NATO Zirvesinin İstanbulda yapılacak olması nedeniyle anti-emperyalist mücadele görevleri üzerinde yoğunlaşma ihtiyacı doğmuş bulunuyor. Bu toplantı vesilesiyle, emperyalistlere, onların kölesi ve askeri olmayacağımızı gösterebilmek durumundayız. Başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist dünya, Türkiyedeki iktidar sahiplerinin uşaklıkta sınır tanımayan tutumları yüzünden Türkiyeye çantada keklik muamelesi yapmakta, her isteklerinin yerine getirileceği güveniyle hareket etmektedirler.
Emperyalistlerin duydukları bu güvenin hiç de boş ve haksız olmadığını, son olarak Irakın işgali sürecinde tüm çıplaklığı ve çirkinliğiyle izlemiş bulunuyoruz. Sermaye devleti ve hükümet, Türk askerini emperyalizmin jandarmalığını yapsın diye Iraka gönderebilmek için adeta kendini parçaladı. Burjuva medya nerdeyse tüm varlığını, Iraktaki Türk menfaatleri masalını pompalamaya adadı. Kapitalistler hiç utanıp sıkılmadan, pastadan pay alma heveslerini yüksek sesle dillendirdiler. Hatta bu payı dilenmek için, kalabalık heyetlerle Amerika seferleri düzenlediler. Oysa, ağızlarını sulandıran o pastanın hamuru Iraklı çocukların kanlarıyla yoğrulmaktaydı.
Düzen cephesinde emperyalizme uşaklığı kimileri böylesine açıktan ve yüzsüzce savunurken, kimileri de daha utangaç bir dille aynı kapıya çıkan savunular geliştirmeye başladı. Şimdi Ortadoğuya medeniyet götürme konusunda tüm dünya ortaklaştı; sadece Amerika olsaydı, Türkiye de Avrupa ile birlikte belki karşı çıkabilirdi, ama artık eli mecbur, bu sefere dahil olacak, diyorlar.
Emperyalizmin kanlı Ortadoğu seferi sürecek. Türk sermaye sınıfı ve devletinin, emperyalizme piyonluk üzerinden, kanlı pastadan bir dilim pay koparma hevesleri sona ermiş değil. Süreç tüm hızıyla işliyor. Haziran sonunda yapılacak NATO toplantısında, bu savaşı yayarak genişletmenin yol ve imkanlarını konuşup kararlaştıracaklar. Söz konusu savaş, emperyalizmin yoksul halklara karşı bir haçlı seferi, bir yola getirme, diz çöktürme saldırısıdır. Emperyalist dünya, kendi yağma ve paylaşım savaşını sürdürebilmek için, Türkiye gibi, devletleri emperyalizme uşaklığı gönüllü üstlenmiş geri ülkeleri de piyon olarak kullanmak istiyor. İşbirlikçi iktidarları vasıtasıyla, bu ülkelerin askerlerini yağmalayacakları topraklardaki halkların üzerine sürmeyi planlıyorlar. Bu konudaki niyetlerini hiç saklamadan, ütelik son derece aşağılayıcı ifadelerle dile getirmekten de çekinmiyorlar. Dün Türkiyenin en değerli ihraç ürünü ordusudur diyorlardı, yarın kim bilir nasıl tanımlayacaklar.
Emperyalizmin ve Türkiyedeki uşaklarının niyetleri de yönelimleri de bu kadar açıktır. Haydutbaşı ABDnin açtığı kanaldan oluk oluk kan akıtmaya hazırlanıyorlar. İstanbulda yapılacak olan NATO toplantısında, halklara karşı yürütülecek savaş için yeni taktikler hazırlanacak. Şimdiden üstünde uzlaşılmış bulunulan taktiklerden birisinin, Türkiyeyi cephe yapmak olduğu biliniyor. Bu, gerek ABD gerekse NATO kurmayları tarafından çoktan ilan edildi. Türkiyenin yoksul emekçileri, işsizlikten ve yoksulluktan kırılan gençleri emperyalizme asker yapılıp, komşu halkların üzerine gönderilecek. Komşu halkların işsiz ve yoksul işçi ve emekçilerin emperyalizmin kölesi yapmak için piyon olarak kullanılacak. İki tarafın işçi-emekçi gençleri emperyalizmin çıkarları uğruna birbirine kırdırılacak
Elbette biz karşı çıkmadığımız, izin verdiğimiz koşullarda!.. Türkiyede bu gidişi durdurabilecek tek gücün, işçi sınıfı ve emekçi kitleler olduğu açıktır. Emperyalizme kul köle olmaktan, onun peşinden maceraya atılmaktan hiçbir çıkarları olmadığı gibi, sınırsız zararlar görecek olan onlardır. Bu ülkenin kapitalistleri, bir taşeronluk olsun kapabilmek için, emperyalist haydutların Irakı yerle-bir etmesini, evleri masum çocukların başına yıkmasını ellerini oğuşturarak izleyecek kadar düşkünleşmiş, insanlıktan çıkmışlardır. Ellerinde tuttukları devlet erkini kendi düşkünlüklerinin gereğini yapacak şekilde işletmektedirler. Türkiye halkları, ne bu sınıftan ne de devletinden, bölgede körüklenen savaş ateşinin dışında kalmasını bekleyemez. Bu ateşi kendisi söndürmek zorundadır.
