03 Ocak'04
Sayı: 2004 (14)


  Kızıl Bayrak'tan
  2003'te düzenin siyasal ve ekonomik tablosu
  Borç, faiz ve savaş bütçesi meclisten geçti...
  Sefalet ücreti belirlendi...
  Soruşturmalara ve YÖK Yasa Tasarısı'na hayır!
  28 Aralık Ankara... Gençlik sözünü söyledi!
  28 Aralık etkinliğine gönderilen mesajlardan...
  Halklarımızın "doğal felaket"lerden kurtuluşu kapitalizm felaketinden kurtulmakla gelecek!
  Emperyalist işgalcilerin kayıpları artıyor!
  2003 ihanet batağının daha da derinleştiği bir yıl oldu...
  2003 yılında işçi sınıfı hareketi...
  Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Kurulu yapıldı....
  BMS kurulunda yapılan konuşmalardan...
  Eğitimin özelleştirilmesine hayır!
  F tipi hücrelerden sonra şimdi de D tipi tecrit hücreleri devrede
  Emperyalizme dayanmak çözüm değil, katmerli kölelik getirir
  CHİAPS Ayaklanması'nın 10. yılında Zapatist Hareket
  Filistin halkı emperyalist-siyonist kuşatma ile köleleştirilmek isteniyor...
  Türkiye ve İsrail "teröre karşı mücadele" adı altında kirli anlaşmalar yapıyor...
  Eda Trafo'da örgütlenme deneyimi ve işçi kıyımı...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Direnme iradesini tümden yok etmek istiyorlar!..

F tipi hücrelerden sonra şimdi de
D tipi tecrit hücreleri devrede

19 Aralık katliamıyla birlikte 28 ölü ve yüzlerce yaralı pahasına F tipi hücreleri açan ve tutsakları buralara dolduran faşist sermaye devleti, şimdi de ikinci bir adımla, tutsakları canlı canlı tabutlara koyup dış dünyadan yalıtarak tamamen teslim almaya çalışıyor. Tam da 19 Aralık katliamının yıl dönümünde, daha önce saldırının dışında tutulan KADEK’li tutuklu ve hükümlüler F ve D tipi cezaevlerine nakledilmeye başlandı. Çoğu KADEK tutsağı olan 84 kişi D tipi tabutlara nakledilmiş durumda. Bunun yanında Ümraniye ve Burdur’daki KADEK’li 91 tutsak Edirne ve İzmir’deki F tipine götürüldüler.

Uzun bir süredir gündemde olan ve inşaatları süren D tipi cezaevlerinin bir kısmı açıldı. Diyarbakır-Urfa Karayolu’nun 13. km’sindeki Pirinçlik yakınlarında bulunan ve 622 kişilik kapasiteye sahip olan Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ne sevkiyatlar başladı. D tipi cezaevinde bulunan hücrelerde 3-4 kişi kalacak. Tamamen tabutluk olan bu cezaevinde, hücreler yerin iki kat altında bulunuyor ve güneş görmüyor. Her tarafı kameralarla 24 saat izlenebilecek şekilde yapılan cezaevinde giriş-çıkışlarda, elektronik sistem ve parmak izine duyarlı kapılar kullanılacak. Cezaevinde disiplin ve denetleme amacıyla yapılan 78 müşahede hücresi de tek kişilik olarak yapılmış. 6-8 metrekare büyüklüğündeki hücreler alçak tavanlı banyo, tuvalet ve mutfaktan oluşuyor. Ayrıca müşahede hücrelerinin (demir parmaklık dışında) kapısı bulunmazken, hücreler 24 saat gözetlenebilecek biçimde yapılış.

50 kişi kapasiteli kütüphane bulunan cezaevinde, tutuklular kütüphane dışındaki kitapları edinemeyecek. D tipinde herkes kendi hücresinde yemek yiyecek ve aydınlatma dışındaki elektrik masrafları da tutuklulara ait olacak. Görüşmeler ise, çift camlı, 36 kişilik kabinlerde yapılabilecek. 6 görüşme kabininde, telefon aracılığıyla görüşme yapılabilecek.

Amaç devrimci iradeyi kırıp
tam teslimiyeti dayatmak

Bu cezaevleriyle birlikte tutsaklar sadece dış dünyadan değil aynı zamanda birbirlerinden de tam anlamıyla yalıtılmış olacaklar. Bu sayede devletin tüm saldırıları karşısında savunmasız kalacaklar. Birlikte oldukları ve kendilerini korumak için birlikte davranabildikleri dönemlerde dahi sürekli olarak katliamlara maruz kalan tutsakların, bu durumda başlarına gelebilecekleri tahmin etmek zor değil. Direnen tutsaklar sürekli olarak işkenceye maruz kalacak ve gerektiğinde açıktan katledilebilecekler. Polis ifadesine ihtiyaç duyduğu tutsağı sürekli olarak işkenceye tabi tutabilecek. Tutsaklar 24 saat gözetlenebildikleri ve kendilerini koruma olanakları bulunmadığı için sürekli olarak bu tür saldırılara maruz kalacaklar. Bir süre sonra ise güvensizlik ve savunmasızlık nedeniyle psikolojik sorunlar başgösterebilecek. Nitekim F tipi hücrelerde bu nedenle intiharlar yaşanmış ve bazı ttsaklar psikolojik sorunlar yaşamışlardır. Tecridin çok daha ağır ve dizginsiz uygulanabileceği D tiplerinde ise bunlar süreklileşecektir.

