27 Ocak 2012
Sayı: SYKB 2012/04

 Kızıl Bayrak'tan
Saldırıları püskürtebilmek için ilkeli birleşik mücadele!
"Anayasa Platformu" Konya’da toplandı
“Bu dava bitmeyecek!”
46 günde 513 gözaltı!
Sermaye hükümeti AKP rant peşinde!
Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri Direnişi’nde yeni süreç
Maltepe Belediyesi’nde yeniden direniş
ABB’de işçi kıyımı yaşanırken
Karayollarında özelleştirme saldırısı
Billur Tuz’da işgal provası
Gelir testi çileye dönüştü
DİSK Genel Kurulu üzerine düşünceler
SES Genel Başkanı Çetin Erdolu ile sağlıkta dönüşüm ve sağlık hakkı mücadelesi üzerine konuştuk
Çatı Partisi ya da
solun tablosu - H.Fırat
Sınıf çalışmasının sorunları
İSİG Meclisi Sözcüsü
S. Murat Çakır ile konuştuk..
Mısır’da halk isyanının
birinci yılı
Mısır halk direnişinin 1. yıldönümünde emekçiler Tahrir’e aktı
Emperyalist tekellerin
“Davos Zirvesi” toplanıyor
Kıbrıs’ta grev
yasağa rağmen kazandı
Genç-Sen 5. Olağan
Genel Kurulu’un ardından
Devrim Okulu dersleri başladı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Genç-Sen 5. Olağan Genel Kurulu’nun ardından...

 

Genç-Sen 5. Olağan Genel Kurulu’nun hemen öncesinde yaptığımız değerlendirmede, Genç-Sen’in kuruluşundan bu yana en geri tablolarından birini gösterdiği belirtilmişti. 2011-2012 güz döneminin sonunda bu tablonun iyice perçinlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Birleşik bir gençlik hareketi oluşturmanın olanağı olarak değerlendirilmesi gereken Genç-Sen’in gelinen aşamada bu olanaklarını büyük oranda tükettiği açıktır. 10 Aralık 2011 tarihinde gerçekleşen 5. Olağan Genel Kurul’un öncesinde ve sonrasında yaşanan süreç bunun en açık göstergesidir.

Üniversiteler yeni döneme gizli harç zammı, Genç-Sen’e yönelik kapatma saldırısı, öğrencilere yönelik gözaltı ve tutuklama terörü gibi yoğun saldırılarla girerken, Genç-Sen’in, bu süreçleri güçlü bir şekilde karşılamak bir yana, asgari tepkinin gösterilmesi ve örgütlenmesi yönünde dahi bir adım atamadığı ortadadır. Önceki değerlendirmemizde belirtilen “sendikaya hakim liberal-reformist bloğun algısı ve dayatması ile birlikte MYK, temsilci gibi seçilmiş(!) kişiler üzerinden sendikayı işletme mantığının dayattığı kısırlık”ın yarattığı bu tablo 5. Olağan Genel Kurul sürecine de yansımıştır.

Temsiliyeti olmayan bir genel kurul

Genel Kurul öncesinde tam bir atalet içerisinde olan sendika, genel kurulu birkaç haftalık süreçte apar topar toplamıştır. Genel Kurul’un gerçekleştirilme tarihi bir önceki genel kurulda belirlenmiş olmasına rağmen, hazırlık sürecinin bu kadar kısa bir süreye sıkışmasında ve bunun yarattığı olumsuzluklarda, şüphesiz ki, Devrimci Genç-Senliler de dahil olmak üzere sendika içerisinde yer alan tüm unsurların sorumluluğu vardır.

