3 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/05

Suriye savaşında yeni aşama
OHAL koşullarında referandum!
Kürt halkının iradesi teslim alınmak isteniyor
“ozguruz.org” üzerinden ‘özgür basın’a dair
Eğitimde yeni müfredatın getirecekleri
Kapitalizmin krizi derinleşiyor
EMİS süreci aynasında metal hareketi
Tekstil işçisi yol arıyor
OHAL ve krizle birlikte seri iş cinayetleri rejimi
Greif Direnişi’nin deneyimleri ışığında Metal TİS’lerine hazırlanmak
Suriye’de siyasi çözüm arayışları
Avrupa’da faşist hareketin “zirve”si
Brexit sonrası Avrupa Birliği ve gelecek sorunu
Dünyada kriz ve kadınlar
Ücretsiz ve nitelikli kreş istiyoruz!
Devrim Okulları yapıldı: Bu davet bizim!
Apple’ın Trump’la “sorunu!”
Kriz sistemin iflasıdır
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ozguruz.org” üzerinden ‘özgür basın’a dair

Basın özgürlüğü ve ‘özgür basın’

 

Emperyalist-kapitalist dünya her zaman uğrunda dövüştüğünü iddia ettiği değerleri yüz üstü bırakmıştır. Bu karakteristik doğası 1800’lü yıllara, burjuva devriminin yegâne örneklerinden Fransız Devrimi’ne dek uzanır. “Kardeşlik, özgürlük, eşitlik” şiarlarını bayraklaştıran burjuvazi bu değerler altında topladığı ve aslında bu bayrağın asıl taşıyıcıları olan işçi sınıfına nasıl ihanet ederek söz konusu değerlerin içini boşalttıysa, hala “demokrasi”, “barış”, “insan hakları” vb. değerleri diline dolamaya ve aynı anlama gelmek üzere içini boşaltmaya devam ediyor. O, her ne kadar kullanım sıklığı ile işçi ve emekçileri yanıltma arasındaki oranı medyasıyla, eğitimiyle, baskı ve zor aygıtlarıyla, kısacası elindeki siyasal iktidarın olanca olanaklarıyla arttırsa da gerçekler inatçı bir biçimde kendisini dayatıyor. Zira burjuvazi, bu değerlerin kendi iktidarındaki ‘sınırlarını’ icraatları ile istemeden de olsa ortaya koyuyor. Bu aralar sıkça duyduğumuz “özgür basın” söylemi de bu minvalde içi boşalan ve aslen burjuva düzen içerisinde ayakları havada kalan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.

Basın özgürlüğü yok!

Öncelikle, artık herkesin hemfikir olduğu üzere bu ülkede basın yayın kuruluşlarının özgürce faaliyet göstermeleri, faaliyetleri sebebiyle herhangi bir baskı görmemeleri anlamıyla basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değil. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gelen AKP darbesi ile basın iyiden iyiye zapturapt altına alınmış ve bu edim kör gözlere mazhar olmuş olsa da, 15 Temmuz öncesinde de bu ülkede basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildi. OHAL ile birlikte değişen tek şey sosyalist, devrimci, demokrat basın üzerindeki baskıların çapının genişlemesi ve tam bir keyfiyetle uygulanmasının yanı sıra, burjuva muhalefetin ve basının dahi sesini kısmaya dönük adımların atılması oldu. Basın emekçilerinin keyfi olarak tutuklanması, AKP medyası dışında hemen hemen tüm TV yayınlarının ve gazetelerin kapatılması gibi baskılar burjuva sisteminin basın özgürlüğü anlayışını çıplak bir biçimde ortaya koydu.

“Tarafsız” basın var mı?

Bu ülkede demokratik bir hak olarak dahi basın özgürlüğü yok. Elbette bu hakkı kullanabilmek için uğruna mücadele etmek ve her vesileyle bu sistemin basın özgürlüğüne olan alerjisini teşhir etmek önemli bir yerde duruyor. Fakat, bu demokratik mücadele alanını saklı tutarak sormak gerekirse, burjuva düzen içerisinde özgür/bağımsız basın olabilir mi? Soruyu hemen cevaplamak gerekirse; tarafı olduğun ve temsil ettiğin çizgi, eğer ki içinde yaşadığın sisteme karşı gelişen mücadeleyi esas almıyorsa, yani devrimci değilse, olamaz!

Konuyu açmak gerekirse ‘tarafsızlık’ olgusu üzerine biraz daha durmak gerekir. Zira şu günlerde burjuva medya ve özellikle de burjuva muhalefet medyası ‘tarafsızlık’ üzerine bolca edebiyat yapıyor. Ve ‘tarafsızlık’ bağımsız olmakla ve dolayısıyla özgür olmakla ilişkilendiriliyor. Ancak Erdoğan’ın “Taraf olmazsan bertaraf olursun” sözü kapitalist sistemin sefil çıkarları içerisinde her konu için olduğu gibi burjuva basın için de geçerlidir. Burjuva medyanın iktidar ve muhalefet kanadıyla bir bütün olarak hizmet ettiği tek şey sömürü sisteminin devamıdır. Rengi ve sesinin tonu değişse de değişmeyen şey sermaye düzenine biattır.

