3 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/05

Suriye savaşında yeni aşama
OHAL koşullarında referandum!
Kürt halkının iradesi teslim alınmak isteniyor
“ozguruz.org” üzerinden ‘özgür basın’a dair
Eğitimde yeni müfredatın getirecekleri
Kapitalizmin krizi derinleşiyor
EMİS süreci aynasında metal hareketi
Tekstil işçisi yol arıyor
OHAL ve krizle birlikte seri iş cinayetleri rejimi
Greif Direnişi’nin deneyimleri ışığında Metal TİS’lerine hazırlanmak
Suriye’de siyasi çözüm arayışları
Avrupa’da faşist hareketin “zirve”si
Brexit sonrası Avrupa Birliği ve gelecek sorunu
Dünyada kriz ve kadınlar
Ücretsiz ve nitelikli kreş istiyoruz!
Devrim Okulları yapıldı: Bu davet bizim!
Apple’ın Trump’la “sorunu!”
Kriz sistemin iflasıdır
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Apple’ın Trump’la “sorunu!”

 

Donald Trump Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanı oldu. Trump Beyaz Saray koltuğuna oturduğundan beri imzaladığı kararnameler ile birçok tartışma yarattı. Gündemde geniş yer kaplayan kararnamelerden biri de yedi ülkenin (Suriye, Irak, İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen) vatandaşlarına ilk aşamada 90 gün ABD’ye giriş yasağı konması oldu.

Federal mahkemenin bu kararı askıya almış olmasına rağmen geçenlerde İran asıllı Amerikan vatandaşı olan 5 yaşındaki bir çocuk ailesi ile geldiği havalimanında beş saat boyunca kelepçeli halde tutuldu. Beyaz Saray sözcüsü “cinsiyetin ve yaşın ABD’ye tehdit oluşturmayacağı anlamına gelmiyor” diyerek 5 yaşındaki çocuğun 5 saat boyunca kelepçeli tutulmasını savundu.

Trump’ın bu “başkanlık emri”ne tepkiler büyürken bir açıklama da Apple’ın CEO’su Tim Cook’tan geldi. Apple’ın Suriyeli bir göçmenin oğlu tarafından kurulduğunu hatırlatarak; “Göç yasak olsaydı, bugün Apple olmazdı. Ve büyüyemezdi de. Bu kararnameden birçok Apple çalışanı da doğrudan etkileniyor” dedi. Cook, çalışanlarını düşündüğünden ya da onları sevdiğinden değil, şirketin kârlarının etkileneceğinden kaynaklı tepki gösteriyor. Çünkü Apple’ın üretim merkezlerinde çoğunlukla göçmen işçiler çalışıyor. 30 farklı ülkede fabrikası mevcut ve bunların yarısı Çin’de kurulu. ABD’de bulunan üretim merkezlerinde de göçmenleri çalıştırarak ucuz işçilik üzerinden kar sağlıyor. Tim Cook Apple’ın kuruluşundan bahsederken yaratıcılığın beyin göçü ile beslendiğini dile getirmiş olsa da, bu söylemleri özünde ucuz işçi kaynağının kesilebilmesinden duyduğu kaygıyı ortaya koyuyor. Zira çalışanlarının doğrudan etkilendiğini belirterek bu durumu itiraf etmiş oluyor. Eğer Apple farklı ırk, mezheplerden insanları ucuz iş gücü olarak çalıştırmıyor olsaydı Trump’ın bu gerici adımına ses etmezdi.

Tim Cook son olarak “Hepimiz farklı gemilerden gelmiş olabiliriz, ama hepimiz aynı teknedeyiz” diyerek sözünü bitiriyor. Evet hepimiz farklı gemilerdeniz. Bazılarımızın çok lüks, bazılarımızın tahtası çürümüş. Ama aynı teknede de olamayız. Batan bir gemide kurtarıcı olan teknelere ilk olarak zenginler biniyor. Parası olan hayatta kalıyor. Yukarıdaki söylem çok söylenir ve sınıf farklılıkları yokmuş gibi hepimizin koca bir aile olduğu vurgulanır. Tabi bu söylem sadece yalandan ibarettir. Çünkü biz hiçbir zaman aynı geminin yolcuları olmadık.

Nasıl ki Apple gibi dev şirketler ikiyüzlü ise aynı şekilde ABD de öyle. Güya en kısa zamanda ülkeyi güvenli hale getirmeyi amaçlayan Trump yönetimi, sanki tüm bu barbarlığın baş sorumlusu ABD değilmiş gibi davranıyor. Emperyalist ülkelerin kirli çıkarları için milyonlarca insanın yaşamına kast etmiş, yerinden yurdundan etmiş olanlar şimdi de 5 yaşındaki bir çocuğun tehdit oluşturduğunu savunuyorlar.

Trump’ın bu ırkçı kararlarına Apple gibi büyük şirketlerin kendi çıkarları için tepki göstermesi değil, bu kararın doğrudan etkilediği ya da etkilemediği işçilerin, emekçilerin tepki göstermesi önemli. Büyük şirketler kendi sınıf çıkarları üzerinden söylem geliştiriyor, aynı şekilde işçiler de kendi sınıf çıkarları üzerinden örgütlü bir şekilde tepkiselliğini dile getirmek zorunda. Amerikalı emekçilerin asıl düşmanı farklı dillerden, dinlerden gelenler değil, ırkçılığı yaymak ve insanı insana kırdırmak isteyen emperyalist kapitalist tekellerdir.

