3 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/05

Suriye savaşında yeni aşama
OHAL koşullarında referandum!
Kürt halkının iradesi teslim alınmak isteniyor
“ozguruz.org” üzerinden ‘özgür basın’a dair
Eğitimde yeni müfredatın getirecekleri
Kapitalizmin krizi derinleşiyor
EMİS süreci aynasında metal hareketi
Tekstil işçisi yol arıyor
OHAL ve krizle birlikte seri iş cinayetleri rejimi
Greif Direnişi’nin deneyimleri ışığında Metal TİS’lerine hazırlanmak
Suriye’de siyasi çözüm arayışları
Avrupa’da faşist hareketin “zirve”si
Brexit sonrası Avrupa Birliği ve gelecek sorunu
Dünyada kriz ve kadınlar
Ücretsiz ve nitelikli kreş istiyoruz!
Devrim Okulları yapıldı: Bu davet bizim!
Apple’ın Trump’la “sorunu!”
Kriz sistemin iflasıdır
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünyada kriz ve kadınlar

 

Emperyalist kapitalist sistem doğası gereği çok yönlü krizler üretir. Burjuvazinin krizleri yönetme başarısı işçi sınıfının örgütsüzlüğü ve bağımsız devrimci bir kuvvet olarak siyaset sahnesine çıkamaması ölçüsünde mümkündür. İşçi sınıfını kontrol altında tutabilmekten aldığı cesaretle uyguladığı ağır ekonomik-sosyal-kültürel-siyasal politikalar burjuvazinin krizleri yönetmesini sağlar. Burjuvazi krizleri ancak yönetebilir, fakat çözemez. Çözmeye muktedir olmayıp yönetmekle yetinebildiği her kriz ise sorunları bir sonraki kriz dönemine ağırlaştırarak taşımaktan başka bir işlev görmez. Emperyalist-kapitalist sistemin krizler tarihi bunun belli başlı örneklerini vermektedir.

Kapitalist sistemin kriz dönemlerini çözmede kullandığı “yöntemler” ise işçi ve emekçilerin lügatına “fatura” olarak girmektedir. Zira krizin faturası emekçilere kesilir. Söz konusu emekçi kadınlar olduğunda bu fatura daha da ağırlaşır.

Kriz dönemlerinde kadın istihdamı artıyor ama nasıl?

Emperyalist kapitalist sistemin sırtını yasladığı dinsel inançlarla ve yüzyıllık geleneklerle beslenen kadının ikinci sınıf toplumsal konumu yargısı, kapitalizmin -deyim uygunsa- “kırmızı çizgisi” değildir. Söylem yalnızca kitleleri aldatmanın, manipüle etmenin bir aracıdır. Kapitalist düzen, ihtiyaçlarının dayattığı politikalar nedeniyle evine gönderdiği kadını gerisin geri istihdam etmekte beis görmemektedir. Tersi de onun için bir o kadar geçerlidir. Örneğin Asya krizi döneminde Malezya, topraklarına uluslararası sermayeyi çekmek için hazırlattığı reklam broşürlerinde “Elleri küçüktür ve son derece özenle çalışır. Üretim hattının verimliliğine doğulu (Malezyalı) bir kadından daha çok katkı koyabilecek denli iyi niteliklere ve kalıtsal özelliklere sahip biri daha var mıdır?” diyebilmektedir. Kulaklarımıza yabancı gelmeyecek bir başka örnek de aynı dönem Tayvan’dan... Evli kadınların eve iş alması için Tayvan’da “fabrika gibi oturma odaları” programıyla teşvikler geliştirilmeye çalışılmıştır. Kadınlara, “annelik atölyesi” kampanyası ile kriz döneminde “kutsal görev” kisvesi adı altında esnek çalışma dayatılmıştır.

