18 Kasım 2016
Sayı: KB 2016/43

Tek çıkış yolu devrimci direniştir!
Faşizm, demokrasi mücadelesi ve devrim
Bakanlık kararının ardından derneklere OHAL mührü
“OHAL’inizi de mührünüzü de tanımıyoruz!”
"Sokakları, alanları mühürleyemezler!"
“Baskıya karşı direnmek haktır ve meşrudur!”
Erdoğan’dan yeni bir “U” dönüşü
Gün Kürt halkıyla dayanışmayı büyütme günüdür!
Ekim Devrimi ve ulusal sorun
Ekim Devrimi ve devrimci parti
Bir bankanın raporu ve Ekim Devrimi’nin yadsınamayan anlamı
Gerici savaşlar, ‘insan hakları’ ve ‘sivil’ ölümleri
Kapitalist dünyadan sefalet manzaraları
AKP’nin 2017 programı
“Fiili mücadeleyle hakkımızı kazanacağımıza inanıyoruz!”
Günsan işçileri üretimi durdurdu
İstanbul Üniversitesi direnişi üzerine
20 Kasım Uluslararası Çocuk Hakları Günü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan’dan yeni bir “U” dönüşü

 

Sanki başka bir seçeneği varmış gibi Türk sermaye devletinin cumuhurbaşkanı; “Biz ne yaptık? Seçim öncesinde sayın Trump ya da sayın Clinton ile gidip görüşme yapalım demedik. ‘ABD halkı kimi seçerse onunla çalışırız’ dedik. Birisiyle görüşüp, diğeriyle görüşmesek olmazdı” dedi. Ve hemen ABD’nin yeni başkanı Trump’a yani yeni efendisine övgü dolu mesajlarını yolladı. Öyle ya, “Trump, FETÖ’den falan para alarak seçimi kazanmadı ki. Mali gücü vardı, kampanyasını büyük oranda kendi imkânlarıyla yaptı. Diğer tarafla ilgili olarak, onların malum yapıdan para alındığına dair söylentiler basına da yansıdı. Bu iddiaların inceleneceğine dair haberler de var.”

Daha önce Trump’a yönelik beylik sözlerde bulunan Erdoğan’ın böylesi “U” dönüşü kimse için şaşırtıcı değildir. Ne demişti Trump için Erdoğan? Trump’ın, “Müslümanların ABD’ye girişini engellemek, kapıları kapatmak” minvalli seçim vaatleri karşısında, Mecidiyeköy’deki Trump Tower’ın açılışına katılmış olmayı “hatalı” bulmuş, hatta binanın adının değiştirilmesini istemişti. Oysa şimdi Trump başkan seçilince işler değişti. Seçimlerin hemen ardından telefonla arayıp, ilk yurtdışı gezisini Türkiye’ye yapmasını istedi. Ayrıca hemen kendini göstermek isteyen uşak misali, Trump’a yönelik gösteri yapanlara saldırdı. Bunların Amerika’nın “üst aklının” oyunları olduğunu, sokağa çıkanların çoğunun yakın bir zamanda Trump’tan randevu için sıraya girerlerse şaşırmayacağını söyleyerek, kendisi gibi diğerlerinin de eninde sonunda hizaya geleceğini itiraf etmiş oldu.

Ne de olsa Trump “büyük” ABD’nin yeni başkanıdır! Ve Türk sermaye devletinin ABD emperyalizmiyle kölece bağları bulunmaktadır. Tarihin ironisi işte! Emperyalizme bağlı olanlar “U” dönüşlerini sıklıkla yaparlar. Kendini Müslümanların lideri gibi göstermeye meraklı olan ve kendi tabanına dönük sürekli bu yönlü propaganda yapan Erdoğan için yine de zor bir durum. Zira “İslamofobi” ile ilgili her konuda söz söylemeye meraklı olan Erdoğan ve AKP, Müslümanlara yönelik ayrımcı tavrını açıkça ortaya koyan Trump ile iyi geçinmek, kendini beğendirmek zorunda. Aslında Erdoğan için çok da sorun olmaz, zira buna alışkın olduğunu Putin özründen de görmüştük.

Türkiye’nin özelde ABD emperyalizmiyle ilişkisi kişilerle, hükümetlerle değişecek türden olmayan bir ilişkidir. Bu bir kapitalist devlet politikasıdır. Türk sermaye iktidarı, sırtını emperyalizme dayamıştır. Türkiye emperyalizmle ekonomik, siyasal vb. alanlarda çok yönlü bağımlılık ilişkileri içindedir. Bundan dolayı böylesi kölece bağımlılık ilişkilerinden kurtulmak ancak toplumsal bir devrimle olabilir.

