8 Nisan 2016
Sayı: KB 2016/14

Gündem: Devrimci 1 Mayıs
Miadı dolan işbirlikçiye burun sürtme operasyonu
4 Nisan ‘utanç günü!’
Emperyalist kapitalizmin ahlaki çöküntüsü!
“Cizre’de 665 kişi katledildi”
Direnişin 1 Mayıs’ına!
Devrimci olmayan her şey çürür!
Kastaş’ta direniş devam ediyor
Yeni Çeltek işçileri açlık grevine başladı
Üç ayda 415 işçi iş cinayetinde katledildi
İşçi-emekçi kadınlar haksız ve kirli savaşlara neden karşı çıkmalıdır?
Kiralık işçi yasa tasarısı
Gençliğin geleceği ve özgürlüğü kavga alanlarında
Meslek liseliler buluşuyor!
Sultanın mühimmat deposu
Suriye’de “siyasi çözüm” dansı
Suudi Arabistan’ın “İslam İttifakı”
“Sokaklar fırçamız, alanlar paletimizdir”
Pablo Picasso’yu ölümünün 43. yılında saygıyla anıyoruz!
Osmanlı’dan bugüne Bursa’da emek ve işçi hareketleri
Talat Türkoğlu’nun failleri cezalandırılsın!
1 Mayıs'ta alanlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sınıf mücadelesi ayrıştırıcıdır!

Devrimci olmayan her şey çürür!

 

Sınıflar mücadelesi doğru bir çizgi üzerinde seyretmez. Kimi zaman durağanlaşan bir seyir içinde ilerlerken, kimi zaman açık çatışma biçimini alır. Sınıfların güç dengesinin ve çelişkilerin keskinliği bu durumu belirleyen temel etmendir. Her dönem, çatışmanın şiddetine göre mücadele araçları ortaya çıkartır. Bir sınıfın diğerinin üzerinde üstünlük kurması bu araçları gündelik yaşamda kullanma başarısı ile ölçülür. Sınıflar mücadelesi her alanda ve süreklidir. Durağan süreçlerin “ilericileri-öncüleri”, yaşamın temel akışı ve ihtiyacının özneleri ve yol göstereni olabilmek durumundadır.İlericiliği, öncülüğü” belirleyen temel kriter toplumsal yaşamın pratiği ekseninde nerede durulduğudur. Önde durabilmek devrimci bir bakış ve buna uygun bir pratik ile olanaklı olabilir. Tersi durumda sınıflar mücadelesinin gelişim seyri dışında kalmak, sınıf kitlelerinin genel pratiğinin gerisine düşmek, “ilericilik-öncülük” adına gericileşmek kaçınılmazdır. Tıpkı bugün reformist/icazetçi sendikal anlayışların içine düştüğü durum gibi.

İçinden geçtiğimiz süreç, çelişkilerin ve bunun doğal sonucu olan çok yönlü krizlerin keskinleştiği, sınıflar mücadelesinin kızıştığı bir dönemi ifade etmektedir. Bir yanda sermaye sınıfının ardı arkası kesilmeyen ekonomik, sosyal, siyasal saldırıları devam ediyor. Çalışma ve yaşam koşullarını doğrudan etkileyen bu saldırı dalgası ile köle işçilik uygulaması hayata geçirilmeye, taşeronluk yaygınlaştırılmaya, güvencesiz, esnek, kuralsız çalışma genel uygulama haline getirilmeye çalışılıyor.

İşçiler cephesinden ise bu saldırılara giderek güçlenen bir karşı koyuş ve direniş örnekleriyle yanıt üretilmeye çalışılıyor. Çelişkiler derinleştikçe, çelişkilerin yarattığı sorunlar zincirine karşı tepki birikiyor, fırsatını bulduğu ilk anda ise kendini dışa vuruyor. Şu sıralar sıklıkla gördüğümüz fabrika eylemleri ve direnişleri yeni bir sınıf hareketinin mayalandığı, deneyim kazandığı, dönemin ihtiyacına yanıt üretme çabası içinde yeni araç ve mücadele yöntemleri ortaya koyduğu süreçler olarak yaşanıyor.

Yasal ve fiili engellerle işçi sınıfını hareket edemez hale getirmeye çalışan sermayeye karşı fiili, meşru mücadele yöntemleri işçiler açısından hak kazanmanın temel mücadele biçimi olarak öne çıkıyor. Greif’ten Metal Fırtına sürecine, tek tek fabrikalardaki hak gasplarından işten atma saldırılarına kadar bir dizi örnekte görüldüğü gibi işçiler üretimden gelen güçleriyle direnmeyi, fabrika zeminlerinde birliklerini kurmayı öğreniyorlar, hayata geçiriyorlar.