Devrimci basın için de ‘tarafsızlık’ söz konusu değildir. Her ne kadar kulaklara hoş gelen ‘tarafsızlık’ söylemini kullanan devrimci, demokrat basın organları olsa da, gerçekte devrimci basının tarafı bellidir; devrim ve sosyalizm. Gazetemiz Kızıl Bayrak 10. yıl değerlendirmesinde tarafını açıkça ortaya koymaktadır.

Kızıl Bayrak, adı da içinde olmak üzere her alanda bunun gerektirdiği bir açıklık, kesinlik ve toklukla hareket etmiştir. O bir dünya görüşüne, bunun ürünü ideolojiye, Marksizm-Leninizm’e dayanmaktadır; Marks ve Engels tarafından temelleri atılan ve Lenin tarafından geliştirilen bilimsel sosyalizmin 150 yıllık birikimini savunmaktadır. O bir programa, devrimci sınıf partisi programına dayanmaktadır; ‘etrafında birleşilecek ve uğrunda savaşılacak’ bu biricik tutarlı devrimci programı savunmaktadır. Ve elbette o, bu programdan çıkan devrimci stratejik ve taktik çizgiye dayanmakta, tüm yayın faaliyetini buna dayandırmakta, işçi ve emekçilere bunu taşımaktadır.”*

Burjuva sistem içerisinde ancak sermayeden bağımsız olan basın özgür olabilir. Bir başka deyişle, sermaye ile arasındaki tüm köprüleri yıkan bir yayın faaliyeti bağımsız olabilir. Burjuva sistem içerisinde böylesi bir tavır almayan bir basının özgür, aynı anlama gelmek üzere bağımsız olma koşulu ve böyle bir derdi de yoktur. ‘Özgür basın’ kisvesi burjuvazinin elinde işçi ve emekçileri manipüle etmenin bir aracıdır. Burjuvazinin tarihsel deneyimlerine yaslanarak iğdiş ettiği bir değer ve kendi hizmetine koştuğu araçlardan biridir.

Burjuva düzlemde özgürlüğün ölçütü

Sınıf devrimcileri özgürlüğün ölçütünü sermaye düzeninden bağımsızlık ve kapitalizm karşısında pratik-devrimci konumlanış üzerinden ele alırlar. Ancak belirtmek gerekir ki, burjuva düzlemde özgürlüğün ölçütü de yine maddidir.

Basın kuruluşlarının ‘bağımsız’ olup olmadıklarını görebilmek için, arkalarında boy gösteren finansal desteklere bakmak bile yeterli olacaktır. Geçtiğimiz günlerde Can Dündar’ın ‘özgürüz’ söylemi ile yayın hayatına tekrar başlaması çeşitli tartışmalara konu oldu. “ozguruz.org” isimli yeni yayın kuruluşunun Almanya’da faaliyet gösteren Correctiv isimli bir medya ile işbirliği yaptığı biliniyor. Correctiv’in arkasında ise Soros’un Açık Toplum Vakfı, Deutsche Bank, Alman RTL ve ZDF televizyonları, Google ve Konrad Adenauer Vakfı gibi kapitalist sistemin belli başlı kuruluşları yer alıyor.

Can Dündar’ın ‘tarafsız’ ama taraflı, ‘özgür’ ama bağımlı burjuva medya arenasına kazandırdığı yeni yayın organı beraberinde çokça tartışma getireceğe benziyor. Ardındaki bağlantılardan çok, ‘firari’, ‘casus’, ‘FETÖ’cü’ denilerek yaftalanan Dündar şahsında süregiden bu tartışmalar ne zaman durulur bilinmez ama belirtmek gerekir ki, özgürlüğün ölçütünü finansal desteklerde arayan anlayış, hizmet ettiği sistemin doğası ile tam bir bütünlük içinde çalışmaktadır. Can Dündar çeşitli baskılarla karşı karşıya kalmış burjuva-muhalif bir yayın çizgisine sahip olsa da gerçekler değişmemektedir. “Haberin bağımsızlığını, yazının özgürlüğünü, sözün gücünü birlikte savunalım” çağrısı burjuva sistemde burjuvazinin değerleri üzerinden yapılan bir yayın faaliyetinde iyi niyetten öteye gidemez.

Kıstas, devrimci muhtevadır!

Kapitalist sistem içerisinde her konuda kıstas, devrimci muhtevanın kendisidir. Güncel siyasal gelişmelerden tarihsel sorunlara, demokrasi mücadelesinden basın özgürlüğüne dek pusulası devrim olmayanın gideceği yer bellidir; sermaye düzeninin bataklığı. Kimileri bu bataklığın ortasında debelenmekte, kimileri ise kıyısında köşesinde gezinmektedir. Ancak çıktıkları yol aynıdır.

Sınıf devrimcileri basın üzerinde artan baskılara karşı elbette ki ilerici-sol ve muhalif basına destek verecektir. Ancak sınıf devrimcileri, artan baskılar vesile edilerek işçi ve emekçilerin burjuva muhalif basının ‘özgür basın’ olduğu yalanına ikna edilmesine de göz yummayacaklardır.

* (SYKB, Sayı: 2004/24 (16), 19 Haziran ’04)


 
§