3 Nisan 2015
Sayı: KB 2015/13

Düzenin aldatmacalarına, faşist baskı ve zorbalığa karşı 1 Mayıs’a hazırlanalım!
İşçi sınıfı seçimlere değil, 1 Mayıs’a hazırlanmalıdır!
Ciddiyet ve samimiyet sınavı
Koltuk sevdalısı sendika ağaları daha hüsranı görmedi!
CHP’nin seçim vaatleri ve gerçekler!
Yargısız infaz bu devletin fıtratında var
Kanlı infazı polis devletine kılıf yaptılar
Roboski’nin katillerinden hayvan katliamı inkarı
Deniz biterken…
DEV TEKSTİL 1. Genel Meclis Toplantısı gerçekleştirildi
Sf Leather Deri’de direniş!
Bakırköy’de grevle sınıf dayanışması
İstanbul ve Mersin’de belgesel gösterimi
BDSP işçi sınıfını ve emekçileri mücadeleye çağırıyor!
Yemen'e saldırı koalisyonuna Türkiye de katıldı
Yemen: Emperyalist ve gerici savaşların yeni durağı
Büyük umutlar, devrimci halk ayaklanmaları ve cüceler
"Jineoloji/kadın" bilimi üzerine... - Ç. İnci
GSS prim borcu taksitlendirmesi: Soygundan sandığa köprü
DGB Mahirler'in mirasını yükseltiyor!
Kayseri'de Kızıldere anmaları
"Bekle bizi İstanbul!" - T. Kor
"Bu resmi siz mi yaptınız? Hayır, bu sizin eseriniz!"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BDSP işçi sınıfını ve emekçileri mücadeleye çağırıyor!..

Çözüm ne seçimde ne mecliste!

Çözüm devrimde,
kurtuluş sosyalizmde!

 

Gündemde yeni bir seçim var. Kimin yöneteceğine güya halkın karar vereceği bu orta oyununa, düzenin egemenleri “demokrasi” diyorlar. Oysa emperyalizmin ve işbirlikçi sermaye sınıfının bir dediğini iki etmeyen, böylece emekçilere kan kusturan bugünkü parlamento ve hükümet gidecek, yerine emekçi düşmanı saldırılara kalınan yerden devam edecek bir yenisi gelecek. Hepsi bu!

Bu demokrasi değil, fakat rezilce bir aldatmacadır.

Onyıllardır bu ülkeyi hep onlar, asalak sermaye sınıfının temsilcileri yönetti. Sağıyla ve sözde soluyla sermaye düzeninin tüm partileri, sırayla hükümetler kurdular. Peki bugüne kadar hangi sorunumuzu çözdüler? Emeğiyle geçinenler açlıktan, işsizlikten ve sefaletten mi kurtuldu? Temel hak ve özgürlüklerimiz mi tanındı? Ülkemiz üzerindeki utanç verici emperyalist kölelik mi son buldu? Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, yozlaşma ve çürüme mi ortadan kalktı? Bu düzen, bu düzenin kokuşmuş partileri, emekçilere bugüne kadar ne verdiler? Bundan sonra ne verebilirler?

Seçim”, “demokrasi”, “hür parlamenter rejim” maskeleri altında oynanan bütün bu oyunlar, mevcut sömürü çarkını döndürmek, bu kokuşmuş düzeni ayakta tutmak içindir. Bu düzende hak ve hukuk da, özgürlük ve demokrasi de, yalnızca bir avuç asalak sömürücü içindir. Her şey onların servetine servet katıp sefahat içinde yaşamasına göre düzenlenmiştir. Bu sömürü düzeninde biz işçilere ve emekçilere tanınan biricik özgürlük, köle gibi çalışıp sefalet içinde sürünme “özgürlüğü”dür.

Yoksulluğumuzu katmerleştiriyorlar!

Tüm yaşadıklarımızın baş sorumlusu, emperyalizme göbekten bağlı işbirlikçi büyük burjuvazidir, onun kokuşmuş kapitalist düzenidir. Devletiyle, hükümetiyle, parlamentosuyla, partileriyle onun adına ülkeyi yönetenlerdir. Amerikancı sermaye iktidarı altında sefaletimiz her geçen gün biraz daha büyümüştür.

