlık sergileniyor.
Yine de AKP hükümetinin hakkını yememek gerek. Bugüne kadar, medyanın da etkili kullanımıyla yürütülen manipülasyon sayesinde, Amerikancı uşak kimliğini emekçi halktan büyük ölçüde saklayabildi. Dahası bu, bölgedeki kimi anti-siyonist çevre üzerinde de etkili olabildi. Öyle ki, İsraile karşı verilen ikiyüzlü sözde tepki sözkonusu çevrelerde başka türlü algılanabildi. Oysa başbakanın ettiği sözler hiçbir pratik tutuma dönüşmediği gibi, anında İsrailin gönlünü almaya dönük girişimlerle birleştirildi. Arap ülkelerinde yayın yapan gazeteler belki de ABDnin arkasında olduğu bilinçli bir manipülasyonun gereği böyle davranıyorlar. Çünkü AKPyi İsrail ile yapılan bazı askeri ihaleleri iptal ettiği gerekçesiyle alkışlarken, geçti&urren;imiz hafta içerisinde İsrailin silah tekellerine yeni askeri ihalelerin verilmesi için girişimlere başlandığı haberini görmezden geliyorlar.
Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün. Örneğin Iraka yönelik ABD saldırısı başlamadan gündeme getirilen asker gönderme tezkeresinin reddedilmesinin ardından hükümetin gizli bir kararname ile ülke topraklarını ABD askerlerine, hava sahasını ise savaş uçaklarına açtığı ortaya çıkmıştı. Hükümetin 1 Mart tezkeresinden aylarca önce ABD hesabına savaşa katılmak için bir dizi anlaşmaya imza attığı ise çok sonraları açığa çıkmıştı. Arap basını bu konularda da açık olguları çarpıtan, AKP hakkında yanılsamalar yaratan bir tutum sergilemiştir.
Tüm bunlar, ABDnin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde AKPnin ılımlı islami kimliği üzerinden yapılan hesaplara bağlanmalıdır. Çünkü BOP, Balkanlardan Afrika ve Uzak Doğuya uzanacak bir bölgede, o meşhur Türkiyenin ılımlı islami kimliğe sahip demokrasisi model alınarak, bir ABD hakimiyet bölgesi oluşturma temel hedefi taşımaktadır. Yani Büyük Ortadoğu olarak tanımlanan büyük coğrafya, Türkiye gibi, ABDnin tam bir çiftliği haline getirilmek istenmektedir. O çok parlatılan Türk demokrasisinin, gerçekte milyonların kanlı darbeler yoluyla susturulması üzerinden ülkenin ABDnin çiftliği haline getirilmesi olduğu gerçeği düşünülürse, ABDnin Büyük Ortadoğusununnasıl yaratılacağı da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
AKP hükümeti bir ABD mamülüdür. Bizzat Tayyip hükümet olmak için ABD yoluna çıkıp, CİA ve BOPun akıl-fikir kurumlarının (think-thanklarının) huzurunda vize aramıştı. Sonuçta ABD yönetenleri AKPnin Amerikan çıkarları için oynayabileceği rolde karar kılıp vizeyi verdiler. Böylece AKPnin önündeki tüm kapalı kapılar ardına kadar açıldı. Öyle ki, ordunun ve derin devletin çığırtkanı medyanın Tayyip ve ekibine karşı saldırganlığından geriye hiçbir şey kalmadı. Bunun yerini sistemli bir parlatma çabası ile ölçüsüz bir destek aldı. Bu çarkediş, daha önce AKPyi suçladıkları tanımla kaba bir takiyecilik biçiminde oldu. Özellikle ordunun takiyeciliği öyle bir hal aldı ki, geçmişte o bilinen hassasiyetlerine kıyısından dokunuldu&currn;unda tanklar yürüten ordu, tam bir demokrat kesildi.
