26 Temmuz 2013
Sayı: KB 2013/30

 Kızıl Bayrak'tan
AKP’nin kanlı politikaları ve tasfiyeci çözüm süreci
Dış politikada iflasın bedeli halklara ödetiliyor!
Faşist devlet terörüne direnmek meşrudur!
Devrim için örgütlenmeyen
geleceği kazanamaz!
“Sokakta, kavgada ve mücadelede olacağız!” - Av. Zeycan Balcı Şimşek
“Baskıya karşı direnmek haktır!”
Gezi tutsaklarıyla dayanışma eylemleri
Gençlikten korkuyorlar!
İşçi grevleri dalgası büyüyor...
Kazanımın yolu sokakta, mücadelede!
İşçi eylem ve direnişleri
İSDEMİR’de grev sürüyor!
Metalde grev dalgası
Gezi Direnişi’nin deneyimleri ışığında
emekçi kadın çalışmamızı güçlendirelim!
Çözüm sandıkta değil devrimde! - M. Yılmaz
Gezi Parkı Direnişi’nden ayaklanmaya... - 3 - Volkan Yaraşır

Akkapı: Gezi Direnişi’nin
öne çıkardığı bir mevzii...

Forumlarda mücadele kararlılığı
Mücadele birleştiriyor!
Suriye’de yıkıcı savaş ve emperyalist tehditler
Ekim Gençliği Yaz Kampı’ndan...
Devrimin gençleri...
Gezi tutsağı öğrencilerden mektup...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Sokakta, kavgada ve
mücadelede olacağız!”

Av. Zeycan Balcı Şimşek

 

Çağdaş Hukukçular Derneği, 31 Aralık 1974 tarihinde, aralarında Niyazi Ağırnaslı ve Halit Çelenk’in de bulunduğu 74 hukukçu tarafından kurulmuş aradan geçen bu uzun süre zarfında kesintisiz olarak ezilenlerin, baskıya ve sömürüye maruz kalanların yanında saf tutmuştur.

ÇHD, bağımsız ve özgün çalışması ve kurulduğu tarihten itibaren kesintisiz sürdürdüğü halkın adalet mücadelesinin bir parçası olma özelliği ile Demokratik Kitle Örgütleri içerisinde haklı bir saygınlığın sahibi olmuştur.

Halkın en zayıf, siyasal iktidarın en güçlü olduğu nezarethanelerde, mahkemelerde ve hapishanelerde, gerçeği ve geleceği savunma onuru ise hep ÇHD’li avukatlara ait olmuştur. ÇHD’li avukatlar, sadece toplumsal muhalefetin savunmanlığını üstlenmediler, aynı zamanda o muhalefetin bir parçası da oldular.

Aradan tam 40 yıl geçti… Ne iktidarların politikaları değişti ne de o politikalara karşı mücadele veren hukukçular… Bugün isimleri ve yüzleri değişse de Çağdaş Hukukçular, hala, aynı kararlılıkla kavganın tam ortasındalar, geleneği aynı kararlılıkla izliyor ve adalet özlemi için mücadele ediyorlar. Tam da bu yüzden kavganın tam ortasında ve mücadelenin bir parçası olduğumuz için siyasi iktidar tarafından derneğimizin şubeleri bir şafak vakti basılmakta, dernek yöneticilerimizin de içinde bulunduğu 9 meslektaşımız tutuklanmakta ve toplamda 22 meslektaşımız hakkında davalar açılmakta.

