28 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/29

Devrimci sınıf hareketi
Dikta rejiminin noteri: Parlamento!
Baskı ve denetim her yerde
Gerici müfredat
Birleşik Metal-İş nereye?
Metal işçisinin direncini örgütlemeye!
Türk Metal neye hazırlanıyor?
Gülmen ve Özakça için yapılan eylemlerde polis terörü
Sigortasız işçiliğin kaynağı kapitalizme karşı mücadeleye!
“Direnişi kazanana kadar daha da büyüteceğiz”
Soluğumuzu tutalım, sınıf ve kitle hareketliliklerinin yeni dönemine hazırlanalım!
“Devrimci sınıf sendikacılığında DEV TEKSTİL öncü adımdır”
Sermayenin az maliyet, azami kâr projesi: UİS
Karalama ve tehditlere karşı Yazaki’de direniş sürüyor
6 Ağustos seminerine doğru
“Boyun eğmedik, eğmeyeceğiz!”
DGB’li Enise İlin’e yönelik tacizlere dair açıklama
ABD’de yaşanan siyasal kriz ve yansımaları
Filistin’de katliam ve yağma bir arada
“Sünni cephe”nin önceliği, Filistin davasını tasfiye etmek!
Bir barikat türküsü: Halka Yol Gösteren Özgürlük
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir barikat türküsü:
Halka Yol G
österen Özgürlük

 

Marx ve Engels Komünist Manifesto’da, “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir” diye yazar. Peki, bu tarihin kendisinden hayattaki kesitleri gösteren görsel ve yazınsal sanatları soyutlamak mümkün müdür? Bu soruya, Eugène Delacroix’in ‘Halka Yol Gösteren Özgürlük’ tablosundan giderek cevap bulmak mümkündür.

1789 Fransız Burjuva Devrimi, tüm dünyada yeni bir çağ açmıştı. Esasen bu çağın önem ve anlamı, feodalizmin sonuna gelinmesi ve burjuva devrimler döneminin başlamasıdır. Ama tarihsel süreçler, bıçak sırtı gibi birbirinden ayrı değildir ve Fransız burjuvazisi de feodal toplumun bağrında doğmuştur. Bu yönüyle 1789 Devrimi, daha sonra yaşanan pratikte görüldüğü gibi feodal güçlerin hakim olmasıyla içten içe yenilmiştir. Bir sonraki devrime kadar Fransa toplumu kral şahsında geleneksel iktidar sahipleri (kilise, soylular, feodal beyler) tarafından karanlığa mahkum edilmiştir.

Buna karşın 1829’a gelindiğinde halk içerisinde ayaklanma ruhu iyice mayalanmıştı. Devrimciler ve muhalifler halk kitlelerini arkalarına alarak meclisin işlevselleştirilmesi için krala karşı baskıyı arttırıyorlardı. Sıkışmış olan kralın imdadına Polignac darbesi yetişti. Polignac’ın programı toplumun yeniden düzenlenmesine, devlet işlerinde din adamlarının ağırlık kazanmasına ve imtiyazlarla donatılmış güçlü bir aristokrasiye dayanıyordu. Bir yıl boyunca parlamentoyu toplamayan Polignac, Cezayir’i işgal ederek dikkatleri dışarıya çekmeye ve böylece iç gerilimi azaltmaya çalıştı. Bu baskılara karşı başlayan gösteriler, kısa zamanda Paris sokaklarında kraliyet kuvvetleriyle silahlı çatışmalara evrilecekti.

Temmuz ayında başlayan ayaklanma üç gün sürer. Halk arasında bu günler ‘Şanlı Üç Gün’ diye tabir edilir. Ayaklanma sonucunda X. Charles kaçar ve yerine kuzeni Louis-Philippe gelir. Devrime halkın çeşitli kesimlerinden ve sınıflarından kitlesel katılımlar olur. Marx Fransa’da Sınıf Savaşımları adlı yapıtında devrimin sınıfsal bileşenlerini, “Sanayi işçileri, küçük burjuvazinin bütün katları, köylü sınıfı... bu sınıfların ideolojik temsilcileri ya da sözcüleri, avukatlar, doktorlar...” diye özetliyordu. İşçi sınıfının siyaset sahnesine yeni çıktığı bu dönemde henüz zayıf olması ve siyasal öncüsünün olmaması, devrimden sonra iktidara liberallerin (banka burjuvazisinin) el koymasını beraberinde getirdi.

