27 Ocak 2012
Sayı: SYKB 2012/04

 Kızıl Bayrak'tan
Saldırıları püskürtebilmek için ilkeli birleşik mücadele!
"Anayasa Platformu" Konya’da toplandı
“Bu dava bitmeyecek!”
46 günde 513 gözaltı!
Sermaye hükümeti AKP rant peşinde!
Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri Direnişi’nde yeni süreç
Maltepe Belediyesi’nde yeniden direniş
ABB’de işçi kıyımı yaşanırken
Karayollarında özelleştirme saldırısı
Billur Tuz’da işgal provası
Gelir testi çileye dönüştü
DİSK Genel Kurulu üzerine düşünceler
SES Genel Başkanı Çetin Erdolu ile sağlıkta dönüşüm ve sağlık hakkı mücadelesi üzerine konuştuk
Çatı Partisi ya da
solun tablosu - H.Fırat
Sınıf çalışmasının sorunları
İSİG Meclisi Sözcüsü
S. Murat Çakır ile konuştuk..
Mısır’da halk isyanının
birinci yılı
Mısır halk direnişinin 1. yıldönümünde emekçiler Tahrir’e aktı
Emperyalist tekellerin
“Davos Zirvesi” toplanıyor
Kıbrıs’ta grev
yasağa rağmen kazandı
Genç-Sen 5. Olağan
Genel Kurulu’un ardından
Devrim Okulu dersleri başladı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


SES Genel Başkanı Çetin Erdolu ile sağlıkta dönüşüm ve sağlık hakkı mücadelesi üzerine konuştuk...

“Birleşik bir emek mücadelesi örülmeli”

- Yeni yıla GSS’deki kapsamlı değişikliklerle girdik. Son gelişmelerden başlarsak “nüfusun tamamının sağlık güvencesi kapsamına” alındığı doğru mu? Hükümet ve sermaye politikaları açısından sağlık alanında gelinen nokta nedir?

- “Sağlıkta Dönüşüm Programı” küresel sermayenin Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF eliyle büyük ölçüde borçlu ülkelere dayattıkları bir projedir. Projenin esası sağlık hizmetinin piyasalaştırılması ve ticarileştirilmesi yoluyla sermayenin kar alanı haline getirilmesi, dolayısıyla kapitalizmin yapısal krizini bu alanda sağlanan pazar üzerinden aşma çabasıdır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Dünya Bankası’nın bu programı özetleyen cümlesiyle sağlığa bütçeden ayrılan payın arttırılması ve sağlığın sermaye eliyle yürütülerek bütçeden buraya kaynak aktarılması şeklinde özetlenmiştir. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nda sağlığın finansman yapısı tamamen değiştirilmiştir. Genel vergilerle finanse edilen sağlık hizmetinden herkesin zorunlu olarak prim ödeyeceği Genel Sağlık Sigortası sistemine geçilmiştir.
GSS Yasası 2008’de yürürlüğe girmiş olmasına rağmen prim ödemeye ilişkin uygulama (sağlık sistemine karşı memnuniyetsizlik oluşturmamak adına) 1 Ocak 2012’ye ertelenmişti. 1 Ocak 2012 tarihi itibariyle herkesin GSS kapsamı içinde yer alması birinci yasal zorunluluktur. İkinci yasal zorunluluk GSS kapsamı içinde sağlık hizmeti alabilmek için asgari ücretin 1/3’ünden daha fazla aylık geliri olan herkes gelirine göre 35 lira ile 212 lira arasında sağlık primi ödemesi zorunluluğudur. Yani asgari ücretin 1/3’ünü hesaplayacak olursak aylık geliri 295 liranın üzerinde olan herkesin (ki bu gelirlere özürlü aylığı, öğrenci bursu vb. gelirler de dahildir.) GSS Yasası’na göre Şubat ayı sonuna kadar aylık gelir tespiti yaptırması gerekmektedir. Bunun için Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı il ve ilçelerde mevcut olan Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakıfları’na başvurmak gerekiyor. Bu tespiti yaptırmayanlar hizmet alamayacakları gibi asgari ücretin iki katı kadar gelirleri varmış gibi değerlendirilerek prim cezasına çarptırılacaklardır. GSS pirimi ödemeyenler prim borçlarını yasal faizleriyle ödemedikçe sağlık hizmeti alamayacaklardır.
Şimdi bu yasanın açıklanan biçimi bu. Biraz da Türkiye’deki nüfus yapısını değerlendirmek gerekiyor. Türkiye’de 12 milyon “yeşil kart”lı var. Bu yeşil kartlı sayısının yasayla birlikte 5 milyona inmesi bekleniyor. Kayıtdışı çalışan oranı % 50’ye yakındır. Bu da çalışan nüfusun yarısının GSS primi ödemeyerek kapsam dışında kalması anlamını taşır. Yine Türkiye’de devletin Bağ-Kur primi toplama oranı %43, SSK primi toplama oranı % 47 kadardır. Yani nüfusun %60’ına yakınını oluşturan SSK ve Bağ-Kur’luların yarıya yakını prim ­­­­. Sosyal güvenlik primi yatıramayan bu kesimin GSS primi yatırarak kapsam alanı içine girmesi de düşünülemez. Sağlık hizmetinin her aşamasında katkı payı ödemenin dışında sağlık hizmetinin kapsamı içine girebilmesinin GSS primi zorunluluğuyla ne kadar güçleştiğini görmekteyiz.
Biraz da GSS primine esas teşkil edecek olan aylık gelirin belirlenme kriterlerine değinmek gerekiyor. Aylık gelir tespit edilirken hane halkı gelirinin bazı kıstaslara göre belirlenmesi yöntemi kullanılmaktadır. Bu kıstaslar içinde tezekle ısınma ve yemek pişirmeden tutun kullanılan mutfak eşyasına ve mutfakta pişen yemeğe, oturulan evin gecekondu olmasından bir apartman dairesi olmasına kadar değerlendirildiği insan onuruna yakışmayacak yöntemler kullanılmaktadır. Biraz önce ifade ettiğim gibi bir öğrencinin aldığı burs veya özürlünün aylık aldığı gelir dahi hesaba katılarak GSS primi ödeme zorunluluğu getirilmektedir.