Siyasi iktidarın hapishane politikalarından tutun yargısız infaz politikalarına kadar devlet hız kesmeden ölüm saçmaya devam ederken Çağdaş Hukukçular Derneği olarak, bu politikalara sessiz kalmadık. İşkence ile öldürülen Engin Çeber’den karakolda öldürülen Festus Okey’e, sokak ortasında katledilen Alaattin Karadağ’a, Çağdaş Gemik’e, Soner Çankal’a, Emrah Barlak’a, Baran Tursun’a, ücretleri ve emekleri patronlarınca gaspedilen Hey Tekstil, Roseteks, Teknopark, Maltepe Belediyesi, Darkmen işçilerine, siyasi linç operasyonlarıyla tutuklanan yüzlerce Kürt siyasetçinin yargılanmalarında savunmanlık yaptık, mücadelenin bir parçası olarak korkmadık, yılmadık. Mücadele biz ÇHD’li avukatlar için sadece adliyelerde değil, yaşamın her alanında sokakta, direnişte, grevde her yerde sürdü. Öyle ki, adliyelerde avukatların onursuzca aranmasına biz karşı çıktık ve kararlı mücadelemiz sonucunda kazandık. Adliyelerde grev yapan memurların yanında yine biz vardık.

Siyasi iktidarsa son yıllarda derneğimizin toplumsal muhalefet odağı olmasını sindirememiş olacak ki, 18 Ocak 2013 tarihinde sabaha karşı ÇHD Ankara ve İstanbul Şube binaları, İstanbul ve Ankara Halkın Hukuk Bürosu ve birçok meslektaşımızın ev ve büroları hukuka aykırı bir biçimde basıldı. Halkın Hukuk Bürosu ise kapısı kırılarak savcı ve baro temsilcisi olmaksızın basıldı. Siyasi polis tarafından gerçekleştirilen ve dezenformasyon malzemeleri eşliğinde basına servis edilen bu operasyonda beklemedikleri bir toplumsal algı oluştu. Bu coğrafyada yaşayan herkes bir biçimde ÇHD’yi ve ÇHD’li avukatları tanımıştı ve burjuva medyanın yalanlarına inanmadan ÇHD’ye ve gözaltına alınan avukatlarına sahip çıktılar. Bu sahip çıkma bizlerin, tutuklanan dostlarımızın Av. Selçuk Kozağaçlı’nın, Av. Taylan Tanay’ın, Av. Güçlü Sevimli’nin, Av. Ebru Timtik’in, Av. Şükriye Erden’in, Av. Betül Vangölü Kozaağaçlı’nın, Av. Günay Dağ’ın, Av. Naciye Demir’in, Av. Barkın Timtik’in yaptıkları onurlu ve devrimci avukatlığın göstergesi oldu.

Operasyonun üzerinden tam altı ay geçmişti ki, iddianame nihayet kabul edildi. Meslektaşlarımızın hakim önüne çıkarılması ise -duruşma tarihinin 25-26-27 Aralık olduğu düşünüldüğünde - neredeyse bir yıl sonra olacak. Herkesin çok merak ettiği ise bu iddianamede neler var? Neler yok?

Öncelikle operasyon sırasında kozmik oda, ajan, 11 çelik kapı, gece avukatların toplantı yapması gibi burjuva basının ağzının suyunu akıtarak haber yaptığı ve bolca karalama kampanyasına dönüşen ve başbakanın diline pelesenk ettiği bu dört önemli argümanın iddianamede olmaması bizi değilse de basını epeyce şaşırtmış.

Yurtdışı ile bağlantı kurulduğu iddia edilen “kozmik oda”ya ilişkin olarak iddianamede tek bir kelime dahi geçmiyor.

Basılan hangi dernek binasının ya da hangi büronun 11 çelik kapılı olduğu ve nasıl bir delil oluşturduğuna dair tek bir kelime yok.

ÇHD Genel Başkanı Av. Selçuk Kozağaçlı’nın operasyon sırasında Suriye’de olmasını fırsat bilerek “ajanlık” suçlamasının -dosyada gizlilik kararı olmasına rağmen- basına servis edildiği hala hafızalarımızda, ama bu konuda da savcı, iddianamesinde tek bir kelime yazamamış.

