5 Ekim 2012
Sayı: SİKB 2012/07 (40)

 Kızıl Bayrak'tan
Yeni Ekimler için
devrime hazırlanıyoruz
Sermaye devleti savaşa hazırlanıyor!
Sayfalarından kan damlıyor!
AKP’nin 4. Kongresi
Bozuk düzende sağlam çark olmaz
Oslo tartışmaları yerini yine
imha planlarına bıraktı
Ulucanlar şehidi Habip Gül mezarı başında anıldı!
Baraj mizanseni ve tasfiye operasyonu
Elit Çikolata’da işten atma saldırısı
Eylül ayında iş cinayetlerinde 83 ölüm
“Direnmek yaşamaktır!”
GOP’ta işçilerin yeni mevzisi kuruldu!
Alevilik sorunu
4+4+4 sisteminde
özel gereksinimli çocukların durumu
Eğitimin gericileştirilmesine karşı mücadeleye!
Avrupa işçi ve emekçilerin
eylemleriyle çalkalanıyor
Kıtalarda grevler, protestolar...
Alman devletinin “4. zenginlik ve yoksulluk raporu’’ ve yakıcı gerçek
Kapitalizm, işçinin sermayeye
çevrilmiş kanıdır!
Birleşik, kitlesel, devrimci bir
6 Kasım için!
4+4+4, harçlar, dershaneler, sınav sistemi, yeni YÖK Yasası…
Cam fanus içinde metamorfoz
Neşet Ertaş’ın ardından…
Bahçelievler Katliamı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Neşet Ertaş’ın ardından…

Abdallar, Neşet Ertaşlar
ezilenlere aittirler!

 

Neşet Ertaş Kırşehir’de doğdu. 14 yaşında gurbetle tanıştı. İstanbul’da ekmeğini kazanmak için alınteri dökerken ilk bestesini üretti. Kısa bir süre sonra ilk plağını çıkardı. “Neden garip garip ötersin bülbül” türküsü ile öne çıktı. Kendi özgün tarzını yarattı.

Emekçilere duyduğu saygı ve sevgiyle öne çıktı. Hemen her parçasında kendini garip olarak tanımladı. Neden garip sorusuna çarpıcı bir yanıt vermişti. O aşağılanan, hor görülen abdallar adına kendine garip dediğini söylerdi. O gerçek bir abdal gibi yaşadı.

Neşet Ertaş’ın ölümünün ardından, abdallardan on yıllar boyunca ilgisini esirgeyen düzen partilerinin şefleri Neşet Ertaş’ın şahsında abdalları ilgiye boğdular. 50 yılı aşkın sanat yaşamı boyunca öteki muamelesine maruz kalan Neşet Ertaş’ı yaptıkları gösterişli törenle bir defa daha öldürdüler.

Dinsel gericiliğin abdallara, Neşet Ertaşlar’a bakışı

Neşet Ertaş Kırşehir’in Kaman ilçesinde bir konser verir. Konser sırasında oynayanların günahlarının döküleceğini, melekler gibi evlerine döneceklerini ifade eder. Bir vaiz Neşet Ertaş’a haddini bildirmeye soyunur. Neşet Ertaş’ı özür dilemeye çağırır. Bu olay sermaye basınında genişçe yer bulur.

Türkü pınarının sahipleri olan abdalların başına gelen ilk olay bu değildir. Dinsel gericiliğin taşıyıcısı bir imam Cuma namazı sırasında abdalları kastederek, “bunların çaldığı düğünün doğacak çocuğu veledizina olur. Bu düğünlerde çalanların ekmeği yenmez, çayı-kahvesi içilmez” diyerek abdalları aşağılar. Abdalların tepkisini gören imama devlet sahip çıkar. Böylece devlet dinsel gericiliğin taşıyıcısı unsurları asla yalnız bırakmayacağını gösterir.

Abdallar Alevi inancına sahip olmaları nedeniyle camiye gitmez, namaz kılmazlar. Neşet Ertaş alevi olması nedeniyle ömrü boyunca camiye gitmemiştir. Ölümünden sonra Neşet Ertaş’a yapılan muamele milyonlarca Alevi emekçisine dayatılan sünni inanç ve ritüellerin parçasıdır. Bu nedenle abdalları horlayan düzenin yılmaz savunucusu dinci parti ve şefinin, düzen muhalefetinin döktüğü gözyaşları timsah gözyaşlarıdır.

