26 Temmuz 2013
Sayı: KB 2013/30

 Kızıl Bayrak'tan
AKP’nin kanlı politikaları ve tasfiyeci çözüm süreci
Dış politikada iflasın bedeli halklara ödetiliyor!
Faşist devlet terörüne direnmek meşrudur!
Devrim için örgütlenmeyen
geleceği kazanamaz!
“Sokakta, kavgada ve mücadelede olacağız!” - Av. Zeycan Balcı Şimşek
“Baskıya karşı direnmek haktır!”
Gezi tutsaklarıyla dayanışma eylemleri
Gençlikten korkuyorlar!
İşçi grevleri dalgası büyüyor...
Kazanımın yolu sokakta, mücadelede!
İşçi eylem ve direnişleri
İSDEMİR’de grev sürüyor!
Metalde grev dalgası
Gezi Direnişi’nin deneyimleri ışığında
emekçi kadın çalışmamızı güçlendirelim!
Çözüm sandıkta değil devrimde! - M. Yılmaz
Gezi Parkı Direnişi’nden ayaklanmaya... - 3 - Volkan Yaraşır

Akkapı: Gezi Direnişi’nin
öne çıkardığı bir mevzii...

Forumlarda mücadele kararlılığı
Mücadele birleştiriyor!
Suriye’de yıkıcı savaş ve emperyalist tehditler
Ekim Gençliği Yaz Kampı’ndan...
Devrimin gençleri...
Gezi tutsağı öğrencilerden mektup...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kazanımın yolu sokakta, mücadelede!

 

31 Mayıs’ta patlak veren ve ülkenin dört bir yanına yayılan Taksim Gezi Direnişi, aradan neredeyse iki ay geçmesine rağmen sıcaklığını koruyor. AKP eliyle dinsel gericiliğin toplumu gericileştirme hamleleri ile her alanda özgürlükleri yok eden bir dizi uygulama sonucu açığa çıkan bu direniş, toplumun çok değişik kesimlerini harekete geçirdi. Ayağa kalkan milyonlar, AKP gericiliğine ve onun politikalarına meydan okudu. Muktedir olma yeteneği ve özgüven kazananlar sokakta, barikatta dövüşerek dayanışmayı büyütmeyi öğrendi.

Bu sürece işçiler cephesinden anlamlı bir katılım olsa da işçi sınıfı bu süreçte etkin bir taraf olarak yer almadı. Zira, böyle olmuş olsaydı, bu direniş sınıfın yıkıcı gücünün devreye girmesiyle sermayeye karşı güçlü bir mücadeleyi örgütler, AKP karşıtı bir çizgiden sermaye düzenini topyekûn zorlayan bir içeriğe kavuşabilirdi. Ne yazık ki, bu yeterince hayata geçirilemedi. Sermayenin AKP hükümeti üzerinde böylesi bir basınç yaratılamadı.

Bu olgu, aynı zamanda bundan sonraki dönemde yüklenilmesi gereken en temel gücün işçi sınıfı olduğunu gösterdi. Sermayeyi yere sermek için işçi sınıfının örgütlenmesi ve sürükleyici rolünü toplum genelinde ortaya koymasının acil bir ihtiyaç olduğu kanıtlandı.

Fiili-meşru mücadele çizgisi

Taksim Direnişi’yle eşzamanlı olarak ortaya çıkan mücadelelerden bazıları ise lokal düzeyde de olsa kazanımın yolunun fiili-meşru mücadeleden geçtiğini bir kez daha doğruladı.

Yıllardır meydanlarda AKP karşıtlığı üzerinden muhalefet yaparken, işçi sınıfı mücadelesi adına kılını dahi kıpırdatmayan sendika bürokratlarının mücadele kaçkınlığı parmak ısırttı. Sadece hükümet karşıtlığı anlamında dahi düşünüldüğünde ellerine önemli bir fırsat geçen sendika bürokratlarının mücadeleyi yükseltmeye ve hesap soran bir çizgide mücadeleyi örgütlemeye takâtlerinin kalmadığı ortaya çıktı.

