İçindekiler:

24 Ocak 2022
Sayı: KB 2022/04

İttifak arayışları ve ekseni
Devrimci odak ihtiyacı
Demirtaş Öcalan'la tehdit ediliyor
Sarayın sırtındaki sopa
Azgınlaşan sömürünün kaynağı
Farplas işçileri direnişte
Tekstil Grup TİS'leri başlıyor
Marksizm ve sosyal-şovenizm / 2 - H. Fırat
Katledilişinin 38. yılında Necmettin Büyükkaya
Biden: NATO'da çatlak
Kazakistan'da işçilerin direnişi
Küresel sermayenin "Riskler Raporu"
Mesleki eğitime yönelik hamleler
24 Ocak Kararları, 12 Eylül ve AKP
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Azgınlaşan sömürünün kaynağı
ve suç ortakları

Fikri Tomurcuk

 

Türkiye İstatistik Enstitüsü’nün (TÜİK) kısa bir süre önce yayınladığı işgücü maliyeti istatistikleri, işçi sınıfının maruz kaldığı vahşi sömürü koşullarını bir başka pencereden bir kez daha gözler önüne serdi. 

Daha önce milli gelirden emeğin aldığı paydaki hızlı düşüş, özellikle Covid-19 salgını sürecinde sermayenin karları artarken ücretlerin düşürüldüğünü göstermişti. İstanbul Sanayi Odası’nın birinci ve ikinci en büyük 500 sanayi kuruluşu araştırmaları, sanayi sektörünün dev şirketlerinin ücret ödemeleri enflasyonun altında kalırken karlarının patlama yaptığını ortaya koymuştu. Hisse senetleri borsada işlem gören şirketlerin borsaya bildirdikleri bilanço verileri de, özellikle dev sanayi şirketlerinin karlarının 2020 yılında kat kat arttığını belgelemişti.

TÜİK’in son araştırması da aynı sonucu bir kez daha ama farklı ayrıntılarla rakamlara döküyor.

TÜİK’in bu araştırması dört yılda bir yapılıyor. Son açıklanan istatistikler de 2020 yılına ait. Araştırma ücretli çalışanlara ödenen saatlik ve aylık ücretler ile ek ödemelerle ücretlilerin eline geçen toplam kazanç ve bunun işverene maliyetine ait istatistikleri yansıtıyor. Araştırma sadece kurumların kayıtlı, bordrolu çalışanlarını kapsıyor. Kayıtdışı çalıştırılan emekçiler ve dolayısıyla onların ücretleri bu araştırmanın kapsamına girmiyor.

Ordu, polis teşkilatı, mülki idareler, adliye gibi kamu yönetimi birimlerinde çalışanlar ile tarım sektörü dışında tüm sektörlerdeki kamu ve özel sektör çalışanları bu araştırmaya giriyor.

Saray rejimi güç kazandıkça sömürü de hız kazandı

TÜİK’in bu verileri bir kez daha özellikle son yıllarda emek sömürüsünde çok hızlı bir artışın yaşandığını gözler önüne seriyor. Bunu ortalama ücretlerin asgari ücretle olan farkının seyrinden açıkça görüyoruz.

Ortalama brüt ücret 2004, 2008 ve 2012 yıllarında brüt asgari ücretin 2.2 katı düzeyinde paralel bir seyir izlemiş. 2012 sonrasında ise ücretler hızla asgari ücrete yaklaşmaya başlamış. 2012 yılında ortalama brüt ücret, o yılki brüt asgari ücretin yüzde 225’i kadarken 2016’da yüzde 189’u düzeyine inmiş. 2016 sonrasında ücretlerdeki düşüş daha da hızlanmış ve 2020 yılında ortalama brüt ücret brüt asgari ücretin yüzde 138’i düzeyine kadar düşmüş.

Asgari ücretin bir sefalet ücreti olduğu, açlık sınırının bile altında kaldığı biliniyor. Ortalama ücretin asgari ücrete bu kadar yaklaşması, ücretlerin yarıdan fazlasının asgari ücrete çok yakın sefalet ücretleri haline geldiğini kanıtlıyor.

Üstelik bu ortalama hesabına şirketlerin üst düzey yöneticilerinin, hatta şirketinde ücretli çalışan gösterilen patronların, yönetici kademelerdeki beyaz yakalı çalışanların yüksek ücretleri de dahil ediliyor. Bu da mavi yakalı normal bir işçinin ortalama ücretinin asgari ücret düzeyinde olduğunu gösteriyor. Ayrıca bu hesapta sadece sigortalı, kayıtlı işçiler var.

Sigortasız kayıtdışı çalıştırılan yüzbinlerce emekçi de hesaba katılırsa, işçilerin gerçek ücret ortalamasının asgari ücretin bile altına düştüğü anlaşılır.

