24 Kasım '01
Sayı: 36


  Kızıl Bayrak'tan
  Reformizm ve siyasal mücadele
  Asıl hedef işçi-emekçi hareketidir!
  Emperyalizmin askeri ve kölesi olmayacağız!
  Ekonomik yıkımın sosyal faturası ağırlaşıyor
  9 Kasım eyleminin gösterdikleri
  Aymasan: Geleceğe dersler bırakan bir direniş deneyimi
  Yoldaşlarının kaleminden Tülay Korkmaz... Her zaman direngen: Yaşamda, işkencede, hapiste
  Zorla müdahale üzerine... Bedenle savaş olmaz
  İşçi sınıfı ve emekçilerden çalınacak, sermayeye ve emperyalistlere aktarılacak!
  Afganistan'da pay kapma mücadelesi yoğunlaşıyor
  Kuzey İttifakı'nın kirli ve katliamcı sicili
  Emperyalist savaş karşıtı eylemlerinden haberler...
  Hegemonya savaşında Türkiye'nin yeri ve beklentileri...
  Mücadele deneyimi, mücadele çağrısı...
   Esenyurt İşçi Bülteni'nden...
   Mücadele tarihinden...
   ABD tehlikeli sularda yüzüyor
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kuzey İttifakı’nın kirli ve katliamcı sicili

Afganistan operasyonu gündeme geldiği ilk andan itibaren emperyalist metropoller, Taliban’a karşı savaşabilecek bir güç arayışına giriştiler. Akıllarına ilk gelen ise Kuzey İttifakı oldu. Bir taraftan Taliban’ın vahşeti, baskıcı tutumu, Ortaçağ’dan kalma zihniyeti deşifre edilirken, diğer taraftan Kuzey İttifakı Taliban karşısında demokrasi ve uygarlık için savaşan özgürlük savaşçıları olarak lanse edilmeye çalışıldı. Oysa gerçekler inatçıdır. Geçiştirilmeye ya da unutturulmaya çalışılsa da, Kuzey İttifakı’nın tarihi, inatçı gerçeklerin en önemli destekleyicisidir.

Kuzey İttifakı nedir, kimlerden oluşuyor?

Kuzey İttifakı, etnik kimlikler temelinde örgütlenen ılımlı İslam partilerinin bir araya gelmesinden oluşmuş bir cephe örgütlenmesi. Tacik-Fars kökenli Rabbani önderliğindeki Afganistan İslam Cemiyeti, Şii Hazara grubunun Birlik Partisi, Hikmetyar yönetimindeki Afganistan İslam Partisi, Raşid Dostum ve bir ay önce Taliban tarafından öldürülen Şah Mesud’un oluşturduğu Afganistan Milli İslami Hareketi, bu cephenin en önemli partileridir. ABD’nin “yeşil kuşak” projesiyle, 1970’lerde Afganistan’da tüm İslami grupların ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Afganistan’daki gruplar bu proje çerçevesinde Suudi Arabistan, ABD, BAE, Pakistan ve daha farklı gerekçelerle İran’dan yoğun olarak destek gördüler. Her bir ülke kendi çıkarlarına uygun olan gruba destek sundu. Tüm bu partiler 1978’de Sovyetler Birliği yanlısı yönetimin iktidara gelmesinden sonra palazlanmaya başladılar. 1979’da Sovyetlerin Afganistan’a girmesiyle bu gruplara yapılan yardım da artmıştır. Başta ABD’de olmak üzere pek çok ülkede yardım büroları açılmış ve bu bürolar aracılığı ile gönüllüler savaşmak üzere Afganistan’a gönderilmiştir.

‘92’de katliam, işkence, tecavüz ve yağma

Afganistan’daki uzun süreli iç savaş, ‘92’de şu an Kuzey İttifakı’nı oluşturan grupların Kabili ele geçermesiyle farklı bir evreye girdi. Sovyetler Birliği ve Necibullah’a karşı savaşırken -zaman zaman birbirlerine karşı silah kullansalar da- genel olarak ortak bir platformda buluşabiliyorlardı. 1988’de Sovyetler’in Afganistan’dan çekilmesiyle gruplar arası çatışmalar, Afganistan’dan pay kapma savaşı çerçevesinde şiddetlenerek devam etti. Kuzey İttifakı’nın Kabil’i ele geçirdikten sonraki ilk icraatı, Afganistan’ı grup komutanları arasında paylaştırmak oldu. İç çatışmalara engel olacağı düşünülen bu yöntem, Dostum gibi kimi komutanların ganimetten paylarına düşeni yeterli bulmamasından dolayı işe yaramadı. Tüm bu paylaşım-yağma Afgan halkı hiçe sayılarak, kimi yerlerde ise katledilerek yapıldı. Dostum ve Şah Mesud’un Kabi’e girmeleriyle birlikte, katliamlar birbirini izledi. Kabil tamamen yağmalandı, kadınların ırzına geçildi, işkenceli infazlar yapıldı. Binlerce Afgan öldürüldü ya da evleri yağmalanıp göçe-mülteciliğe zorlandı.

