Takvimler 1850li yılları göstermektedir. Rus derebeyi sınıfı yıkılma süreci içindedir ve ardında, eski düzenin yerini almakta olan burjuva düzeni şaşkınlıkla izleyen bir nesil bırakmaktadır. Oblomov bu neslin çocuklarından biridir.
Yalnızca yemek ve uyumak fiillerini gerçekleştirmek üzere yetişmiş olan Oblomov, köklerinden kopar, tüm mal varlığını bırakıp şehre gelir. Şehrin sürekli olarak yer değiştiren, koşuşturan insanları arasında yer bulamaz ve gün geçtikçe soyutlanır bu yaşamdan.
Dünyası; yatak, hırka, uyku kelimeleri arasına sıkışır. Uyuşukluk, nefes almak kadar doğal bir eylem, bir yaşam tarzı haline gelir. Fakat Oblomov içten içe yanmaktadır bu durumuna. Bir şey yapabilecek güçte olduğunu hisseder hep, ama bir türlü alıştığı eylemsizlik halinden kopamaz.
Derebeylerin çalışmadan mutlu olma üzerine kurdukları felsefenin kurbanıdır Oblomov. Avrupada doğmaya başlayan ve gerekliliği tartışmasız olan bilgilere ulaşma isteği başlar artık. Yazar Gonçarov burada Oblomovun karşısına Stoltzu çıkarır. Ve burjuva Avrupayı temsilen Stoltzu konuşturmaya başlar. Oblomovun çocukluk ve okul arkadaşı olan Stoltz; hırslı, çalışkan, ne eksik, ne fazla herşeyi gerektiği kadar yapan, ne istediğini bilen bir Almandır ve hayatın hakkından gelir. Gonçarov Stoltzu galip, Oblomovu mağlup ilan etmiştir. Avrupa-Rusya ya da daha genel bir ifade ile doğu-batı karşıtlığı yapıldığı zaman, önümüze acımasız bir tablo çıkar. Stoltz her ne kadar iyi niyetli bir karakter olarak çizilse de sürekli zenginleşmesi, fazla hırslı olması, 9-6 yollarını hiç sorgulamada arşınlaması nedeni ile gözümüze giremiyor.
Kitapta asıl anlatılmak istenen ne Stoltz ne de doğu-batı karşılaştırması, daha başka bir şey: Oblomovluk! Ölümü anımsatan bir uyuşukluk hali! Bu hal yeryüzünün birçok yerini esir almış ve almaya devam etmekte. Leninin; Rusya 3 devrim geçirdi yine de Oblomovlar kaldı: Çünkü Oblomovlar yalnız derebeyler, köylüler, aydınlar arasında değil, işçiler ve komünistler arasında da var. Toplantılarda komisyonlarda nasıl çalıştığımıza bakarsanız, eski Oblomovun içimizde olduğunu görürsünüz. Onu adam etmek için daha çok zaman temizlemek, yıkamak, sarsmak ve dövmek gerekecektir. sözleri, bu salgın hastalığın boyutlarını göstermeye yetecektir.
Gelelim Oblomovun savunmasına!
Herşey; durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, bilhassa açgözlülükler, rekabetler, dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler... İnsanlık ufak paralar haline gelmiş... Bütün bu salon adamları benden çok daha uyuşuk, benden çok daha ölü. Hayattaki gayeleri ne? Benim gibi yatakta uzanmıyorlar, ama bütün gün sinekler gibi aşağı yukarı inip çıkıyorlar. Günleri boş bir coşkunluk içinde geçiyor. Aralarındaki ne karşılıklı hoşgörü ne de karşılıklı sevgi. Bütün maksatları birbirinin ayağını kaydırmaktır... Bir temiz gülüş candan bir sevgi yok... Her duydukları şeye inceden inceye fikir yürütürler, ama aslında hiçbir şeyle içten ilgilendikleri yoktur. Ha böyle gürültü patırtı etmişler ha uyumuşlar hepsi bir!
Tüm bu iç dökmeler var olan durumu yansıtır yansıtmasına, fakat karşılığında alternatif olarak sunduğu düzen hayatına hiçbir ek getirmemekte, ölüme her geçen gün daha hızlı yaklaşmasına yardımcı olmaktadır. Oblomov gömüldüğü uyuşukluk içerisinde arada bir ağrıyan vicdan azabı seslerini de dindirmeyi başarır: Kaderdir onu bu hale sokan ve aynı özne insan hayatının rahat tarafını göstermek için Oblomovun mahsus böyle yaşaması istenmiştir. Hayatın kasırgalı tarafını gösteren yaratıcı ve yıkıcı güçlerle perçinlenen birçok başka insan vardı ve herkes kendine düşeni yapacaktı.
Zamanla bu azaplar da diner, dışarıdaki dünya ve o, lehimlenmesi mümkün olmayan iki ayrı parçadır artık.