Sergilenen ikiyüzlülük geçmişte yaşananlarla da sınırlı değil. Belli ilişkiler temelinde ve emperyalist stratejilerin güncel gereklerine bağlı olarak, her yeni gün yeni örnekleri yaşanıyor. Son olarak geçen hafta içerisinde Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğun gündeme getirdiği, daha sonra generallerin medyadaki sözcüsü olarak yazan Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay tarafından belgeleriyle deşifre edilen gizli ilişkiler, bu bakımdan en güncel örnek durumunda. ABDyle uşakça ilişkilerin nereye vardırıldığının bu son çarpıcı örneğinin Cumhuriyet gazetesinin sayfalarında ancak birkaç gün kalabildiğini, genelde burjuva medya tarafından görmezden gelindiğini özellikle vurgulayalım.
İlker Başbuğ ve Cumhuriyet gazetesinin açıklamalarına göre; ABD hükümetten, Türkiye ile yapılmış gizli anlaşmalara dayanarak, süresiz olarak 6 liman ve 4 hava üssünün kullanımını istemiş. Bu gizli anlaşmaya göre, bu kullanım için herhangi bir meclis tezkeresi çıkarılması gerekmiyormuş. ABDnin bu isteklerinin 1 Mart tezkeresinin içeriğinden aşağı kalır bir yanı bulunmuyor. Ülke topraklarının baştan aşağı ABDnin bir saldırı üssü haline getirilmesi sonucunu yaratacak bu ilişkiler, ordu ve hükümet arasındaki hesapların bir ürünü olarak dışavuruluyor.
Hükümet üyeleri, bu gizli ilişkilerin açığa çıkmasının ardından, birbirini yalanlayan açıklamalarla şaklabanlıklarını icra ediyorlar. Örneğin Başbakan Erdoğanın yaptığı açıklama NTVnin sitesinde, ABDden böyle talepler yok başlığıyla duyurulurken, açıklamanın içeriği şöyle ifade ediliyor:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İncirlik Üssünün kullanılması için ABDden talep gelmediğini söyledi. Bu tür talepler her zaman olabilir diyen Erdoğan, cevabın hükümet tarafından verileceğini söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İncirlik Üssünün kullanılması için ABDden talep geldiğine yönelik açıklamaların hatırlatılması üzerine böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi. Erdoğan, Ne Genelkurmayın ne de Dışişleri Bakanlığının verilmiş olumlu bir cevabı vardır. Kaldı ki bunun cevabını hükümet verir dedi.
Bu haberden anlaşılması gereken nedir? ABDden talep gelmemiştir. Ama bu tür talepler her zaman gelebilir, olumlu bir cevap henüz yoktur, kararı hükümet verecek. Bu laf oyunu içerisinde anlaşılması gereken basittir: ABDnin talebi vardır, ama henüz kesin yanıt verilmemiştir, Genelkurmayın itirazları olsa da, hükümetin kararı olumludur.
Bu laf ebeliği, yukarıda vurguladığımız gibi, AKP hükümetinin geleneksel tabanı ve emekçilerinin tepkisi ile Amerikancı kimliği arasında yalpalamasının ürünüdür. Bu son olay, AKPnin ABD ile uşakça ilişkilerini gizleme oyununun iç yüzünü belirginleştirmiştir. ABDnin stratejik hesaplarına bağlı olarak ülkeyi yönetenlerin gerçekleri halktan gizleme çabası kaba bir güldürüye dönüşmüştür. Bu tabloda BOP çerçevesinde sermaye iktidarına biçilen rol açığa çıkıyor, iktidarın tüm oyun ve şaklabanlıkları gerçeklerin üzerini örtemiyor.
Bu tablodan hareketle, emperyalist köleliğe karşı verilecek mücadelede sermaye iktidarının ikiyüzlülüğünü teşhir etmeli, Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmalar iptal edilsin talebini yükseltmeliyiz. Bunu etkili bir biçimde yaptığımızda, NATO karşıtı kampanyayı da güçlendirmiş olacağız.