Küçük işletmelerde ortalama ücret düzeyi daha da aşağılara iniyor. 50’den az ücretli çalışanın bulunduğu işletmelerde ortalama ücret, 2020 yılında asgari ücretten sadece yüzde 15 oranında daha fazla. Bu da küçük işletmelerde sigortalı işçilerin neredeyse tamamının asgari ücretle çalıştırıldığı anlamına geliyor.

Ücretlerdeki erimenin son derece hızlandığı 2012-2020 arasında ortalama brüt ücretteki artış yüzde 97. Buna karşın aynı dönemde enflasyondaki artış yüzde 137. Üstelik TÜİK’in enflasyon hesabının gerçek enflasyondan çok daha düşük olduğunu biliyoruz. Bu veriler ortalama ücretin son yıllarda enflasyon karşısında reel olarak çok hızla eridiğini kanıtlıyor.

Ücretlerdeki erimenin binden fazla ücretli çalışanı olan işyerlerinde çok daha yüksek boyutta olması, özellikle dikkat çeken bir nokta. Binden fazla ücretli çalışanı olan işyerlerinde ortalama brüt ücret, 2012-2020 arasındaki 8 yılda sadece yüzde 67 artmış. Ortalama ücret artışının 30 puan altında kalan bu artış, yüzde 137 olan TÜİK enflasyonunun ancak yarısı kadar.

Dolayısıyla veriler, özellikle 2012 sonrasındaki yıllarda emek sömürüsünün hızlanarak arttığını, her yıl emekçilerin daha büyük bölümünün sefalet ücreti düzeyindeki asgari ücrete mahkum hale getirildiğini gösteriyor.

Emek sömürüsünün 2012 sonrasında böylesine hızlanarak artması bir tesadüf değil. Bu dönem aynı zamanda gerici faşist Erdoğan rejiminin her alanda baskı ve şiddetini adım adım zirveye çıkardığı bir süreçtir. Boyutlanan baskılar doğrudan emek sömürüsünü artırmanın da bir aracı olmuştur. Erdoğan zaman zaman sermaye temsilcileriyle çatışıyormuş görüntüsü vermeye çalışsa da, olguları tam olarak yansıtmayan TÜİK verileri bile onun gerçekte kapitalistlerin çıkarlarının savunucusu olduğunu ortaya koymaktadır.

Sendika ağaları kimin safında?

TÜİK istatistikleri, sömürü düzeninin bir başka ayağını gün yüzüne çıkartan veriler de içeriyor. Bunu da toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işyerlerindeki ortalama ücretler ile toplu iş sözleşmesi olmayan işyerlerindeki ücretler arasındaki farkın seyrinde görüyoruz. Toplusözleşme uygulanan işyerlerindeki ortalama ücret ile toplusözleşmesi olmayan işyerlerindeki ortalama ücret arasındaki fark giderek azalıyor.

Toplu iş sözleşmesi olan ve olmayan işyerleri arasındaki ücret farklarını karşılaştırdığımızda, ortaya çıkan manzara şöyle:

50-249 kişi arasında ücretlinin bulunduğu işyerleri arasında toplu iş sözleşmesi yapılan işyerlerdeki ortalama ücret, toplu iş sözleşmesi olmayan işyerlerindeki ücretten 2008 yılında yüzde 61 daha fazlaydı. Bu fark 2020 yılında yüzde 32’ye düştü.

250-499 kişi arasında ücretlinin çalıştığı büyük işletmelerde, 2008 yılında toplu iş sözleşmesi olmayan yerde çalışan bir işçinin aldığı her 100 liraya karşılık toplu iş sözleşmesi olan bir işçi 144 TL ücret alıyordu. 2020 yılında toplu sözleşmesiz işçilerin aldığı her 100 TL ücrete karşılık toplu iş sözleşmeli bir işçinin aldığı ücret 127 liraya düştü.

500-999 kişi arasında ücretlinin bulunduğu büyük işletmelerde toplu iş sözleşmeli bir işçi, toplu sözleşmesiz işyerinde çalışan bir işçiden yüzde 37 daha fazla ücret alırken, 2020’de sadece yüzde 8 daha fazla ücret alır hale düştü. Binden fazla ücretlinin bulunduğu büyük işletmelerde ise toplu iş sözleşmeli ve toplu iş sözleşmesiz ücretler arasındaki fark 2008’de yüzde 31 iken 2020’de yüzde 16’ya indi.

