28 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/29

Devrimci sınıf hareketi
Dikta rejiminin noteri: Parlamento!
Baskı ve denetim her yerde
Gerici müfredat
Birleşik Metal-İş nereye?
Metal işçisinin direncini örgütlemeye!
Türk Metal neye hazırlanıyor?
Gülmen ve Özakça için yapılan eylemlerde polis terörü
Sigortasız işçiliğin kaynağı kapitalizme karşı mücadeleye!
“Direnişi kazanana kadar daha da büyüteceğiz”
Soluğumuzu tutalım, sınıf ve kitle hareketliliklerinin yeni dönemine hazırlanalım!
“Devrimci sınıf sendikacılığında DEV TEKSTİL öncü adımdır”
Sermayenin az maliyet, azami kâr projesi: UİS
Karalama ve tehditlere karşı Yazaki’de direniş sürüyor
6 Ağustos seminerine doğru
“Boyun eğmedik, eğmeyeceğiz!”
DGB’li Enise İlin’e yönelik tacizlere dair açıklama
ABD’de yaşanan siyasal kriz ve yansımaları
Filistin’de katliam ve yağma bir arada
“Sünni cephe”nin önceliği, Filistin davasını tasfiye etmek!
Bir barikat türküsü: Halka Yol Gösteren Özgürlük
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dikta rejiminin noteri: Parlamento!

 

“Geçerli yasaları yok sayarak rejimi değiştir. Oluşan yeni duruma hukuksal kılıf uydur” taktiği ile çalışan Erdoğan AKP’si, Ortaçağ kalıntısı zihniyete dayalı dikta rejimini adım adım tahkim ediyor. İktidarın bu alandaki son hamlesi, iç tüzüğünü değiştirerek burjuva parlamentosunun çalışma tarzını “yeni rejim”le uyumlu hale getirmek oldu.

Tek adam diktasını kurmak için çalışan AKP ile ona dalkavukluk yapan ırkçı-faşist MHP ortaklığıyla sunulan iç tüzük değişikliği komisyonda kabul edildi. CHP-HDP muhalefetini dikkate almadan bu adımı atan iktidar, parlamentoda “biçimsel muhalefet” yapılmasına bile artık tahammül edemeyecek duruma düştüğünü gözler önüne serdi.

Sus ve onayla

7 Haziran 2015 seçimlerinde hezimete uğrayan AKP, parlamentoyu o gün fiilen devre dışı bırakmıştı. İki yılı aşkın süredir MHP dinci-faşist rejimin tetikçiliğini yaparken, CHP-HDP ikilisi ise, “etkisiz elemanlar” durumuna düşürüldü. Yani parlamento, tamamen dikta rejiminin gündemine angaje oldu. Bu sürecin “iyimser” bir havanın estiği 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından belirginleşmesinin dikkate değer olduğunu not etmek gerekiyor. Zira burjuva parlamentarizmine bağlanan umutların tam da tavan yaptığı dönemde bu kurum hükümsüz kılındı.

Parlamento hükümsüzdü ancak iç tüzüğü değiştirilmemişti. Yani şekilsel olarak dikta rejimiyle tam uyumlu değildi. Yeni iç tüzükle bu sorun ortadan kaldırılıyor. Milletvekillerine ve meclise biçilen “yeni misyon”, tek adam rejiminin ruhuna tamamen uygundur. Artık herkes “uslu” oturacak, sarayın emirlerine boyun eğecek, istenen yasaları el kaldırarak onaylayacaktır.

Yeni içtüzükten birkaç örnek vermek gerekirse:

Danışma Kurulu önerileri üzerinde görüşme yapılmayacak. Grup önerilerine dair her parti grubuna tanınan 10’ar dakikalık konuşma hakkı kaldırılacak. Siyasi parti grupları önerilerini ayrı ayrı genel kurula getirdikleri durumlarda, öneriyi veren gruptan bir milletvekili beş dakikayı geçmemek üzere önerinin gerekçesini açıklayacak. Gündem önerileri üzerine komisyon, hükümet ve teklif sahibi olanlar beşer dakikayı geçmemek üzere söz alabilecek. Genel kurul işaret oyuyla karar verecek…

Bu arada yeni iç tüzük, bir milletvekili veya bakana, bir beyanın düzeltilmesi hakkında beş dakikayı geçmemek üzere tanınan söz hakkını da kaldırıyor. Bir milletvekili veya bakan, beyanının düzeltilmesi istemini meclise yazılı olarak verecek. Tasarı ve tekliflerin komisyonlara havalesine itiraz eden milletvekiline oturumun başında tanınan söz hakkı kaldırılacak, itiraz yazılı olarak Meclis Başkanlığı’na iletilecek vb...

