18 Kasım 2016
Sayı: KB 2016/43

Tek çıkış yolu devrimci direniştir!
Faşizm, demokrasi mücadelesi ve devrim
Bakanlık kararının ardından derneklere OHAL mührü
“OHAL’inizi de mührünüzü de tanımıyoruz!”
"Sokakları, alanları mühürleyemezler!"
“Baskıya karşı direnmek haktır ve meşrudur!”
Erdoğan’dan yeni bir “U” dönüşü
Gün Kürt halkıyla dayanışmayı büyütme günüdür!
Ekim Devrimi ve ulusal sorun
Ekim Devrimi ve devrimci parti
Bir bankanın raporu ve Ekim Devrimi’nin yadsınamayan anlamı
Gerici savaşlar, ‘insan hakları’ ve ‘sivil’ ölümleri
Kapitalist dünyadan sefalet manzaraları
AKP’nin 2017 programı
“Fiili mücadeleyle hakkımızı kazanacağımıza inanıyoruz!”
Günsan işçileri üretimi durdurdu
İstanbul Üniversitesi direnişi üzerine
20 Kasım Uluslararası Çocuk Hakları Günü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gün Kürt halkıyla dayanışmayı büyütme günüdür!

 

Kürt halkı katlediliyor. Evler yakılıp, yıkılıyor. Her evden “havar” sesleri yükseliyor. Kürt halkının iradesi hiçe sayılıp milletvekilleri tutuklanıyor. Belediye başkanları tasfiye ediliyor.

Dünden bugüne kandan beslenen devletliler, Kürt halkının yakasından düşmüyorlar. Bugün Kürt halkının iradesini hiçe sayanlar, belediye başkanlarını görevden alıp, milletvekillerini tutuklayanlar karanlık tarihlerine yeni karanlık ve kirli halkalar ekliyorlar.

Dünden bugüne Kürt halkı kendi kaderi üzerinde söz sahibi olmak için mücadele ediyor. Direniş bayrağını yükseltiyor, mücadele ateşini harlamaya devam ediyor. Geçmişte bu direnişin adı Zilan oldu, Dersim oldu. Tarihin en kanlı-vahşi katliamlarına rağmen Kürt halkının onurlu genç evlatları ölümü zılgıtlarla karşıladı.

Bugün de Seyit Rıza’nın torunları katliamların, gözaltı ve tutuklama terörünün karşısında dimdik duruyorlar. Kirli savaşın tırmandırıldığı şu günlerde onlarca DBP ve HDP’li tutuklandı. Kirli savaş yöntemlerini 30 yılı aşkın bir süredir Kürt halkına karşı kullanan sömürgeci sermaye devleti son süreçte saldırganlığı iyice tırmandırdı. Kürdistan kentlerini ağır savaş aygıtlarıyla yerle bir etti. Buna rağmen Kürt halkı kendi topraklarını terk etmedi. Cizre, Nusaybin, Hakkari, Silopi, Silvan ilçelerinde evleri yıkılan, yakılan Kürdistan’ın onurlu evlatları aylardır direniş bayrağını dalgalandırıyorlar.

Cizre’de devletin katliam hazırlıklarını bilen Kürt halkının evlatları ölümü göze aldılar.  Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel ile yanındakiler, “teslimiyet asla” dedikleri için yakıldılar. Tutuşan bedenleri Kürt halkının yolunu aydınlattı. Bayrağı gençler devraldılar. İsyan ateşini Kürdistan’ın dört bir yanında tutuşturdular.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçi kitleler, Kürt halkına dayatılan baskı ve zorbalık karşısında sessiz kalmamalıdır. Gün Kürt halkıyla eylemli dayanışma içine girme günüdür. Gün “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” mücadelesini büyütme günüdür. Gün duyarlılığı toplumsallaştırmak için seferber olma günüdür. Gün Kürdistan’da yaşanan katliamlara, devlet terörüne sessiz kalmama, mücadeleyi ilmek ilmek örme günüdür.

 

 

 

 

Cumartesi Anneleri kayıpların akıbetini sordu

 

Cumartesi Anneleri 607. eylemlerinde 1995 yılında gözaltında kaybedilen Abdullatif Yağızay’ın akıbetini sordu.

12 Kasım’da Galatasaray Meydanı'nda gerçekleştirilen eylemde ilk olarak kayıp yakınları konuştu. 1995 yılında gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun “OHAL kimseye zarar vermez, herkes istediğini yapabilir” sözlerine tepki göstererek “Öyleyse niye yüzlerce dernek kapatıldı” dedi.

1995 yılında gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç ise Türkiye’nin gittikçe baskıcı bir ortama dönüştüğüne dikkat çekti. Cemaat ve AKP’nin yıllardır birlikte yaptığı yolsuzluk ve hırsızlıkları hatırlatarak “Hepsinin hesabını vereceksiniz. Hiç kurtuluşunuz yok” dedi.

HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu da derneklerin kapatılmasına, kurumların basılmasına ve HDP’ye dönük tutuklamalara değindi. Baskıların korkudan kaynaklı olduğunu söyleyen Kerestecioğlu “Bunların da miadı dolacak” dedi.

Konuşmalardan sonra Rezzan Karaman tarafından okunan basın açıklamasında 1995’te gözaltında kaybedilen Abdullatif Yağızay şu ifadelerle anlatıldı: “34 yaşındaki Abdullatif Yağızay eşi ve 7 çocuğuyla birlikte Nusaybin ilçesi Akarsu Beldesi’ne bağlı Kurke Köyü’nde yaşıyordu. Ağır baskılar nedeniyle 1995 yılının Ağustos ayında ilçe merkezine göç etmek zorunda kaldı.
Abdullatif Yağızay, Nusaybin’de gündelik işlerde çalışıyordu. 18 Kasım 1995 günü komşusu için çalışırken, bulunduğu yere saat 11.00 sularında sivil giyimli ve telsizli polisler geldi. ‘Ekrem Yağızay sen misin?’ diye sordular. Kimliğini gösterdi, ‘Ben Abdullatif ‘im’ dedi. ‘Sen Ekrem’sin, o zaman kimliğin sahte’ diyerek onu mavi bir otomobile bindirip götürdüler.”

Yağızay’ın gözaltında kaybedilmesine yargının sunduğu destek ise şu ifadelerle anlatıldı: “Aile Nusaybin Emniyet Müdürlüğü’ne başvurdu. Önce gözaltına alındığı reddedildi. Yağızay Ailesi ısrar edince sonraki başvurulardan birinde Abdullatif Yağızay’ın Mardin İl Jandarma Komutanlığı’na götürüldüğü söylendi. Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığı ise ailenin başvurusuna, Yağızay’ın gözaltına alındıktan 3 gün sonra serbest bırakıldığı cevabını verdi. Abdullatif Yağızay’dan haber alınamaması üzerine tekrar savcılığa başvuran ailenin dilekçesi işleme konmadan iade edildi. Olayla ilgili soruşturma açılmadı. Ailesinin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. 21 yıldır Abdullatif Yağızay’ın akıbetini açığa çıkartmayı ve faillerini cezalandırmayı hedefleyen etkin bir soruşturma yürütülmedi.”

Basın açıklaması Yağızay’ın kaybedilmesinde sorumluluğu olan devlet yetkilileri hatırlatılarak sonlandırıldı.

Polis bu haftaki eylemi de demir bariyerlerle çevirerek alana girenlere üst araması yaptı. Eylemi izlemek isteyenler de “Burada bekleme yapma” denerek engellendi.

 
§