25 Aralık 2015
Sayı: SYKB 2015/01 (48)

Zorbalığa karşı direniş, gelecek için mücadele!
Baskı ve zorbalığa karşı birleşik mücadeleye!
Kürtler cephesinden 2015 yılı...
Kürt halkıyla dayanışma seferberliğine!
Kürdistan’da saldırılara karşı direniş büyüyor
Geçici gerilim son buldu
Kamu alanında yeni saldırılar ve görevler
2015 fiili direnişlerle geçti
Sınıf çalışmasının sorunları üzerine
Tekstil işçisi sefalet koşullarına mahkûm değildir
“Adliye işçilerinin onurlu direnişini destekliyoruz!”
NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - 3 - H. Fırat
Sermaye devletinin dış politika sefaleti
Avrupa’da Kürt halkıyla dayanışma
İsrail Filistinlilere yönelik saldırılarına ara vermiyor
“Siz neden ölmediniz?” mesajı
19 Aralık Katliamı eylemlerle lanetlendi
Sınıf devrimcilerinden 19 Aralık anmaları
Erbay ve Öter Gazi’de uğurlandı!
“Çeyiz hesabı”ndan sömürü ve soygun çıktı!
Gözaltında, cezaevlerinde cinsel şiddet artıyor
Yaşar Nezihe Bükülmez
DGB İstanbul İl Meclisi toplandı
Gençlerin önünde iki seçenek var
“Ölmeyi bildiğimiz sürece özgürlük yok olmaz!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamu alanında yeni saldırılar ve görevler

 

Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu başkanlığında 30 Kasım tarihinde gerçekleştirildi. Toplantıda Bakan Soylu’nun dile getirdikleri bir kez daha ‘kamuda reform’ adı altında kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması ve çalışma yaşamının esnekleştirilmesine dönük yeni bir saldırı dalgasının kapıda olduğunu ortaya koydu.

Yılın ilk aylarında Erdoğan Tüm Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜMSİAD) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada patronlara seslenerek “İki şeyiniz vardır. İhbar tazminatını ödersiniz, kıdem tazminatını ödersiniz. Memnun değilseniz kapıya koyarsınız. Öyle mi? İlanihaye çalıştırmaya mecbur musunuz? Bu yeni anayasa ile birlikte memur işçi ayrımını da ortadan kaldırmak lazım” diyerek kamuda yapılmak istenen düzenlemenin ana hedeflerini ortaya koymuştu. Davutoğlu ise 1 Kasım seçimleri öncesinde TRT’de katıldığı bir programda “Memurluk. Emekliliğine kadar korunak altında, çalışmasa dahi devlet ödeme yapmak zorunda. Bu çalışma performansını etkilememeli. Devlet de şunu diyebilmeli, çalışmıyorsun ya da yanlış çalışıyorsun” sözleri ile kamu hizmetlerinin etkin olarak sunulamamasını kamu emekçilerinin ‘tembelliği!’ ile açıklama yolunu tutmuştu. KPDK toplantısında ise bu söylemler inceltilerek sunuldu ve ‘etkinlik, verimlilik’ gibi kavramlar arkasına gizlendi.

Önümüzdeki dönemde kamu hizmet alanına dönük kapsamlı bir saldırı dalgasının kapıda olduğu, bu saldırı dalgasının ana ekseninin kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması ve buna eş güdümlü olarak da kamu emekçilerinin sınırlı iş güvencesinin ortadan kaldırılması olduğu biliniyor. Ne var ki, kamu emekçileri nezdinde, bu saldırı dalgası karşısında halihazırda ‘kırmızı çizgiler’ konulmaktan öteye herhangi bir hazırlık bulunmuyor.

Cilalı ‘reform’ ve Memur Sen

Kamu kurumlarının özelleştirilmesine hız verecek, kuralsız çalışmayı yaygınlaştıracak ve kamu emekçilerinin iş güvencesini daha da sınırlandıracak ‘reform’ların cilalanarak sunulacağından şüphe yok. Yıllık izinler, kadroların yeniden düzenlenmesi, kimi özlük haklarda göstermelik iyileştirmeler ile ‘paralel yapı’, ‘verimlilik’ vb. söylemler eşliğinde hayata geçirilecek olan kapsamlı saldırıların meşrulaştırılmasında yandaş Memur Sen’in de büyük bir çaba göstereceği açık. KPDK toplantısında, ‘iş güvencesi kırmızı çizgimiz’ diyen Memur Sen’in performans sistemine ve ‘rekabet’, ‘verimlilik’ vb. adlar altında kamu kurumlarının ‘işletme’ haline dönüştürülmesine, kamu-özel ortaklığı gibi uygulamalara hiçbir itirazı yok. Kısacası yeni saldırı dalgasının hayata geçirilmesinde ve kamu emekçilerinin yeni düzenlemelerle ilgili maniple edilmesinde sermaye işbirlikçisi Memur Sen misyonuna uygun davranacaktır. AKP eliyle beslenip büyütülen ve kamu emekçileri hareketinin ehlileştirilmesinde önemli bir rol üstlenen Memur Sen’in başka bir yol tutturması da beklenemez.