Toplu iş sözleşmeli ortalama ücret ile toplu iş sözleşmesiz ücret arasındaki farkın 2008’e göre artış gösterdiği tek alan 50’den az ücretlinin çalıştığı küçük işyerleri. Küçük işyerlerinde toplu iş sözleşmeli ortalama ücret, toplu iş sözleşmesi olmayan ücretten 2008’de yüzde 38 daha fazlayken 2020’de yüzde 47 daha fazla hale geldi. Ancak bu gruptaki ortalama ücretlerin 2020 yılında asgari ücretten sadece yüzde 15 daha fazla olduğu, yani genel ücret seviyesinin zaten çok düşük olduğu dikkate alınırsa, bu artışın çok bir şey ifade etmediği görülüyor.

Bu veriler toplu iş sözleşmesi olan yerlerdeki ortalama ücretler ile olmayan işyerlerindeki ortalama ücret arasındaki farkın giderek azaldığını ve özellikle çok sayıda işçinin çalıştığı büyük işyerlerinde giderek anlamsız hale geldiğini gösteriyor. 500-999 ücretlinin çalıştığı büyük işletmelerde toplu iş sözleşmeli ücretle, toplu sözleşmesiz ücret arasındaki fark sadece yüzde 8. Binden fazla ücretlinin çalıştığı dev işletmelerde ise sadece yüzde 16.

Bu veriler sendikaların gerçek işlevini yerine getirmediğinin rakamlarla ifadesi. Bunun sorumlusu da sendika bürokratları. Sendika bürokratları, emek sömürüsü böylesine dizginsiz artarken sermaye düzeninin suç ortaklığını üstleniyorlar.

500’den fazla işçi çalıştıran büyük işyerleri, işçilerin hem sayısal olarak hem de nitelik olarak daha güçlü oldukları yerler. Buna rağmen ortalama ücretin enflasyon karşısında en fazla eridiği yerler büyük işletmeler. Bu sonuçta sendika ağaları önemli bir rol oynuyorlar. Zira, ücretlerde toplu sözleşme farkının en düşük, en anlamsız düzeye indiği yerler büyük işyerleri.

İşçilerin nicel ve nitel olarak en güçlü olduğu bu büyük işletmelerde toplu iş sözleşmesi ile alınan ücretlerin, toplu iş sözleşmesi uygulanmayan işletmelerdeki ücretlerle neredeyse aynı düzeye düşmesi, sendika ağalarının ihanetinin istatistiklere dökülmüş halinden başka bir şey değildir.

Bunun son örneğini metal işkolunda gördük. Gece yarısı imzalanan satış sözleşmesini kabul etmeyerek direnişe geçen Çimsataş işçileri, karşılarında işten atma tehditleriyle kapitalist patronu ve TOMA’larıyla devleti buldu. İşçiler birleşerek sömürüye itiraz ederken, sendika ağaları direnen işçilerin değil kapitalist patron ile TOMA’ların yanında saf tuttu.

 

 

 

 

 

Yatırımlar yandaşlara, yollara, müteahhitlere…

 

Kamu kurum ve kuruluşlarının yapacağı yatırımlara ödenek izni veren “2022 Yılı Yatırım Programı” açıklandı. Toplumun eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarını yok sayan programa göre, kaynaklar yine müteahhitlere, yandaş şirketlere ve gericiliğe aktarılacak. Program kapsamında toplam 184 milyar lira harcanacak. Bunun 49,7 milyar lirası, çoğunluğu kamu-özel iş birliği projelerini oluşturan ulaştırma-haberleşme sektörüne ayrılmış. Ulaştırma sektörünü 24,4 milyar lira ile eğitim; 23,8 milyar lira ile enerji; 23,2 milyar lira ile madencilik; 18,6 milyar lira ile tarım sektörleri izliyor.

Şatafattan tasarruf edilmedi

Şatafat düşkünü Erdoğan, yine saraylarına milyarlarca lira ayırdı. İşçi ve emekçilere “ekonomik kurtuluş savaşı” vazeden AKP-Erdoğan iktidarının yatırım programına göre, 2022 yılında Ankara, İstanbul, Muğla ve Bitlis’teki saraylara toplam 470 milyon lira daha harcanacak. 

Ankara’da inşa edilen saray için bugüne kadar 3 milyar 83 milyon liralık harcama yapılmış olmasına rağmen 2022 yılında 9 milyon 600 bin lira daha ödenek ayrıldı. Ayrıca, sarayın bilgi sistemlerinin bakım ve onarımı için 2022 yılında 15 milyon lira daha harcama yapılacak. Saray’ın en büyük gider kalemini ise 196 milyon 200 bin lira ile bu yıl basılı yayın alımı, bina tefrişatı, araç alımı, makine teçhizat bakım ve onarımı gibi işler için oluşturuyor.

