07 Şubat 2014
Sayi: KB 2014/06

Düzenin seçim oyununa karşı
devrimci sınıf kavgasına!
Yerel seçimler ve HDP
Mansur Yavaş: Denizler’in “olgunlaşmış” düşmanı
Çözüm düzen ‘sol’unda değil,
devrimci mücadelededir!
Telefon dinlemelerinden rahatsız(mış)!
Ali İsmail Korkmaz davası
Faşist çete Ali İsmail’i istismar peşinde!
Baskı ve asimilasyona son vermek için ileri
AYM kılıfı hak ihlallerinin üstünü örttü
Buzdağının görün(mey)en yüzü... -
D. Umut
“Direndik, kazandık!”
Esenyurt’ta işçiler forumda buluştu
Gebze’de coşkulu açılış
GM’de işten atmalara karşı enternasyonal dayanışma
Devrimci bir DİSK için...
“KESK tabanın sesine kulak vermelidir!”
“Sendikal eylemler böyle yasaklanamaz!”
“Amaç sermayeye hizmeti özgür kılmak!”
Cenevre-2 Konferansı bitti,
pazarlık devam edecek!
NATO’dan medet umanlar
Soçi 2014: “Soykırım” vatanı,
sömürü cenneti! -M. Ak
Devrim Okulu: Aslolan değiştirmektir!
Yeni döneme girerken liseli gençlik hareketi üzerine…
Kanser tedavisinde umut sosyalizmde!
Kürtaj yasağı aynasında kapitalizmin gerici yüzü
“Medya ve Kadın” paneli
İzmir’de Gezi tutsaklarıyla dayanışma etkinliği
Kapitalist bataklıkta büyüyen istismardan kurtuluş sosyalizmle mümkündür!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Baskı ve asimilasyona
son vermek için ileri

 

Raporu sunan Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Genel Başkanı Ali Kenanoğlu, AKP iktidarının geçmiş yıllarda olduğu gibi 2013 yılında da Alevilere yönelik ayrımcı tutum içinde olduğunu, nefret söylemi ve yok saymaların artarak sürdüğünü belirtti.

Ali Kenanoğlu özelde Aleviler’in, inanç özgürlüğünün elde edilmesi; genelde de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır” ilkesini hayata geçirmeye çalıştıklarını vurguladı. Ali Kenanoğlu, Aleviler’e yönelik hak ihlallerini içeren 2013 yılı raporunun birçok gerçeğe bir defa daha ışık tuttuğunu, Aleviler’in inanç merkezleri olan cemevlerini yok sayan özelde AKP iktidarının genelde sermaye devletinin politik yaklaşımının 2013 yılında da sürdüğünü ifade etti.

AKP iktidarının şefi başta olmak üzere tüm devletliler cemevlerine “ucube” demek konusunda ortak bir tutum sergilemişlerdir. Dahası dinci partinin şefi ve tüm yöneticileri cemevlerinin ibadethane olmadığı tezini güçlendirmek için fetva arayışına girmişlerdir. Yargı da bu gerici, inkarcı tutuma kendi cephesinden omuz vermiştir.

Raporda AİHM kararına ve Danıştay kararlarına rağmen zorunlu din dersleri ile yaşanan asimilasyon sürecinin 2013 yılında da devam ettiği belirtiliyor. AKP iktidarı sözcüleri zorunlu din dersi işkencesinin sürmesi konusunda kararlılıklarını ortaya koydular. Örneğin Faruk Çelik zorunlu din derslerinin kaldırılması talebine yönelik düşmanlığını “bu milletin dinle derdi yok. Ne derdi var din dersiyle, niye kalksın din?” diyerek ortaya koydu. Bu tutumda tüm devletliler ortaklaşmışlar, zorunlu din dersinin süreceğini belirtmişlerdir. Aleviler’in Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesine yönelik taleplerini ise duymazdan gelmişlerdir.

Raporda Alevileri sünnileştirme saldırılarının 2013 yılında sürdüğü örneklerle ortaya konmuştur. Aynı zamanda tekçi anlayış, “Türk-islam sentezi” politikası Alevilere dayatılmıştır. Bu yaklaşımın reddine dayanan Alevilerin mücadelesi karşısında tüm sermaye iktidarları düşmanca bir tutum sergilemiştir.

Alevilerin asimilasyonunu ve Sunni inancına yönelmesini hedefleyen politika Osmanlı’dan bu yana devam ediyor. Bu politika cumhuriyetin kuruluşundan sonra daha da sistematikleşti. Türk sermaye devleti Alevileri asimile etme, Sünni İslam inancını hakim kılma doğrultusunda düzenlemelere çok önem verdi. Lozan anlaşması ile gayri-müslümler dışındaki tüm toplumsal kesimler Türk olarak tanımlandı. Aynı zamanda dinleri İslam olarak kodlandı. Aleviler’in, resmi ideolojinin dışında kendilerini ifade etmesi yasaklandı. Bu yasaklara karşı ortaya çıkan isyanlara dönük katliam politikaları sınırsızca uygulandı.

AKP iktidarı şefi ve diğer AKP sözcüleri  “Din öğretimi tüm vatandaşların ihtiyacıdır. Din öğretimi sadece 4.-5. sınıflarda değil, 1-2-3’üncü sınıf öğrencilerine de verilmelidir” anlayışının dümenine su taşımış, devletin bilinen sünileştirme politikasına sıkı sıkı sarılmışlardır. Tam da bu politika nedeniyle, Alevi örgütlerinin nüfus cüzdanlarından din hanesinin kaldırılması talebine şiddetle karşı çıkmışlar. Dahası, Alevi emekçilerine yeni maddi yükler getirecek olan “din vergisi” önerisinde bulunmuşlardır.

