12 Aralık 2014
Sayı: KB 2014/49

Faşist baskıya ve gerici zorbalığa karşı birleşik-militan mücadeleye!
Dink’in faili devlettir!
'İç güvenlik' yasası: Devlet terörü!
Baskı ve terörde pilot bölge Yüksekova
İnsanca yaşam için mücadeleye!
Aslolan işçi sınıfının mücadele yasalarıdır
DİSK-AR: 75 kuruşa bir öğün!
Yatağan’ın gösterdiği - K. Toprak
“Maceracılık” söylemiyle saklanan ihanet! - T. Kor
Yatağan direnişinin özeti
TEKEL’den Yatağan’a 4C köleliği
“Ölen de yargılanan da işçi oluyor”
Çelik yine işçiyi suçladı
Ramsey’de sendikalı işçi kıyımı
Devrimci Gençlik Birliği 1. Genel Kurulu tebliğlerinden...
“Sokakta parçalayalım!”
Eğitimde gericilik tahkim ediliyor
Eğitimde tam gaz gericileşme
“Şura kararlarını engellemek için fiili-meşru mücadele”
Kapitalizmi zor günler bekliyor!
Dünyada işçi, emekçi, gençlik eylemleri
Kapitalizm 230 milyon çocuğu savaş ve salgına sürükledi
"Ortak irade ve davranış birliğini geliştireceğiz!"
“Türkiye’de aile içi şiddet teşvik ediliyor”
İnsan hakları kavramına sınıfsal bir bakış - K. Ehram
Komünist tutsak Kara’ya müebbet hapis cezası!
Erdel Eren kavgamızda yaşıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Eğitimde gericilik tahkim ediliyor

 

19. Milli Eğitim Şurası sona erdi. AKP bürokratlarının ve AKP’nin eğitim alanındaki tetikçisi Eğitim Bir-Sen’in temsilcilerinin oylarıyla alınan kararlar ibretlik bir tablo oluşturmaktadır. Şüphesiz ki alınan bu kararlarda AKP’nin gericiliğinin yanı sıra, yaklaşmakta olan seçimin de büyük etkisi vardır. Şu ana kadar muhalefeti “dinsiz” ilan etmenin bir yolunu bulan hükümet, buna bir de “Osmanlı düşmanları”, “Osmanlıcaya alerjisi olanlar” söylemini ekleyerek elini güçlendirmeye çalışmaktadır.

Şura kararlarına geçmeden önce şunu belirtmek gerekiyor: AKP’nin ucuz, popülist söylemlerinin karşılık bulduğu belirli bir toplumsal kesim vardır. Bu toplumsal kesim ne AKP tarafından yoktan yaratılmıştır ne de gökten zembille inmiştir. Bu kesimler daha önceki muktedirler tarafından uzun bir dönemde sistemli çabayla yaratılmıştır. Toplumun ilerici kesimleri, aydın ve devrimcileri baskı altında tutulurken, cezaevlerine atılırken, işkencelerden geçirilirken ve katledilirken; ırkçı, gerici anlayışların her zaman desteklenmesi Türkiye’de her dönem muktedirinin şaşmaz politikası olmuştur. Devlete, ataya, millete ve dine bağlılık olarak kodlanabilecek olan bu gerici, mukaddesatçı “Ceddin deden, neslin baban” anlayışı ilmik ilmik örülmüş ve bu anlayışın topluma özenle sirayet etmesi sağlanmıştır. Bu gerici ideolojinin yaygınlaşmasında eğitim sistemi ve uygulamaları başat bir rol oynamıştır. Gerici müfredat ve uygulamalara paralel olarak ilerici öğrenci ve öğretmenlerin baskı altına alınması da ihmal edilmemiştir. Üstelik düşünce ve düşünmek, bütün toplumda olduğu gibi, okullarda da iyi karşılanmayan, sakıncalı ve polisiye bir durum olarak görülmüştür. Dini cemaatler ise her zaman en yüksek teşviki görmüş ve hükümette kim olursa olsun her dönem okullarda örgütlenmelerini çok rahat yapabilmişlerdir. Özenle oluşturulan bu gericilik, bugün AKP’de cisim kazanmıştır. Geçmişin egemenlerinin bugünkü “gericilik”, “özgürlük”, “basın özgürlüğü”, “yolsuzluk”, “aydın” vb. çırpınışları; emekçilerin, öğrencilerin, devrimcilerin ve aydınların baskılanması amacıyla yarattıkları bu gericiliğin artık kendilerine de dönmüş olmasıyla ilgilidir. Bu da demektir ki, bu gericilik yarın tekrar kendilerine hizmet etmeye başladığında sorun olmaktan çıkacaktır. Onlar için sorun olan gericilik değil, gericiliğin başkalarının kontrolüne geçmesidir.