Bugüne kadar 648 milyon 300 bin lira harcanan ve yazlık saray olarak bilinen Marmaris Okluk Devlet Konukevi için 2022 yılında 37 milyon 200 bin lira daha harcama yapılacak.

Kışlık Saray olarak bilinen Bitlis’teki Ahlat Köşkü’ne ise 2022 yılı sonrası için 151 milyon lira daha ödenek ayrıldı. Ahlat’ın toplam yatırımı ise 290 milyon lira olacak.

Eğitime ayrılan tutarın aslan payı imam hatiplere

Programda eğitime ilişkin yatırımlar için ayrılan tutar Erdoğan rejiminin önceliklerini de bir kez daha gösterdi. Uzaktan ve hibrit eğitimle birlikte öğrencilerin tablet, bilgisayar, internet gibi teknik ekipman ihtiyaçlarının arttığı, salgın döneminde okullardaki havalandırma, temizlik, ısınma gibi acil ihtiyaçların karşılanmadığı koşullarda kaynaklar yine inşaatlara ayrıldı. Geçen yıla göre imam hatip inşaatları için ayrılan tutar yüzde 56, meslek lisesi inşaatları için ayrılan tutar ise yüzde 141 arttırıldı. Fen liselerine ayrılan tutar ise bunların gerisinde kaldı.

2022’de “Anadolu lisesi inşaatları” için ayrılan pay 425 milyon lira olurken, imam hatip lisesi ve uygulama atölyesi inşaatları için ayrılan pay geçen yıla göre yüzde 56 artırılarak 465 milyon liraya çıktı. Ayrıca, imam hatip okullarındaki öğrenci başarısının artırılmasına yönelik AR-GE çalışmaları için de 4 milyon lira ayrıldı.

Ucuz işgücü cennetleri olarak görülen meslek liselerine ayrılan tutarlar, yatırımların sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda yapıldığının başka bir göstergesi. Mesleki ve teknik Anadolu lisesi ile çok programlı Anadolu lisesi inşaatları için 2022’de ayrılan yatırım tutarı yüzde 141 artırıldı ve 880 milyon lirayı buldu. Fen liseleri inşaatları için 2022’de ayrılan tutar hem imam hatip hem de mesleki eğitime yönelik yatırımın çok altında kaldı. Fen liselerine 25 milyon lira harcama yapılacak.

2010 yılında asrın projesi diye sunulan ve 2014’te biteceği söylenen Fatih Projesi de yatırımdan payını kaptı. Milyarlarca lira harcanan ve başarısızlığı tescillenen Fatih Projesi’ne 2022’de 970 milyon lira daha harcanacak.

Kendilerine şatafat, işçilere din sömürüsü

Salgına karşı yeterli desteğin sağlanmadığı sağlık alanında ise 2022’de 220 proje için çalışmalar gerçekleştirilecek. Bu projeler için 717 milyon TL’si dış krediler olmak üzere toplam 17 milyar TL’lik kaynak ayrılacak. Oysa Diyanet’e ait Elazığ ve İzmir’de bulunan külliye projeleri için 2022 yılı için toplam 21 milyon TL kaynak ayrılıyor. Toplumun ihtiyaçlarını gözetmeyen yatırım programına göre 2022 yılında milyonlar varlık fonu, özelleştirmeler ve “kamu-özel iş birliği projeleri” yoluyla bilinen yandaş şirketlere aktarılacak.

Hastanelerde tıbbi malzeme bulunamadığı için ameliyatlar durma noktasına gelirken, ilaç bulunamazken, PCR testi azaldığı için test zorunluluğu kalkarken kısacası binlerce insan salgında ölüme terk edilirken harcamadan kaçınan Erdoğan rejimi bir kez daha kaynakları inşaatlara aktardı.

Sağlık alanındaki bu yetersizliklerle bir yandan toplumun sağlık hakkı gasp edilirken, öte yandan gerici-faşist rejim devasa yatırımlarda yandaş müteahhitleri esas alarak, temsil ettiği sınıfa layık olduğunu gösterdi.

Toplumun en temel ihtiyaçlarından biri olan eğitime ayrılan yatırım tutarları da gerici-faşist rejimin diğer önceliklerini gösterdi. Diyanet’e ait külliyeler, imam hatip liseleri gibi gerici kurumlara ayrılan bütçenin fen liselerine ayrılanın çok üzerinde olması gerici-faşist rejiminin çöküşünü yavaşlatmak için gericiliğe daha çok ihtiyacı olduğunu gözler önüne seriyor.

Kendilerine israf, şatafat, sefahat üzerine bir yaşam kurarken işçi emekçilere dini ayetlerle, fetva ve vaazlarla hayatta kalmanın yollarını anlatan Erdoğan rejimini tarihin çöplüğüne göndermek ise işçi-emekçilere düşüyor.