Kriz dönemlerinde işçi-emekçi kadınları bekleyen akıbet bellidir. Formel sektörde, yani fabrikalar gibi belirli bir iş yerinde yasalarca düzenlenmiş iş yasası kapsamında ve diğer işçi kardeşleri ile birlikte çalışan kadınlar, işten ilk atılanlar olmaktadırlar. 2007’de dünya genelinde kadın işsiz sayısı 72 milyon, işsiz erkek sayısı ise 98 milyondu. Aynı istatistikler erkek işsizlik düzeyini % 5,3, kadın işsizlik oranını ise % 5,8 olarak göstermektedir. Krizle birlikte 2012 yılı için cinsiyet uçurumu 0,7 puan artmıştır. Kriz kadınlar için 13 milyon işi ortadan kaldırmış, erkekler için işsizlik oranı yüzde 5,7’ye çıkmış, kadınlar için bu oran yüzde 6,4’e yükselmiştir.

Ancak araştırmalar göstermektedir ki, kriz dönemlerinde kadın istihdamında artış da gözlemlenmektedir. Ancak bu istihdam artışı kulaklara hoş gelse de sonucu işçi kadınlar lehine olmamaktadır. Sistem kendi omuzlarına binen krizin yükünü hafifletebilmek adına ucuz emek olarak gördüğü kadın emeğini sömürmenin yollarını düzlemektedir. İşten atmak yerine formel işlerde “uysal” olarak görülen ve “sadakati” ile bilinen kadın işçiyi erkek işçiden daha ucuza, daha uzun çalışma saatlerinde çalıştırmayı yeğlemektedir.

Bir diğer seçenek olarak da sermaye, kadınları kitlesel olarak enformel işlere çekmekte, esnek çalışmayı yaygınlaştırmaktadır. Kadın işçiler daha ucuza çalışarak, yedek işgücü konumları ile erkek işçinin yerini almıyorsa eğer, kriz erkek işçilerin yoğunluklu olarak çalıştıkları bir sektörde yaşandıysa; eşleri, çocukları, babaları işsiz kalan kadınlar, ev geçimini sağlayabilmek için, koşullarına bakmaksızın, bulabildikleri her türlü işle istihdama katılmaktadırlar. Çoğunlukla da hizmet sektöründe ve enformel, yani kayıtsız, esnek ve ev eksenli işlerde çalışan kadınlar, diğer dönemlere nazaran kriz dönemlerinde daha düşük ücretlerle, uzun çalışma saatleriyle, sosyal haklardan mahrum ve örgütsüz olarak çalışmaktadırlar. Üstüne üstlük enformel işlerde de kadınlar erkeklerden daha düşük ücret almaktadırlar. Kısacası kriz dönemlerinde meydana gelen kadın istihdamındaki artış, işçi-emekçi kadınlara daha fazla sefaletten başka bir şey vermemektedir.

1997 krizinin ardından Rusya, Latin Amerika ve Doğu Asya’da yaşanan kadın istihdamındaki artış tam da bu minvalde gerçekleşmiştir. ILO verilerine göre, 2001 krizinin ardından Latin Amerika’da kadınların % 58’i, Asya’da ise %65’i enformel işlerde istihdam edilmiştir. Endonezya İstatistik Kurumu’nun krizden on altı ay sonra yaptığı araştırma sonucunun verileri ise uzun yıllardır evli ve çocuklu kadınların dahi istihdama katıldığını ortaya koymaktadır. Geride bıraktığımız yılda günde yaklaşık 200 kadın, Venezuela’yı Kolombiya’ya bağlayan köprüde, ilaç ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak için kestikleri saçlarını satmıştır.

Kadınlar işe, kız çocukları ev işlerine

Kapitalist sistem kadın istihdamını kendi ihtiyaçları doğrultusunda arttırırken kadının omuzlarına yüklediği ev ve çocuk bakımı gibi aslen muhtevası gereği toplumsal olan bu işleri kadının omuzlarında bırakmaya devam etmektedir. Bunun sonucunda işçi ve emekçilerin çocuklarını bekleyen akıbet ise yoksulluk ve yoksunluğun yarattığı psikolojik bozukluklar, kendi başlarına bırakılan çocukların gelişimindeki hayati yıkımlardır.