Başsavcının dahi açıklamasında yer alan ve Başbakan’ın aylardır her fırsatta dile getirdiği “gece avukatların toplantı yaptığı” iddiaları ise hiç yok! Hatırlanacağı üzere Halkın Hukuk Bürosu polislerce kapısı kırılarak gece yarısı basılmış ve toplantı yapıldığı iddia edilmişti. Ne var ki, savcı bu önemli hususa (!) da iddianamesinde hiç değinmemiştir.

İddianamede “neler yok” sorusu aslında temel bir soru. Zira tutuklanan meslektaşlarımız ve derneğimize yöneltilen en ciddi iddialar bunlardı. Bu isnatların iddianamede hiç yer almaması basın eliyle ve kara propaganda ile yapılan isnatları boşa düşürmesi anlamında önemli bir ayrıntı.

Derneğimize ve tutuklu meslektaşlarımıza ilişkin iddialara ve delilere bakıldığında, şöyle bir tablo ile karşı karşıya kalmaktayız: Asıl yargılanan avukatlık meslek pratiğidir. Bu davada asıl yargılanan yapılan müvekkil seçimi, asıl yargılanan devrimcilerin, işçilerin, öğrencilerin avukatlığını yapmaktır. Yargılanan devrimci avukatlık faaliyetidir.

İddianameye baktığımızda deliller:

* Savcının 1 numaralı delil olarak “ADLİ İSTİNABE” yoluyla Hollanda ve Belçika makamlarından elde edildiği bildirilen bilgisayar kayıtlarına dayandığını görüyoruz. İddianamenin en önemli dayanağı olan bu belgeler “word belgeleri”dir. Türkiye’deki hangi mahkeme veya savcılık tarafından resmi yolla ne zaman talep edildiği, Hollanda veya Belçika adli makamlarınca ise hangi tarih ve hangi resmi yazışma yoluyla gönderildiği, tahrif edilip edilmediği belli değildir. İddianamenin omurgası bu belgelerdir. Ancak bu belgelerin hiçbir somut dayanağı yoktur.

* 2010 - 2012 yılları arasında Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde “DHKP-C operasyonu” nedeniyle toplam 470 kişinin gözaltına alındığını, 270 kişinin gözaltı takibini tutuklu meslektaşlarımızın gerçekleştirdiğini, bu istatistiki veriye göre kimi meslektaşımızın 30, kimi meslektaşımızın ise 6 kişinin avukatlığını yaptığını, sırf bu kişilere avukatlık yapmaları dahi örgüt üyesi olduklarına delalet olduğu belirtilmiştir.

* Anayasa, Ceza Kanunları ve Uluslararası Sözleşmelerle güvence altına alınan “susma hakkı” iddianamede suç olarak yer almış. Meslektaşlarımızın Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde avukatlıklarını yaptıkları müvekkillerinin “susma hakkı”nı kullanmaları meslektaşlarımızın örgüt üyesi olduğuna ilişkin bir delil olarak sunulmuştur.

* Meslektaşlarımızın müvekkillerine ait cenaze törenlerine katılmaları terör örgütü propagandası olarak belirtilmiştir. Her ne kadar bu suçlar 6352 Sayılı Yasa kapsamında erteleneceği belirtilse de bu suçların toplamından örgüt üyeliği yaratılmaya çalışılmıştır.

* Meslektaşlarımızın Hey Tektsil, Roseteks Tekstil, Darkmen Tekstil ve Akçay Tekstil’de başlayan işçi direnişlerine katılmak ve bu işçilerin avukatlığını yürütmek, onların örgüt üyesi olduklarına ilişkin delil olarak sunulmuştur.

* Meslektaşlarımızın diğer avukat arkadaşlarıyla yapmış oldukları mesleki konuşmalar dahi örgütsel bilgi anlamında değerlendirilmiştir.

İddianamede yer alan delillere topyekûn bakıldığında meslektaşlarımızın tutuklu olmasını gerektirecek tek bir somut delil bulunmadığını, gizli tanıkların açıkça gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarını, yalan söylediklerini, meslektaşlarımızın devrimci avukatlık yapmalarından duyulan rahatsızlıkla operasyonun gerçekleştiğini görmekteyiz. Bu operasyon özelde ÇHD’ye ve Halkın Hukuk Bürosu’na, genel anlamda ise tüm avukatlara karşı yapılmıştır.