12 yılı aşkın AKP hükümetleri döneminde dış borçlar üç kat artmış, 130 milyar dolardan 400 milyar doların üzerine çıkmıştır. Bu 12 yıllık süreçte 465 milyar dolar sadece borç faizi olarak ödenmiştir. Devlet bütçesinin önemli bir bölümünü faiz ödemesi olarak yutan ve 250 milyar dolara ulaşan iç borç yükü de buna eklendiğinde, emekçilere ödetilen faturanın büyüklüğü ortadadır.

Ödendikçe büyüyen bu borç tablosu bile kendi başına Türkiye’nin kapitalist ekonomisinin iflasını göstermektedir. Doğrudan ve dolaylı vergi soygunuyla emekçiden alınanlar, borç faizi olarak düzenli biçimde yerli ve yabancı sermayenin kasalarına akıtılıyor. Sonu gelmeyen acımasız bir soygun mekanizması ile emekçilerin kanı emiliyor.

Ülkede servet-sefalet uçurumu da büyüdükçe büyüyor. Bir yanda artık dünya sıralamasına girebilen yeni dolar milyarderleri, öte yanda milyonların giderek derinleşen yoksulluğu ve sefaleti... Türkiye’nin bugünkü gerçeği işte budur! Resmi rakamlara göre milyonlarca insanımız açlık, 30 milyon civarında insanımız yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Çalışan her iki kişiden biri sosyal güvenceden yoksun durumda.

İşsizlik had safhada ve sürekli tırmanıyor. 3 milyonu resmi, 2,5 milyonu gizli olmak üzere, toplam 5,5 milyona ulaşan işsiz sayısı, çalışabilir nüfusun % 17’si demektir. Ve bu dev işsizler ordusu, işi olan insanımızı da açlık sınırında ve kölece koşullarda çalıştırmak için kullanılıyor.

Eğitim ve sağlık gibi temel haklar sistemli biçimde gasp ediliyor. İşçilerin ve memurların gerçek ücret ve maaşları sürekli düşürülüyor. Emperyalist merkezlerden dayatılan politikalarla ülke tarımı çökertilmiş, emekçi köylülük yıkıma sürüklenmiştir.

Eğitimden, sağlıktan, temel altyapı hizmetlerinden, ücretlerden kıstıkça kıstılar. Bizden kıstıklarıyla borç faizi ödediler, batan banka ve şirketleri kurtardılar, sermayeye servetler aktardılar. Biz yoksullaştıkça sermaye palazlandı. Biz ürettikçe asalak takımının kasaları doldu. Biz sefalet içinde acı çekerken, onlar büyüyen servetler üzerinden sefa sürdüler.

Bu düzenin çarkı işte böyle dönüyor, bu düzende işler işte böyle yürüyor!..

Amerikancı düzen partilerinin programları
bir ve aynıdır!

Emperyalizme göbekten bağlı asalak sermaye sınıfı, bu düzenin gerçek efendisidir. Tüm devlet iktidarı onun tekelinde ve hizmetindedir. Yönetime yön veren emekçilerin iradesi, istemleri ve ihtiyaçları değil, fakat yerli ve yabancı sermayedarların istek ve çıkarlarıdır. Seçim oyunu sonunda kim seçilirse seçilsin, sermayenin programı uygulanacaktır. Bu düzen ayakta kaldıkça işler hep böyle yürüyecektir.

Burjuva siyaseti, hizmetinde olduğu asalak sermaye sınıfı gibi yozlaşmış ve çürümüş çıkar çetelerinin rant kapısına dönüşmüştür. Bu hırsız ve düzenbazların ne dediklerine değil, ne yaptıklarına bakın! Hepsi Amerikancı, hepsi NATO’cudur. Hepsi işbirlikçi burjuvazinin ve emperyalistlerin hizmetindedir. Hepsi emeğin düşmanı, hepsi sermaye uşağıdır. Onların programları bir ve aynıdır. Bu, işbirlikçi sermayenin ve emperyalistlerin baskı, sömürü ve soygun programıdır.

Demokrasi adı altında sahnelenen seçim oyunuyla amaçlanan, bu çıkar çetelerinden birinin ya da birkaçının başa geçerek, “millet iradesi” yaftası altında bu sömürü ve yağma düzenini bir dönem daha sürdürmesidir.

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

Bugüne kadar seçim oyununda kim kazanırsa kazansın, kaybeden hep biz işçi ve emekçiler olduk. Oysa onların sömürü ve zulüm üzerine kurdukları bu düzene hiç de mahkum değiliz. Bizim kendi devrimci alternatifimiz, buna dayalı devrimci çıkış yolumuz var.

