5 Ekim 2012
Sayı: SİKB 2012/07 (40)

 Kızıl Bayrak'tan
Yeni Ekimler için
devrime hazırlanıyoruz
Sermaye devleti savaşa hazırlanıyor!
Sayfalarından kan damlıyor!
AKP’nin 4. Kongresi
Bozuk düzende sağlam çark olmaz
Oslo tartışmaları yerini yine
imha planlarına bıraktı
Ulucanlar şehidi Habip Gül mezarı başında anıldı!
Baraj mizanseni ve tasfiye operasyonu
Elit Çikolata’da işten atma saldırısı
Eylül ayında iş cinayetlerinde 83 ölüm
“Direnmek yaşamaktır!”
GOP’ta işçilerin yeni mevzisi kuruldu!
Alevilik sorunu
4+4+4 sisteminde
özel gereksinimli çocukların durumu
Eğitimin gericileştirilmesine karşı mücadeleye!
Avrupa işçi ve emekçilerin
eylemleriyle çalkalanıyor
Kıtalarda grevler, protestolar...
Alman devletinin “4. zenginlik ve yoksulluk raporu’’ ve yakıcı gerçek
Kapitalizm, işçinin sermayeye
çevrilmiş kanıdır!
Birleşik, kitlesel, devrimci bir
6 Kasım için!
4+4+4, harçlar, dershaneler, sınav sistemi, yeni YÖK Yasası…
Cam fanus içinde metamorfoz
Neşet Ertaş’ın ardından…
Bahçelievler Katliamı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sayfalarından kan damlıyor!

 

Akçakale patlaması ve ardından yaşanan gelişmeler, düzen medyasının kirli ve uğursuz rolünü bir kez daha gösteriyor. Hükümet cephesinden bir açıklama gelmeden Suriye’ye savaş ilan eden gazeteler, kin ve nefret dolu dilleriyle savaş baronlarının değirmenine su taşıyor.

Akçakale’de yaşanan patlama ve 5 kişinin ölmesinin ardından burjuva medya birbiri ardına provokatif haberlere yer vermeye başladı. Tek merkezden kontrol edildiği her halinden belli olan haberler arasındaki yegane fark, gazetelerin bulmak için birbiriyle yarıştığı başlıklar.

Her bir manşet, her bir başlık bir yandan savaş çığırtkanlığı yaparken bir yandan da Suriye halkına ve Esad’a kin kusuyor. Kimi zaman Türkiye’nin gücü övülüyor, kimi zaman ise Suriye’yi aşağılamak için çeşitli ifadeler kullanılıyor. Başlıklara şöyle bir bakmak bile insanın içini bulandırmak için yeterli. Üstelik ne sözde muhalif gazeteler, ne de AKP medyası birbirinden farklı bir şey söyleyemiyor.

Savaş çığırtkanlığı konusunda mimli olan Hürriyet yine “yaratıcı” bir manşetle adeta Türklüğün gücünü göstermeyi amaçlıyor: “Halep oradaysa Türkiye burada!” 5 kişinin öldüğü ve belki de savaş ile sonuçlanacak bir sorun ancak bu kadar aşağılıkça bir kelime oyunu ile sunulabilir.

Çığırtkanlıkta yarışıyorlar!

AKP’nin dümen suyundaki gazetelerin önde gidenlerinden olan Sabah ise tüm manşetleriyle adeta toplumu savaşa hazırlamak için çabalıyor. Sür manşette “Bir canın yandığı an!” başlığıyla Akçakale patlamasının haberi ve görüntüleri verilirken diğer manşetler atmosferi tamamlıyor: “Suriye’den pişkin açıklama!”, “Türkiye NATO’dan istediğini aldı”, “Suriye bu insanları vurdu”, “ABD’den öfke dolu sert açıklama geldi”, “Savaşa girdik mi?”

Yeni Şafak haberi manşetten “Esed rejimine anında karşılık” biçiminde vererek daha baştan hedefe rejimi çakıyor. Zaman ise “Suriye’den ağır tahrik” başlığı ile haberi duyuruyor.

Son olarak Radikal’in görüşlerine başvurduğu Aslı Aydıntaşbaş’a değinmeden geçmemek gerekiyor, zira demeçler adeta hükümeti savaş için kışkırtıyor. “Bölgesel liderlik iddiası olan bir hükümetin kendi vatandaşlarını koruyamaması utandırıcı bir durum” diyen Aydıntaşbaş şunları ekliyor: “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir prestiji var ve daha önce Alparslan ordularından söz etmişti. Çok küçümsenen Esad şimdi Türkiye’ye bomba atıyor ve dolayısıyla prestijini kaybetmemek için cevap verir.” Analiz yapıyormuş gibi görünürken adeta olası bir savaş normalleştiriliyor, hatta kaçınılmaz olarak sunuluyor.

