03 Ocak'04
Sayı: 2004 (14)


  Kızıl Bayrak'tan
  2003'te düzenin siyasal ve ekonomik tablosu
  Borç, faiz ve savaş bütçesi meclisten geçti...
  Sefalet ücreti belirlendi...
  Soruşturmalara ve YÖK Yasa Tasarısı'na hayır!
  28 Aralık Ankara... Gençlik sözünü söyledi!
  28 Aralık etkinliğine gönderilen mesajlardan...
  Halklarımızın "doğal felaket"lerden kurtuluşu kapitalizm felaketinden kurtulmakla gelecek!
  Emperyalist işgalcilerin kayıpları artıyor!
  2003 ihanet batağının daha da derinleştiği bir yıl oldu...
  2003 yılında işçi sınıfı hareketi...
  Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Kurulu yapıldı....
  BMS kurulunda yapılan konuşmalardan...
  Eğitimin özelleştirilmesine hayır!
  F tipi hücrelerden sonra şimdi de D tipi tecrit hücreleri devrede
  Emperyalizme dayanmak çözüm değil, katmerli kölelik getirir
  CHİAPS Ayaklanması'nın 10. yılında Zapatist Hareket
  Filistin halkı emperyalist-siyonist kuşatma ile köleleştirilmek isteniyor...
  Türkiye ve İsrail "teröre karşı mücadele" adı altında kirli anlaşmalar yapıyor...
  Eda Trafo'da örgütlenme deneyimi ve işçi kıyımı...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Türkiye ve İsrail “teröre karşı mücadele” adı altında kirli anlaşmalar yapıyor...

Saldırgan ittifak tahkim ediliyor

Amerikan emperyalizmi ile “şer ittifakı” oluşturan Türkiye ile İsrail, kendi aralarındaki ilişkileri de sürekli pekiştiriyorlar. Üst düzeyde seyreden görüşme trafiğinin yoğunluğu ve sürekliliği aradaki sıkı ilişkilere işaret ediyor. Bunun en bariz örneğini tank ihalesinde görmüştük. İsrail tankları Cenin mülteci kampını yerle bir edip Filistin halkını kıyımdan geçirirken, Amerikancı Türk generalleri yaklaşık bir milyar dolar tutarındaki tank ihalesini İsrail şirketine vermişlerdi. İhaleye ilişkin eleştiriler üzerine generaller, ihalenin İsrail’e verilmesi kararının “yüzde bin doğru” olduğunu savunmuşlardı.

ABD’ye uşaklık, halklara düşmanlık konusunda birbiriyle yarışan bu iki gerici devlet askeri, bürokratik, ekonomik-siyasi, diplomatik, vb. her alanda aralarındaki ilişkileri hızla geliştiriyorlar. Amerikan emperyalizmi önderliğinde kurulan üçlü “şer ittifakı” ile pekişen bu süreç, bölge ülkeleri tarafından endişeyle izleniyor. Zira bu saldırgan ittifak bölge halkları açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Kapitalist devletler arasında yapılan anlaşmaların özellikle kritik maddelerinin gizli tutulduğu bilinir. Çünkü bu tür anlaşmalar iki ülke egemen sınıflarının çıkarları gözetilerek yapılır, ama tüm toplum adına yapıldığı yalanı söylenir. Geçen hafta Türkiye’yi ziyaret eden İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Tsahi Hanegbi’nin Türk İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle imzaladığı yeni anlaşmaların kamuoyuna açıklanan bölümü bile, bu gerici ittifakın kendini yeni saldırılar için sürekli tahkim ettiğini gösteriyor. Anlaşmanın “terörizmle savaşta işbirliği yapılması” şeklinde formüle edilmesi bile, bu kirli işbirliğinin kimleri hedef alacağını ortaya seriyor. Açıklandığı kadarıyla; istihbarat paylaşımı, ortak anti-terör teknolojileri geliştirilmesi, iki ülke sınır polisinin ortak tatbikatlr yapması konusunda anlaşmaya varılmış.

Bu arada siyonist bakan, Türk muhataplarından İsrail-Suriye arasında arabuluculuk yapmalarını basın önünde talep etti. Bu da “Suriye’yi iki taraftan sıkıştıralım” anlamına geliyor. Çünkü İsrail 35 yıldır Golan Tepeleri’ni işgal altında tutarak, Suriye halkına karşı ağır suçlar işlemiştir ve işlemeye devam ediyor. Şimdi bu işgali sürdürebilmek için Ankara’daki dostlarından yardım istiyor. İsrailli bakanın “Türkiye, Şam’a teröre desteğin hem Suriye’ye hem bölgeye vereceği zararı daha iyi anlatabilir” talebini sevinçle karşılayan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, “Bu güzel bir mesaj. Biz Suriye ile geçmişte yaşanan tatsızlıkların üzerine çizgi çektik” diyerek, bu konuda da siyonistlere yardım etmeye hazır olduklarını gösterdi.

