24 Kasım '01
Sayı: 36


  Kızıl Bayrak'tan
  Reformizm ve siyasal mücadele
  Asıl hedef işçi-emekçi hareketidir!
  Emperyalizmin askeri ve kölesi olmayacağız!
  Ekonomik yıkımın sosyal faturası ağırlaşıyor
  9 Kasım eyleminin gösterdikleri
  Aymasan: Geleceğe dersler bırakan bir direniş deneyimi
  Yoldaşlarının kaleminden Tülay Korkmaz... Her zaman direngen: Yaşamda, işkencede, hapiste
  Zorla müdahale üzerine... Bedenle savaş olmaz
  İşçi sınıfı ve emekçilerden çalınacak, sermayeye ve emperyalistlere aktarılacak!
  Afganistan'da pay kapma mücadelesi yoğunlaşıyor
  Kuzey İttifakı'nın kirli ve katliamcı sicili
  Emperyalist savaş karşıtı eylemlerinden haberler...
  Hegemonya savaşında Türkiye'nin yeri ve beklentileri...
  Mücadele deneyimi, mücadele çağrısı...
   Esenyurt İşçi Bülteni'nden...
   Mücadele tarihinden...
   ABD tehlikeli sularda yüzüyor
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Terör dalgası büyütülüyor...
Katliamlar, yargısız infazlar birbirini izliyor...

Asıl hedef işçi-emekçi hareketidir!

Küçükarmutlu’ya yapılan ilk saldırının ardından İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’in yaptığı açıklama oldukça dikkate değer. Yunus Güzel’in katledildiği nezarethanelerde yapılan değişiklikleri medyaya gösterirken, “İstanbul sütliman olacak” diyordu Özdemir. Küçükarmutlu saldırısında dört devrimcinin katledilmesi, İstanbul’un nasıl “sütliman” hale getirileceği hakkında yeterince fikir veriyor.

Hasan Özdemir’in dilinden ifadelendirilen, sermayenin arzuladığı ve yapmaya çalıştığı, katliam ve baskıyla işçi ve emekçileri sindirip susturarak, ülkeyi “sütliman” hale getirmektir.

Devlet terörü mızrağının sivri ucu her zaman devrimcilere dönüktür

Burjuvazi işçi ve emekçilere yönelik başlattığı saldırılarda öncelikli olarak devrimcileri hedef alır. 12 Eylül’de de öncelikli olarak devrimciler işkenceden geçirilmiş, zindanlara konulmuş ve en sonu katledilmişlerdir. Ama saldırı bununla sınırlı kalmamış, 24 Ocak Kararları’nı yaşama geçirmek için grevler yasaklanmış, her türden hak arama eylemine saldırılmış, çok sayıda işçi-emekçi işkenceden geçirilip, bir kısmı zindana atılmıştır.

12 Eylül’den bugüne dek de sermaye devleti öncelikle devrimcilere saldırdı. Ama her saldırısında hedef tahtasına çakılan asıl olarak işçi ve emekçiler oldular. Böylece işçi ve emekçiler sindirilip susturularak, ülke sermaye açısından “sütliman” haline getirilmeye çalışıldı.

Küçükarmutlu’da yapılanlar ve Hasan Özdemir’in sözleri, bu politikanın artık daha azgın bir biçimde yaşama geçirileceğini göstermektedir. Küçükarmutlu’da da saldırının ilk hedefi Ölüm Oruçları’nın sürdürüldüğü direniş evleri, yani devrimcilerdir. İlk saldırıda 4 devrimci katledilirken, saldırıyı sürdürmek için üçüncü direniş evine girilmemiş. Böylece bir hafta boyunca bölgede yaşayanlar üzerinde faşist devlet terörü estirilmiştir. Amaçlanan, bölgedeki insanların gördükleri baskı karşısında devrimcilere tepki duyması ve uzaklaşmasıdır.

Hatırlanacağı gibi, sermaye hükümetinin sözcüleri, “İçeriye hakim olmadan dışarıya hakim olamayacaklarını” söylüyorlardı. Bu sözle hedeflenen tutsaklar şahsında komünistler ve devrimcilerdir. Çünkü sermayenin kendi krizini emekçilere fatura etmeye çalışması, emekçileri mücadeleye yöneltecektir. Devrimci öncüsüyle buluşacak bir kitle mücadelesi sömürü üzerine kurulu kirli saltanatlarının tehlikeye girmesi demektir. Komünistlere ve devrimcilere yönelik saldırı, bu tehlikenin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Sermaye için tehlike hala sürdüğü içindir ki, öncelikli hedef devrimciler olmaktadır.

Ülkeyi “sütliman” yapmanın yasal zemini hazırlanıyor

Açıktır ki, “sütliman” olması istenen sadece İstanbul değil, bir bütün olarak ülkedir. Küçükarmutlu’ya saldırıdan önce Doğubeyazıt ve Silvan’da yaşanan yargısız infazlar bir rastlantı değildir.

Özdemir yasal boşluklar olduğu için daha önce Küçükarmutlu’ya saldıramadıklarını belirtiyor. Saldırı gerçekleştiğinde bu boşluk hala doldurulmamıştı, ama yakında doldurulacağını söylüyordu. Nitekim Adalet Bakanı, çetelerin DGM kapsamında yargılamaktan çıkarıldığı günlerde, Ölüm Oruçcuları’na zorla müdahaleye yasal bir muhteva kazandıran ve bu direnişi destekleyenlere 4 yıldan 20 yıla kadar ağır hapis cezaları öngören bir yasa tasarısı hazırladı. Geçtiğimiz hafta Meclis Adalet Komisyonu’dan geçen tasarı yakında yasalaşacak.

