Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Şubat '02
Kamu Emekçileri Özel Sayısı: 03 (51)
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Her düzeyde parasız eğitim!
  İşte kapitalizmin adaleti!
  Kemal Gürüz'ün paralı eğitim yasasına ilişkin söyledikleri...
  Sermaye için "YÖK demokrasisi"!
  Kampanya çalışması, sorunlar ve sorumluluklar....
  Kampanyaya ilişkin gözlem ve düşünceler
  Yüzü gençliğe dönük ciddi bir çalışma...
  Üniversite-sermaye işbirliği üzerine
  Kürtçe eğitim kampanyası üzerine
  Soruşturma kurulları dağıtılsın!
  Çöken eğitim sistemine çeki düzen verme adı altında saldırılar
  Yaşayan şiir...
  Öğrenci hareketi içinde MGK solculuğu
  Ölümün kıyısında gezinen diriler ya da Oblomovluk...
  Öğretmen sürgününe öğrenci protestosu.
  Okur mektupları



 
 
Kürtçe eğitim kampanyası üzerine

Bir ayı aşkın bir süredir Kürtçe’nin “seçmeli ders olarak üniversitelerimizde okutulması” talebiyle Kürtçe eğitim hakkı eksenli bir kampanya yürütülüyor. Söz konusu olan en meşru, en demokratik taleplerden biri olan anadilde eğitim talebidir. Kampanya gençliğin ileri unsurları içerisinde duyarlılık yarattı ve kampüslerde binlerce öğrenciden imza toplandı.

Kampanya belli bir duyarlılık oluşturduğu ve Kürt gençliği eksininde de belli bir tabana oturduğu ölçüde, kaçınılmaz olarak faşist devletin yıldırma operasyonları ile karşı karşıya kaldı. Önce YÖK’ün yayımladığı genelge ile kampanya terörize edilmeye çalışıldı. Arkasından üniversitelerde tam anlamıyla dizginsiz bir terörün startı verildi. Yüzlerce öğrenci gözaltına alındı, onlarcası tutuklandı. Halihazırda saldırılar kesintisiz biçimde devam ediyor.

Kampanya ilk ortaya çıkış sürecinden itibaren, teslimiyet platformunun devletle bir uzlaşma zemini oluşturmak ve bu eksende de Kürt devrimci potansiyelini kendi geri teslimiyet eksenine yedeklemek niyetini taşıyordu. İleri sürülen talep Kürtçe’nin seçmeli ders olarak üniversitelerde okutulması idi. Bu anlamı ile bu talep dar bir kültürel talepten öteye gidememekte, Kürt sorununu bir kültür sorununa indirgeyen teslimiyetçi yaklaşımın ürünüydü. Fakat gelişen süreç bu sınırları aşarak kampanyaya farklı bir kapsam kazandırdı.

Kampanyanın aldığı bu düzey ve yayılmasındaki temel etken, kampanyanın devlet tarafından algılanma biçimi ve bunun sonucu olarak ortaya konulan devlet terörüdür. Devlet, teslimiyet cephesinin kampanyayı tümüyle bir uzlaşma zemini olarak kurgulamasına karşın, şunu çok iyi bilmektedir: Kürt sorunu salt bir dil ve kültür sorunu değildir. Ayrıca Kürt halkının yılları bulan devrimci mücadelesi bu kadar kısa bir süreçte yok edilemeyecektir ve bu olgu da doğallığında kampanyanın kapsamını yürütücülerinden bağımsız olarak genişletecektir.

Devlet terörü ve teslimiyet platformu

Kampanyayı başlatan teslimiyetçi platform, kampanya devletle karşı karşıya gelmeye başladığı ölçüde, ona sırtını döndü. Kampanyanın yükseltileceğine ilişkin parlak sözler ederken, siyasal mücadele arenasına taşınmış bulunan Kürt sorununu bireysel ve kültürel bir çerçeveye hapsetmeye yöneldi. Bu yönde devlete yöneltilen eleştiriler, anayasal düzenlemeler/değişiklikler talep etmenin, bu konudaki beklentileri ifade etmenin ötesine gidemedi. Hatta sorun, dilekçenin anayasal bir hak olması gibi iğreti, apolitik bir içerikle dahi sunulabildi. Kampanyanın genişlemesi yönünde bir çaba harcamak yerine, üniversitelerde kampanya masalarının savunulamaması vb. tavırlar geliştirildi.

Tüm bu yaklaşımların çarpıcı bir ifadesi olarak Abdullah Öcalan teslimiyetçi platformun yaklaşımını net biçimde ortaya koydu: “Kürtçe eğitim ve kimlik konularında devletin bize izin vermesinden ziyade, Kürtçenin bilimsel bir temelde mahallelerde, köylerde özel öğrenme evlerinin kurulması ile olması daha iyi olur.”