Faşist sermaye iktidarı F tipi hücreleri açarak başlattığı saldırıyı şimdi de D tipi tabutluklarla sonuca ulaştırmaya çalışıyor. Bu sayede saldırılar karşısında kırılamayan devrimci iradenin tamamen yenilgiye uğratılması planlanıyor.

Özellikle İmralı çizgisinde yaşanan tasfiyecilik ve teslimiyet süreci, bu hareketin bu saldırıyı püskürtülebilmesi olanağını önemli ölçüde ortada kaldırmış durumda. KADEK tutsaklarının şimdilik bu saldırıya karşı aktif bir tepki göstermekten uzak olan tavırları bundan sonrası içinde bir takım işaretler veriyor. Basına yansıyan ilk açıklamalara göre tutsaklar nakiller karşısında “provokasyona” gelmemişler, yani direnmemişlerdir. Kısaca onlar, devletin bu saldırısına karşı direnmeyi, “demokratikleşme sürecine darbe vuracağı” gerekçesiyle provokasyona gelmek olarak nitelendirmişlerdir.

Devlet pişmanlık yasasını
sonucuna ulaştırmaya çalışıyor

Devletin D tiplerini açması boşa çıkmış olan Pişmanlık Yasası’na hayat verebilme amacını taşıyor. Sermaye devleti bu yasayı çıkarırken belli bir etki yaratmasını bekliyordu. Ancak şimdiye dek yaşanalar bunu büyük ölçüde boşa çıkardı. Şimdi devlet tutsakları canlı canlı tabutlara gömerek İmralı süreciyle erozyona uğramış olan iradeyi tümden kırmaya çalışıyor. Kürt tutsakları Pişmanlık Yasası’yla teslim alamayan sömürgeciler, şimdi de hükümlü tutsakları D tiplerinde ağırlaştırılmış tecride tabi tutarak teslim almaya çalışıyorlar.

Devlet için önemli bir sorun olmaktan çıkmış olan yurtsever tutsaklar, ilk dönemde, aldıkları tutum nedeniyle hücre saldırısının dışında tutulmuşlardı. Ancak devlet, F tiplerini açarak önündeki temel engellerden birini ortadan kaldırmış olduğu için, şimdi rahatlıkla yüzünü teslimiyet batağına saplanmış olanlara çevirebiliyor. Önce direnişin başını çekenlere yönelen saldırı, şimdi de buna sessiz kalanlara yönelmiş durumda.

KADEK’li tutsaklar, 19 Aralık katliamı sırasında devrimcileri yalnız bırakmış ve bu anlamda da saldırıya çanak tutmuşlardır. Her ne kadar gelişmelerin etkisiyle KADEK tarafından bir takım demagojik açıklamalar yapılmış olsa da, bunun pratik bir karşılığı yoktu. Hatta kimi yerde devrimci tutsakları “demokratik gelişime sekte vurmakla” suçlamaktan ve onlarla aralarına belirgin sınırlar çizmekten geri durmadılar. Oysa şimdi saldırının sivri ucu onlara yönelmiş durumda. Bu nedenle de birbiri ardına tecride ve tabutluklara karşı çıkışlar yapıyorlar. Kuşkusuz bunda devletin tam teslimiyeti dayattığı pişmanlık yasasında başarı sağlamasının onları tam anlamıyla bitireceğini görmüş olmalarının etkisi var.

Saldırının püskürtülmesi için olanaklar da genişliyor

Ulucanlar’la başlayan ve 19 Aralık’ta yaşanan katliamla doruğa tırmanan hücre saldırısı karşısında kimi zaman devletin ağzından konuşmaktan ve devrimcileri suçlamaktan geri durmayanlar şimdi kalkmış saldırılar karşısında sessiz kalanları suçlama yüzsüzlüğünü gösteriyorlar. Düne kadar cezaevlerinin bu kadar gündeme taşınmasını eleştirenler, saldırılar karşısında devrimci kimliklerini korumak için ölüm pahasına direnenleri ülkenin gerçek sorunlarını karartmakla suçlayanlar, şimdi saldırı onlara yöneldiği için feryat ediyorlar.