Türkiye işçi sınıfının önünde duran sorumluluk son derece büyük ve önemlidir. Ülkemizin ve halklarımızın yakın geleceği, bu sorumluluğun ne kadar üstlenileceğine, gereklerinin ne kadar yerine getirileceğine bağlıdır. Ya iktidardaki burjuvazinin heveslerini dizginleyip bu yağma savaşına engel olacağız, ya da gençlerimizin emperyalizme asker yapılmasına, ölmesine-öldürmesine; ülkenin savaş ekonomisi altında tümüyle çökertilmesine; yani bugünümüzden bin kat daha fazla açlık, sefalet ve acıya katlanmak zorunda kalacağız.
Efendiler kararı çoktan vermiş durumdalar. Şimdi karar verme ve harekete geçme sırası işçi sınıfındadır. Emperyalist haydutlara ve uşaklarına, onlara askerlik ve piyonluk yapmayacağımızı, onların kölesi olmadığımızı göstermek zamanıdır. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihi, bunu başarabileceğini gösteren şanlı eylemlerle doludur.
Geçen yüzyılın başında, birinci emperyalist savaştan yenik çıkan dönemin egemeni Osmanlı hanedanı, ülkeyi gözünü kırpmadan galip emperyalistlere teslim ederken, emperyalist işgale ilk karşı çıkışı İstanbul işçisi, 1 Mayısı işgal altındaki İstanbulda işgale karşı gösteriye dönüştürerek ortaya koymuştu. Üstelik bunu daha gelişiminin başlarında, son derece zayıf ve örgütsüz olduğu bir dönemde yapmıştı. İlerleyen yıllarda gelişip serpildikçe, hele de örgütlendikçe, işbirlikçi burjuvaziye karşı anti-emperyalizm bayrağını yükseltmekten kaçınmadı. 60lı-70li yılların işçi eylemleri, 76-77-78 1 Mayısları, diğer taleplerin yanısıra anti-emperyalist taleplerin de öne çıkarıldığı mücadele dönemleridir.
Hepsinden öte, Türkiye işçi sınıfı, tarihe damga vurduğu 15-16 Haziran gibi şanlı bir direnişin mimarıdır. Ve bugün, yeni 15-16 Haziranlar yaratmanın zamanıdır. Bu şanlı direnişin yıldönümünde, yine İstanbulda, yeni görevlerle, yeni hedeflerle yola çıkmak gerekiyor. Emperyalizme köle ve asker olmayacağımızı, Türkiye işçi sınıfına rağmen ve salt burjuvalarla anlaşmaları üzerinden bunu gerçekleştirmelerinin mümkün olmadığını göstermeliyiz.
Ama bunun için, burjuvaların dümen suyunda seyreden sendika bürokratlarının eylem kararı almasını bekleyemeyiz. İhanet çukurunun dibinde gezinen bu hainlerin kendilerini sattıkları burjuvalardan bir farkları kalmamıştır. Onlar sınıfın çıkarlarıyla hiçbir ilgileri bulunmadığını defalarca ispatladılar. Mezarda emeklilik yasası, sınıfın köleliğini resmileştiren yeni iş yasası hep onların yardım ve desteğiyle çıkarılabildi.
Sendikalar cephesinden bugün emperyalizme, işbirlikçilerine ve NATOya karşı bir tutum ancak DİSK üzerinden ortaya konulabilir. Elbette DİSK bürokratları tarafından değil, kongreyi oluşturacak delegeler tarafından. DİSK kongresinde delegeler, 15-16 Haziranın yıldönümünde, NATOya ve emperyalist savaşa karşı iş bırakma eylemi için karar çıkartabilirlerse eğer, sınıfın örgütlü-örgütsüz diğer bölüklerinin de mücadeleye çekilmesinin yolunu açabilirler. Tıpkı 15-16 Haziranda olduğu gibi, DİSKli işçilerin başlatacağı bir eylem, kendilerinden çok daha fazla işçinin harekete geçmesini sağlayabilir.
Bunun ötesinde ve asıl olarak, sınıf cephesinden bir karşı duruşun örgütlenmesi tümüyle sınıf devrimcilerinin çabalarına bağlı bulunuyor. Genel propaganda faaliyetleri önemli olmakla birlikte, özellikle yerel komiteler, sınıf bölüklerini harekete geçirmede asıl ve tek araç olabilir. Bu da komitelerin fabrikalar ve işçi semtleri zemininde örgütlenmesi zorunluluğunu anlatıyor. Ancak bu durumda, komite üyelerini eylemlere taşımanın ötesinde, fabrikalarda eylem yapılması, iş bırakma kararlarının alınabilmesi gibi imkanlar yaratılabilir. Komiteler oluşturulurken, ister fabrika zemininde ister semt zemininde kurulsun, hedef bu olmalıdır. Örgütlenen işçilerin öncelikli görevi fabrikasını örgütlemek ve mücadeleye katmak olmalıdır.