Raporda Alevi köylerine, mahallelerine cami yapılması uygulamasının 2013 yılında da hız kesmediği belirtilmiştir. Sermaye devleti tarihi boyunca Alevi gerçeğini kabul etmekten özenle kaçındı. Aleviler’in yaşadığı köylere cami yapmayı temel bir politika olarak benimsedi. Aleviler üzerindeki ayrımcı toplumsal baskıyı süreklileştirdi. Genel olarak devlet memuru olmayı başaran Aleviler’in yükselmelerine geçit vermedi. Ramazan orucu tutmayan, Cuma namazına gitmeyen Aleviler’i horladı. Alevi köylerine cami yapmayı asimilasyon politikasını derinleştirmek için sürdürdü.

Raporda Madımak Oteli’nin müze yapılmaması yapılan anı evinde katiller ile mağdurların isimlerinin birlikte panoya asılması rezaletinin sürdüğü ifade ediliyor. Nüfus cüzdanındaki din hanesine Alevi yazılması konusundaki AİHM kararına rağmen, Alevi yazılmaması ve nüfus cüzdanlarından din hanesinin tamamen çıkartılmaması Alevilere yönelik kin ve nefret söylemlerinin en üst düzeyde ve yaygınlaşarak devam ettiği saptamalarına da yer verilmiş. Aleviler’in ‘Madımak Oteli müze yapılsın’ önerisi hükümet tarafından bir kez daha reddedildi. Dün Sivas Katliamı’nın gerçek sanıklarını koruyanlar, bugün gericilik zehirlerini bir kez daha kusarak Madımak Oteli’nin müze yapılmasını engelliyorlar. Alanlarda eşitlik palavralarını atan AKP iktidarının yetkilileri, halklar arasında düşmanlığı büyütmeyi 2013 yılında da sürdürdüler.

Rapor, okullarda Alevi çocuklarına yönelik hakaret, tehdit ve dayak vb. saldırıların hız kesmediğini, askerde Alevi erlere yönelik kötü muamele, devlet kadrolarında çalışan Alevilere yönelik ayrımcı uygulamalar, hakaret ve işten çıkartmaların sürdüğünün açık kanıtıdır.

Raporda; “Alevi kişilerin Devlet işlerine alınmaması, bürokraside yer verilmemesi - İktidar destekli yapay Alevi Kurumları oluşturularak muhatap kabul edilmesi, oluşturulan yapay Alevi Kurumları üzerinden Alevi değerlerinin tahrif edilmesi, başkalaştırılması sürüyor” deniliyor. Ayrıca 2013 yılında tüm bu ayrımcı tutumlar, nefret söylemleri, inkar, tahrif ve asimilasyonların devam ettiği de belirtiliyor. Alevilerin sistematik olarak güvenlik eksenli bir fişlemeye tabi tutuldukları ve bunun da devam ettiği, Alevilere yönelik yaşamın tüm alanlarında (Okul, askeriye, iş yeri, mezarlıklar, medya organları vb) hakaretlerin, inkar, tahrif ve asimilasyonların sürdüğü ifade ediliyor. Rapor gerçeği saptıyor. Zira AKP hükümeti, Aleviler’e yönelik asimilasyon ve ayrımcı politikasına devam ediyor. Halen, ilköğretim ve ortaöğretim okullarında din derslerini zorunlu kılıyor. Cemevlerini tanımayı reddediyor. Üçüncü Boğaz Köprüsü’ne 40 bin Alevi’yi katleden ‘Yavuz Sultan Selim’in adını veriyor. 2 Temmuz 1993’de, 33 canı bir otelde yakarak canlarına kıyan katiller, zamanaşımı orta oyunu sayesinde serbest bırakılıyorlar.

Raporda büyük halk hareketi sürecine de değiniliyor. Zira büyük halk hareketi sırasında kolluğun terörü nedeniyle yaşamını yitiren altı genç de Alevi’ydi. Bunun yanı sıra yaralanıp hastanelere sevk edilenlerin yine büyük bir çoğunluğu Alevi’ydi. Bu süreçte polis Alevi mahallerini abluka altına alarak şiddette sınır tanımamıştır.

Raporda AKP iktidarının Suriye politikasına değiniliyor. AKP iktidarının desteğini alan ÖSO vb. gerici güçlerin Alevi kıyımında sınır tanımadıkları belirtiliyor. Bu nedenle yüzlerce Alevi’nin yaşamını yitirdiği ifade ediliyor.

2013 yılı hak ihlalleri raporu Alevilere yönelik baskıların arttığını tüm açıklığı ile ortaya koymuştur. Baskılara son vermenin yolu bu bozuk düzene karşı işçi sınıfının kızıl bayrağı altında birleşerek sosyalizm mücadelesini büyütmekten geçiyor. Zira ırkçı şovenizmin ve dinsel gericiliğin biricik panzehiri, kapitalist sömürü düzenine karşı yürütülecek devrimci sınıf mücadelesidir. Bu nedenle bugün “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarını yükseltmek, yaratılmak istenilen her türlü etnik-mezhepsel çatışmanın karşısında birleştirici olan sınıf kimliği ile durabilmek, her zamankine göre çok daha özel bir anlam taşımaktadır.

 
§