Yapmamız gereken, kendi kaderimizi ellerimize almaktır. Örgütlü mücadele yolunu tutmak, sömürücü haramilerin, soyguncuların, hortumcuların, çetelerin düzenine başkaldırmaktır. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için kavgaya atılmaktır. Bu çürümüş sömürü düzenini yıkıp, yerine işçilerin ve emekçilerin gerçek anlamda söz, karar ve iktidar sahibi olduğu yeni bir düzeni, sosyalizmi kurmaktır.

Bunun için, mevcut düzeni tüm kurumlarıyla reddetmeli, işçilerin ve emekçilerin her düzeydeki iktidarı demek olan sosyalist bir işçi ve emekçi cumhuriyeti için savaşmalıyız! Bunun için, emperyalistlerin ve büyük burjuvazinin elindeki mülkiyete el konulması, onların tekelindeki tüm zenginliklerin emekçilere maledilmesi, böylece tüm toplumun hizmetinde kullanılması için mücadele etmeliyiz.

Bu bizim için tek gerçek seçenek, biricik gerçek kurtuluş yoludur!

Amerikancı düzen partilerinden
hesap soralım!

Seçim aldatmacasına karşı işçi ve emekçilere gerçek kurtuluş yolunu tutma çağrısı yapan bağımsız devrimci sosyalist adaylar; “Kokuşmuş düzen partilerine oy verme, hesap sor!”, “Çözüm ne seçimde ne mecliste, çözüm işçi ve emekçilerin devrimci sınıf mücadelesinde! Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!” şiarlarıyla seçimlere katılıyorlar.

Onlar oy avcılığı için değil, fakat yalnızca bu düzenin içyüzünü sergilemek ve gerçek çözüm yolunu göstermek için seçimlere katılıyorlar. Onlar sınıfın devrimci programını savunuyorlar; sınıfın, emekçilerin ve tüm ezilenlerin taleplerini haykırıyorlar. Bizleri bağımsız devrimci sınıf örgütlülüğü ve militan mücadele yoluyla bu kokuşmuş düzeni yıkmaya, yerine eşitliğe ve gerçek özgürlüğe dayalı bir toplum kurmaya çağırıyorlar.

Kahrolsun kokuşmuş sermaye diktatörlüğü!

Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!

 

 

 

 

Bu düzenin ipleri emperyalist efendilerin ellerindedir!

Emperyalist kölelik zincirlerini kırmalıyız!

Türkiye Ankara’dan değil emperyalist merkezlerden yönetiliyor. Ülkemizde iktidarın ipleri emperyalistlerin ellerindedir. Sermaye devleti tüm temel kurumlarıyla emperyalist merkezlerin denetimindedir. Bu ülkenin ekonomisine ve maliyesine IMF ve Dünya Bankası, siyasetine ABD ve AB, ordusuna Pentagon ve NATO yön vermektedir. Medyası onların denetiminde, kültürü onların egemenliği altındadır. MİT’i, kontr-gerillayı, sendika ağalarını, dış politika ve ekonomi uzmanlarını, parti liderlerini onlar eğitmekte, hazırlamakta, açık ya da dolaylı yönlendirmelerle başa getirmektedirler. Bütün düzen partilerinin kâbesi emperyalist güç odaklarıdır. Emperyalistlerin onayından geçmeyenler, desteğini alamayanlar bu ülkede hükümet olamazlar. Hükümet programları her zaman emperyalist güç odaklarının istek, dayatma ve beklentileri gözetilerek hazırlanır. İşçinin asgari ücretini, memur maaşını, buğday fiyatını vb, onlar tespit ederler.

Ülkemiz emperyalizmin bölgesel bir savaş üssü durumundadır. Türkiye’nin dört bir yanı ABD ve NATO’ya ait askeri üs ve tesislerle donatılmıştır. Emperyalistler yıllar boyunca topraklarımızdan kaldırdıkları uçaklarla bölge halklarının tepesine bomba yağdırmışlardır.

