10 Nisan 2015
Sayı: KB 2015/14

Taksim rüzgarından kaçanlar!
Taksim 1 Mayısı'nı bekleyenlere...
Ne seçim, ne meclis; çözüm örgütlü mücadelede!
Avukatlar: Baronun anlaşmasını tanımıyoruz!
“Haklarımızı ve kazanımlarımızı koruyacağız!”
Faşist saldırılara karşı emekçilerin öfkesini örgütlü hale getirelim!
Emekçiler onurlarına sahip çıktı!
Ölü gözünden yaş beklemek ve GMİS Genel Kurulu
Genel kurula koltuk kavgaları damga vurdu
Soma davasını kırılma noktası yapmak... - T. Kor
AKP’den sermayeye istihdam
Taşeron İşçiliğe Karşı Mücadele Kurultayı gerçekleşti
Taşeron İşçilerinin Birliği için ileri!
“İŞGAL: 60 Uzun Gün”
Metal grevinin ardından...
DİSK/TEKSTİL ve işçi satıcılarının it dalaşı - B. Seyit
Yeni bir döneme doğru
Sisi'nin Mısır'ı: Körfez'in parasıyla emperyalizme bekçilik
Yemen saldırısı ve Ortadoğu'da nüfuz mücadeleleri
İran, ABD ve Kral Selman'ın yaveri
Paskalya yürüyüşleri, emperyalist savaşlara ve faşizme öfke
İÜ öğrencileri Mahmut Ak'ı tanımıyor!
Hasan Ferit davasında 6 çeteci serbest
Çiçeğine karnaval düzenlenen portakalın dallarında ceset açıyor
1 Mayıs’ta alanlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yemen saldırısı ve Ortadoğu'da nüfuz mücadeleleri

 

Suudi Arabistan öncülüğünde 10 Arap ülkesinin oluşturduğu koalisyon güçlerinin Yemen’e başlattıkları saldırı devam ediyor. ABD’nin izni ve desteğiyle başlayan Yemen saldırısı, Ortadoğu gündemini yeni bir cephede tekrar alevlendirdiği gibi uluslararası çapta yeni gelişmelerin önünü açmış, mezhepsel çatışmaların alanını genişletme riskini arttırmış bulunuyor.

Husilerin Sana’yı ele geçirmesi, Körfez rejimleri, ABD ve İsrail açısından statükoyu bozan bir gelişme olmuştu. Husilerin Aden yürüyüşü de Suudiler için müdahaleyi “kaçınılmaz” hale getirdi. Zira bu, arka bahçelerini tamamen kaybetmeleri anlamına geliyordu. Daha önemlisi, Aden Körfezi’nden Kızıldeniz’e açılan stratejik Babü’l-Mendeb Boğazı’nın farklı bir nüfuz alanının kontrolüne geçmesi anlamına geliyordu.

"Kararlılık Fırtınası" adıyla Yemen’e karşı yapılan saldırı, Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Adel el-Cebir’in deyimiyle "Amerika’nın bilgisi ile ve aylar önceden yapılan görüşmelerden sonra düzenlenmiştir." Suudi Arabistan ve ABD arasındaki görüşmelerin son haftalarda daha sık bir şekilde düzenlendiğini belirten el-Cebir, bu saldırıları "Yemen halkına destek vermek ve meşru yönetimi tekrar iş başına getirmek amacı ile gerçekleştiğini" söyledi ve saldırının gerisinde ABD’nin olduğunu da itiraf etmiş oldu.

İliklerine kadar çürümüş çağdışı bir ortaçağ rejimi ve ABD kuklası olan Suudi Arabistan, Yemen saldırısıyla ilgili olarak biri stratejik, diğeri de hukuki nitelikte olmak üzere iki gerekçe öne sürüyor. Saldırının stratejik gerekçesini "İran’ın Yemen’i işgal ettiği, Yemen’de oluşan bu yeni durumun Suudi Arabistan’ın ve tüm Körfez bölgesinin güvenliğini tehdit ettiği" iddasına dayandırıyor. Dolayısıyla Yemen müdahalesi ile Bab el-Mendeb Boğazı’nın, yani dünya ticaretinin yüzde 65’inin güvenliğini de temin ederek ‘’küresel istikrara’’ hizmet etmiş olduğunu iddia ediyor. Yılda 40 bine yakın geminin geçtiği bu boğazın yıllık 2 trilyon dolara yakın bir ticari hacminin bulunduğu, öte yandan 32 km genişliğindeki Bab’ül Mendeb’in, Kızıldeniz’i Hint Okyanusu’na bağladığı ve bu boğazı kullanan on binlerce geminin Asya’dan Afrika’ya geçebildiği düşünüldüğünde saldırının emperyalistler açısından stratejik önemi de anlaşılmış olur. Saldırının hukuki gerekçesini de işbirlikçi Mansur Hadi’nin cumhurbaşkanlığının ‘yasallığını’ ve ‘meşruluğunu’ vurgulayarak bu müdahaleyi ‘Yemen Cumhurbaşkanının talebi’ ile açıklıyorlar.

“İran’ın, Suudi Arabistan ve tüm Körfez bölgesinin güvenliğini tehdit ettiği’’ ve “Küresel istikrara hizmet’’ etmek gibi ulvi amaçlar taşıdığı için Yemen’e yapılan saldırının hemen ardından ‘Birleşik Arap Ordusu’ ya da işlevine uygun biçimde söylemek gerekirse Arap NATO’su kurma kararı alınmış oldu. Mısır’ın Şarm eş-Şeyh kentinde toplanan Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi, Arap NATO’sunun görevini "Üye ülkelerin ve Arap milletinin güvenliğinin doğrudan tehdit edilmesi durumunda hızlı müdahalede bulunacak ortak askeri gücün görevi, terörle ve terör örgütlerinin faaliyetleri ile mücadele için acil müdahale etmek, barışın korunması çalışmalarına destek vermek, insani yardım faaliyetlerinin ve sivillerin güvenliğini sağlamak" olarak tanımladı.