İşçi sınıfı için her direniş bir okuldur. Gelişen süreçlerde mücadele etmeyi, birliğini kurmayı öğrenen işçiler aynı zamanda dostunu, düşmanını da yakından tanıma fırsatı yakalıyor. Yıllardır sendikaların başına çöreklenmiş bürokratik yapıların esasta engelleyici, mücadeleyi zayıflatıcı misyonlarını yakından görüyor, tanıyor ve mücadele hedefi haline getiriyorlar.

İşbirlikçi/ihanetçi sendikaların sınıf mücadelesine düşman, sermaye yanlısı tutumları biliniyor. Reformist/icazetçi çizgideki sendikal bürokrasi de, yeni dönemin gelişen sınıf hareketi ve ihtiyacı karşısında gericileşmiş, işçi sınıfının önünde aşılması gereken bir barikat olduğunu defalarca tescillemiştir. Yıllardır “işçilerin geri bilinci” demagojisine sarılarak mücadele kaçkınlığına soyunanlar, koltuklarını bırakmamak için binbir türlü ayak oyunu ile kitleleri avutmaya çalışanlar, göstermelik adımlarla sınıf mücadelesine itfaiyeci olarak yaklaşanlar, masa başında ahkam kesip alanlardan kaçmaya devam ediyorlar.

İşçi sınıfı bir dizi alanda kendi öz deneyimi ve potansiyeli ile mücadele gücü ve kapasitesini güçlendirirken, fiili olarak üretimden gelen gücünü kullanarak hak talep ederken, işten atılan arkadaşlarına sahip çıkarken ileriye sıçramaya devam ediyor, yeni ve güçlü çıkışların olanaklarını arttırıyor.

Sınıfa yönelik kapsamlı saldırıların gündemde olduğu böylesi bir dönemde, reformist/icazetçi sendikal anlayışlar bol keseden attıkları nutukları unutmuş, “kırmızı çizgilerini” aşmış bulunuyorlar. Köle işçi büroları düzenlemesi, kıdem tazminatının gaspı, taşeron ve güvencesiz çalışma uygulamaları karşısında, “durumu kurtarma” girişimleri dışında neredeyse hiçbir şey yapmıyorlar. Yapmaya da nefesleri yetmiyor. Gelişen sınıf mücadelesini dizginlemek için sermaye ve uzantıları düşmanca tutumlarla yaklaşırken, reformist/icazetçi sendikal anlayışların da dizlerinin bağı çözülüyor, konumlarını kaybetmeme pahasına gericileşiyorlar.

İşçi sınıfı hareketi tarih boyunca olduğu gibi bugün de kendi deneyimini ve birikimini yaratarak ilerliyor. Durgun dönemin yol arkadaşları, hatta sınıfın “öncüsü” olarak ortaya çıkanlar, yaşamın maddi zemininin ortaya çıkarttığı dinamiklerin değiştirici gücünün karşısında eriyor, devrimci sınıf hareketine karşı dalga kıran görevini üstleniyorlar. Sınıf hareketi küçük fırtınalar yaratarak ilerlerken, önünde ne varsa yıkıp geçecek olan kasırgalara hazırlanıyor.

İşçi sınıfı saldırılar karşısında her fırsatta mücadele isteği ve gücünü ortaya koyuyor. Bir dizi fabrikada direniş pratiğini hayata geçiriyor. Dün Greif işçilerinin fabrika işgalini “macera” olarak görenler, sınıfın yeni maceralarını ellerinden gelirse engellemeye çalışıyor, en iyi ihtimalle boş gözlerle izlemeyi tercih ediyorlar. Yaşamın dönüştürücü gücü olan sınıf mücadelesinin ilerleyişine ayak direnemez. Ayak diremeye çalışanlar, çürümeye ve yok olmaya mahkumdur.

O. Ekim

 

 

 

 

Taksim 1 Mayısı’na yine keyfi yasak

 

İşçi sınıfının haklarını gasp etmekte tereddüt etmeyen ve son dönemde de “müjde” aldatmacaları içerisinde yeni saldırı yasalarıyla sömürü koşullarını ağırlaştırmayı hedefleyen sermaye iktidarı, 1 Mayıs’a yönelik de keyfi “yasak”ları yine hayata geçirdi. Taksim’de 1 Mayıs kutlaması için yapılan başvuru, valilik tarafından keyfi olarak geri çevrildi.

Mart ayı içerisinde Taksim’de 1 Mayıs kutlaması için İstanbul Valiliği’ne başvuru yaptığı belirtilen Memur Sen’in talebi reddedildi. Yasağa gerekçe henüz öğrenilemezken, geçtiğimiz yıllarda “kamu düzeninin aksaması”, “trafiğin engellenmesi”, “güvenlik” gibi bahaneler öne sürülüyordu. Devletin kendi sözcüleri, emperyalist tekellerin sözcüleri, ABD’li şefleri vb. sermaye iktidarının önde gelen sözcüleri için bütün bu bahaneleri çiğneyen devlet, mevzu işçi sınıfının çıkarlarına gelince ise bunları yasağın bahanesi olarak gösteriyor.


 
§