Kampanyanın ortaya çıkardığı gerçekler

Gerek kampanya nedeniyle tırmandırılan devlet terörü, gerekse de teslimiyet platformunun tutumu, Kürt gençliği açısından önemli açıklıklar sağlamıştır. Kürt gençliği şu gerçeği somut olarak görmüştür; devlet en geri içerikte bile şekillense Kürt halkının taleplerini hiçbir biçimde karşılamaya yanaşmamaktadır. Bu talepler ancak ve ancak devletle dişe diş bir mücadeleye girilerek kazanılabilir.

Diğer taraftan ise, teslimiyet cephesinin ortaya koyduğu “siyasal çözüm” ve “demokratik cumhuriyet” eksenli platformun ne kadar temelsiz ve içi boş olduğu pratikte bir kez daha görülmüştür. Daha önemlisi, Kürt sorununun hiçbir biçimde bir dil ve kültür sorununa indirgenemeyeceği de...

Komünistlere düşen görevler

Kürt gençliği teslimiyet platformuna sığmayacak bir dinamizme sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu dinamizmi ileriye taşımak komünist gençlerin temel bir sorumluluğudur. Bu değerlendirmemizi somut pratik süreçlere taşımalıyız. Mesela İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinde Kürtçe okuma masasının savunulması sürecinde devrimci siyasetler ile Kürt gençliği arasında ciddi bir yakınlaşma süreci yaşanmıştır. Yurtseverlerin tüm geri tutumlarına karşın masayı savunmadaki kararlı tutum Kürt gençliğinin devrimci siyasetlere daha olumlu bakmasını sağlamıştır. Bu ve benzeri yaklaşımlar Kürt gençliğinin devrimci potansiyelini geliştirmek ve teslimiyet platformunun gerici yaklaşımlarını pratik içerisinde ortaya koyabilmek açısından önemli imkanlardır.

Komünistler olarak Kürt gençliğinin anadilde eğitim talebini tüm samimiyetimizle sahipleniyoruz. Bu taleple ayağa kalkmış Kürt gençliğine dönük devletin saldırılarının karşısında durmak temel görevlerimizdendir. Ama Kürt gençliğinin özgürlük mücadelesinin önündeki engellerinden birisi de teslimiyet platformudur. Teslimiyet platformuna karşı mücadele de en az devlete karşı mücadele kadar önem taşımaktadır.

K. Boran



Hacettepe Üniversitesi’nde faşist teröre karşı eylem...

Kürt gençliğinin ana dilde eğitim hakkı
faşist zorla boğulamaz!

Teslimiyetçi PKK çizgisi, Kürt emekçi kitlelerini ve Kürt gençliğinin mevcut duyarlılıklarını ve tepkilerini düzen sınırları içinde eritmek için “Kürtçe seçmeli ders” talepli bir kampanya örgütledi. Kampanyanın geri bir talebe endekslenmiş olmasına rağmen başta öngörülen sınırları aşması üzerine sermaye devleti kapsamlı bir faşist terörün startını verdi.

Hacettepe Üniversitesi’nde kampanyaya katılan öğrenciler imzalarını çekmedikleri için tehdit edildiler. İmzasını çekmeyen öğrenciler hakkında DGM emriyle arama kararı çıkarıldı. 10 Ocak sabahı saat 05:00 sıralarında yurtlara yapılan baskınlarda, Beytepe’den 5, Hacettepe Üniversitesi Merkez Kampüsü’nden 8 öğrenci gözaltına alındı.

Saldırılar üzerine alınan eylem kararı, jandarma terörünü kınayan afişlerle okula duyuruldu. Aynı gün saat 12:00’de Edebiyat Fakültesi önünden başlayan bir eylem gerçekleştirildi. Rektörlüğün önünden yol kapatılarak yemekhane önüne yürünen ve yaklaşık 150 kişinin katıldığı eylemde sık sık; “Gözaltılar serbest bırakılsın!”, “Jandarma defol üniversiteler bizimdir!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “YÖK, jandarma, soruşturma, bu abluka dağıtılacak!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!” gibi sloganlar atıldı.

11 Ocak Cuma günü Hacettepe Merkez Kampüsü’nde de benzer bir eylem gerçekleştirildi.

14 Ocak Pazartesi günü DGM’ye çıkarılan öğrencilerden birisi tutuklanırken, diğerleri tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Savunulması gereken bir demokratik talep olarak sahip çıktığımız ana dilde eğitim hakkının böyle geri bir platformla kuşa çevrilmesini kabul etmeyeceğimizi her zaman belirttik. Ancak faşist devletin saldırılarına karşı net bir duruşu hayata geçirebilmek genç komünistlerin güncel bir görevidir.

Ekim Gençliği/Beytepe



Kürtçe Eğitim Kampanyası’nın gösterdikleri...