Genel Kurul’un ön süreci geçmiş süreçlerin benzer bir tablosunu oluşturmuş, hemen her şubede gerçekleştirilen şube kongreleri Üniversite Yürütme Kurulu (ÜYK) ve üniversite temsilci seçimlerine sıkışmıştır. Buna geçtiğimiz Genel Kurul’da kabul edilen genel kurulların delege usulü ile toplanması kararı gereği hayata geçirilen delege seçimleri eklenmiştir. Şube kongreleri öncesinde il meclislerindeki her unsur tarafından “delege usulüyle genel kurulun toplanması” mantığının temelinde delegelerin yerellerinde yaptıkları tartışmaları aktarması olduğu, bu sebeple de tüm önergelerin şubelerde tartışılması gerektiğinin ısrarla(!) altı çizilirken, bu açıklamalar iyi birer temenni olmanın ötesine geçememiştir. Sonuç olarak hemen hemen hiçbir yerelde önergeler gerçek anlamıyla tartışılmamıştır.

Genç-Sen’in geride bıraktığı Genel Kurul süreçlerinde döne döne altını çizdiğimiz “yerellerin tartışmalarının genel kurula yön vermesi” bakış açısı 5. Olağan Genel Kurul’la tamamen boşa düşmüştür. Gerçek anlamıyla bir temsiliyeti olmayan delegelerle Genel Kurul gerçekleştirilmiştir. Ayrıca mesele sadece delegelerin yerellerinin temsiliyetini sağlayacak gerekli tartışmaları yürütmemiş olması değildir. Daha delege seçimlerinde gerçek temsiliyetin anlamı ortadan kaldırılmıştır. İstanbul Üniversitesi’nde örneğinde olduğu gibi, şube kurulunda bulunmayanların yerine imza atılarak katılmış gibi gösterilmesi ve o gün okulda dahi olmayan üyelerin delege seçilmesi, normalde Genç-Sen çalışması yürütmeyen liselilerden delege seçilerek Genel Kurul’a yığılması gibi usulsüzlükler yaşanmıştır. “Delege usulü ile genel kurul gerçekleştirme” mantığının boşa düştüğü Genel Kurul sırasında söz alan pek çok Genç-Senli’nin yaptığı aktarımlarla bu gerçek tüm yalınlığı ile ortaya çıkmıştır. Bu tabloda Genel Kurul’un meşruluk zemininin olmadığı görülmüştür.

Genel Kurul’a “K Listesi” ile giren Genç-Senliler ve başka bir grup, birkaç gün kala Genel Kurul sürecinden ayrılmıştır. “K Listesi” sadece MYK’da bulunan bir kişinin deklarasyon yapması sınırında katılmış ve Genel Kurul günü çekilme gerekçelerini açıklamıştır. Deklarasyonu okumasının ardından Olağanüstü Genel Kurul toplama çağrısı yapmıştır. Diğer grup ise birebir sohbetlerin dışında Genel Kurul’dan çekilme gerekçelerini açıklama gereği dahi görmemiştir.

Genel Kurul’un ön sürecinin yetersiz olması ve çeşitli usulsüzlüklerle gerçekleştirilmesini eleştiren bu iki yapı Genel Kurul sürecine ve Genel Kurul’a müdahale etmek ve değiştirmek yerine çekilmeyi tercih etmişlerdir. Bu yönlü sorulara cevaben de “gerilim” veya “tartışma” yaratmak istemediklerini söylemişlerdir. Bu, iki grup adına da anlaşılamaz bir yaklaşımdır. Sendikanın içerisindeki yanlış eğilimlerin süreçten çekilmeyi doğuracak noktaya geldiği ve sendikanın hala sahiplenilen bir mücadele mevzisi olma durumunu koruduğu yerde “sorun var ama sorun da yaratmak istemiyoruz” şeklindeki yaklaşım, açıkça kaçak oynamaktır. Sendikanın sorunları sendikanın işleyişlerinde çözülür.

Bundan uzak bir tavır sergilemeleri aslında bizleri şaşırtmamıştır. Bu iki yaklaşım da bugüne kadar liberal-reformist bloğun yarattığı sorunların ve savunduğu düşüncelerin parçası olmuştur. Son süreçlerde kendi siyasal zeminlerindeki anlaşmazlıkların yansımalarını bu alana da taşımışlardır. Halihazırda çözümün değil, sorunun parçası olmayı bizce sürdürmektedirler.