İşbirlikçi Türk sermaye devletinin çürümüş kapitalist sisteme karşı mücadele eden her oluşuma “terörist” damgası vurarak nasıl azgınca saldırdığını, siyonist İsrail devletinin “terörist” olmakla itham ettiği Filistin halkına nasıl hunharca saldırıp kıyım gerçekleştirdiğini biliyoruz. Türk ve İsrail rejimleri, dünyada devlet terörü alanında uzmanlaşan devletler arasında ilk sıralarda yer alıyorlar. Yani bu anlaşmalarla iki rejimin kirli ve kanlı birikimi birleştiriliyor. Bu tescilli katliamcılar deneyimlerini neden birleştirme ihtiyacı duyuyor? Tabii ki, başta Filistin direnişi ve Türkiye devrimci hareketi olmak üzere, Ortadoğu’da siyonizme, kapitalist-emperyalist sömürü ve işgale karşı yükselecek tüm direnişleri, ABD’nin de desteğiyle ezebilmek için.

Ve elbette bu saldırgan ittifak, ABD emperyalizmi, İsrail ile Türk egemen sınıflarının çıkarları gereği bölge dışına da uzanacaktır. Türkiye’deki Amerikan uşaklarının Kore’den Bosna Hersek’e, Somali’den Afganistan’a kadar birçok ülkeye bu çerçevede asker gönderdiklerini, ABD emperyalizmi hizmetinde jandarmalık konusunda azımsanmayacak bir deneyime sahip olduklarını biliyoruz.

Yeni hamlelerle gücünü tahkim edip pekiştiren üçlü “şer ittifakı”nın saldırılarına karşı durabilmek, kirli planlarını boşa düşürüp bölgeden söküp atmak, Ortadoğu halklarının önünde duran tek çıkar yoldur. Ancak bu hedefe ulaşabilmek, emperyalizme, siyonizme ve bölgedeki gerici işbirlikçilerine karşı enternasyonal dayanışmayı ve bölgesel bir direnişi örmekle mümkün olacaktır.



Siyonistlerle suç ortaklığının üstü
“insani yardım” paketleriyle örtülemez

İsrailli bakan Ankara’da anlaşmalara imza atarken, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, “Filistin için eylem planı”nı sahte gülücükler eşliğinde basına açıklıyordu. Dışişleri Bakanlığı ile TOBB’nin Filistin yönetimi ile yaptığı görüşmelerin ardından geliştirildiği açıklanan planın amacı “Filistin halkının içinde bulunduğu ağır koşulların hafifletilmesi”ymiş. Stratejik ortağı siyonist İsrail’in Filistin kent, kasaba, mülteci kampı ve köylerini işgal ederek yakıp yıkması sonucu açılan yaralara “merhem” olmaya soyunuyor. Böylece Filistin’i cehenneme çeviren siyonist işgalcilerle yaptığı suç ortaklığının üstünü örtmeye çalışıyorlar.

Gül, açıkladığı “eylem planı”yla insani, tıbbi, sosyal, ekonomik, teknik, eğitim ve kültürel yardımları çeşitlendireceklerini bildirdi. Plan acil sağlık yardımından ihracatın teşvikine, Filistinliler’e mesleki ve teknik eğitim verilmesinden üniversite burslarının arttırılmasına, iş konseyinin kurulmasından ticari enformasyon alışverişine, KOBİ’ler alanında işbirliğinden yatırımlar için yasal altyapının hazırlanmasına kadar birçok unsuru kapsayacakmış. Ayrıca Eximbank tarafından Filistin Yönetimi’ne hazırlayacağı projeler için Türkiye’nin tahsis ettiği toplam 50 milyon dolar tutarında kredi verilecekmiş.

Siyonist İsrail’in bölgedeki tek stratejik ortağı ve en büyük silah alıcısı konumunda bulunan Türk devleti, Şaron rejiminin de en büyük destekçisi. İsrail’in bölgeden yalıtılmış durumu hesaba katıldığında bu suç ortaklığının önemi daha iyi anlaşılır. Eğer siyonistler pervasızca işgali sürdürüp, katliamlarına devam edebiliyorlarsa, bunda Türk devletinin de payı vardır. Üstelik bu anlaşmaların altına imza atmak onursuzluğu islamcı AKP hükümetine nasip olmuştur. İslami gericiliğin “çağdaş” temsilcisi sayılan AKP, kendi tabanına propaganda yaparken Yahudi düşmanlığı yapmaktan çekinmezken, Filistin halkının katili siyonist devletle samimi ilişkiler içindedir. Bu suç ortaklığının üstü “insani yardım” paketleriyle örtülmeyecek kadar ağırlaşmış durumdadır.