Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Şubat '02
Kamu Emekçileri Özel Sayısı: 03 (51)
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Her düzeyde parasız eğitim!
  İşte kapitalizmin adaleti!
  Kemal Gürüz'ün paralı eğitim yasasına ilişkin söyledikleri...
  Sermaye için "YÖK demokrasisi"!
  Kampanya çalışması, sorunlar ve sorumluluklar....
  Kampanyaya ilişkin gözlem ve düşünceler
  Yüzü gençliğe dönük ciddi bir çalışma...
  Üniversite-sermaye işbirliği üzerine
  Kürtçe eğitim kampanyası üzerine
  Soruşturma kurulları dağıtılsın!
  Çöken eğitim sistemine çeki düzen verme adı altında saldırılar
  Yaşayan şiir...
  Öğrenci hareketi içinde MGK solculuğu
  Ölümün kıyısında gezinen diriler ya da Oblomovluk...
  Öğretmen sürgününe öğrenci protestosu.
  Okur mektupları



 
 
Düzen liselere yönelik plan üstüne plan yapıyor...

Çöken eğitim sistemine çeki düzen verme adı altında sistemli saldırılar

2001 sonu ile 2002’nin ilk aylarında MEB ve YÖK eliyle eğitimin farklı düzeylerinde peşpeşe birçok düzenleme yapıldı. İleriye dönük tasarı ve planlar hazırlandı. Bazı düzenlemeler halihazırda yürürlüğe girmiş bulunuyor.

Bunların içinde öğrenci gençliği en çok etikleyecek olanı kuşkusuz yeni hazırlanan YÖK yasası. Bu yasa tasarısında har(a)çların miktarının belirlenmesi yetkisi üniversite rektörlerine veriliyor. Böylece eğitimin tüm giderleri öğrencilere yüklenecek. Bununla hedeflenen, üniversitelerin özelleştirilmesi sürecinin önemli ölçüde tamamlanmasıdır.

İlköğretim sınav sisteminde yapılan değişiklikler

Yeni bir değişiklikse ilköğretim okullarının sınav sisteminde yapıldı. ‘96-97 döneminde uygulanmaya başlanan sıfır puanı uygulaması tekrar kaldırıldı. Önceden sıfır verilen puana bu yılın ikinci döneminden itibaren 1 verilecek (beşlik sisteme göre). Milli Eğitim Bakanı M. Bostancıoğlu’nun açıklamalarına göre, öğrencilerin derslerindeki başarı düzeyini arttırma ve sınıf geçmelerini kolaylaştırmaya yönelik olarak düzenlenmiş bir yasa bu!

Peki ama gerçekten böyle mi? Evet tümüyle böyle ve gerçek. Belki de ilk kez doğru bir açıklama dinledik yetkili ağızlardan. Zira eğitim sistemi tam bir çöküntü içine girmiş bulunuyor. Özellikle ilköğrenim düzeyinde durum fazlasıyla iç karartıyor. 5., 6. sınıfa gelmiş bir öğrenci okuma yazmayı yeni yeni öğreniyor. Okul dışında özel öğretmen, dersane vb. destek almayan öğrenci, kendisi ne kadar çalışsa da, bir adım ileri gidemiyor. Çünkü bilmediği bir şeyi de ilerletebilme, geliştirebilme imkanına sahip değil. Her yıl yüzbinlerce öğrenci sınıfta kalıyor.

Eğitim sistemi ne kadar temelsiz ve bilimsel içerikten yoksun olsa da, hiç bu kadar kötü bir duruma düşmemişti. Diğer alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da tam bir çözümsüzlük yaşıyor düzen. Son yıllarda sayısı yüzbinleri bulan sınıf tekrarlarıyla ve yeni kayıtlarla okullar dolup taşıyor. 50-60 kişilik sınıflar hızla 80-90’lara doğru ilerliyor. Ders ve sınıf geçmeyi kolaylaştırmak sermaye düzeninin nefes almasını sağlayabilecek tek alternatif görülüyor Tabii yapılan yeni düzenleme de sorunu çözmeye yetmiyor.

Saldırılar liselerde yoğunlaşıyor

Son birkaç aydır üzerinde en çok yasa, tasarı ve planın hazırlandığı alan orta öğretim, yani liseler. Sermaye düzeni üniversitelere dönük saldırılarını özellikle ‘95-96 yıllarında, öğrenci gençlik hareketinin düşmeye başladığı yıllardan sonra belli bir rahatlıkla hayata geçirme şansı buldu. Birkaç istisna dışında üniversitelerden ciddi bir muhalefet yükseltilemedi. Devlet buradan aldığı güçle gözünü liselere dikti. Saldırılarda özellikle meslek liselerine ağırlık verildi. Nihai hedef liselerin paralılaştırılması. Bu süreç katkı payının toplanmasıyla başlatıldı. Bu uygulama ilköğretimde de aynı tarihte başlatıldı. Üç yıl sürecek denilen eğitime katkı payı bugün yasal bir zorunluluk haline getirildi. Liselerde toplanan birçok paraya değinmiyoruz bile. Meslek liselerinde staj ve douml;ner sermaye sömürüsü katmerleştirildi. Birçok lisede öğrenciler cumartesi günleri de çalıştırılıyorlar.

