Iraktaki Kürt çevrelerin birleşerek hükümet kuracakları New York Timesta yayınlanınca, Kürt devleti ile ilgili tartışmalar da alevlendi. Nitekim haberin bir karşılığı olduğu ertesi günlerde yaşanan gelişmelerle ortaya çıktı. KDP ve KYBnin Irakta geçici bir hükümetin kurulacağı, haziran ayından önce Kürt meclisini işletecekleri; 6sı KDPli 4ü KYBli olmak üzere 10 bakanlı ortak bir hükümet kurma planlarının olduğu; meclis başkanının KYBli, başbakanın da KDPli olacağı basına yansıdı. Gerek KDP ve KYBlilerin açıklamalarından, gerekse ABD basını üzerinden kamuoyuna yansıyanlardan anlaşıldığı kadarıyla, Güneyli Kürtler birlikte hareket ederek bölgesel temele dayalı bir federasyon için baskıyı arttıracaklar. Diplomatik çıkışları ve meseleyi ilgili her kesime temel bir gündem maddes olarak tartıştırmaları bunu destekler nitelikte.
Sonraki günlerde Talabani ve Barzaninin de içinde olduğu 5 Kürt üyesi tarafından GHKye Irakta Arap ve Kürtlerin oluşturduğu bir federasyon öngören yasa tasarısı sunuldu. Tasarıya göre Kürtlerin egemenliğine verilecek bölge 1957 nüfus sayımları sırasında Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı kentleri (Musul, Kerkük, Diyala ve 91den beri Kürtlerin denetiminde olan Erbil, Süleymaniye ve Duhoku da) içine alıyor.
Tasarı hem Türk devleti hem de Iraktaki diğer ulusal çevrelerce tepkiyle karşılandı. Irak Türkmen Cephesi temsilcileri etnik temele dayalı federasyon isteğinin yeni çatışmalara yol açacağını vurgularken, Türk Dışişleri de bunu destekler imalarda bulundu. Irak GHKdaki Arap üyeler de etnik temelli federasyona karşı olduklarını açıkladılar. Ayrıca Arap Birliği Başkanı Amr Musa, GHKden tasarıyı kesinlikle reddetmelerini istedi.
ABDden ise, tasarıya değilse bile, Kürt çevrelerin çalışmalarına arka çıkan açıklamalar geldi. ABD Irakta federal bir yapı kurma planını daha önce açıklamıştı. Bunun üzerinden üç ayrı federal bölge ya da 17 eyalete dayalı bir idari federasyon alternatiflerini gündeme getirmişti. Aslında Irakı üçe ayırma (Güneyde Şiiler, Ortada Sünni Araplar, Kuzeyde Kürtler) projesi ile Kürt çevrelerin istemi belli ölçülerde örtüşmektedir. Amerikan emperyalizmi kendi çıkarları için en iyi planın ne olduğu konusunda bir netlik taşımadığı için, birbiriyle çelişen açıklamalar da olmuyor değil. Örneğin ABDnin Ankara Büyükelçisi bir yandan Iraklıların kendi kaderleri için yaptıklarına destek olduklarını söylüyor, diğer yandan ise Irakın topak bütünlüğünü korumak konusunda Türkiye ile aynı düşündüklerini belirtiyor.
Emperyalist işgalcinin kararsızlığı, planı olmamasından değil, işgal egemenliğinin tesisinde gerekli bir adım olarak işbirlikçilerini uzlaştırmakta yaşadığı zorlanmadan ileri geliyor. Haydut takımı, hem herbir işbirlikçisi arasında kısa dönemde fazla soruna yol açmayacak, hem de Irak halklarının tepkisini çekmeyecek bir çıkış yoluna ihtiyaç duyuyor. Fakat bu olmadık duaya amin demekten başka bir şey değil. Zira ne işbirlikçi grup ve devletlerin çıkarları tam olarak örtüşüyor, ne de Iraklı emekçi halk kitleleri ABDnin çıkarına olan herhangi bir çözümü benimseyebilirler. ABD Irakta işgalci olarak kaldığı sürece, halkın şu ya da bu kesiminin direnişi de bir şekilde sürecektir. Emperyalizmin başlıca çıkmazı da budur. Kendi başına işbirlikçilerini uzlaştırmakta ya da hiç değilse kendi çözümünuuml; kabullendirmekte o kadar da zorlanmaz.
ABDnin Türk devleti ile neredeyse bir yıldır yaşadığı deneyim bile bunu yeterince kanıtlıyor. Irak işgalinde KDP ve KYBye önemli roller verilmesinden tutalım da Güney Kürdistanı Türk askerinin bağımsız faaliyetlerine kapatmasına kadar bir dizi tutum, Türk sermaye iktidarının işbirlikçiliğinin ABD için bölgede arzettiği öneme rağmen geliştirildi. Dahası son tezkere de dahil, Türk devleti kaba bir biçimde, deyim uygunsa burnu sürtüle sürtüle hizaya çekildi, izzeti nefsi habire çiğnendi. Şimdi ABD, KDP ve KYBnin federe devlet girişimlerine fazla ses çıkarmayarak, hatta üstü örtülü desteklerde bulunarak da Türk devletini, Irak GHKdeki Kürtler dışındaki bileşenleri, bazı Arap çevrelerini gerekirse fazla kaale almayabileceğini gösteriyor. Yeter ki emperyalist çıkarlarına uygun olun, genel olarak bölge ve dünya hegemonyası ile çelişmesin, daha doğrusu bunu güçlendirsin, bu durumda ABD federe bir Kürdistanı da destekleyecektir.