5. Olağan Genel Kurul’da MYK seçimlerine “Güneşli Dünya” listesiyle giren Genç-Senliler’in Genel Kurul sürecinin sağlıksız yönlerini Genel Kurul’da teşhir etmeleri, ancak Genel Kurul’un meşruiyet zeminini ortadan kaldıran bu tablo karşısında “sorunlara içeriden müdahale etme” gerekçesiyle Genel Kurul’da kalmaları ve MYK seçimlerine girmeleri tutarsızlıktan başka bir şeyle ifade edilememektedir.

Genel kurulda Devrimci Genç-Senliler dışında genel kurulun temsiliyet sorununu dile getiren tek çizgi de delegeliklerinin geçersizliğini ortaya koyarak tutum almış ve olağanüstü genel kurulun ihtiyacını dile getirmişlerdir.

Sakarya Genç-Sen Şubesi Genel Kurul’da, en ileri tutumlardan birini sergilemiştir. Üniversite şubesi düzleminde Genç-Sen’in tablosunun can sıkıcılığı dile getirilmiş, herhangi bir önergede ve MYK seçimlerinde oy kullanmama kararlarını açıklayarak tutum belirtmişlerdir.

Genel Kurul günü Devrimci Genç-Senliler kürsüden söz alarak Genel Kurul’un ön sürecini teşhir etmiş, Genel Kurul’u sürdürmenin meşru olmadığını belirterek olağanüstü genel kurul çağrısı yapmışlardır. Ancak sendikaya hakim liberal-reformist bloğun tutumuyla birlikte bu öneri de oylama yöntemi gibi demokratik (!) bir işleyişle karşılanmış, “genel kurulun tüm olumsuz yanlarına rağmen devam etmesi” ve “genel kurul iptal edilerek olağanüstü genel kurula gidilmesi” yönündeki iki eğilim oylamaya sunulmuştur. Oylama sonucunda da demokratik (!) bir şekilde Genel Kurul’a devam etme kararı çıkmıştır.

Genel Kurul, “Güneşli Dünya” listesi ile temsil edilen görüşün “şube genel kurullarında önergeler üzerine tartışmamış delegelerin oy kullanmaması, böylece önergeler üzerinden geçici kararların alınması ve nihai kararın Temsilciler Meclisi’nde alınması” önerisinin kabul edilmesi ile devam etmiştir. Ancak Genel Kurul’da kalarak sürece içeriden müdahale etme iddiası ile ortaya konulan bu öneri sıra tüzük değişikliği ile ilgili önergelerin tartışılmasına geldiğinde “ilgili tüzük maddeleri” gerekçe gösterilerek boşa düşürülmüştür. Şöyle ki, tüzük değişikliğinin sadece genel kurulda karara bağlanabileceği söylemi ile tüm delegeler tüzük değişiklikleri ile ilgili önergelerde oy kullanabilmiştir. Önergelerin bu tabloda oylanmasının ardından gerçekleşen MYK seçimleri ile Genel Kurul boyunca oynanan orta oyununda son perde de gerçekleşmiş, tüm MYK üyeleri “Sokak” listesinden çıkmıştır.

Genel Kurul’un ardından ortaya çıkan dar grupçu tablo ile birlikte Genç-Sen, üzerindeki ataleti atma noktasında sahip olduğu sınırlı olanakları daha da daraltmıştır. Devrimci Genç-Senliler’in sürece müdahaleleri ve Olağanüstü Genel Kurul önerileri ise Temsilciler Meclisi, MYK gibi demokratik (!) organlarda boşa düşürülmüştür.