Krizin nedeni ve saldırının ön süreci

Yemen, Arap Yarımadası’nın en yoksul ülkesi, Husiler ise en yoksul topluluğudur. Nüfusun yüzde 40'ını oluşturduğu söylenen Husiler uzun yıllardır demokratik haklarının tanınması uğruna mücadele etti. Özellikle 90’ların ortasında güç kazanan Husiler, 2003’te ABD’nin Irak’a müdahalesiyle anti-Amerikan ve anti-İsrail bir kampanya yürüterek yükselişini sürdürdü. Yemen, 2011 yılında ‘Arap Baharı’nın derinden sarstığı ülkelerden biriydi. Yemen’deki halk hareketinin hem ekonomik ve sosyal temelleri vardı. Husiler de bu isyanın içindeydi ve önemli bir güce ulaşmış bulunuyorlardı. 2014 yılının Temmuz ayı sonlarında başkent Sana’da yoksulluğu ve yolsuzluğu protesto eden gösteriler başladı. Eylül ayı sonlarına doğru başkentin birçok sokağı gibi birçok devlet kurumu Husi milislerinin eline geçti. Bu süreç içinde bazı Sünni aşiretler de Husilere katıldı. Şubat 2015 itibariyle de yönetime el koyduklarını ilan eden Husiler, ‘Devrim Komiteleri’ni 551 kişilik yeni bir parlamento kurmakla yetkilendirildiğini belirttiler.

Husilerin yönetime el koymasıyla İran’ın bölgede etkisini güçlendireceği ve İran etkisindeki bir Yemen’in bölgesel dengeleri sarsacağını düşünen Suudi Arabistan gericiliği, ABD’nin onay ve desteğiyle birçok Arap ülkesini de yanına alıp Yemen’e saldırarak yeni bir mezhep savaşının önünü açmış oldu. Böylece yıllardır Yemen'de yaşanan siyasal ve toplumsal istikrarsızlık yeni bir biçim kazanmakla kalmadı, emperyalist güç odaklarının bölgedeki nüfuz ve hegemonya mücadelelerini de kızıştırmış oldu.

Her biri içinde istikrarsızlık barındıran birçok bölgeler bir yana günümüzde Ortadoğu’da yaşananlar şiddet ve dehşetin çarpıcı pratik görünümünü sunmaktadır. Bölge halklarının yaşadığı acılar ve ödemek durumunda kaldığı bedeller korkunçtur. Emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişkilerin keskinleşmesi ve hegemonya mücadelesinin kızışmasına paralel olarak daha büyük yıkımların yaşanacağı kesindir. Ortadoğu halkları savaşın ateşi içine sürüklenmekte, dinsel, mezhepsel, ulusal ve etnik boğazlaşmalar içinde tüketilmek, emperyalizme köle yapılmak istenmektedir. Şimdi ABD desteğiyle gerici Arap ülkelerinin Yemen’e başlattığı saldırı da bunun yeni bir halkası olmuştur.

Emperyalistler çıkarları gereği Ortadoğu’da her türlü kirli ve karanlık olayı tezgahladığı gibi etnik-mezhepsel çatışmaları kışkırtıyor; rakipleri karşısında ise yeni mevziler elde etmek için kirli itifaklar oluşturmakta ölçü tanımıyor. Öte yandan politika ve oluşturulmaya çalışılan her ittifak; uzlaşma ya da diplomasi için kurulan tüm masalar hızla eskiyor; her gelişme yeni saldırganlık ve savaşlara kapı aralamaktadır. Yemen’de de bu söylenenlere paralel gelişmeler yaşandı ve emperyalizmin Yemen halklarına dayattığı köleliğe karşı başlayan direniş, Körfez ülkelerini de içine alan yeni bir savaşlar silsilesinin habercisi olacak nitelikte.

 

 

 

 

Gerici çeteler saldırıyor!

 

Dinci gerici çetelerin Mısır, Kenya ve Afganistan’da düzenlediği saldırılarda çok sayıda sivil hayatını kaybetti.

Afganistan’ın doğusundaki Host kentinde valilik binası önünde bombalı saldırı yapıldı. Host valisinin istifası için düzenlenen protestolar sırasında gerçekleşen saldırıda en az 20 kişi hayatını kaybederken 40’tan fazla kişinin yaralandığı belirtildi.

Mısır’ın Sina bölgesinde Şeyh Zuveyd bölgesinde bulunan 2 kontrol noktasına ağır silahlar kullanılarak saldırı düzenleyen çetelerle askerler arasında çıkan çatışma sonucunda 10 sivil yaralandı.

Çatışmada 15 çetecinin ve 5 Mısır askerinin öldüğü kaydedildi.

Kenya’da Garissa Üniversitesi’ne baskın düzenleyen El şebar çeteleri, birçok Hristiyan’ı rehin alırken birçoğunu da katletti.

Polis ve asker üniversitenin çevresini abluka altına alırken çete sözcüsü Şeyh Abdiasis Ebu Musab, Reuters’a yaptığı açıklamada “İnsanları ayırdık ve Müslümanları serbest bıraktık. Binanın içinde birçok Hristiyan’ın cesedi var. Aynı zamanda birçok Hristiyan’ı canlı tutuyoruz. Çatışma sürüyor” dedi.

 
§