Gazetelerin renkleri ve başlıkları ne kadar değişirse değişsin, arkasındaki sinsi dilin değişmediği görülüyor. Hepsi de kardeş bir halka yönelik saldırganlığı adeta alkışlarla karşılayarak savaşı meşrulaştırmanın hesabını yapıyor. Bu haliyle burjuva medya, boyalı basın sıfatının yanına bir de “kanlı” sıfatının eklenmesini hak ediyor.

 

 

 

 

Emperyalist savaş ve saldırganlığa geçit yok!

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

 

Sermaye devleti uzun süredir emperyalizmin Suriye’ye dönük kirli politikalarını hayata geçirmek için fırsat kolluyor. Bunu yaparken AKP şefi Erdoğan’ın, daha düne kadar kardeşim dediği Esad’ı bugün düşman bellemesi ve Özgür Suriye Ordusu adındaki paramiliter güçleri besleyerek Suriye’de iç savaşı körüklemesi Türkiye’yi bir süredir savaşın eşiğinde tutuyordu.

İlk başta uçak düşürme oyunu ile isteneni elde edemeyen sermaye devleti, bu kez yeni bir oyun sahneleyerek savaş tamtamlarını bir kez daha çalmaya başladı. Urfa’nın Akçakale ilçesine düşen ve Suriye’den atıldığı tespit edilen top mermisi 5 kişinin ölümüne sebep oldu. Yaşanan trajik olayın ardından ise sermaye devleti, hızla kirli bir senaryoyu devreye sokarak kardeş halkların birbirini boğazlaması için kolları sıvadı.

Önce misilleme adı altında Suriye’yi topa tutan devlet, hızla tezkere hazırlıklarına soyundu. Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak jet hızıyla meclise gönderilen tezkere, ilk oturumda görüşülecek. Sonrasında Türkiye’nin nasıl bir maceraya sürükleneceği ise emperyalist odakların karanlık odalarında belli ki çoktan planlanmış durumda.

Yaşanan patlamanın ardından tüm emperyalist şeflerin ağız birliği etmişçesine Türk devletine destek sunması, başta NATO olmak üzere destek mesajları göndermeleri de, savaş ve saldırganlık hazırlıklarının boyutunu gösteriyor.

Türkiye’nin böylesi bir savaş ortamına çekilmesi ve Akçakale’deki gibi trajik bir olay ile karşı karşıya kalınması, açık ki AKP’nin “sıfır sorun” olarak tanımlanan politikasının geldiği yeri göstermektedir. Büyük ve kof iddialarla yola çıkanlar, emperyalizme taşeronluk yapmak için komşu halklara ölüm kusmaya kadar işi vardırmıştır.

Kapitalist sistemin krizi ile boğuşmak için içeride işçi ve emekçilerin kölelik zincirine yeni prangalar ekleyen devlet, dışarıda da komşu halklara ölüm kusarak elde edeceği rant ile krizin etkilerini geciktirmenin hesabını yapmaktadır. Bunu yaparken de emperyalist efendilerinin sözünden çıkmayarak önüne atılan kemiği sıyırmaya şimdiden razı olmuştur.

Bu savaş ve saldırganlık politikalarının Türkiye’yi, özel olarak da işçi ve emekçileri yıkımın eşiğine getirdiği açıktır. Olası bir savaş ise yalnızca bu iki ülkenin emekçilerini değil, tüm bir Ortadoğu coğrafyasını etkileyebilecek denli kapsamlı sonuçlara gebedir. Bu da Türkiye işçi sınıfına önemli bir görev yüklemektedir.

Bugün emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına hayır demek ve militan mücadeleyi yükseltmek, tüm Ortadoğu halklarının içine çekileceği bataklığa karşı mücadele etmek demektir. Sermaye devletinin bu kirli politikalarına karşı yükseltilecek temel şiar ise “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarıdır.

Emperyalist savaş ve saldırganlığın önüne geçmenin tek yolu, işçi ve emekçilerin enternasyonal eylemini büyütmek ve asalak burjuvazinin iktidarına karşı savaşmaktır. İnsanlığı yıkıma sürükleyen emperyalist-kapitalist sisteme karşı sınıf savaşını yükseltmektir.

Kardeş Suriye halkına yönelik saldırganlığa geçit vermeyelim!

Emperyalist savaşa geçit vermeyelim!

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)

4 Ekim 2012