Kartal’dan Bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

Çocuklar ve hayalleri

 

Resimdeki küçük çocuk, fotoğrafta görünmüyor ama aslında kendi yaşlarında olan iki öğrenciye bakıyor. Dakikalarca hiç kıpırdamadan oturduğu taş üstünde öylece kalakaldı. Sırt çantasıyla, üzerlerinde okul üniforması olan çocuklara öylece baktı. Kim bilir bakarken aklına neler gelmiştir. Acaba sormuş mudur kendine: “Onlar okula giderken ben neden gitmiyorum? Şimdi okulda olmam gerekirken neden kâğıt topluyorum?” diye. Sormuş mudur “Bu devasa binalar varken ben neden derme çatma bir evde yaşıyorum” diye? Çünkü o bölge devasa büyüklükteki binaların, lüks sitelerin ve aynı zamanda yıkık, dökük gece konduların olduğu bir bölge. Lüks sitelerin önünden çocukların okul servisine bindiği, aynı zamanda çıplak ayaklı çocukların trafik ışıklarında araba camı silip, mendil sattığı bir bölge. Kısaca varlıkla yokluğun iç içe olduğu bir bölge. Böyle bir yerde çocuklar neleri hayal eder acaba? Yokluğa kahredip neleri hayal etmekten vazgeçerler?

Bir de biraz daha şanslı olup okula giden emekçi çocukları var. Hani şu ticarethaneye dönüştürülen okullara. Her gün öğrencilerden para isteyerek özel okulları aratmayan devlet okullarına. Eğitim kurumları olması gereken okullar bugün öğrencileri bir bireyden çok bir müşteri gibi görüyorlar. Okul masrafı ciddi anlamda velilerin belini büküyor. Hatta bu nedenle geleceğimiz olan çocuklar okul masrafları yüzünden ailesine yük olduğunu düşünüyor. Verilen eğitimin kalitesi düşerken bunca toplanan para nereye gidiyor diye sormadan edemiyor insan. Okulların yarıyıl tatiline girmesiyle velilerin masrafı 15 günlüğüne de olsa azaldı. 15 günlüğüne kimi emekçi çocukları eve hapsoldu, kimi ise bu tatili fırsat bilip okul harçlığını çıkartmak için çalışmak zorunda kaldı. Yani tatil yine hayallerde kaldı.

Bir de sokakta dilenen çocuklar var. Utangaç gözlerle para istemek için size elini uzatan çocuklar. Para için uzatılan o el acaba bir gün olsun sevgi ile tutulmuş mudur?

Sokakta çocukların para istemek için değil de sevgiyle, mutlulukla elinizi tutmak için elini size uzattığı gün, işte o gün bütün çocukların hayalleri gerçekleşmiş olacak. Onlara daha iyi bir yaşam sunmak isteyenlerin kurduğu sömürüsüz, sınıfsız bir dünyada.

Deniz Tanya

 

 

 

 

Kapitalist toplum, bir çocuğun açlıktan ölmesine göz yumar dababasız büyümesine göz yummaz!

 

“Bir anne yeni doğan bebeğini denize attı” haberini duyar duymaz hepimiz “cani anne” diyoruz, bebeği istemeyen babayı unutarak. Elbette ki, bir annenin bu yaptığının hiçbir şekilde savunulacak yanı yok. Ama tek başına anne mi suçludur, bütün suç kadının mıdır?

Babası olmayan çocuğa kötü ithamlarda bulunulan bir toplumda kadın tek başına çocuğun sorumluluğunu almakta ne kadar cesur davranabilir. Üstelik tek başına anne olmak isteyen kadın çirkin ithamlarla karşılaşıyor. Oysa doğurganlık özelliği bulunan kadının çocuk sahibi olması kadar doğal ne olabilir. Ama hayır! Kadın resmi olarak babası olmayan bir çocuğu ne dünyaya getirebilir, ne de o çocuğu büyütebilir. Kadın tek başına bir çocuğun sorumluluğunu almaya cesaret etse bile, burjuva ideolojisi ile biçimlenmiş toplum buna mani olmak için elinden gelen her türlü çabayı gösterir. Kadın kendi ailesini bile kaybedebilir böyle bir durumda. Hatta işini, evini bile kaybedebilir. Çünkü, burjuva gericiliği ile kirletilmiş bu toplum çok “ahlaklıdır”: Bir çocuğun açlıktan ölmesine göz yumar da, babasız büyümesine göz yummaz.

Asıl cani olanlar, kadının anne olmak için evlenmesini şart koşanlardır. Asıl cani olanlar, kucağında bebeği ile iş arayan kadına kapıları kapatanlardır. Asıl cani olanlar, kadını bebeğinden kurtulmak isteyecek kadar çaresiz bırakanlardır.

Deniz! Beşik olacak,
Bir yavrucağıza.
Deniz! Ninniler söyleyecek
Bir bebeğe, dalga sesleriyle.
Deniz! Örtecek üstünü yorgan gibi
Bir bebeğin.
Deniz! Sarıp sarmalayacak
Bir bebeği, ana kucağı gibi
Baba şefkati gibi.
Ve deniz sahip çıktığı O bebeği,
Bir daha vermeyecek,
Yeryüzündeki insanlara...
Çünkü insanlar sevmeyi bilmiyor.
Deniz! Sarıp sarmalayacak,
Bir minik bebeği....

Ümraniye’den Kızıl Bayrak okuru


 
§