Emperyalist siyasal köleliğin temeli emperyalist ekonomik ve mali köleliktir. İkincisini kırmadan birincisini kırma olanağı yoktur. Bu köleliğin sınıfsal dayanağı işbirlikçi büyük burjuvazidir, onun şu ya da bu görünüm altındaki iktidarıdır. Emperyalizme göbekten bağlı işbirlikçi sermaye sınıfı ve onun iktidarı varoldukça, ülkemizin bağımsızlığı ve egemenliği, bölge ve dünya halkları ile barış, eşitlik ve kardeşlik temeline dayalı ilişkiler hayaldir. Onların iktidarı bölgede ve dünyada halklar arasında kalıcı barışın önündeki temel engeldir.

Dolayısıyla, sermaye iktidarını ve gerisindeki emperyalizmi hedef almayan hiçbir mücadele, parti ve program bağımsızlıkçı olamaz. Gerçek bağımsızlık ve egemenlik, ancak sermaye iktidarına son vermekle mümkündür. Emperyalist kölelik ancak toplumsal bir devrimle altedilebilir.

Bu topraklarda bağımsızlık bayrağı işçi sınıfının ellerindedir. Emperyalist köleliğe karşı tek gerçek alternatif, sınıfın devrimci partisinin sosyalizm programıdır.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; gerçek bağımsızlık ve egemenlik yolunda ilerleme hedefine sıkı sıkıya bağlı olarak, tüm işçi ve emekçileri aşağdaki acil talepler için mücadeleye çağrır:

* Dış ve iç borç ödemeleri durdurulsun! Tüm borçlar geçersiz sayılsın!

* Emperyalistlerle açık-gizli tüm kölelik anlaşmaları iptal edilsin!

* Tüm NATO ve ABD üsleri kapatılsın!

* Başta NATO olmak üzere emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkilere son!

* Emperyalist savaşa ve saldırganlığa son!

Kahrolsun emperyalizm!

Yaşasın bağımsız sosyalist Türkiye!

 

 

 

 

Ne düzen partileri, ne seçimler, ne demokrasi yalanları!..

Temel hak ve özgürlükler için dişe diş mücadele!

 

Bu ülkede vahşi sömürü koşullarına azgın bir devlet terörü eşlik ediyor. Sermaye devleti hak ve özgürlük isteyenin karşısına baskı ve zorbalık, işkence ve katliamlarla çıkıyor.

Bu ülkede devrimci toplumsal muhalefet döne döne ezildi. İşçilerin ve emekçilerin talepleri her seferinde baskı, zorbalık ve yasaklarla bastırılmaya çalışıldı. Kardeş Kürt halkının özgürlük ve eşitlik istemi kirli savaş ve katliamların hedefi oldu. 12 Mart ve 12 Eylül askeri faşist darbeleri bunun için yapıldı. Bugünkü devasa baskı ve terör aygıtı bunun için yaratıldı. Başta 12 Eylül anayasası olmak üzere sayısız faşist yasal düzenleme buna hizmet etti. Sistematik işkence, binlerce yargısız infaz ve gözaltında kaybettirmeler, zindan katliamları, F tipi hücreler, hepsi bu aynı amaca yönelikti. Sağıyla soluyla hükümet olan tüm düzen partileri, sermayenin terör cumhuriyetinin bu kanlı programını uyguladılar. Onların utanmadan adına “demokrasi” dedikleri, gerçekte bu kanlı tarihsel suç tablosudur.

Onların sözde demokrasisi, derin sınıfsal eşitsizlikler ve zorbalık üzerine kuruludur. Onların sahte demokrasisi sömürüye ve soyguna, işsizliğe ve yoksulluğa kölece boyun eğmemizi dayatmaktadır. Bir tarafta açlık sınırında işsiz, eğitimsiz ve geleceksiz bırakılan milyonlar, diğer tarafta her şeye el koyan bir avuç sömürücü! Onların demokrasisi işte budur!..

Sermaye iktidarı bu kanlı tablonun üstünü bir süreliğine AB’ye uyum yasalarıyla örtmeye çalıştı. Ama bu aldatıcı AB makyajı, sermaye düzeni gerçeğine birkaç yıl bile dayanamadı. Ardı arkası kesilmeyen yeni yasal düzenlemelerle durum eskisinden beter hale getirildi. Baskı, terör ve yasaklar düzeni daha da tahkim edildi. Polis devleti uygulamaları yepyeni boyutlar kazandı.