 

 

 

 

İstikrar sadece sermayenin sözcüsü AKP’nin yalanlarında var!

AKP’li her bakan, her milletvekili ve tabi ki ebedi başkanları Erdoğan, ülke ekonomisinin istikrarı üzerine, istikrarlı bir şekilde yalan söylüyor. Gerçekliği işçi, emekçi biliyor, sermaye sözcüleri de satır aralarında söylüyorlar. Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek bazen, AKP’nin istikrarlı yalan geleneğine uymayan şekilde, ekonomide bir durağanlıktan söz ediyor.

Yine istikrarlı bir şekilde yalan rakamlar yayınlayan TÜİK, bütün çabasına rağmen, ekonomideki kötü tabloyu gizleyemiyor. Pazarda zorunlu tüketim mallarının tümü 1 yıl önceye göre en az yüzde 50 oranında zam almışken TÜİK’in rakamları yüzde 10’u bulmuyor. Yine de bu rakam bile bir enflasyon artışını ifade ediyor. İşsizlik ha keza. TÜİK’in rakamları yine yalanlarla yüklü olmasına rağmen, onun verilerinde bile işsizlik artıyor.

Erdoğan birkaç yıldır başta Merkez Bankası olmak üzere, bankalara “faiz oranlarını düşürün”, diye feryat etti. Faiz oranları düşürülmedi. Kredi alımı, beraberinde konut, araba alımı da düştü. Pazar daha daraldı kriz derinleşti. Tek düşen ev ve araba alımı değil. Haberlerde hep bunlar söylendiği için, bu ikisi öne çıkıyor. Bir süredir, faiz oranları nispeten düşürülüyor. Ev, araba alımları da artmış görünüyor. Faiz indirimi sadece konut ve taşıt kredilerinde değil, kredi kartlarında da yapılıyor. Bankalar işçiye, emekçiye kredi kartı vermek için yarışıyor. Çünkü 1300 lira asgari ücretle, bakkala yazdırmadan ya da kredi kartıyla borç yapmadan ekmek alışı bile mümkün değil. Ekonomiyi canlandırmak için kredi kartı borcu yapmakta kolaylıklar sağlamak, sermaye için zorunlu hale geldi. Ki bu krizi daha da derinleştiriyor, ama şimdilik erteliyor.

Son olarak Erdoğan, Tuzla’da enerji gemisi uğurlama töreninde konuştu. Ekonomi üzerine her zaman olduğu gibi üst perdeden sözler söyledi. Patronlara mesajını konuşmasının sonunda verdi; “Türkiye kendisine inanan, yatırım yapan hiç kimseyi mahcup etmedi. Uluslararası yatırımcıların önemli bölümü bunun için yatırımları sürdürüyor. Kendi iş adamlarımıza da aynı çağrıyı yapıyorum. Yatırımlarınızı ertelemeyin, tereddüde düşmeyin, geç kalırsanız pişman olursunuz. Uluslararası yatırımcıların güvendiği Türkiye’ye kendi iş adamlarımızın dört elle sarılması, yatırımları erteleme noktasında böyle bir yanlışa düşmesi sadece onlara kaybettirir.”

Sermaye medyasının haberlerinde bile, yabancı yatırımcının Türkiye’ye gelmediği, hatta kaçtığı söyleniyor. Bu durumda Türk sermayesinin yatırımı daha özel bir önem kazanıyor. Erdoğan’ın yatırım yapmakta geç kalmayın sözü, yalanları gerçeğe dönüştüren bir cihazdan geçse, “ne olur bir an evvel yatırım yapın”, diye çıkardı. Erdoğan krizi sermayeye fatura etmeye çalışmıyor. Tersine yerli sermayeye yatırım yapın ki ekonomi canlansın, krizi emekçilere fatura edebilme koşulları gelişsin, diyor.

İşçi, emekçiler ise krizin faturasını ödememek için yer yer direnmeyi seçiyor. Parça parça mevzi direnişler yaşanıyor. Fakat hem sosyal yıkım saldırılarını geri püskürtmek, hem de toplumun üzerine çöreklenen koyu karanlığı parçalamak ancak birleşik, topyekûn direnişle mümkün olabilir. Bu nedenle bugün yakıcı, hatta yaşamsal ihtiyaç sınıfın birliğini sağlamaktır.

M. Kurşun

 
§