25 Temmuz 2014
Sayı: KB 2014/30

Direnen Filistin halkıyla eylemli dayanışma!
Sorun burjuva cumhuriyetinin başına kimin oturacağı değil, onun nasıl yıkılacağıdır
AKP’nin dilinde Filistin, aklında özelleştirme var!
Rojava ve Filistin’e destek eylemleri
Sınıfa karşı sınıf tutumunu ete-kemiğe büründürelim!
Kent Şeker grevi
kararlılıkla sürüyor!
Yıldız Sunta işçileri
ihanete karşı direniyor!
Şişecam işçileri: Eylemlerimizi sürdüreceğiz!
Bakaç işçileri saldırılara ve sessizliğe rağmen direnişte!
“İşçiler el ele verdiği sürece kazanan taraf olacaktır!”

Jandarma saldırısının emrini Sütaş patronu verdi!

“En az yüzde 50 zam, 35 saatlik çalışma haftası!”

İhanete geçit vermemek için
TİS komitelerinde örgütlenelim!

Devrimci Gençlik Birliği üzerine... / 1
Bir elmanın iki yarısı - K. Toprak
Bürokrasiyi ve tıkanmayı aşmak için
ortak mücadele programına sahip taban inisiyatifleri
“Kızıl Bayrak elimizde bir kılavuz olarak durmaktadır!”
“Kavganın bayrağı kızıldır, Kızıl Bayrak işçi sınıfının elindedir!”
Emperyalist gericilik,
İsrail barbarlığının suç ortağıdır!
Uzlaşmacı çizginin açmazları…
Filistin: Katliamların ve direnişin tarihi
Dünyadan Filistin ve
Rojava için eylemler
İmam hatip okulları kimin ihtiyacıdır?
Çocuk istismarı / 4
Fırtına kuşları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kavganın bayrağı kızıldır, Kızıl Bayrak işçi sınıfının elindedir!”

 

Hey gidi koca dünya...

Sen senin için, sendekiler senin için, bizimkiler herkes için, bizimki kim? Ben kimim? Bu kimin?

Araştırmacılar, tarihçiler milyarlar yıl öncesinden bahsedip duruyorlar. Ufacık nesneler, ipuçları…

İnsanlık tarihi milyar yıllara uzanır. Barbarlık, yamyamlık, toplu yaşama geçeli yine epey uzun yıllar önceymiş. Barınma, yaşama, istek, ihtiras, aşkta zamanla var olmuş. Üreme içgüdüsel dürtülermiş. Bireyler, aile, akraba, kabile ve sonrasında geniş aileler, çoğul kabileler, ortak yaşam mecburiyetten olmuş. Dinler türemiş. Günümüzde hala din olgusu ilk çıkış dönemlerindeki kadar güçlü ve gündemde. Savaşlar, katliamlar olmasına rağmen insanlık gelişmiş. Ateşi kullanmaktan suyun kaldırma kuvvetine kadar birçok şeyi keşfetmiş. Toprak işleme, taşı delme, hayvanları evcilleştirme insanlığın gelişiminin bir aşamasıdır. Fakat bu gelişim özel mülkiyet anlayışını da beraberinde getirmiştir. Buna bağlı olarak bencillik, zayıf olanı ezme ve ötekileştirme gelişmiştir. Çitler, sınır taşları dahası utanmadan duvarlar örülmüş. Daha fazlasına sahip olma hırsı katliamları doğurmuş. Sermaye birikimi birilerinin elinde artmış. Köleler yaratılmış, ücretli emek sömürüsü dönemi başlamış. Hep gücü elinde bulunduranın egemen olduğu düzenler kurulmuş. Birileri hep hayatta kalma karşılığında birilerinin kölesi olmuşlar. Bu sömürü düzeni farklı biçimlerde yüzlerce yıldır devam ediyor.

Ruhunu ve kimliğini para için satan hainler...

Tarihte hükmedenler kral, padişah, ağa bey, patron olmuşlar. Madalyonun diğer yüzündekiler ise köle, ırgat, maraba, işçi olmuşlar. Bunlar yetmezmiş gibi taşeron kölelik türemiş. Ortaçağ’ın köleliği farklı biçimde taşeronlukla can bulmuş. İnsanlığın büyük bir kısmı (en az %95) aynı sınıftayız. Fabrikada, tarlada, hayatın olduğu her yerde dünyanın zenginliklerini üretiyoruz. Ürettiklerimiz bize layık görülmez. Biz onları alamayız.