18 Ocak 2013 tarihinde başlayan cadı avı her alanda devam etmiştir. Tutuklu meslektaşlarımızın ardından, adliye içinde gerçekleşen tüm eylemlerden hakkımızda sayısız davalar açılmıştır. Tutuklu meslektaşlarımızın tutuklanmalarına itiraz dilekçelerini vermek isterken 18 Şubat 2013 tarihinde polisin darplarına maruz kalan avukatlar bugün polise mukavemetten ve kamu malına zarar vermekten yargılanıyor.

11 Haziran 2013 tarihinde, Gezi Parkı eylemleri sırasında, polisin sert tutumunu protesto ettikleri için adliyede yaka-paça gözaltına alınan ÇHD’li 50 avukat bugün toplantı gösteri yürüyüşlerine muhalefetten ve memura mukavemetten yargılanıyor. Yine 11 Haziran 2013 tarihinde, 50 meslektaşının karga tulumba adliyede gözaltına alınmasını protesto eden avukatlar bugün toplantı gösteri yürüyüşlerine muhalefetten ve memura mukavemetten yargılanıyor. Yine 13 Eylül 2011 tarihinde adliye girişlerinde onursuzca avukatların aranmasına itiraz eden ÇHD’li avukatlar bugün kapılara zarar verdikleri ve memurlara mukavemet ettikleri ve direndikleri için yargılanıyor. Son olarak ÇHD kurumsal olarak Gezi Parkı’na vermiş olduğu destekten ötürü halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten yargılanıyor. Her türlü evrakı didik didik edilmek suretiyle ÇHD’yi kapatmaya ant içmiş siyasi iktidar tarafından cezalar kesiliyor ve davalar açılıyor.

Tüm bu davalar, baskı ve zulüm politikaları göstermiştir ki, Çağdaş Hukukçular Derneği bu topraklardaki toplumsal ve siyasal muhalefetin en önemli parçasıdır. Adalet, üzerinde “adalet sarayı” yazmakla karşılanmıyor, karşılanmayacaktır da. Emekçi halkların adalet talebi ancak ve ancak sokaktadır. Yargılama faaliyetini, tüm muhalifleri yargı eliyle sindirme ve etkisizleştirme faaliyetine çeviren mahkemeler bize sokağı ve kavgayı işaret etmektedir. Öte yandan başbakanın açıkça halkın arasında nefret tohumları serptiği, yan yana yaşayan ve yıllardır birebirlerinin küllerine muhtaç komşuları dahi birbirlerini şikayet etmeye salık verdiği bir süreçten geçiyoruz. Gezi Parkı ile başlayan ve tüm ülkeye yayılan dayanışma ruhundan ve iktidara karşı topyekûn omuz omuza mücadele edilmesinden korkanlar halkları birbirine düşürerek iktidarlarını korumaya çalışmaktalar. Palayla halka saldıranlar, haklarında arama kararı olmasına rağmen Fas’a kaçabiliyorken, meslektaşımız ÇHD Genel Başkanı Av. Selçuk Kozağaçlı’nın hakkındaki arama kararını bilerek Türkiye’ye gelmesini ve geleceğini basın yoluyla duyurmasını dahi iddianamede “yakalanmıştır” olarak geçirebiliyorlar.

Çağdaş Hukukçular Derneği olarak, kırk yıllık geleneğimizle mücadele bayrağını daha da yükselteceğimizi, adaletin salt mahkeme salonlarında tesis edilmediğini omuz omuza mücadele ederek anlatacağımızı, mahkemelerin devrimci avukatlık pratiğimizi yargılayamayacağını, devrimci avukatlığın bir onur olduğunu ve devrimcilerin, işçilerin, öğrencilerin avukatlığını yapmaktan vazgeçmeyeceğimizi haykırıyoruz. Dün olduğu gibi bugün de hem mahkeme salonlarında, hem de sokakta, kavgada ve mücadelede olacağız.