‘90’lı yılların başlarında çöküşü hızlanan eğitim sistemi, sorunlarına çözüm bulmak için bir dizi yönteme başvurdu. ‘90’lı yıllardan beri bir sürü ders ve sınıf geçme yöntemi uygulandı. Kredili sistem, onluk sistem, ders geçme sistemi, derslerin ortalamasının beş üzerinden 2-2.5 olması, beşlik sistem vb. Bu sistemlerin kendi içlerinde onlarca ayrıntısı var ve o kadar karmaşık ki. Yarattığı sorunları düzeltmek için sürekli yeni düzenlemeler yapılıyor.

Sorunlardan en önemlisi liselerde yığılma. Şimdi devlet bu sorun üzerinden bir dizi plan, proje vb. hazırlıyor. Biriken sorunlara karşı yeni formüllerle geçici çözümler üretiyor. Sorunun kaynağını çözmeye dönük olarak ise tek bir adım bile atamıyor. Hazırlık sınıfları hariç 3 yıl olan lise, kredili sistemde 10-11 dönem okunabiliyordu. Yığılmanın hızlanmasından sonra burada da ders geçme kolaylaştırıldı. Yeni sistem ders notlarının ortalaması 5 üzerinden en az 2. Eğitim düzeyinin yüksek olduğu Fen, Anadolu liselerinde, düz ve meslek liselerinin bazı sınıflarında 2.5 olarak belirlendi. Aynı sistemde iki yıl üst üste sınıf tekrarı yapanların okuma hakları ellerinden alındı. Açık liselerde okumak zorunda bırakıldılar. Aynı dönemde AOÖBP getirildi. Bu uygulamayla liseyi bitirenlerin üniversiteye girmelerinin önü büyük oranda esildi. Oysa düzen ÖYS’yi kaldırarak üniversitelerin kapılarını sonuna kadar açtığını söylüyordu. AOÖBP’nin uygulanmaya başladığı yıl maskenin düşmesi zor olmadı.

Devamsızlık 10 güne çekildi

Düzenlemelere 2001-2002 yıllarında da devam edildi. Bu yıla, baraj ders uygulamasının kaldırılması ve devamsızlığın 10 güne indirilmesiyle başlandı. Baraj ders uygulamasının kalkması bir ölçüde sınıfta kalanların sayısını azaltacak olsa da, devamsızlığın 10 günle sınırlandırılmasının üstünden henüz 3-4 ay geçmesine rağmen, bu uygulamanın hiçbir başarı şansının olmadığı anlaşıldı. Derslere ilgiyi arttırmak ve devamsızlıktan kalmanın önüne geçmek için yapılan düzenleme üç ayda boşa çıktı. Daha bugünden yüzlerce liseli devamsızlıktan kaldı.

Sorunun kaynağına dokunmayan hiçbir adımın sonuç vermesi mümkün değil. Çözüm arayışları, temelden bozuk olan eğitim sisteminin yalnızca yarattığı sorunları çözmeye yöneliyor. Bulunan çözümler anlık ve geçici oluyor, kısa sürede boşa çıkıyor.

Sınavsız üniversite aldatmacası

Geçtiğimiz yıl yasalaşan meslek liseleri mezunlarının 2 yıllık yüksek öğrenime sınavsız geçişi uygulanmasına bu yıl başlandı. Tümüyle göz boyamak için düzenlenen yasa, binbir türlü engellemeyle, çok az bir öğrenci kitlesinin işine yaradı. Özellikle AOÖBP yüzbinlerce meslek liselinin önünü kesti. Mezun öğrencinin orta öğretim notunun en az 4 olması, okuduğu sınıfın en başarılı 1., 2. ya da 3. öğrencisi olması ve okul puanının da yüksek olması gerekiyor. ÖSS’deki adaletsizlik burada da yaşanıyor. Bu yasanın da tam bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmış bulunuyor. Meslek liselilerin önce ÖSS’ye girişi engellendi. Bilinçli ve planlı uygulamalarla da 2 yıllık yüksek okullara devam etmelerinin önü kesildi.