Yasayla birlikte, 19 Aralık’tan bu yana devam eden zorla müdahaleye açık fiili zor eklenerek direnişçiler sakat bırakılacak. Başta tutsak yakınları ve devrimciler olmak üzere Ölüm Orucu direnişine destek verenler ağır hapis cezalarına çarptırılarak hücrelere atılacak. Devrimci basın keyfi olarak susturulmaya çalışılacak.

Bu yasa elbette öncelikle bir yılı aşkın bir süredir büyük bir kararlılıkla devam eden ÖO direnişini hedeflemektedir. Ama bununla sınırlı değildir. Bu yasayla birlikte DGM’lerin keyfi ceza vermesi önündeki tüm engeller kaldırılıyor. DGM’ler Ölüm Orucu’na destek verdi, teşvik etti diye istediğini keyfince cezalandırabilecektir.

Dışarıda savaş içeride terör saldırısı

11 Eylül saldırısı sonrası ABD emperyalizmi “küresel terör” söylemiyle Afganistan’a saldırdı. Sermaye sınıfı tam bir uşaklıkla yine ABD’nin yanında yer aldı. 5-10 milyon dolar kredi için askeri üniforma giydirdiği işçi ve emekçileri Amerikan askeri olarak cepheye gönderme kararı aldı. Sermaye hükümeti alacağı krediyi sermaye sınıfına sunacak, ama cephede ölen ve kendi sınıf kardeşlerini öldürecek olanlar işçi ve emekçiler olacak. Krizin faturasının yanısıra savaşın faturası da işçi ve emekçilere ödettirilecek.

Bu koşullarda ülkenin “sütliman” olması sermaye sınıfı açısından daha bir önem kazanıyor. Ve bu koşullar aynı zamanda ülkeyi “sütliman” yapmak için sermayeye imkanlar sunuyor. Dolayısıyla, içerde terör dışarıda savaş, sermaye için vazgeçilemez bir yöntem. Ancak “sütliman” bir ülkede sermaye savaşın ve krizin faturasını emekçilere ödettirmeyi başarabilir.

İşçi sınıfı ve emekçilerin ülkeyi sarsacak fırtınalara ihtiyacı var

Burjuvazinin ve devletinin “sütliman” terimiyle neyi amaçladığı yeterince açıktır. Önce komünistlere ve devrimcilere saldırarak öncü güçleri imha etmek, bunu başaramadığı yerde öncüyle kitle arasına mesafe koymak ve dizginlerinden boşalmış bir terör dalgasıyla işçi ve emekçileri sindirip susturarak, savaşın ve krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmektir. Böylesi bir “sütliman” Türkiye’de işçi ve emekçilere daha da derinleşmiş bir açlık ve sefalet kolayca dayatılabilecektir.

Bu ülkede artık “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” sloganı işçi ve emekçiler açısından geride kalmış bir slogandır. Sıra bugün her işçi ve emekçiye gelmiş bulunmaktadır. Artık susmak, onursuz bir yaşamı kabullenmek, aç ve sefil bir şekilde ölmek demektir. Her geçen gün biriken öfke ve tepkimizi daha kitlesel bir biçimde ortaya koymalı, “genel grev-genel direniş” perspektifiyle alanlara akıp, insanca yaşamı talep eden sloganlarımızı haykırmalıyız. Onurlu bir yaşamı kazanmak, çocuklarımıza yaşanası bir dünya bırakmak buna bağlıdır.

Dolayısıyla, işçi ve emekçiler açısından gerekli olan “sütliman” bir ortam değil, sermaye iktidarını sarsacak fırtınalardır. Bunu ise ancak devrimci öncüsü ile buluşabilen bir işçi-emekçi hareketi başarabilir.



9 aylık insan hakları bilançosu!

Yaşam hakkı

Faili meçhul cinayetler: 124

Yargısız infaz, işkence sonucu-

kuşkulu ve gözaltında ölümler: 43

Çatışmalada ölenler: 86

Sivillere yönelik eylemler: 42 ölü/68 yaralı

Gözaltında kayıplar: 4

İşkence-kötü muamele görenler: 762

Gözaltına alınanlar: 35.389

Tutuklamalar: 2634

Gösterilere müdahalede yaralanma: 247

Güvenlik güçlerine saldırılar: 15 ölüm/21 yaralı

Tehditle ajanlık yapmaya zorlanan: 39

Uğradıkları saldırı sonucu yaralanma: 107

Bombalama-kundaklama: 58 yer/21 yaralı

Cezaevleri

Saldırıda yaralanma-tecavüz: 55

Tedavi edilmeyen-engellenen: 275

Açlık grevi-ölüm orucu sonucu ölüm: 35

Çalışma yaşamında

Siyasi ve ekonomik gerekçelerle

işten çıkarılan: 28.665

Sürgün-görevden alma-

uzaklaştırma-idari ceza: 1944

Haklarında soruşturma açılan: 9857

İş kazaları: 43 ölü/37 yaralı

Düşünce, örgütlenme ve inanç özgürlüğü

Kapatılan kitle örgütü, kuruluş,

yayın organı, kültür merkezi: 109

Baskına uğrayan kitle örgütü,

siyasi kuruluş, yayın organı: 135

Toplatılan ve yasaklanan yayın: 180

Yasaklanan etkinlik: 30

İnançları nedeniyle işine son verilen,

eğitimi engellenen: 134

İstenen hapis ve para cezaları:

1921 kişi için: 3211 yıl 10 ay hapis

Cezaevinde bulunan düşünce suçluları: 186