Keskin söylemler saldırıları göğüslemeye yeter mi, ya da KESK nerede?

KPDK toplantısında KESK, AKP hükümetinin kamuya dönük saldırı programına cepheden karşı durdu. Toplantıya KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse katıldı ve hükümetin amaçlarını teşhir ettikten sonra “Biz KESK olarak, ‘reform’ adı altında gündeme getirilen bu saldırılara karşı geçmişte olduğu gibi bugün de kararlı bir şekilde mücadele etmeye, kamu alanını toptan tasfiye etmeyi hedefleyen her türlü girişimin karşısında olmaya devam edeceğiz” dedi.

KPDK toplantısının üzerinden neredeyse bir aylık zaman dilimi geçmiş olmasına karşın toplantıda keskin söylevler çeken KESK, saldırı hazırlıklarına karşı hiçbir hazırlık ve çalışma başlatmış değil. Öyle ki, kamu emekçilerini yeni saldırı dalgasına karşı uyarmak ve aydınlatmak yönünde dahi atılmış herhangi bir adım bulunmuyor. Buradan akla KESK’in geçmiş dönemleri; saldırı yasaları meclise gelene kadar beklediği, yasa meclise geldikten sonra ise yapacak bir şeyinin kalmadığı dönemler geliyor. Uzun zamandır gerek saldırı yasalarına, gerekse de toplu sözleşme dönemlerine dönük olarak KESK’in -refleks eylemler dışında- bir mücadele çizgisi bulunmuyor. Eğer kısa süre içerisinde KESK ve bağlı sendikalar, kapsamlı bir mücadele hattının örülmesine dönük hazırlıklar yapmazsa, yasa meclise geldiğinde eylem çağrıları yapılsa bile bunun saldırıları göğüsleme sonucunu doğurmayacağı açık. Kısacası KESK bugünden kurullarını toplamaz, bölge toplantıları örgütlemez, kamu emekçilerini aydınlatmaya dönük bir çaba içerisine girmez ve kapsamlı bir mücadele programı ortaya koymazsa saldırı yasalarını püskürtmek olanaklı olmayacaktır.

Çözüm: taban dinamizmini açığa çıkarmak

Sendikaların toplantılarında hemen herkes KESK’i ve sendikaları eleştiriyor. Birileri eleştirirken diğerleri ya eleştirileri sürdürüyor ya da eleştirilere onay veriyor. Denebilir ki, sendika şubelerinde yapılan toplantılarda KESK’i eleştirmeyen yok! Herhangi bir sendikal gruba üye olsun veya olmasın, tüm yönetici kademelerde bulunanlar ve işyeri temsilcileri koro halinde KESK’i ‘bir şey yapmamak’ ile suçluyorlar. Sanki KESK ve bağlı sendikalar, bu eleştiricilerin dışında bir yapıymış gibi! Nasıl ki KESK’te uzun yıllardır ‘protestocu-refleks’ eylem tarzı hakim hale gelmişse, gruplarda ve öncülerde de ‘eleştiricilik’ bir çizgi haline gelmiş bulunuyor. Ne gariptir ki bu eleştiriciler, tersinden KESK’ten gelen çağrılara da pek kulak vermiyorlar. KESK’in çağrısını yaptığı son bölge toplantıları bu durumu ortaya sermeye yetiyor.

Eleştiricilikten de, KESK’in ‘protestocu’ çizgisinden de bir an evvel sıyrılmalıyız. Eleştiri elbette ki gerekli. Fakat eleştiri, ‘ne yapılmalı’ sorusuna yanıt üretmek ve yapılacak işler için kolları sıvamak için yapılıyorsa anlamlı. Saldırı yasaları karşısında işyerlerini harekete geçiren, taban dinamizmini açığa çıkartan bir tutuma ihtiyaç var. Bugün eleştiricilikte başa güreşen sendikal grupların önüne koyması gereken tutum da budur. Eleştirinin samimiyetinin ölçüsü de budur. Aksi bir durum saldırı yasalarının göğüslenememesinin sorumluluğunu KESK’le birlikte taşımak anlamına gelecektir.

Sosyalist Kamu Emekçileri


 
§