Öncülük mü kuyrukçuluk mu?

Özgür Gençlik okurları, Kürtçe eğitim kampanyası başladığı süreçten itibaren “net” bir tutumla kampanyanın yanında yer aldıklarını ve kampanyanın örgütlenme sürecinde de aktif bir rol oynadıklarını söylediler. Bu konudaki pratiklerinin de demokrat öğrenciler tarafından “işte devrimcilik böyle olur” şeklinde değerlendirildiğini ifade ettiler. Kampanyaya Özgür Gençlik gibi “net” bir tavırla katılmayan siyasal hareketlerin tutumu ise “Kürt sorununa dair geleneksel ilgisizlik” olarak değerlendirildi.

Özgür Gençlik’in övgü konusu edilen “net” tutumu gerçekte ne anlama geliyor?

Kampanyanın başladığı süreçte yurtsever gençlik bütün siyasal çevrelere kampanyaya aktif olarak katılma çağrısı yaptı. Bu çağrı üzerine yapılan tartışmalarda yurtsever öğrencilerin tutumu, kampanyanın hiçbir biçimde tartıştırılmayacağı ve çizilen çerçevede kampanyaya katılınabileceği şeklindeydi. Kampanyanın kapsamına ilişkin yapmak istediğimiz tartışmaların önü bu katı tutumla kesildi. Yurtsever hareketin iradesi dışında hiçbir irade kabul edilmiyordu.

Özgür Gençlik bu şekilde tanımlanan bir kampanya sürecine “aktif” bir şekilde katıldı ve kendini kampanyanın “örgütleyicisi” olarak tanımladı.

Yurtsever Gençlik bu kampanyayla Kürt gençliğinin devrimci potansiyelini düzen içi bir siyasal zeminde tutma çabası içerisinde olduğu için, bu zemin devrimciler ve komünistler tarafından kabul edilemezdi. Ama Özgür Gençlik tartışmanın bu yanına hiçbir biçimde değinmiyor. Kampanyanın içeriğine dair apolitik değerlendirmeler, “Kürtçe eğitim talebinin” meşru ve demokratik bir talep olduğuna ilişkin uzun uzun anlatımlarla, sorunun temel önemde yönünü görmezlikten gelmeyi tercih ediyor.

“Öncülük” iddialarını sıklıkla tekrar edenlerin teslimiyetçi bir platformla ayrım çizgileri çizememeleri, onların kuyruğuna takılmaları, kendileri adına ibretlik bir durumdur. Bu “öncüler” bilmelidirler ki, ulusal demokratik bir talebi sahiplenmek ile teslimiyetçi bir platforma kayıtsız şartsız destek sunmak aynı şey değildir.

Bu “öncüler” yurtsever hareketin peşine öyle bir takılmışlardır ki, yalnızca “Kürtçe seçmeli ders olsun” talebi eksenine sıkışıp kalmışlardır. Öyle ki, aynı dönem mecliste tartışılan paralı eğitim yasası doğrultusunda anlamlı bir çalışma pratiği ortaya koymamışlardır. Oysa devrimci bir öncü, Kürt gençliğinin ulusal demokratik hak talebiyle emekçi gençliğin talepleri arasında bağ kurma, dolayısıyla bu iki kesimi birleştirme çabasıyla hareket eder. Görevlerini buradan doğru kurar. Kürt ulusal mücadelesine destek sunmak adına İmralı çizgisini ve onun politikalarını eleştirisiz kabul etmek, tam da Kürt ezilen sınıflarına dayatılan burjuva sınıfsal özlü, teslimiyet ve ihanet çizgisini kabul etmek anlamına gelir.

Anadilde eğitim talebini desteklemek, bu eksende kendisini ifade eden Kürt emekçilerinin ulusal mücadelesinin önündeki her türlü gerici engele karşı mücadeleyle birleştirilemezse, bu “devrimci tutum” değil, olsa olsa en pespaye bir oportünizm olur.

Genç komünistler, Kürt gençliğinin “ana dilde eğitim hakkı” talebini tüm samimiyetleriyle sahipleniyorlar. Beraberinde bu talebi, “Kürt halkına özgürlük!”, “Eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik” şiarlarıyla birleştiriyorlar. Çünkü anadilde eğitim için verilecek bir mücadele Kürt halkının ulusal ve sınıfsal baskıdan kurtuluş mücadelesinden bağımsız değildir. Yanısıra, ana dilde eğitim talebi “Özerk-demokratik üniversite! Parasız, bilimsel eğitim” talepleriyle bir arada yükseltilmelidir. Böyle bir platform, yüzü düzene dönük burjuva milliyetçi teslimiyet platformuna tamamen karşıt bir platformdur. Özgür Genç ise omurgasız tutumuyla komünistlerin karşısında, teslimiyet platformu ile aynı safta bulunuyor.

H. Akar