Madenlerde ölürüz, ölümüzden korktukları için çıkarmazlar. Fabrikada iş kazası geçiririz, hastane önüne atılırız… Birileri bizim için “iyi öldüler” der. Kırıntılarla yetinmemizi isterler. Şükürle kandırılırız. Yasalarla başımızdaki sopa eksik edilmez. Her türlü baskıya rağmen onur her dönem var olmuştur. İnsanlık karşı karşıya kaldığı baskılara karşı tarihin her döneminde baş kaldırmıştır. Onuru ayakları üstünde tutmayı başarmıştır. Ezilenler zulme karşı örgütleniyor. Örgütlenme bilinci sanayileşmenin gelişimi ile artıyor. Başta Avrupa’da olmak üzere sanayinin gelişimi ile birlikte işçi sınıfının devrimci düşünceleri oluşmaya başlıyor. İşçi sınıfının sömürüye başkaldırıları toplu katliamlarla bastırılsa dahi. Zulme karşı mücadele küllerinden sürekli yeniden doğuyor. Dayanışma sandığı oluyor, işçi birliği oluyor, sendika oluyor, Sovyet oluyor, hepsinden öte işçi sınıfının partisi oluyor, yeniden yeniden kendini var ediyor. Fakat ülkemize bu gelişkin sınıf örgütleri ve mücadelesi 150-200 yıl sonra geliyor. 1960 yıllardan sonra olgunlaşmaya başlıyor. Mücadele büyüyor, büyüyor... 1980 gelindiğinde ise faşist darbe sınıfın örgütlerini ve kazanımlarını yok ediyor. Mücadelenin canına ot tıkıyor. Geçmişin kazanımları bir bir yok ediliyor. Devlet ve sermaye hükümetleri emperyalistlerin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda saldırıya geçiyorlar. Özelleştirmeler, kölelik uygulamaları, ağır vergiler, uzun çalışma saatleri… Rutin saldırılar haline geliyor. İşçilerin mevzisi olan sendikalar patron örgütüne dönüştürülerek işlevsizleştiriliyor. Ruhunu ve kimliğini para için satan hainler patronların işçiler içindeki ajanları olarak çalışmaya başlıyorlar. İşçilikle alakası kalmayan ağalar mantar gibi çoğalıyorlar.

10 Şubat korkuları oldu

Her şey sendika ağaları ve patronlar için güllük gülistanlık giderken 10 Şubat birden korkuları oldu.

Taşeron kölelik başta olmak üzere insan onuruna aykırı olan ne varsa onlara karşı başlayan Greif işgali işçi sınıfına izlenmesi gereken yolu bir kere daha gösterdi. Patronlara ise hiçbir şey sizin için artık iyi olmayacak mesajını onlarca yıldan sonra bir kere daha verdi. İşçi sınıfının kadın-erkek ayrımı yapmadan, Alevi-Sünni ayrımı yapmadan, Kürt-Türk ayrımı yapmadan sınıf kimliğinde birleştiğinde neler yapabileceğini gösterdi. Bende sınıf bilinci ile hareket etmenin onurunu yaşamış biriyim. Adını bilmediğim binlerce sınıf kardeşimle aynı duyguları yaşamanın sınıf olma bilincine varmanın onurunu yaşadım. Artık biliyorum ki işçi sınıfı sınıf olma bilinciyle hareket ederse önünde hiçbir güç duramaz. Ben bu gerçekliği yaşayarak gördüm. Bundan sonra da sınıfımın davasına katkı sunmak için elimden geleni yapacağım. Sömürü düzeninin ilk yeşermeye başladığı zamanlarda sömürüye karşı direnenlerin mücadelesini yaşatmanın onurunu taşıyorum. Bu onuru geleceğe taşıyacak olan kuşaklar da yetişiyor. Bu kuşaklara sınıfın davasını taşıyacak olan ve bugünün mücadelesinin basın yayın alanında temsilcisi olan Kızıl Bayrak gazetesinin 20. yılını kutluyorum. Kavganın bayrağı kızıldır, kızıl bayrak işçi sınıfının elindedir. Bunun bilinmesini istiyorum.

Greif Direnişçisi Hüseyin Güvenç

 

 

 

 

Esenyurt’ta Kızıl Bayrak’ın
20. yılı semineri

 

Devrimci yayın hayatında 20. yılına giren Kızıl Bayrak gazetesinin seminerler dizisi Esenyurt’la devam etti.

İlk olarak tarihsel örnekler üzerinden devrim mücadelesinde yayınların önemine değinilen seminerde, Rusya’da Bolşevikler’in ilk örgütlenme süreçlerinden itibaren yayınlara verdikleri önem üzerinde duruldu. Bu örnekler üzerinden sınıfın sesi olma iddiasıyla çıkan bir gazetenin devrimci mücadelede önemli bir silah olduğunun altı çizildi.

Yayın hayatına 15 günlük periyotla 1994 Haziranı’nda başlayan, 1997 Martı’ndan sonra haftalık olarak çıkmaya başlayan Kızıl Bayrak’ın 20 yıllık kesintisiz mücadelesinde, pek çok kere devletin yayın durdurma-kapatma-toplatma saldırılarıyla karşılaştığı, bunu devletin Kızıl Bayrak’ın çalışan ve okurlarına karşı devreye soktuğu tehdit, gözaltı, işkence, tutuklama vb. saldırıların izlediği ve bu 20 yıllık birikime büyük bedellerle ulaşıldığı dile getirildi.

Sunumlarda dile getirilen “Kızıl Bayrak rolünü en iyi Greif direnişinde oynadı. Peki Greif’te bunun karşılığı oldu mu?” sorusuna, seminerdeki bir Greif işçisi “Bize göre Greif direnişinin en başarılı yönlerinden birisi Kızıl Bayrak’ın yayın akışı ve politikası oldu” yanıtını verdi. İşçilerin, “Kızıl Bayrak bizim gazetemiz oldu” dediğini aktardı. Ayrıca “Greif sürecine bize dönük dair eleştirel ifadede bulunan herkese Kızıl Bayrak’ı açıp bakmalarını, orada süreçle ilgili tüm ayrıntıları bulabilecekleri cevabını veriyorduk” dedi.

Kızıl Bayrak politik çalışmanın bir yansımasıdır. Neyin eksik olduğunu düşünüyorsanız o boşluğu siz dolduracaksınız. Her Kızıl Bayrak okuru hem yayıncı, hem yazar ve hem de dağıtımcıdır” ifadeleri üzerine bir işçi “O halde Kızıl Bayrak fabrikalardan ve sanayi havzalarından muhabirler arıyor” diyerek genel tartışmaları özetlemiş oldu.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

 
§