Kaldı ki kamuoyuna yansıyan bilgiler, KDP ve KYBnin tasarı girişimini ABDden bağımsız gündeme getirmediğini gösteriyor. Zira tasarı ABDli üç bilim adamına hazırlatılmış. Ayrıca çoktandır ABD emperyalizminin bölgedeki en sadık işbirlikçileri olduğunu ispat eden bu iki çevrenin, ABD yönlendirmesi olmadan böyle bir girişime cesaret edemeyecekleri de şüphe götürmez.
Türkiyeli ABD uşaklarının konu çerçevesindeki tepkileri de buna göre şekilleniyor. Normalde Barzani ve Talabaninin hamleleri devlet katında şiddetli itirazlara yol açmalıydı. Daha önce bu tür şeyler kıyamet koparmalarına yol açardı. Sadece açıklamalarla yetinilmez, toplumsal düzeyde rezil bir şovenizm rüzgarı estirilir, MHPsinden İPine kadar her renkten gerici-faşist güruh sokaklara dökülürdü. Bu kez basına sadece Abdullah Gülün dolaylı uyarılarının yer aldığı açıklamaları yansıdı. Bunlar da daha çok Kerkük bağlamında dile getirilen uyarılardı.
Sermaye kalemşörlerinin tavrı da benzer. Kürtlere karşı kimisinde açık, kimisinde içten içe bir düşmanlık olsa da, konuyla ilgili yorumlarda Türkiyenin ABDnin federasyon planına karşı bir şey yapamayacağı, en alasından federasyon biçimi (etnik ya da idari) üzerinden hızla bir politika oluşturup atağa geçmesi gerektiği, Kürtlerle ilişkileri germek yerine kendisine yakınlaştırmasının daha makul olacağı gibi fikirler yer alıyor. Federasyonun resmiyete dökülmesi girişimine genel olarak değil, Türkmen haklarıyla bağlantı içinde Kerkük ve kimi yerde Musul sorunları ön plana çıkarılarak itirazlar yükseltiliyor.
İlginçtir, Kerkük-Musul konularını çıkarsanız Türkiyedeki Kürt basınının tavrı da bu genel havaya uygun. Onlar da sermaye kalemşörleri gibi, devleti kendisini bekleyen tehlikeler konusunda uyaran, ama bir kez daha esasta Türk devletinin kendi Kürt sorununu çözmesi gereğine vurgu yapan bir akıl hocalığına soyunmuş bulunuyorlar. Konu hakkında 23 Aralık tarihli Özgür Gündemde yayınlanan Tıkatıcı politikalar başlıklı yazı, hem nalına hem mıhına vurmanın harika bir örneği. Öcalanın öngörülerinden yola çıkarak, gelişmelerin kısa vadede Kürtler lehine görünse de uzun vadede Türkler ve Kürtlerin aleyhine olacağı vurgulandıktan sonra, sorunun Türk devletinin tıkatıcı politikalarından kaynaklandığı, Türk devletine böyle yaparak ayrılıkları zorunlu hale getiriyorsunuz mesajı verilerek belirtiliyor.Tabii ki tüm bunlar sonuçta götürülüp Dolayısıyla Kuzey Irak oluşumunu şekillendiren biraz da Türkiye politikasıdır. Daha olumsuz sonuçlar istenmiyorsa, gerçekçi politikalar geliştirilmeli, çözüm eğilimine, çözüm adımına yol verilmelidir önerisine bağlanıyor.
Kuşkusuz bütün bunlar, herkesin gelişmelere kendi sınıfsal konumundan bakıp kendi çıkarlarına göre yorumlamasının, bu temelde politik tutumlara konu etmesinin yalın göstergeleridir. Hiçbiri Kürt emekçi halkının gerçek çıkarlarını temsil etmiyor. KDP ve KYBnin hamlesi, fiilen 10 seneden fazladır varolan bir federe Kürt devletini uluslararası arenada resmileştirildiğinde Kürt sorunu çözülmüş olmuyor. Güney Kürtlerine egemen burjuva-feodal sınıf güçleri açısından Kürt sorununun bu tür bir çözümü, bu, Kürt emekçi halkının çıkarlarına uygun bir çözüm değildir. Söz konusu olan, emperyalizmin ve yerelde egemen işbirlikçi sınıfların çıkarlarına uygun düşen bir çözümdür. Bu, ulusların kendi kaderini tayin hakkının emperyalist hesaplara dayanak ve dolgu malzemesiolacak şekilde kullanılmasıdır. Öte yandan bu gelişme, ulusal özgürlük talebi ekseninde boy veren devrimci mücadele dinamiklerinin kırılması ve devre dışı bırakılması sonucunu da yaratacaktır.