Devrimci tutsakların direnişlerini devletin eline saldırı için koz vermek olarak değerlendiren ve adeta devrimcilere provokatör yaftası asanların şimdilerde “direniş” çağrıları yapmaları trajiktir. Bugün gazetelerinde cezaevleri sorununa sırt dönmenin insanlık suçu olduğunu söyleyenler, nedense dün aynı şeyi kendilerinin yaptığını unutuyorlar. Dün saldırılar karşısında direnerek cezaevlerini ülke gündemine oturtanları suçlayanlar, şimdi mızrağın ucu kendilerine yöneldiğinde başka türlü konuşabiliyorlar. Dün devrimci tutsaklara yönelen katliamcı faşist saldırılar karşısında “biz yokuz komutanım” diyerek devlete yaranmaya çalışanlar, üstelik o günden bugüne attıkları tüm tasfiyeci adımlara karşın, gelinen yerde gördükleri bu muamelenin şaşkınlığını yaşıyorlar.

Saldırı da amaçları da oldukça açık. Yapılması gereken, saldırının püskürtülmesi için yeni bir birleşik çıkış örgütlemek, bu doğrultuda tüm olanaklardan yararlanmaktır. Saldırının gelinen yerde Kürt tutsaklara da yönelmesi, bu alandaki olanakların çoğalması, hücre karşıtı mücadelenin kitle tabanının genişlemesi anlamına da geliyor. Kürt hareketinin düzenle tam bütünlüşme doğrultusundaki yeni adımları bu kesimdeki direniş iradesini felce uğratmış bulunsa da, bu olgu yurtsever Kürt halk kitlelerinin duyarlılıkları ile karıştırılmamalıdır. Devletin acımasızlığı ve tüm teslimiyetçi adımlara rağmen ardı arkası kesilmeyen pervasızlıkları, emekçi yurtsever tabanda uyarıcı etkiler yaratacaktır. Önemli olan bunu değerlendirmesini bilebilmektir. Yeni saldırıların yeniden güncelleştirdiği hücre karşıtı mücaele gündelik siyasal çalışmamazın ayrılmaz bir parçası olabilmelidir.



Hücrelere sevkler sürüyor!

19 Aralık’ın 3. yıldönümünde PKK’li tutsaklar F ve D tipi cezaevlerine sevkedildi. Sevklerin 3 yıl önceki katliamın yıldömüne getirilmesi tesadüf değildir. 19 Aralık tüm komünist ve devrimci tutsaklar tarafından ölümüne bir direnişle karşılanmıştı. Şu anda da direniş hücrelerde sürüyor. Direnişi, ölüm orucu biçiminde sürdüren devrimci tutsakların yanında, diğer devrimci tutsaklar da hiçbir yaptırıma uymayarak sürdürüyorlar. 3 yıla rağmen en ağır koşullarda direniyor devrimci tutsaklar. Her koşulda devrimci kimliklerini koruyacaklarını dosta da düşmana da gösterdiler.

Devrimci tutsaklar 3 yıl önce, vahşi bir katliamı, görkemli bir direnişle karşılamışken, PKK’li tutsaklar F ve D tipi cezaevlerine sessiz sedasız geçtiler. Teslimiyetçi politikanın zindanlarda da nereye vardığı bir kez daha görülmüş oldu. Komünist ve devrimci tutsaklar Ulucanlar katliamında görmüştü bunu. Saldırıyı “Biz yokuz komutanım!” diye karşılamaları teslimiyetin açık bir göstergeydi. Aynı şeyi koğuşların kapılarını açarak tekrarladılar 19 Aralık’ta. Her yönüyle kimin tarafında olduklarını gösterdiler. Dialog kurma çabaları teslimiyet politikalarının eşliğinde sürdürülünce karşılacakları sonuç bundan başkası olmayacaktı. Bu durum devrimciler tarafından her yönüyle ortaya konmuştu. PPK’li tutsaklar ve yurtsever kitle uyarılmıştı.

Nihayet tecrit ve izolasyon yurtsever kitlenin gündemine girdi. Ancak politik hat değişmediğine göre bundan çok fazla umutlanacağımız birşey yok. Yalnızca teslimiyetçi politakaların teşhiri noktasında oluşan duyarlılıktan yararlanabiliriz.

Yine de bizim cephemizden, yeni durumun dayattığı devrimcilerle ortaklık yakalama çabaları görmezden gelinemez. Kendi gündemimiz ve önceliklerimizle oluşabilecek duyarlılıktan ve güçten cezaevlerini toplumun gündemine taşımak için yararlanabiliriz, yararlanmalıyız.

Cezaevleri, sermaye düzeni yerle bir edilinceye kadar gündemimizin bir parçası olmak zorunda. Cezaevlerindeki tutsaklar direndikleri koşullarda onlara sahip çıkmak bizler için hem büyük bir onur, hem de sorumluluktur. Bu onuru taşımak ne kadar güzelse, sorumluluğumuzda o kadar ağırdır.

