İçindekiler:

24 Ocak 2022
Sayı: KB 2022/04

İttifak arayışları ve ekseni
Devrimci odak ihtiyacı
Demirtaş Öcalan'la tehdit ediliyor
Sarayın sırtındaki sopa
Azgınlaşan sömürünün kaynağı
Farplas işçileri direnişte
Tekstil Grup TİS'leri başlıyor
Marksizm ve sosyal-şovenizm / 2 - H. Fırat
Katledilişinin 38. yılında Necmettin Büyükkaya
Biden: NATO'da çatlak
Kazakistan'da işçilerin direnişi
Küresel sermayenin "Riskler Raporu"
Mesleki eğitime yönelik hamleler
24 Ocak Kararları, 12 Eylül ve AKP
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

24 Ocak Kararları,
12 Eylül ve AKP

 

Kapitalizmin dönemsel ve aşılmasına muktedir olunmayan yapısal krizleri döne döne emekçilere fatura edilerek ötelenmektedir. Bu öteleme emekçi sınıfların çok yönlü yıkımıyla mümkün olmaktadır. Kapitalizmin milyonlarca evsiz ve işsiz yarattığı 1929 bunalımı on yıllık bir aradan sonra beraberinde emperyalist paylaşım savaşlarını getirdi. Dünya toprakları ve emek gücü yeni biçimlerde tekrardan yağmaladı. 1970’lere gelindiğinde dünya sistemi yine bir daralma ve krize girdi, acı reçeteler hazırlandı, bunlar polis rejimleriyle, darbelerle hayata geçirildi. 2008’de Amerika’da patlak veren mortgage krizi ise tüm dünyayı pençesine alan küresel bir krize dönüştü. Tüm dünya emekçilerine bir kez daha ağır yaşam ve çalışma koşulları dayatıldı.

Krizler daim olsa da kapitalistler süregelen krizlere karşı tüm örgütlülükleriyle seferber olup süreci kendi lehlerine çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Yeni yöntemler geliştirerek çürümüş sistemi ayakta tutmaya çabalıyorlar. 1980’lerde bunun adı “neoliberal politikalar”dı. Sovyetler tehdidi nedeniyle kapitalistlerin başvurmak zorunda kaldığı sosyal devlet uygulamaları, bu süreçte terkedilmeye başlandı. Neoliberalizm denilen yeni modelle kapitalist piyasa her türlü frenleyici etkiden arındırılmaya çalışıldı.

Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, OECD gibi emperyalist kurum ve kuruluşlar, bir dizi ülke için kapitalist istikrar programları hazırladı. Türkiye için hazırlanan programın adı “24 Ocak Kararları”ydı. 24 Ocak Kararları Türkiye’nin küresel sermaye ve ekonomiyle bütünleşmesine dönük bir adımdı.

Neoliberal düzenin tesis edilmesinde Türkiye için hazırlanan 24 Ocak Kararları, emekçi sınıflara çok yönlü saldırılardan oluşuyordu. Sistemin aktörleri için bu güçlerin bertaraf edilmesi şarttı. Kapitalistler, “istikrar” için öncelikle işçi ve emekçilerin örgütlülüklerini dağıtmaya, toplumsal muhalefeti bastırmaya yöneldi. ABD’nin “Bizim çocuklar yaptı” dediği 12 Eylül Askeri darbesi tam da bunun ifadesi oldu. ABD öncülüğündeki darbeyle tutuklamalar, işkenceler, katliamlar devreye sokuldu. İlerici-devrimci güçlere, işçi sınıfına ve örgütlülüklerine dönük azgın bir saldırı başlatıldı. Öncü kesimlere yönelik devlet terörü, dinci-gerici politikalara hız verilmesi, cemaat ve tarikatlara geniş alanlar açılması yeni dünya düzenini tesis etmede köşe taşları yapıldı. 24 Ocak İstikrar Programı işte bu karşı devrimci güçlerin açtığı yolda uygulanabildi.

Dinci-muhafazakar kesimlerin sözcülerinden Turgut Özal’ın görevlendirildiği bu programla kamunun tasfiyesi, yerli ve yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi, kâr transferlerinin kolaylaştırılması gibi bir dizi adım atıldı. Kamu İktisadi Teşekkülleri özelleştirildi. Ücretlilerin maaşları düşürüldü. Sendikal faaliyetler, grev ve toplu sözleşme yasaklandı. Kuralsız, güvencesiz çalışma biçimleri yaygınlaştı. İşçi ve emekçiler katlanarak büyüyen dış borçlar altında ezildiler. Kapitalizmin istikrar adımı çok uzun süremedi. İlerleyen yıllarda krizler patlak vermeye devam etti. 1994, 2000 ve 2001 krizleri neoliberal politikaların iflasının bir göstergesiydi.

Bugüne bakıldığında, 24 Ocak politikaları ve 12 Eylül faşist darbe icraatları, bizzat 12 Eylül’ün düzlediği zeminde palazlandırılıp iş başına getirilen ve 20 yıldır iktidarda bulunan dinci-gerici AKP iktidarı tarafından sürdürülmektedir. Sermayenin demir yumruğu dinci-faşist rejim işçi sınıfına kölelik koşullarını dayatmakta, faşist baskı ve zoru devreye sokmaktadır. 20 yılık sömürü politikalarının sonucu olarak gelinen noktada kitleler nezdinde artık inandırıcılığı tartışmalı hale gelmiştir.