Liseler de haraca bağlanıyor

Yapılması planlanan düzenlemelerden birisi liselerin de har(a)ca bağlanması. Böylelikle eğitim tam bir sömürü ve soygun alanı haline getiriliyor. Önümüzdeki yıldan itibaren liselerde har(a)ç uygulamasına gidilecek. Her dönem başında harç yatırmak zorunda kalınacak. Cüzi bir miktar olacağı söyleniyor, ama şimdilik. Üniversitelerde olduğu gibi bir süre sonra harç paraları milyarları bulabilecek. Kuşkusuz bundan en çok, açlık sınırının altında yaşayan işçi ve emekçi çocukları etkilenecekler.

Türkiye’de 30 milyonun üzerinde insan asgari ücretle çalışıyor. Bu uygulama başlar başlamaz kötü sonuçlarını gecikmeksizin üretecek. Milyonlarca emekçi çocuğunun önce üniversitelere girmesinin önü kesildi, bundan sonra ise liselerin kapıları kapatılacak.

Eğitimin özelleştirilmesi saldırısına faşist terör eşlik ediyor

Ülkemizde uzun yıllar gençlik toplumsal mücadelenin en dinamik kesimini oluşturdu. Gençlik mücadelesinin en yoğun olduğu alan ise üniversiteler oldu. Bir dizi düzenlemeyle emekçi çocuklarının üniversiteye girmesi büyük oranda engellendi. Saldırıların hayata geçtiği süreçte komünistler gençlik mücadelesinin ileri dinamiklerinin liselere kaydığı tesbitini yaptılar ve özellikler emekçi çocuklarının yoğun olduğu meslek liselerine işaret ettiler. Gerek üniversitelere geçişin önünün kesilmesi, gerek liselerde binbir türlü yolla toplanan paralar, staj ve döner sermaye sömürüsü ve gerekse de liselerin harçlandırılması, bu tesbiti daha da güçlendiriyor. Görünen tabloda saldırılar üniversitelerle birlikte liselerde de yoğunlaşacaktır.

Emperyalizme göbekten bağımlı Türkiye ekonomisinin yaşadığı kriz, onu farklı sömürü alanları açmaya zorluyor. Sermaye devletinin (üniversiteleri bir kenara koyarsak) yağma ve talanına tümüyle açmadığı tek alan denilebilir ki eğitimdi. Yeni yasa ve uygulamalar eğitimi de tümüyle bir sömürü sektörü haline getiriyor. Eğitim artık pazarlanıp satılıyor ve yıllardan beri söylenen okulların ticarethaneye dönüşeceği gerçeği doğrulanıyor. Okullar adım adım gerçek birer ticarethaneye dönüştürülüyor.

Paralı eğitimin sınırı yok. Bugün üniversitelerde gündemde olan özelleştirme yarın liselerde karşımıza çıkacaktır. Ülke ekonomisinin çöküntüde olması ve krizin gitgide ağırlaşması sistemin sahiplerinin elini kolunu bağlıyor. Fatura emekçilere ne kadar çıkarılırsa çıkarılsın, krize çözüm üretilemiyor. Sermayenin ekonomik saldırıları vahşi devlet terörüyle tamamlanıyor. Muhalefeti güçten düşürme ve ezmenin başka bir yolu bulunmuyor.

Geçtiğimiz yıl kısık sesle tartışılan liselere emniyet güçlerini yerleştirme planları önümüzdeki dönem terar gündeme gelecek. Bugünden bile az çok bir politik etkinlik gösteren liselere sivil polisler yerleştirilmiş bulunuyor. Olmayan yerlerde de polis gibi çalışan özel güvenlik elemanları çalışıyor. Bunlar saç traşından giyime kadar rahatlıkla müdahale edebiliyorlar. Bir yanda okul idaresi, bir yanda polis ve diğer yanda güvenlik elemanlarıyla öğrenciler denetim altında tutulmaya çalışılıyor.

Sermayenin sistematik olarak sürdürdüğü vahşi saldırı politikaları, yıkıcı sonuçlarını en yalın haliyle eğitim alanında da gösteriyor. Halihazırda gençlik ve toplum suskun. Ancak bu durgunluk ve suskunluğun sonsuza kadar devam etmeyeceği açık. Burada komünistlerin ‘94 yılında yaptıkları bir tespiti hatırlamakta yarar var. Emekçi çocuklarının üniversitelere girişi engelleniyor ve üniversiteler daha çok orta sınıf çocuklarını barındırıyor. Üniversite gençliğinin mücadelesinde bir türlü çıkış yaşayamamasının nedenlerinden biri bu. Tespitin işaret ettiği ikinci temel nokta ise, mücadelenin gitgide liselere kayacağı. Son birkaç aydır liseler üzerine oynanan oyunlar da bunun bu yönde olacağını gösteriyor. Fakat liselerin geçmiş mücadele deneyim ve birikimden yoksun oluşları bu alandaki mücadlenin temel eksikliği. Genç komünistler bu alandaki zayıflığı da gözeterek, gençlik çalışmasında liselere, özellikle meslek liselerine ağırlık verme görev ve sorumluluğu ile yüzyüzeler.