Sermaye düzeni AKP hükümeti ile her alanda olduğu gibi cezaevlerindeki saldırılarına da hız vermiş durumda. Tek tip elbise, zorla çalıştırma gibi konularda da yasal hazırlıklarını tamamlıyor. Düzen kendi cephesinden hazırlıklarını tamamlayınca saldırıya geçecek. Bizim de kendi cephemizden bu saldırılara karşı hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bu hazırlık, bulunduğumuz her mevzide ve bir bütün olarak, göreve ve sorumluluklarımıza daha sıkı sarılmayı gerektiriyor.



İsviçre/Basel’de 19 Aralık anması

27 Aralık günü, İsviçre’nin Basel kentinde 19 Aralık ve Ölüm Orucu direnişiyle ilgili bir toplantı gerçekleştirdik. F tiplerine karşı mücadelenin görece gerilediği, duyarsızlığın devrimci ve ilerici kesimlerde günlük yaşama sindiği bir dönemden geçiyoruz. Hücre karşıtı mücadele aynı zamanda siyasal tasfiyeciliğe karşı mücadeledir de. 19 Aralık direnişinin bilincimizdeki anlamı ve yol göstericiliği, hücre karşıtı mücadelenin yeni bir içerik ve ruhla canlandırılması zorunluluğuna işaret etmektedir.

Toplantımızı sadece bir anma toplantısı olmanın ötesinde, siyasal bir içerikle birleştirme hedefiyle gerçekleştirdik. Toplantımızın birinci bölümünde, 19 Aralık direnişinin tarihsel anlamı üzerine değerlendirmeler yapıldı. Direniş ruhunun tarihsel arka planı üzerine yaptığımız vurguları, uzun dönemli hedeflerimizle birleştirmeye çalıştık. Direnişi içinde bulunduğumuz mücadele alanlarında yaşatabilmemizin tek koşulu buydu. Aynı zamanda geleceğe taşıyabilmenin de. Toplantımızın ikinci bölümünde, direniş üzerine değişik görüş, duygu ve düşünceler dile getirildi. Direnişin etkileri ve ilerici kesimlerin bilincinde yarattığı sonuçlar tartışıldı.

Faşist sermaye devletinin tutsakları D tiplerine sevketmeye başladığı bir süreci yaşıyoruz. Mekan olarak yerin altında inşa edilen ve mezardan hiçbir farkı olmayan bu cezaevleri Türkiye kapitalizminin sınıf düşmanı yüzünü bir kez daha orta yere seriyor. F tiplerinde devrimci tutsaklara tek tip elbise gibi yeni uygulamaların dayatılmak istenmesi, sermaye devletinin yakın dönemde neler yapmak istediğine işaret ediyor. Buradan hareketle, hücre karşıtı mücadele sermaye devletine karşı mücadelemizin, sınıfa karşı sınıf mücadelemizin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu bilinçle hareket eden İsviçre TKİP taraftarları olarak, 19 Aralık direnişini bu temelde yaşatacağız.

İsviçre’den TKİP taraftarları



Devrimci irade teslim alınamaz!

Berlin İşçi ve Gençlik Kültür Merkezi olarak 19 Aralık katliam ve direnişini konu alan bir toplantı düzenledik. Toplantı, devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşamını yitiren devrimciler anısına saygı duruşuyla başladı. Bir arkadaşımız devletin cezaevi politikasını ve hücre saldırısıyla devrimci tutsaklar şahsında işçi ve emekçileri teslim almayı hedeflediğini anlatan bir konuşma yaptı. 19 Aralık katliam ve direnişini yaşamış bir dostumuz katliamın nasıl gerçekleştiğini, saldırıların boyutunu anlattı. Söylenen türkü ve marşların ardından katliamı ve direnişi anlatan ‘’Bir su damlasına sığdırılmış yaşam’’ filmi izlendikten sonra toplantımız sona erdi.

İşçi ve Gençlik Kültür Merkezi/Berlin



Tecrite karşı eylem

28 Aralık günü TAYAD’lı aileler Okmeydanı’nda E-5’i trafiğe kapatma eylemi yaptılar. İçinde anaların olduğu demir kafesleri yola sabitleyerek trafiği durdurdular. Kafesleri yola getiren kitle “Sonuna sonsuza sonuncumuza kadar direneceğiz!” “Yaşasın ölüm orucu eylemimiz!” diye sloganlar attı. Daha sonra kitle uzaklaştı. Kafeslerin içindeki analar gözaltına alındı. Analar gözaltına alınırken de slogan atmaya devam ettiler. Gözaltına alınanlar serbest bırakıldı. (Kızıl Bayrak/İstanbul)