İşbirlikçi burjuvaziden ve emperyalist efendilerinden temel hak ve özgürlükleri bahşetmelerini beklemek, bile bile kendini aldatmaktır. Zira onlar sorunun çözümü olmak bir yana, bizzat kaynağıdırlar. Tüm bu baskı, terör ve yasaklar sistemi, tam da onların sömürü ve talan düzeni sorunsuzca işleyebilsin diyedir.

Çözüm, temel hak ve özgürlüklerimizi örgütlü mücadelenin gücüyle söke söke almaktan geçmektedir. Grevlerimiz yasaklanıyorsa, bu yasakları hiçe sayarak direnmektir. Gösterilerimiz yasaklanıyorsa, alanları yasaklara rağmen fethetmektir. Süreklileşen baskı, terör, işkence ve katliamlara karşı harekete geçmek, hesap sormaktır. Gasp edilmek istenen haklarımızı dişe diş bir mücadeleyle savunmasını bilmektir. Çözüm her alanda direnmektir! Çözüm temel hak ve özgürlükler için yiğitçe savaşmaktır!..

Bu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki emekçi halk hareketleri tarafından da bir kez daha kanıtlanmıştır. Baskı ve köleliğe karşı ayağa kalkan emekçi halklar, kurulu düzeni temellerinden yıkamasalar da, diktatörleri kovmayı başardılar.

Dolayısıyla, temel hak ve özgürlüklerimizi ancak sermaye iktidarına karşı savaşarak kazanabiliriz. Bu mücadelenin kararlı ve tutarlı öncüleri işçi sınıfı devrimcileridir. Onlar, biricik çözüm yolu, sömürücülerin iktidarına karşı işçi sınıfının devrimci iktidarıdır diyorlar. İşçi ve emekçileri sınıfın devrimci partisi önderliğinde hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltme, bu mücadeleyi bugünkü baskı ve sömürü düzenini tarihe gömme mücadelesiyle birleştirme çağrısı yapıyorlar.

Gerçek demokrasi mücadelesinin bir devrim ve iktidar mücadelesi olduğunun bilincinde olan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; işçileri ve emekçileri, aşağıdaki acil demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadeleyi yükseltmeye çağırır:

* Sınırsız söz, basın, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü!

* Tüm çalışanlara grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkı!

* Tüm faşist-militarist kurumlar dağıtılsın, tüm faşist yasalar iptal edilsin!

* Katliamcılar, işkenceciler ve hırsızlar halka açık mahkemelerde yargılansın!

* F Tipi hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!

* Kürt halkına özgürlük!



Sömürü düzeninde gençliğin geleceği yoktur!

Gençlik gelecek,
gelecek sosyalizmdir!

 

Sermaye iktidarı gençliği çok yönlü bir baskı ve kuşatma altında tutmaktadır. Çünkü gençliğin enerjisi, dinamizmi ve yaratıcılığıyla toplumsal yaşama katılmasından, böylece devrimcileşmesinden korkmaktadır. Çünkü bu düzenin, gençliğin haklı ve meşru taleplerini karşılama olanağı yoktur.

Gençlik herkese parasız, bilimsel, demokratik, anadilde eğitim hakkı istiyor. Sermaye düzeni ise üniversite kapılarını emekçi çocuklarının yüzüne kapatıyor, eğitimi paralı hale getiriyor, gerici ve şoven bir eğitim dayatıyor, anadilde eğitim hakkını gasp ediyor.

Gençlik herkese iş, herkese insanca yaşamaya yeterli ücret istiyor. Sermaye düzeni ise işsizlik ve sefalet ücreti, ağır çalışma koşulları sunuyor.

Gençlik özgürlük, adalet, eşitlik, söz hakkı istiyor. Sermaye düzeni ise faşist terörle, baskılarla, işkence ve katliamlarla, disiplin cezalarıyla, YÖK’üyle, polisiyle gençliğin karşısına dikiliyor.

Gençlik cehaletten kurtulmak, aydınlanmak, her açıdan özgürleşmek istiyor. Sermaye düzeni ise dinci-gerici ideolojiyle, şovenizmle, yoz burjuva kültürüyle gençliği uyuşturuyor. Ona bencilliği, cehaleti, yüzeyselliği ve umutsuzluğu dayatıyor.

Gençlik sömürüsüz bir dünya, özgür bir ülke, halkların barış içinde kardeşçe yaşadığı bir gelecek istiyor. Kapitalist düzen ise sömürü, savaş ve zorbalık üretmeye, böylece gençliğin geleceğini tümden karartmaya devam ediyor.