Son dönemde açığa çıkan fiili mücadeleler içerisinde Çelik-İş üyesi Feniş Alüminyum işçileri ile Bücürük Tekstil işçilerinin yürüttüğü mücadeleler öne çıktı.

Her ikisi de, işçilerin doğru bir önderlik ve politika altında buluştuğunda sonuç alınabileceğini ve kazanıma yürünebileceğini gösteren bu iki örnek, önümüzdeki dönemde izlenmesi gereken mücadele pratiği bakımından önemli birer örnek oldu.

Korku duvarları yıkılıyor...

Yıllardır uğradıkları hak gasplarına ve patronun keyfi uygulamalarına rağmen kabuğunu kıramayan ve bağımsız bir mücadele çizgisinde ilerleyemeyen Feniş işçileri, Çelik-İş ağalarının kontrolünü de aşan bir biçimde hakları için ayağa kalktılar.

Ücretlerinin sürekli olarak gasp edilmesine isyan eden işçiler, Çelik-İş Sendikası’nın, iş bırakma eylemini durdurmaya ve direnişi kırmaya yönelik hamlelerini boşa çıkardılar. Buradaki temel halka ise, fabrikadaki sorunlara karşı sınıf bilinçli işçilerin mücadelede sergilediği önderlikti.

Bu tarz lokal direnişlerde yaşanan kararlılık ve uzun soluklu mücadele ruhu, Feniş işçilerinin sağladığı kazanımla daha net biçimde açığa çıktı. Ekonomik bir temelde gerçekleşmiş dahi olsa, Feniş işçilerinin yıllardır boyun eğdiği ve hapsolduğu korku duvarını aşmaları açısından son eylem süreci oldukça öğretici oldu. Bu süreç, sendikal bürokrasinin işçiler üzerindeki gerici denetimini zayıflatmak açısından da önemli bir kazanımdı. Yine, uzun yıllardır İsdemir ve Jumbo gibi fabrikalarda “örgütlülüğü” bulunmasına rağmen sözleşme süreçlerini ve hak gasplarını geçiştiren Çelik-İş’in grev kararları alması süreç açısından tesadüf değildir. Tabanda duyulan rahatsızlık, sendika bürokratlarını da kararlar almaya zorlamaktadır.

İşçiler sokakta kazanıyor!

Patronların keyfi dayatmalarına karşı işçilerin yürüttüğü kararlı mücadele örneklerinden biri de Esenyurt’ta kurulu Bücürük Tekstil’de sağlanan kazanım oldu. Ücretleri gasp edilen işçiler, fabrikadaki makineleri kaçırarak ücret hakkını gasp etmeye kalkan Bücürük patronuna tokat gibi bir yanıt verdiler.

Öncü işçilerin sürüklediği eylemsel süreç, kararlı bir mücadele hattıyla birleşince Bücürük Tekstil patronunu köşeye sıkıştırdılar ve haklarını aldılar.

Aynı şekilde, en temel hakları olan ücret hakları için dahi kararlı bir direniş sergilemek zorunda kalan Kazova Tekstil işçileri işgal eylemine başvurdular.

İşçi sınıfı hareketi yolunu arıyor

Son dönemde farklı sektörlerde ve ağırlıklı olarak sendikal örgütlülükler üzerinden süren direnişler sömürüye, güvencesizliğe ve köleliğe karşı mücadele açısından önem taşıyor. Sağlık işkolunda güvencesizliğe ve taşeronlaştırmaya karşı direnişler, metal sektöründe düşük ücretlere ve uzun çalışma saatlerine karşı yaygınlaşan örgütlenme eğilimi, sendikal örgütlenme girişimlerinde yaşanan işçi kıyımlarına karşı çeşitli sendikal önderlikler altında öncü işçilerin sürüklediği kapı önü direnişleri ve yeni filizlenen mücadeleler işçi sınıfı hareketinin biriktirdiği önemli pratiklerdir.