-Geride kalan yılın en hareketli kesimi sağlık emekçileri oldu. Sağlık alanındaki mücadele açısından değerlendirirseniz geçtiğimiz yıl nasıl geçti?

- 2010 yılı sonunda başladı sağlık emekçilerinin mücadelesi. Aslında “sağlıkta dönüşüm programı” sağlık emekçilerini güvencesiz ve esnek çalışmaya mahkum eden bir sistem. İstihdam biçimi sağlık emekçilerini ilgilendirse de sağlık hakkını ortadan kaldırması açısından yalnızca sağlık emekçilerini değil, ülkede yaşayan başta emekçi halk olmak üzere herkesi ilgilendirmektedir. Bu nedenle mücadele bütünlüklü olması gerekirken 2010 sonunda başlatılan bu mücadele sağlık emekçilerinin mücadelesine sıkışmıştır. Bu mücadelenin avantajlı yanı sağlık emekçilerinin bütününü kapsayan sağlık alanındaki emek ve meslek örgütlerinin içinde olduğu platformlar eliyle verilmiş olmasıdır. Aralık 2010’da TTB ve SES’in Muğla’da gerçekleştirdiği bölge mitingi, 27 Şubat’ta yine sağlık örgütlerinin ortaklaştığı Diyarbakır bölge mitingi, 13 Mart’ta 30 bini aşan katılımın olduğu Ankara mitingi gerçekleştirilmiştir. Bunu izleyen süreç içinde 9 Eylül Üniversitesi’nde 5 günü bulan bir grev ve bu grevin yarattığı motivasyonla Türkiye’nin her yerinde %80’e varan bir oranda uygulanan 2 günlük grev, 19-20 Nisan grevi…
12 Haziran seçimleriyle birlikte AKP’nin aldığı %50 oy oranının yarattığı yılgınlık ve yenilgi psikolojisi mücadelede belli bir durgunluğa neden olmuşsa da Eylül başından itibaren yeniden örgütlü bir mücadele başlatılmış, sağlık alanındaki emek ve demokrasiden oluşan platformlar oluşturularak sağlıkta piyasalaştırma ve ticarileştirmeye karşı kararlı bir mücadele vermek üzere yola çıkılmıştır. Ancak bu mücadele 23 Ekim Van depremi nedeniyle bir süre daha kesintiye uğramıştır. 2 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan sağlıkta dönüşüm programının yasal zemininin oluşturulması anlamına gelen, Sağlık Bakanlığı teşkilat yapısını değiştiren ama üniversite Eğitim ve Araştırma ve Devlet Hastaneleri’ni işletmeye dönüştüren, kamu özel ortaklığı uygulamasıyla sermayeye rant alanları açan, serbest sağlık bölgelerinin kurulmasına olanak sağlayan, gönüllü sağlık hizmeti adı altında dernek, vakıf ve cemaatlere sağlık hizmeti alanı açan özetle sağlıkta özelleştirmenin tamamlanmasını sağlayan Kanun Hükmünde Kararnameler’in çıkarılmasıyla birlikte mücadele hızlandırıldı. Üniversite hastanelerinden başlayan, öğretim üyelerinden taşeron işçilere kadar tüm sağlık emekçilerinin birlikte yürüttüğü irili-ufaklı ilk deneyimler ortaya çıktı. Daha sonra bu deneyimlerin içinden çıkan farklı statü ve farklı örgüt aidiyeti nedeniyle oluşmuş işyerlerindeki parçalı tablonun büyük ölçüde aşılmasını sağlayan işyeri meclisleri kuruldu. Mücadele etme kararlılığı taşıyan sağlık örgütlerinin koordinasyonuyla 21 Aralık’ta Türkiye’nin her yerinde sağlık hakkı meclislerinin oluşturulması ve 1 gün hizmet üretilmemesi şeklinde yeni bir hat oluşturuldu.