Bu düzen gençliğe barış içinde bir dünya, insanca yaşanacak bir gelecek sunamaz. Gençlik bunlar uğruna devrim yolunu tutmalıdır. Bu köhnemiş düzeni yıkma mücadelesine kendi cephesinden omuz vermeli, işçi sınıfının devrimci bayrağı altında savaşmalıdır.

 

 

 

 


Ulusal baskıya, eşitsizliğe ve inkarcılığa son!

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!

 

Bu düzen ulusal baskı ve eşitsizlikler üzerine kuruludur. Sermaye iktidarı altında bu topraklar adeta bir halklar hapishanesine dönüşmüştür. Kürdüyle, Lazıyla, Ermenisiyle, Rumuyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Gürcüsüyle, Romanıyla bu toprakların zenginliğini oluşturan çeşitli halkların ulusal kimlikleri, dilleri ve kültürel değerleri yok sayılmıştır. Irkçılık, inkarcılık, halklara düşmanlık ve şovenizm, sermaye düzeninin ve devletinin harcı olmuş, halklar insanlık dışı baskı ve zorbalıklara maruz kalmıştır. Kardeş Kürt halkının meşru ulusal özgürlük ve eşitlik istemleri her seferinde kanlı katliamlarla bastırılmıştır.

Sermaye iktidarı son bulmadan, bu topraklarda halkların özgürlüğe ve eşitliğe dayalı gönüllü birliği sağlanamaz. Aldatma ve oyalamaya dayalı sözde “Kürt açılımı” bunu bir kez daha göstermiştir. Bu düzenin bütün partileri halklar karşısında zorbalığı, inkarcılığı, şovenizmi savunmaktadır. Sermaye iktidarı altında bu ülke halklar hapishanesi olmaya devam edecek, inkarcılık ve asimilasyon, ulusal baskı ve zulüm sürecektir.

Bundan kurtulmanın yolu, tüm milliyetlerden emekçilerin işçi sınıfının devrimci bayrağı altında birleşmesinden geçmektedir. Bu topraklarda halkların gerçek özgürlüğe ve tam eşitliğine dayalı gönüllü birliği ancak bu bayrak altında savaşılarak kazanılabilir. Halkların devrimci birliği, sermaye iktidarı ve emperyalistler yenilgiye uğratılarak elde edilebilir.

* Her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığa son!

* Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı!

* Tüm dillerin tam hak eşitliği! Anadilde eğitim hakkı!

* Tüm azınlık milliyetlere kendi dillerini ve kültürlerini kullanma, koruma ve geliştirme hak ve olanağı!

Gerçek özgürlük ve tam eşitlik sosyalizmle gelecek!


 

 

 

 

Kadının kurtuluşu emeğin kurtuluşu mücadelesinden ayrılamaz!

Çalışma yaşamında kendilerine en az yer verilen, daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılan onlar... Tarlada, fabrikada, evde, işyerinde ter döküp de toplumsal yaşamın dışına itilen onlar... Evin/ev işlerinin uysal kölesi yapılan onlar... Eğitim göremeyenler içinde çoğunluk, yönetim kademelerinde azınlık olan onlar... Kendini geliştirme olanakları, söz ve karar verme hakları ellerinden alınan onlar... Sefalet ücretleriyle ve sosyal güvenceden yoksun olarak yaşamak zorunda olmanın yükünü en çok çeken onlar... Sokakta, işyerinde her türlü cinsel baskı ve şiddete, ayrımcılığa maruz kalan onlar... Namus adına katledilen onlar... Kaç çocuk doğuracağına ve nasıl doğuracağına karışılan, hamile iken sokağa çıkması, yüksek sesle gülmesi bile yasaklanmaya çalışılan onlar... Çocuk yaşta gelin olmaları kolaylaştırılan, tecavüzcüsü ile evlenmeye zorlanan onlar... Gericilerin, din tacirlerinin kapatıp susturarak, burjuvazinin cinsel obje olarak pazara sürerek aşağıladığı onlar... Bedenini bir mal gibi satmaya, fuhuş bataklığına çekilmeye zorlanan onlar... Savaşın yıkımı ve faşizmin terörü karşısında insan olarak, ana, eş ve kardeş olarak, en büyük acıyı yaşayan onlar...