AKP-Erdoğan iktidarını tarihin çöplüğüne atmak yakıcı bir görev olarak işçi sınıfı ve emekçilerin önünde durmaktadır. Emperyalist politikaların bir ürünü ve Türk burjuvazisinin icracısı konumundaki AKP’nin toplumsal-siyasal yaşamın her alanından silinip süpürülmesi ise ancak işçi sınıfının ve emekçi kesimlerin bağımsız, devrimci sınıf birliği ve mücadelesiyle mümkün olacaktır.

S. Gül

 

 

 

 

 

 

Esnek değil güvenceli çalışmak istiyoruz!

 

Ülkemizde pandemi ile birlikte derinleşen bir ekonomik kriz ile karşı karşıyayız. Yaşanan tüm sorunlardan olduğu gibi krizden de en fazla biz kadın işçiler etkileniyoruz. Pandeminin en yoğun dönemlerindeki uygulamalardan özellikle biz kadın işçiler çok fazla etkilendik. İktidar, patronları her türlü korurken, biz işçi ve emekçiler fabrikalarda ölüme terk edildik. Patronların her türlü yasadışı uygulamalarıyla karşı karşıya kaldık, kalmaya da devam ediyoruz.

Pandemi döneminde işten çıkarılma yasak denildi, ilk işten çıkarılan biz olduk. Ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği gibi uygulamalar da ilkin biz kadın işçileri vurdu. Bununla yetinmeyen patronlar, biz kadınların haklarını ödememek için bizleri keyfi olarak Kod 29 ile işten çıkarttılar.

Pandemi sürecinde yaşadığımız sorunların sürdüğü yetmezmiş gibi bir de yeni sorunlar yaşıyoruz. Pandemi koşulları biz işçi ve emekçilerin artık yeni yaşam biçimi olmuş durumda. İktidar ve patronlar pandemi yokmuş gibi davranarak bizlerin sağlığını hiçe sayıyorlar. Bununla birlikte ülkede derinleşen ekonomik krizin en büyük sıkıntılarını yaşayan da yine biz işçi ve emekçileriz. Krizin faturası bizlere ödetiliyor. Biz işçi ve emekçi kadınların payına ise fabrikalarda ve işletmelerde daha fazla sömürülmek düşüyor ve bu sömürü katmerli halde devam ediyor.

Biz işçi ve emekçi kadınlar fabrikalarda ve işletmelerde esnek çalışmayla karşı karşıya kalıyoruz. İş görüşmelerine gittiğimiz zaman neredeyse tüm patronlar esnek çalışma dayatmaya çalışıyorlar. “Size asgari ücret vereceğiz, zaten asgari ücret bayağı yükseldi” diyorlar. Utanmadan da “Gün boyu buradasın zaten, masrafın da olmayacak.” diyorlar. Bizleri işyerlerine hapsettiklerini açıkça itiraf etmiş oluyorlar. “Yol-yemek de veriyoruz” deyip, ücretli kölelik sistemini tam anlamıyla dayatmaya çalışıyorlar.

İş ilanlarına baktığımızda çoğunda esnek çalışma istendiğini görüyoruz. Esnek çalışma dedikleri şey, verilen maaşın asgari ücretin bile çok altında kaldığı, uzun ve belirsiz saatlerde bir çalışma düzeni oluyor. Esnek çalışmanın amacı daha az ücretle daha fazla iş yaptırmaktır. Patronlar bu şekilde daha fazla kârlar elde ediyorlar.

İşsizlik bu kadar artmışken bir iş ilanına binlerce kişi başvuru yapıyor. Patronlar bunu kullanarak esnek çalışmayı her yerde yaygınlaştıramaya çalışıyorlar. Bizlere “Koşulları beğenmezseniz sırada bir sürü işsiz var” diyorlar.

Haftalık çalışma saatlerinden çok daha fazla saat çalışıyoruz. Çalışma saatlerimiz patronlar tarafından keyfi şekilde uzatılıyor. Devlet tarafından denetlemeler yapılmıyor. Denetleme yapılsa da her şey görmezden geliniyor.

Yoğun çalışma saatleri dayatılan biz kadınlar üzerindeki iş yükü bitmiyor.  Evde temizlik, yemek ve çocuk bakımı da biz kadınların üzerine kalıyor. Biz kadınların yaşadıkları bunlarla da sınırlı kalmıyor. Evde, işyerinde taciz, baskı ve mobbing ile de karşı karşıya kalıyoruz. Aslında uzun çalışma saatleri ve ev işleri kadınlara yönelik farklı bir şiddet anlamına geliyor. Özelikle biz çalışan kadınların tüm hayatı iş ve yemek, temizlik, bulaşık çocuk bakımı arasında kalıyor. Bu yükler bizleri sosyal hayattan yoksun bırakıyor.

Biz işçi emekçi kadınlar birlik olursak, haksızlıklara karşı birlikte mücadele edersek geleceğimizi ve insani çalışma koşullarını kazanabiliriz. Bizlerin yapması gereken örgütlü bir şekilde hareket etmektir. Patronların boyunduruğu altında kalmamalıyız. Bizlerin gücü üretimden gelir, biz varsak patronlar var. Korkacağımız ve kaybedeceğimiz hiçbir şey yok. Her şeyden önce kendimize güvenmeliyiz. Geleceğimizi kazanmak ellerimizdedir.

Küçükçekmece’den bir kadın işçi