- Süresiz grevi dile getiriyorsunuz. Bugün için böyle bir grevin olanakları nedir?

- Şu anda ise bu birikimin daha ileriye taşınması için olmayan yerlerde işyeri meclislerinin oluşturulması ve varolanlarının güçlendirilmesi gündemde. Bundan da öte mücadelenin sağlık emekçilerini aşan bir perspektifle örülmesi ve diğer emekçi katmanların mücadeleye dâhil edilmesi ve birleşik bir emek mücadelesi örülmesi çalışmaları yürütülüyor. Buna paralel olarak bugüne kadar hasta ve hasta yakınlarında oluşan memnuniyetin 1 Ocak’tan itibaren uygulanmaya başlayan GSS katkı paylarındaki artışlar ve verilen hizmetin daraltılması nedeniyle öfkeye dönüşmesi üzerinden halkın da örgütlenmesine yönelik bir bakış açısıyla hareket ediliyor. Bu amaçla illerde DKÖ, sendika, dernek ve siyasi partilerle birlikte örgütlü halk inisiyatiflerinin de içinde olacağı “sağlık hakkı meclisleri” oluşturuluyor. Bu yeni oluşturulan sağlık hakkı meclisleriyle işyerlerinde oluşturulan meclislerin birleştirilmesi, halkın da katılımının sağlanarak mücadelenin toplumsallaştırılması sağlık hakkı mücadelesinin geleceği açısından önemli kazanım sağlayacaktır. Birleşik mücadele sağlanması halinde halkın da desteğiyle gündeme gelecek olan süresiz bir grevin sağlıkta dönüşümün geldiği noktadan geriye çevrilmesi başarılacaktır. Yani ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli, eşit bir sağlık hizmetinin (kamusal bir sağlık hizmetinin) kadrolu, güvenceli sağlık emekçileri eliyle verilmesi mümkün olacaktır. Önümüzdeki dönemde sağlıkta yıkıma karşı ısrarla üzerinde durmamız gereken hat kadrolu, iş-ücret ve gelecek güvencesi olan bir çalışma sistemi, katkı ve katılım paylarının olmadığı eşit, ücretsiz, nitelikli bir sağlık hizmeti olmalıdır. Hazırlığını yaptığımız süreç bu hedefe bağlıdır. Bu mücadeleyi kazanmamız için de mutlaka bütünlüklü, toplumsallaştırılmış, siyasallaştırılmış bir sağlık hakkı mücadelesi bilincine sahip olmamız gerekmektedir.

Kızıl Bayrak / Ankara