Onlar, ezilenler ordusunun yarısını oluşturanlar, yani kadınlar!.. Çifte sömürünün ve köleliğin prangalarını yüzyıllardır boyunlarında taşıyanlar!..

Düzen partilerine verilen her oy, kadınlar üzerindeki çifte köleliğin perçinlenmesi ve bu aşağılamanın sürmesi demektir.

Kadının özgürlüğü, toplumun özgürlüğü demektir. Kadının kurtuluşu mücadelesi emeğin kurtuluşu mücadelesinden ayrılamaz. Kadın ancak sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyada gerçekten özgür ve her bakımdan eşit olabilir.

Emekçi kadınlar! Maruz kaldığınız çifte sömürü ve kölelik koşullarına ancak toplumsal bir devrim son verebilir. Sizleri düzen, düzen partileri, yasalar, vaadler değil, ancak mücadele özgürleştirir.

Ya çifte köleliğin zincirini parçalamak için mücadelenin en ön saflarında yer alarak kişilik ve kimlik kazanmak, ya da her gün daha ağır bedeller ödeyerek hiçleşmek! Bizden sonraki nesillere ya özgürlüğün ateşini, ya da kölelik zincirlerimizi miras bırakmak!

Emekçi kadını bekleyen gerçek seçim işte budur.

* Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!

* Kadınlar üzerindeki her türlü baskıya, eşitsizliğe ve cinsel ayrımcılığa son!

 

 

 


Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!

İşçi sınıfı savaşacak,
sosyalizm kazanacak!

 

Sorunlarımızı ne kokuşmuş düzen partileri, ne seçimler, ne hükümetler, ne parlamento çözebilir. Sorunlarımızı ancak kendi gücümüz, birliğimiz ve örgütlü mücadelemizle çözebiliriz. İnsanca yaşanabilecek bir geleceği ancak kendi ellerimizle kurabiliriz. Bunun için birleşip kenetlenerek, sömürücü asalakların saltanatına son vermekten başka bir seçeneğimiz yoktur.

Bizi bekleyen seçim apaçık ortadadır: Ya sefalet içinde ve baskı altında diz çökerek, hergün daha ağır bedeller ödeyerek, köle gibi yaşayacağız. Ya da artık yeter deyip ayağa kalkacak, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için dövüşeceğiz!

Başka bir yol, başka bir seçim yoktur!

İşçi sınıfı devrimcileri olarak komünistler, bu düzenin içyüzünü teşhir etmek ve gerçek çözüm yolunu göstermek için seçimlere katılıyorlar. Komünistler sömürü, soygun, talan düzenine karşı işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarını temsil ediyor, onların taleplerini savunuyorlar. Emekçileri sınıfın devrimci partisi saflarında örgütlenmeye ve mücadeleye çağırıyorlar.

Bu çağrı, asalak sermaye sınıfına karşı kesintisiz bir örgütlü mücadele yürüten sınıf bilinçli işçilerin ve sınıf devrimcilerinin çağrısıdır.

Bu çağrı, temel hak ve özgürlüklerimizi kopararak alma, geleceği birlikte kurma çağrısıdır.

Bu çağrı, emperyalist haydutların yağma savaşlarına karşı emekçi halkların yanında ve işçi sınıfının saflarında mücadele etme çağrısıdır.

Bu çağrı, kapitalizmin yıkım ve savaş programına karşı işçi sınıfının devrimci programı ve kurtuluş bayrağı altında birleşme çağrısıdır.

Bu çağrı, kapitalizmin savaş ve yıkım düzenine karşı savaşsız, sömürüsüz bir dünya için, devrim ve sosyalizm için mücadele çağrısıdır.

Bu çağrı, ezilen ve sömürülen milyonlara, aşağıdaki acil talepler uğruna harekete geçme ve bunu devrim ve sosyalizm mücadelesine bağlama çağrısıdır.

* Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!

* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!

* İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!

* Tüm çalışanlar için genel sigorta hakkı!

* Herkese parasız sağlık hizmeti!

* Herkese her düzeyde parasız eğitim!

* Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut!

* Topraksız ve az topraklı köylüye toprak!

* Emekçi köylünün her türlü borç yükü geçersiz sayılsın!

* Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi!

* Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, esnek üretime hayır!

Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!
Yaşasın sosyalist işçi-emekçi iktidarı!

BAĞIMSIZ DEVRİMCİ SINIF PLATFORMU

Nisan 2015


 
§