Neşet Ertaş da babası Muharrem Ertaş gibi Alevi’ydi. Aleviliğe mensup “Abdallar” diye tanımlanan bir topluluğa aitti. Alevilikleri tartışılmaya başlayınca birçok kişi şaşkınlığını gizlemedi hatta “Hayır, olmaz,” dediler. Neşet Ertaş’a “Aleviliği yakıştırmadılar.” Oysa özelde Neşet Ertaş’ın genelde abdalların beslendiği bir kaynak vardı, onları sanata, edebiyata, saza, söze yönelten Aleviliğin ta kendisiydi.

Neşet Ertaş Alevidir ve cemevinden yolcu edilmelidir” diyen alevi örgütlerine tepki gösteren özelde dinci partinin şefleri genelde düzen siyasetçileri koro halinde Neşet Ertaş’ın Alevi kimliğini yok saydılar. Neşet Ertaş’ın cenazesine kullanım değeri üzerinde bakıp, desteğini artırmak için kullanan dinci parti şefi ve yöneticileri Neşet Ertaş yaşarken Alevi kurumlar sahip çıktılar mı, cemevinden yolcu edilsin diyerek ayrımcılık yapıyorsunuz, Neşet Ertaş’ın cenazesi üzerinden siyaset yapıyorsunuz” diyerek ikiyüzlülükte sınır tanımadılar.

Dinci gericiliğin özelde müzikle, genelde kültür sanatla kavgası biliniyor ve hala da sürüyor. Recep Tayip Erdoğan bir sanat eseri olan heykelin kaldırılmasını istemiş, heykeli ucube olarak tanımlamıştı. Şehir tiyatrolarının kapısına kilit vurmaktan geri durmamıştı. Bunları yapan Recep Tayip Erdoğan’ın Neşet Ertaş hayranlığının en temel nedeni Neşet Ertaş’ın geniş kitleler içindeki etkisini, kendi siyasi hesapları doğrultusunda kullanmaktır.

Neşet Ertaşların düzene ve emekçilere bakışları

Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş, Dadaloğlu’nun “hakkımızda devlet vermiş fermanı, ferman padişahınsa dağlar bizimdir” dizelerinin içinde yer aldığı şiiri besteleyerek düzene olan öfkesini ortaya koymuş, egemenlere karşı duruşunu sergilemiştir. Oğul Neşet Ertaş da düzenin hizmetkarı Süleyman Demirel tarafından verilen devlet sanatçısı unvanını almamış, “ben halkın sanatçısıyım” diyerek babasının yolundan yürümüştür.

Neşet Ertaş bozlakların ustasıydı. Musa Ağacık’la yaptığı röportajda bozlakları “Bozlak bir feryattır Musa gardaş. Feryadın bir başka anlamı da derdini isyan ediyor. Bizimki ezikliğin feryadı…” olarak tanımlamıştır. Neşet Ertaş mütevaziliği ve alçakgönüllü duruşu ile de öne çıktı.

Kapitalizmin her şeyi tükettiği, çok kısa süreler içinde starlar yaratıp, bitirdiği, rekabetin ölçüsüzce öne çıktığı koşullarda, açlıkla terbiye olma pahasına Neşet Ertaş bildiği yoldan yürüdü. O telif hakkı vb. bireyci rekabetçi yaklaşımların tuzağına düşmedi. Yüzlerce parçası çeşitli sanatçılar tarafından okunmasına rağmen, onlardan maddi talepte bulunmadı.

Neşet Ertaş’ın türkülerinin kaynağı ezilenlerdi. Yüzü hep emekçilere dönüktü. Neşet Ertaş düğünlerinde sazını çaldığı yoksul insanları konserlerinde görmek istiyordu. Bir söyleşide “Onların gelmesini istedim hep, garip insanların, biz onların ekmeğini yedik hep” diyordu. Ömrü boyunca sesi ve sözüyle ezilenlerin yanında yer alarak ekmeğini yediği emekçilerle birlikte oldu bozkırın tezenesi…