Kuşkusuz bu olay Avrupa’da o dönem bir dizi ilerici etki yaratsa da (İngiltere’de Çartist hareketin güçlenmesi, Polonya’da ulusal ayaklanmaların başlaması, Belçika’nın bağımsızlığını ilan etmesi ile Portekiz ve İspanya’da liberal reformların yapılması gibi) iktidara el koyanların liberaller olması yeni bir gericiliği “muştuluyordu.” Marx yine aynı yapıtında bu durumu şu sözlerle özetleyecekti:

Temmuz devriminden sonra, liberal bankacı Laffitte, suç ortağı Orléans dükünü, büyük sevinç gösterileriyle belediye binasına götürürken şu sözleri ağzından kaçırdı: ‘Şimdi, bankacıların hükümranlığı başlayacak.’ Laffitte, devrimin sırrını açığa vurmuş oluyordu.”

Fransız romantizminin önemli sanatçılarından biri olan Eugène Delacroix, tüm bu çatışmayı ve kargaşayı ‘Halka Yol Gösteren Özgürlük’ tablosunda ustaca işlemiştir. Devrimin içerisinde pratik olarak yer almayan sanatçının bu tablosu, Fransa’da yaşanan 1789 Devrimi ve sonraki devrimlerin adeta simgesi haline gelmiştir. Bu yönüyle tablo yapıldığı zamanı ve mekanı aşarak günümüzde de halen klasik eserler içerisinde yer almaktadır.

Tabloya ilk baktığımızda 1789 Fransız Devrimi’yle beraber ülkede sembol haline gelen Marianne’nin bir elinde silah, diğerinde ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ kavramlarını temsil eden Fransız bayrağını görüyoruz. Fakat Marianne’nin 1789’dan sonra resmedilen görüntüsünün aksine üst dudaklarının üstünde kıllarının olması, ayaklarının ve göğüslerinin çıplak olması, kafasında isyancıları temsil eden şapkanın olması ve üzerindeki elbiselerin bir paçavra gibi durması bizi bir sınıf analizi yapmaya itmektedir.

Kuşkusuz bu analizden, öncelikle bu devrimde yoksul kitlelerin ve özelde işçi sınıfının önceki devrime göre daha baskın olduğu sonucu çıkar. Marianne’nin çıplak olan göğüsleri yeni bir cumhuriyetin doğduğuna işarettir. Marianne’nin etrafındaki kalabalığa baktığımız zaman gördüğümüz ise yukarıda Marx’tan alıntı yaptığımız sözlerin tabloya yansımasıdır. Kadının sol tarafında iki elinde silah olan yoksul bir çocuk, sağ tarafında ise küçük burjuva aydınını temsil eden bir öğrenci, öğrencinin arkasında göçmen bir işçi gözükmektedir. Hemen barikatın ön tarafında yere yatan ölüler ise bize dönemin siyasal atmosferini göstermektedir. Ölenlerden bir tanesinin üzerinde gecelik olması, o dönem muhaliflere yapılan baskıların yansımasıdır. Muhaliflerin gece yarısı evleri basılıyor ve sokaklarda linç edilerek “ibreti alem” olsun diye öldürülüyorlardı. Diğer tarafta üzerinde kraliyet ordusunun üniforması olan başka bir ölüyü görmekteyiz. Bu da bize monarşi kuvvetlerinin toplumdaki yenilmez algısının kırıldığını gösteriyor. Barikatın içinde gözüken kaldırım taşları ve kırık at arabası parçaları, Paris’in o dönem dar sokaklarını ve bu sokaklarının kraliyet kuvvetleri açısından girilmesi zor, isyancılar için ise zapt edilmesi ve barikat kurulması daha kolay olduğunu anımsatıyor. Nitekim 1871 Paris Komünü’nden sonra burjuvazinin temel önlemlerinden birisi, sokakların eylem esnasında barikat kurulmasını güçleştirecek şekilde genişletilmesi olmuştur. Yine tabloda arka fonda dumanlar içerisinde yükselen o dönem monarşinin sembolü olan Notre Dame Kuleleri’ni görmekteyiz. Bu kulelerin üzerinde cumhuriyetin bayrağının dalgalanması politik bir mesaj içermektedir.

Tablo, yeni gelen kral tarafından 3000 franka satın alınmış ve Fransız Meclisi’nde sembol olarak asılmıştır. Fakat 1848 devriminin öncesinde Kral Louise-Philippe tarafından kaldırılmıştı. Şüphesiz ki tablo ona sonunu anlatıyordu. Zira korktuğu son da gerçekleşmiş, 1848 devriminden sonra tablo yine açığa çıkmış ve sonraki ayaklanmaların afişlerine ilham olmaya devam etmiştir.

Tam bu noktada Shakespeare’in sözü geliyor aklımıza: “Bir ulusun türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.” Eugene Delacroix’in bir tabloda resmettiği devrim türküsü 187 yıldır tüm milliyetlerden işçi sınıfı ve ezilen halkların kulaklarında hoş bir melodi olarak isyanı fısıldamaya devam ediyor.

C. El Hayek

Kaynaklar:

- Karl Marks, Fransa’da Sınıf Savaşımları

- Aydın Çubukçu, Halka Yol Gösteren Hürriyet


 
§