 

 

 

 

ÇHD’li avukata keyfi soruşturma

 

25 Haziran 2012 tarihinde Tuzla’nın Aydınlı Mahallesi’nde Sivas Katliamı’yla ilgili afiş yapan iki sınıf devrimcisi keyfi bir şekilde darp edilerek gözaltına alınmıştı. Polisin havaya ateş ederek, biber gazı sıkarak ve darp ederek gözaltına aldığı Zeynel Kızılaslan ve Ramazan Canpolat ters kelepçe yapılarak Orhanlı Polis Merkezi’ne götürülmüşlerdi. Sınıf devrimcilerinin avukatlarıyla görüşme hakkı uzun süre engellenerek, başka bir avukat çağrıldı. Barodan çağrılan işbirlikçi avukat sınıf devrimcilerinin imza atmadığı, yalanlarla dolu olan tutanağın imzalanmasını “tavsiye” etmişti. Sınıf devrimcileri avukatı eleştirerek reddetmişti.

Bu sırada Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi Av. Bülent Şimşek karakola gelerek olaya müdahil oldu. Sınıf devrimcilerinin ters kelepçeli bir şekilde ifade vermeye zorlanmasına tepki göstererek, kelepçeleri açtırdı. Polisler Şimşek’e zorluk çıkartarak keyfi bir şekilde, tutanağı ve doktor raporunu göstermek istemediler. Şimşek tutanak kendisine gösterilmediği için şerh koştu. Bunun üzerine polisler tutanağın fotokopisini kendisine vermek zorunda kaldılar. Şimşek, tutanağı inceleyince sınıf devrimcilerine yalnızca afiş asmaktan gözaltı işlemi uygulandığını görerek, bu şekilde gözaltı yapılamayacağını söyledi. Keyfi bir şekilde gözaltı yaptıklarının tutanağa da yansıdığını anlayan polisler, tutanağı değiştirmek için fotokopiyi avukattan geri almak istediler. Avukatın tok tutumu karşısında alamayacaklarını anlayan polisler, hakkında tutanak tutulacağını söyleyerek avukatı tehdit ettiler.

Polislerin o gün savurduğu tehdit bugün savcı ve bakanlık tarafından uygulamaya sokuldu. Sınıf devrimcilerini keyfi bir şekilde darp ederek gözaltına alan ve işkence yapan, müvekkillerini koruduğu için avukatı tehdit eden polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadığı gibi, avukat hakkında soruşturma başlatıldı.

Üstelik “tutanağın aslını polisten zorla alıp geri vermemek” gibi, komik ve yalan suçlamalarla bu soruşturma açılıyor. Açılan bu soruşturmayla birlikte Adalet Bakanlığı’nın tebliğiyle Baro tarafından da Şimşek hakkında soruşturma başlatıldı.

Bütün bu yaşanan keyfi uygulamalar ve hukuksuzluklar polisin ve devletin “adalet” anlayışını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Polis alışılageldiği şekilde karşısında susan, bütün yaptığı hukuksuzluklara ve işkenceye sessiz kalan (tıpkı barodan kendi çağırdıkları gibi) avukatları karşısında görmek istiyor. Fakat tam tersine; bütün keyfiliklerin, darp ve işkence uygulamalarının karşısına dikilen avukatlara ise büyük bir tahammülsüzlükle saldırıyor. Savcılık eliyle düzen hukuku da bu konuda, polisine gerekli desteği fazlasıyla sunuyor.

Bu yaşanan olay ÇHD’ye yönelik yapılan son operasyonla birlikte değerlendirildiğinde, aslında bir bütün olarak sistemin, muhalifleri, ilericileri, devrimcileri, işçi ve emekçileri savunan avukatlara karşı müthiş bir tahammülsüzlüğü olduğunu görmek çok daha kolay olacaktır.

 
§