İşte, 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlar AKP’de vücut bulan bu gericiliğin tahkimine yönelik kararlardır. Şura’da alınan kararlar Eğitim Bir-Sen’le hükümet arasında şura öncesi yapılan görüşmelerde belirlenmiştir. Yani şurada alınan kararlar hükümetin eğitim politikasını yansıtmaktadır. Bu durumda “tavsiye” niteliği taşıyan bu kararlar bir bir gerçekleşecektir.

Şura’da ana sınıflarından itibaren din eğitiminin verilmeye başlanması, ilkokul 1., 2. ve 3. sınıflar için zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin, liseler için de seçmeli Osmanlıca (İma Hatip Liselerine zorunlu) dersinin getirilmesi, Anadolu otelcilik ve turizm liselerinde okutulan “alkollü içki ve kokteyl hazırlama” dersinin kaldırılması ve bu öğrencilerin içki servisi yapılan yerlere staja gönderilmemesi gibi “tavsiye kararları” alındı.

Şura’da ana sınıfında dini eğitim, “değerler eğitim” adı altında maskelenmiştir. Bu kararlara göre, çocuklara “dini ve milli masallar” aracılığıyla “Allah sevgisi”, “Allah”, “cennet” ve “cehennem” kavramları öğretilecektir. Eğitim Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın, “Bizim önerimiz okul öncesinden itibaren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin verilmesi şeklindeydi. Ancak komisyon kararı yazılırken okul öncesi için ifade ‘değerler eğitimi’ olarak yazıldı. Değerler eğitimi de zaten din ve ahlaki konulardır” diyerek kararın ne anlama geldiğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Bunun yanında zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ilkokul 1. sınıftan itibaren okutulmaya başlanması da şura kararları içinde yer almıştır. Hiçbir meşruiyeti olmayan bu karar, dersin “çoğulcu” bir anlayışla ele alınacağı belirtilerek meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Çoğulcu şura (!), Aleviliğin görüşülmesini “gündem maddemiz” değildir diyerek reddetmiş ve tekçi zihniyetini bu şekilde ortaya koymuştur.

Otelcilik ve turizm liselerinde okutulan “alkollü içki ve kokteyl hazırlama” dersinin kaldırılması ise sözün bittiği yerdir. İçki üzerinde sürdürdüğü demagojiyle prim yapan hükümet, bu demagojiyi sonuna kadar sürdürme peşindedir. Bir kere bu kararın hiçbir temeli yoktur. Turistlere içki yasağı getirilemeyeceğine, turistlerin gittiği içkili mekanlar turizm gelir nedeniyle kapatılamayacağına ve bu okullardan mezun olan öğrenciler de daha çok buralarda istihdam edileceğine göre bu karar; popülist, dini duyguları istismara yönelik ortaya atılmış bir seçim yatırımıdır ve temelsizdir.