Bugün yine katliam yine yağma

Tüm bu görüntüler yıllar sonra bile Afgan halkının belleğinde canlılığını koruyor olacak ki, 14 Kasım’da Kuzey İttifakı Kabil’i kuşattığında aynı kaygılar yaygın biçimde dile getirildi. Kabil’in alınışı sonrasında, ‘92’deki boyutlarda olmasa da, infazlar ve yağmalama olayları yeniden yaşandı. Savunmasız-silahsız Taliban ve Arab kökenli savaşçılar gazetecilerin gözleri önünde öldürülüp, cesetleri tüm kentte gezdirildi. Son olarak 20 kasımda BM binası İttifak askerleri tarafından yağmalandı.

Taliban vahşetine karşı “uygar” batı tarafından desteklenen Kuzey İttifakı katillerden, soygunculardan ve işkencecilerden oluşuyor. Sonuna kadar Kuzey ittifakı ve ABD’nin yanında yer alan burjuva basın bile, infaz ve yağma görüntülerine yer vermek zorunda kaldı. Kimi zaman manşetlerine bile taşıdı. Hürriyet, infaz görüntüleriyle birlikte “bu olmadı işte” başlığını atabildi. Oysa Kuzey İttifakı’nın katliamcı, çapulcu niteliği ‘92’den beri biliniyor.

Emperyalistler ve uşakları için önemli olan insan değildir, çıkarlarına uygun olduğu sürece herkesle ittifak kurabilirler: Kasap Şaron’la ya da katil Dostum’la. Kimi anlar gösterilen “insani” ya da acıma yüklü tutumsa görüntüyü kurtarmanın, kendileriyle ilgili olumlu bir yanılsama yaratma isteğinin ötesine geçmiyor, geçemez de.

Kabil ve Celelabad’ın ele geçirilmesiyle binlerce Afgan evini terketti ve şu an Pakistan sınırında bekliyor. ABD bombardımanından ve Kuzey İttifakı’nın vahşetinden kaçan Afganlar sınırda ölüme terkedilmiş durumda. Pakistan devleti sınırı tamamen kapattı ve şiddete başvurarak mültecileri Afganistan’da tutmaya çalışıyor (Afganlıları ölümü beklemeye zorluyor). Sınırdan geçmeye çalışan Afganlılar ise Pakistan polisinin şiddetine maruz kalıyor. BM ve kimi yardım kuruluşlarının uyarıları, Afgan mültecilerinin talepleri-ihtiyaçları göz ardı edilip, uzun zamandır propagandası yapılan insani yardım bir türlü ulaştırılmıyor. Bombardımana milyarlarca doları yatıranlar insan söz konusu olduğunda boş lafların, aldatıcı süslü kelimelerin ötesine geçmiyor.

Uyuşturucu tekeli de Kuzey İttifakı’nın elinde

Kuzey İttifakı sadece katliamcı kimliği ile değil, uyuşturucu tüccarlığıyla da tanınıyor. Afganistan üzerinden Avrupa ve ABD’ye ulaştırılan uyuşturucunun tamamına yakını Kuzey İttifakı’nın kontrolündeki bölgelerden geçiyor.

ABD’nin çoğu zaman, emperyalist çıkarlarını gizlemek için, müdahalede bulunacağı ülkeleri-bölgeleri- uyuşturucu ticareti yapmakla ya da geçişine izin vermekle suçladığı ve bu şekilde müdahale için kamuoyu desteği sağlamaya çalıştığı biliniyor. Oysa Kuzey İttifakı’nın uyuşturucu ticareti yaptığı ve buradan elde ettiği rantla kendini finanse ettiği bilindiği halde, müttefikler bunu ne önemsiyor ne de gündeme getiriyorlar. Açıkçası ABD ve diğer emperyalist devletler için “uyuşturucu sorunu” sadece manipülatif bir söylemden ibarettir. Kendileri de pekçok aracı kullanarak kitleleri sonsuz bir uyuşukluğa sürüklemeye çalışıyorlar. Bu nedenle “uyuşturucu karşıtlığı” söylemden öteye geçmiyor. Ve bu nedenle K. İttifakı’nın uyuşturucu ka&ccedi;akçısı olması onları rahatsız etmiyor.