Kriz dönemlerine ilişkin küresel düzeyde yapılan araştırmaların sonuçları, kadın istihdamının artış gösterdiği aynı dönemlerde kız çocuklarının okula devam etme oranının düştüğünü göstermektedir. Kadınlar işe giderken ev ve küçük kardeşlerin bakımı kız çocuklarının üstüne kalmaktadır. Bu tercihte krizin yarattığı ekonomik sorunlarla piyasalaşan eğitimin masraflarının giderilememesi de önemli bir rol oynamaktadır. Tayland ve Endonezya’dan yansıyan raporlarda, ’97 krizinin ardından ’98 yılında başlayan yeni öğretim döneminde kız çocuklarının artan oranlarda okula dönmediği vurgulanmaktadır. ’97 krizinin başladığı dönemde 6 milyon çocuk okuldan ayrılmış, okula devam edemeyen 7-12 yaş arasındaki kız çocuklarının sayısı üç kat artmıştır. Okula devam edemeyen erkek çocukların sayısı ise kız çocuklarına nazaran daha düşüktür. 2013 yılına ait bir başka veriye göre ise kriz dönemlerinde kız çocuklarının ilkokul düzeyindeki eğitimi tamamlama oranı %29 civarındadır.

Dünyanın dört bir yanı...

Dünyanın dört bir yanında kriz içinde debelenen sistem, istihdam yollarını açsın ya da açmasın, işçi ve emekçi kadınlara derinleşmiş bir sefaleti reva görmektedir. Örneklerimiz her ne kadar gelişmişlik düzeyleri düşük ülkeler olsa da kadınlar kapitalist sistemin gerçekliği ile her yerde karşı karşıyadır. Söz konusu örneklerde daha çıplak bir biçimde görünür olan bu sonuçlar, İzlanda gibi kadın-erkek eşitliğinin görece daha üst düzeyde olduğu bir ülkede dahi kendini yakıcı bir biçimde hissettirmiş ve kadınları eşit ücret talebiyle sokaklara dökebilmiştir. İzlandalı kadınları ise Japonya ve Fransa gibi ülkelerin kadınları izlemiştir.

Burada krizin yakıcı sonuçlarını kadın istihdamına yansımaları ve bunun sonuçları üzerinden ele alsak da krizin sonuçlarının salt ekonomik olmadığı ortadadır. Kapitalist sistemin kadının karşısına çıkardığı tüm sorunlar cinsel şiddetten savaşlara, sömürüden gericiliğe dek geniş bir yelpazede çeşitlenmekte ve krizle birlikte kangrenleşmektedir. Dünyanın her bir köşesinde artan kadın cinayetleri ya da ABD’nin yeni başkanının ağzından döküldüğü üzere kadını aşağılayan politikalar tesadüf değildir. Aynı zamanda dünyada kadınların hangi renkle olursa olsun artık kitlesel olarak alanlara dolmaya başlaması da tesadüf değildir. Polonya’da, Latin Amerika ülkelerinde, İzlanda’da, Amerika’da olduğu gibi… Tek tek önlerine çıkan somut saldırılar ve talepler üzerinden sokağa çıkışlar yaşanmış, ağırlığını kadın işçiler oluştursa dahi örgütlenen eylemler reformist-feminist anlayışın sınırlarına dayanmıştır.

Gerçeklik şudur ki, işçi ve emekçi kadınlar öfkelidirler ve bu öfke devrimci kanallarla buluşmaya çölde suya hasret misali susamıştır. Önümüzdeki dönemde işçi ve emekçi kadınları daha fazla sefalet, daha fazla gericilik, daha fazla savaş beklese de kadınların önünde özgürlük ve eşitlik talepleri ile yeni bir dünya mücadelesini verecekleri günler uzanmaktadır.

Kaynakça:

*H. Fırat, Kadın sorunu üzerine konferanslar, tkip.org

* Zehra Aras, Kapitalist kriz ve kadınlar, Mart 2013

* Melda Yaman Öztürk, Kapitalist gelişme ve kriz sürecinde kadın emeği. Asya deneyiminden çıkarılacak dersler, Çalışma ve Toplum, 2010/1

 
§