İç tüzüğün onaylanması süreci, AKP’nin meclise biçtiği “yeni misyon” hakkında şimdiden somut bir fikir verdi. Daha önce yaptığı açıklamada “Yine AK Parti MHP el ele verirler, iç tüzük çalışmalarını yaparlar” ifadelerini kullanan Erdoğan, AKP’ye verdiği talimatta “CHP’nin iç tüzük çalışmalarına katılıp katılmamasının önemli olmadığını” söyledi. Nitekim iç tüzük değişikliği, CHP-HDP itirazları dikkate bile alınmadan komisyondan geçirildi. AKP iktidarı, bu icraatla parlamentoda “demokrasi oyunları” döneminin kapandığını da ilan etmiş oldu.

Parlamenter hayallerin çöküşü

Komünistlerin burjuva devletin temsili kurumlarına dair tutumları nettir. İşçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların, kadınların, gençliğin sorunlarının düzen kurumları tarafından çözülemeyeceği, hak arama mücadelesinin de demokratik, sosyal taleplerin kazanılmasının da fiili mücadeleden geçtiğini her koşulda net bir şekilde vurgulamışlardır. Bu gerçekler, özellikle seçim süreçlerinde eldeki tüm araç ve imkanlar seferber edilerek etkili bir şekilde emekçilere anlatılmıştır. Gelinen aşamada dinci sermaye iktidarı, düzen muhalefetinin bile mecliste etkin olmasını imkansız kılan icraatlar gerçekleştirmeye başladı. Artık mecliste seremoni amaçlı olsa bile “demokrasi oyunları”na yer yoktur.

Vebadan kaçar gibi sokak eylemlerinden uzak duran, kimi zaman bu yönde tabandan gelen basıncı frenleyen CHP’nin bile “sokak eylemleri”ne vurgu yapmaya başlaması, “demokrasi seremonileri” döneminin kapandığına işaret ediyor. Keza 7 Haziran seçimlerinin ardından özenle sokaktan uzak duran HDP ile bileşenlerinin de yeniden sokak eylemlerinden söz etmeye başlamaları, parlamenter hayallerin çöküşünün itirafıdır aynı zamanda.

Esas olan sınıf mücadelesidir

Burjuvazi, işçi sınıfına oy hakkı tanımamak için uzun süre ayak diredi. Ancak işçi sınıfının sömürü ve zorbalığa karşı yükselttiği örgütlü mücadele, egemen sınıfları “genel oy hakkı” talebini kabul etmek zorunda bıraktı. Buna rağmen, işçi sınıfı partilerinin parlamentolarda güçlü gruplar kurabildikleri dönemlerde bile düzenin bu temsili kurumları emekçilerin hiçbir sorununa çözüm üretemediler. Zira parlamentolar, etkin oldukları zaman burjuva iktidarının temel yönetim organlarından biri olmuştur. Kapitalist devlet aygıtı, “biçimsel demokrasiye” bile tahammül edemeyecek duruma geldiğinde ise, parlamentoların kapısına kilit vurmakta tereddüt etmemiştir. Bunun en bariz örnekleri, askeri darbelerin ciddi bir engelle karşılaşmadan parlamentoların kapısına kilit vurduklarında görülmüştür.

Dinci faşist dikta, parlamentonun kapısına kilit vurmuyor. Ancak “yeni rejim”in ruhuna uyumlu hale getirerek bir çeşit “noter” işlevi yüklüyor. Elbette dinci/dikta rejiminin esas hedefi işçi sınıfı, emekçiler, ezilen halklar, kadınlar ve toplumun ilerici kesimleridir. Buna karşın burjuva parlamentonun “saray katipliği” gibi alçaltıcı bir kuruma dönüştürülmesinin yasını tutarak bir yere varılamaz.

Vurgulamalıyız ki, parlamentonun güncel işlevi ne olursa olsun, esas olan sınıf mücadelesinin yükseltilmesidir. Bu gerçekleşmeden ne hak kazanılabilir ne kuşaklar boyu mücadele ile kazanılan haklar korunabilir. Parlamentonun sınıflar mücadelesinin araçlarından biri olduğu dönemler olsa da, her zaman belirleyici olan işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü, meşru mücadelesidir. Sömürüyü azaltıp demokratik haklar alanını genişletmek için olduğu kadar, sınıfsız, sömürüsüz, sosyalist bir dünya kurmak için de sınıfa karşı sınıf bakışıyla mücadelenin yükseltilmesinden başka yol yoktur.

 

 

 

 

kizilbayrak7.net’e erişim engeli

 

Devrimci, ilerici ve muhalif olan bütün basını hedefine alan sermaye devleti baskı ve sansür saldırılarına aralıksız devam ediyor.

Her gün internet sitelerine erişim engeli getirilirken yeni adresler de anında erişime engelleniyor.

Kızıl Bayrak da son günlerde üst üste sermaye devletinin bu saldırısının hedefi oldu.

Önceki adreslerimizin engellenmesinin ardından yayın akışımızın sürdüğü kizilbayrak7.net de 24 Temmuz günü Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu eliyle “idari tedbir” adı altında erişime engellendi.

 
§