Milliyetçi-kabileci barbarlık

Kuzey İttifakı’nın bir diğer özelliği de milliyetçiliğidir. Her bir parti temsil ettiğini iddia ettiği etnik grubu iktidara taşıma sevdasında; ya da kendi savaş ağaları arasında rantı paylaşma uğraşında. Bu nedenle diğer etnik kimliklere karşı tahammülleri yok. Sünni kökenden gelen Sayaf, binlerce Şii’yi öldürmekten ve İran’a göçe zorlamaktan çekinmemiştir. Aynı şekilde Tacik ve Özbekler’den oluşan Şah Mesud’un ve Dostum’un kuvvetleri binlerce Peştun’u öldürmüş, Pakistan’a göçe, mülteciliğe zorlamıştır.

‘97’de Taliban iktidara geldikten sonra tüm bu katliamcılar bir araya gelip, ABD ve “uygar, özgür” batının müttefiki olan Kuzey İttifakı’nı oluşturdular. Çokça bahsedilen Afganistan “muhalefeti”, tarihi kapkara ve Afgan halkında nefret uyandıran Kuzey İttifakı ve feodaliteden kalma Kral Zahir Şah’dan oluşuyor.

Türk burjuvazisinin hayalleri ve hayalkırıklığı

TC’nin kendisine müttefik olarak seçtiği Raşid Dostum eşkiya komutanlarından biri. ‘92’de Dostum’un bilgisi dahilinde, adamları-askerleri başkent Kabil’de ırza geçip, binlerce kişiyi öldürdü. Kabil’in ele geçirilmesinden sonra da sık sık verilen rüşvete göre saf değiştiren bir savaş ağasından-rantçısından başka bir şey değil Raşid Dostum. ‘97’de Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesine kadar geçen beş yıllık sürede, Kuzey İttifakı’nda yeralan her bir grup Afganistan’da iktidara yerleşip yağmadan en büyük payı kapma yarışındaydı. Dostum da bu yağmacılar arasındaki has elemanlardan biriydi.

Bu pay kapma yarışında kuşkusuz en büyük felaketi Afgan halkı yaşadı. Bu çapulcuların arasında Taliban kurtarıcı olarak görüldü. Afgan halkı için bir nevi kötünün iyisiydi. ‘97’de Taliban’ın kuzey Afganistan’ı ele geçirmesiyle Raşid Dostum Türkiye’ye sığındı. Kısa bir süre Türkiye’de kaldıktan sonra Afganistan’a döndü. Dostum’un Türk devleti ile iyi ilişkiler kurduğu ve yardım aldığı biliniyor. Her iki taraf da bunu reddetmiyor zaten. Türk devleti kendine uygun işkenceci, rüşvetçi, kaçakçı bir müttefikle Afganistan’da söz sahibi-güç olmaya çalışıyor.

Kabil’in erken ele geçirilişiyle, Türk devletinin Orta Asya ve Afganistan’la ilgili hedefleri/hayalleri de yerle bir oldu. Çok çok propagandası yapılan Afgan muhalefetinin toplantısının Türkiye yerine Almanya’da yapılmak istenmesi ilk darbeydi. Yine Afganistan’ın geleceğini belirlemek için oluşturulan yapıda Türk devletine yer verilmemesi bir ikinci darbe oldu. Bölgede etkin ve nüfuzlu olduğunu dillendiren Türk devleti, siyasi katılım talep ediyor. Bir başka deyişle, Afganistan’ın komşuları, ABD ve Rusya’dan oluşan 6+ 2 grubuna kendisinin de dahil edilmesini istiyor. Ancak bu istek de kabul görmedi. Türk devletinin Orta Asya’daki tek görevi taşeronluk ve ABD jandarmalığı olabilir, ötesi değil.

Afganistan halkını gerici bir iç savaş-ganimet savaşı-bekliyor. Ne Taliban’ın ne de Kuzey İttifakı’nın Afgan halkına özgürlük getirmediği ve getirmeyeceği açık. Bugün hem dünya halklarının hem de Afgan halkının her zamankinden daha fazla tarih bilincine ihtiyacı var. ‘70’den, yeşil kuşak projesinden önce, özgür bir Afganistan’ın mümkün olduğunu düşünenler, mücadele edenler vardı. Şu an uzak görünse de özgür bir Afganistan istemi er ya da geç bunu başarabilecek gerçek güç, yani Afgan halkı tarafından dillendirilecektir.