Türkiye’de tarih dersi, toplumun tekçi, militarist, faşist, yayılmacı bir mantığa göre dizayn edilmesine yönelik olarak okutulmuş ve gençlerin bu anlayışla yetişmelerine yönelik özel bir çaba gösterilmiştir. Türkiye’de tarih, hiçbir bilimsel değeri olmayan, tek amacı egemenlerin ihtiyaçları doğrultusunda gericiliği temellendirmek olan, veriye ihtiyaç duymayan, birtakım kahramanlık öyküleri, mitoslar, abartılar ve yalanlarla süslenen ve nihayetinde uydurulmuş hikâyelere dayanan bilimdışı bir kategoridir. Osmanlı tarihi, bu tarih eğitimi içinde; cet, ata, otoriteye koşulsuz itaat gibi geri özelliklerin yaratılmasında özenle kullanılmıştır. Durum bu olunca AKP liselerde Osmanlıca dersinin okutulmasını önererek oluşturulan bu temele oynamaktadır. Bu dersin okutulmasına karşı çıkanlar ise her halükarda “cet, ata tanımayan”, “mukaddes değerlere yabancı”, “Üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı’ya alerjisi olan”, “vatan haini”, “tarihini bilmeyen” damgasını yemekten kurtulamayacaktır. “Tarihin” sık rastlanan bir ironisi olarak, bu gerici tarih anlayışını özene bezene yaratan eski muktedirler de bu suçlamalardan kurtulmayacaklardır. Osmanlıca tartışmaları, popülist, gerici AKP iktidarı için verimli bir alan, iyi bir seçim yatırımıdır. AKP aynı zamanda “isteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek” gibi çıkışlar yaparak da “muhalefetin aksine Türk tarihine sahip çıkan” imajını yaratmaya çalışmaktadır.

Gelinen noktada eğitimde kadrolaşma, güvencesiz istihdam, özelleştirme ve piyasalaştırma saldırıları tam gaz devam etmektedir. Dershanelerin özel okula dönüştürülmesi, özel okullara bedava arsa tahsisi ve eğitim desteği adı altında kaynak transferi, kamu okullarının bir bölümünün ya da tamamının satılabileceğine yönelik çıkarılan yasalar özelleştirme yolunda atılan adımları göstermektedir. Milli Eğitim Temel Kanunu’yla silsile halinde kadrolaşmanın önünü açan hükümet, rotasyon uygulaması ve ardından gerçekleştirdiği müdür atamalarıyla da bunu hayata geçirmiştir. Stajyer öğretmenlere sözlü mülakat getirilmesi ve dershane öğretmenlerinden 6 yıl üst üste aynı dershanede çalışanların (bulabilirlerse) mülakatla kadroya alınacak olması da bu kadrolaşmanın öğretmenlere kadar yayınlaştırıldığını ortaya koymaktadır. Bunun yanında etüt uygulamaları ve ortaokullara getirilen seçmeli derslerle öğretmenlerin çalışma saatleri alabildiğine uzatılmıştır. Gittikçe büyüyen, sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin ve olumsuz eğitim koşullarının bir ürünü olarak öğrenci niteliği gittikçe düşmekte ve sınıflar her geçen gün daha da kalabalıklaşmaktadır. Üstelik öğretmenin tahsildar, velinin de müşteri haline geldiği bir eğitim sistemi yaratılmıştır. Tüm bunlara karşın, AKP’nin ve yardakçısı Eğitim Bir-Sen’in gerici şov arenasına dönüşen Şura’da, eğitime dair hiçbir sorun görüşülmemiştir.

Şura’daki gerici kararlara başından beri şerh koyan Eğitim Sen, bu tepkisini salonla sınırlı tutmuş ve bunu kitlesel bir tepkiye dönüştürememiştir. Şura kararları, toplumda ve eğitim emekçileri içinde büyük tepkilere yol açmıştır. Önemli olan bu tepkileri birleştirecek ve hareket geçirecek mücadele olanaklarını yaratmaktır. Şura’da öne sürülen gerici kararlara karşı; bilimsel, laik, anadilinde, demokratik ve parasız eğitim hakkı için fiili-meşru birleşik bir mücadele hattı örülmelidir.

Sosyalist Kamu Emekçileri

 
§