Taksim Direnişi’nin ruhunu fabrikalara ve sanayi havzalarına taşımakla anlatılmak istenen şey tam da budur. Haziran Direnişi’nin kazanımları ve sokağa çıkmanın meşruiyetine yaslanarak önümüzdeki dönemde sınıf kitlelerini eyleme geçirmek en öncelikli görevlerden biridir. Dolayısıyla büyük-küçük demeden sınıf cephesinde yaşanan her türden hareketliliğe müdahale etmek ve ileriye taşımak önümüzdeki dönem için en önemli hazırlıklardan biri olacaktır.

 

 

 

 

Esenyurt’ta iş cinayeti

 

İstanbul Esenyurt’ta 24 Temmuz günü, Efitaş Firması için çalışan iki işçi, şantiyede elektrik akımına kapılarak hayatlarını kaybettiler.

İnşaat şantiyesinde beton kalıplarını söktükleri sırada, kalıpların elektrik tellerine çarpması üzerine elektrik akımına kapılan iki işçi hayatını kaybetti. İşçilerden Mustafa Kurban “kaza alanında”, diğer işçi Bülent Aslan ise kaldırıldığı Esenyurt Devlet Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.

2 işçi hayatını kaybederken, birlikte çalıştıkları işçiler taşeronun yanlarında olduğundan açıklama dahi yapamadılar. Bu da inşaatlar başta olmak üzere tüm sektörlerde işçilerin hangi şartlar altında çalıştığını gösteriyor. İki işçinin öldüğü iş cinayeti hakkında işten atılma korkusuyla kimse konuşamıyor.

Esenyurt, yapılaşmanın yoğunlaştığı bir bölge olduğu için iş cinayetlerinde de öne çıkan bir konuma sahip. İş cinayetlerinin sıkça yaşandığı bölge, özellikle 11 işçinin hayatını kaybettiği çadır yangını ile anılır oldu. Fakat bölgede ölümle sonuçlanmayan onlarca “iş kazası” yaşandığı, ağır yaralanmaların sessiz-sedasız örtbas edildiği görülüyor.

Son on yılın verilerine göre “iş kazası” sayısı yıllar içinde azalış gösterirken, bu kazalarda ölen kişi sayısı sürekli artıyor. 2002’de 72 bin olan iş kazası sayısı, 2011’de 69 bine geriledi. Buna karşın ölen kişi sayısı 2002’de 872 iken 2011’de 1700’e çıktı. İş kazaları sonucu sakatlanarak sürekli iş göremezlik maaşı bağlanan kişi sayısı da 2002 yılında 1802 iken 2011 yılında 2216’ya yükseldi.

Verilerin de gösterdiği kâr hırsının cezasızlık kalkanıyla, işçilerin hayatını riske atarak daha ağır çalışma koşullarına mahkum edildiğinin kanıtıdır.

 

 

 

 

Keşan’da madende iş cinayeti

 

Edirne Keşan’da Kale Madencilik şirketine ait kömür ocağında çalışan Hasan Kuluçlu isimli işçi göçük altında kaldı.

24 Temmuz günü saat 11.30 sularında oluşan göçüğün altında kalan Kuluçlu, diğer işçilerin çabalarıyla toprak altından çıkarılarak vagonla çıkışa taşındı. Çağrılan ambulans çıkışta Kuluçlu’yu alarak Keşan Devlet Hastanesi’ne götürdü fakat Kuluçlu hastanede hayatını kaybetti.

Küçükdoğanca Köyü yakınlarındaki Kale Madencilik’e ait kömür ocağında, 7 Temmuz 2010 tarihinde de iş cinayeti yaşanmış ve 3 işçi göçük altında kalmıştı.

 
§