Genç-Sen’in bundan sonraki süreci üzerine

Genç-Sen’in içerisine düştüğü dar grupçu yaklaşımdan çıkması ve üzerindeki ataleti atıp gençlik hareketinin ihtiyaçlarına cevap veren bir kitle örgütü olabilmesi için Devrimci Genç-Senliler’in 5. Olağan Genel Kurul’un öncesinde yaptıkları 9 Aralık tarihli “Genç-Sen 5. Olağan Genel Kurulu’na giderken... Genç-Sen mücadele programı çıkarmalı, fiili-meşru bir mücadele hattı izlemelidir!” başlıklı açıklamada belirtilen acil görevler güncelliğini korumaktadır:

* Birleşik, kitlesel temelde bir gençlik örgütlenmesi iddiasının pratikte karşılık bulabilmesi ve sağlam zemine oturabilmesi için, “tabanın doğrudan katılımına açık, taban inisiyatifini açığa çıkaracak mekanizmalar” büyük bir önem taşımaktadır. Bu açıdan Genç-Sen, tabanın inisiyatifini açığa çıkartmayı hedefleyecek bir süreç işletmelidir. Bugüne kadar söz, yetki ve karar hakkı ilkesi doğrultusunda tabanın katılımını sağlayamamak, yerellerde kitle faaliyetini ajitasyon ve propagandanın ötesine taşıyamamak sonucunu vermiş, böylelikle de sendikanın etkisini daraltmıştır.

* Taban inisiyatifini açığa çıkarmak anlayışının doğal bir parçası ise, tüzüksel normlara sıkışan bürokratik anlayışı terketmek ve örgüt içinde demokratik işleyişi oluşturmaktan geçmektedir. Bürokratik bir işleyişe dayanan tüzükte değişiklik yapılmalıdır. Yeni tüzük süreci, yerellerin etkin katılımı ile, mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt verecek, örgütü dinamik bir işleyişe sokacak bir anlayışla oluşturulmalıdır. Aynı şekilde ÜYK, tüzüğün öngördüğü bir organ olarak hemen hiçbir yerelde işlememekte ve yine hiçbirinin ihtiyacına cevap verememektedir. Bu ve diğer benzeri dar zeminler, toplantıların ve organların enerjisini yok etmekte, zamanını çalmaktadır. Bu nedenle, üniversite meclislerine, mücadelenin sorunlarını tartışan, politik-pratik hattını belirleyen, karar bekleyen değil belirleyen ve uygulayan bir işlerlik kazandırılması gerekmektedir.

* Öğrenci gençliğin temel gündemlerine dayanan bir mücadele programı çıkartılmalı ve bu temellerde yerellerde etkin bir faaliyet örülmelidir. Önümüzdeki dönemde Bologna Süreci’ne ve ticari eğitime, geleceksizleştirme saldırılarına, soruşturmalara, faşist saldırılara, ÖGB ve polis terörüne karşı bir mücadele programı oluşturulmalıdır. Keza, Genç-Sen’in kapatılması sessizlikle karşılanmasına rağmen, genel kurulun ardından kapatılma kararına karşı etkili bir süreç örülmelidir. Aynı şekilde etkisiz, iyi örgütlenmemiş, “protestocu” niteliği ağır basan eylemler yerine, güçlü bir hazırlıkla örgütlenmiş, sonuç almayı ve gençliğin dinamizmini açığa çıkarmayı hedefleyen militan eylem biçimleri öne çıkarılmalıdır.

* Genç-Sen, gençliğin birleşik, devrimci, kitlesel mücadelesini yükseltmeyi hedeflemelidir. Bu açıdan birleştirici bir zemin niteliği taşımalıdır. Son “öğrenciden yana anayasa istiyoruz” gündeminde olduğu gibi, gerek öğrenci gençliğin ufkunu fiili-meşru mücadeleden anayasal hayallere çeken tutumlardan, gerekse de dar-grupçu yaklaşımlardan geri durmalıdır.

Genç-Sen’in yukarıda belirtilen bakış açısı ile kuşandığı takdirde gençlik hareketinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir mücadeleyi örgütleyebileceği açıktır. Devrimci Genç-Senliler Genç-Sen’e bu bakış açısı ile müdahale etmenin tüm olanaklarını bulundukları yerellerde zorlama sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar.

Son olarak, güncelliğini korumasından dolayı Ekim Gençliği’nin 110. sayısında yapılan şu değerlendirmeyi bir kez daha hatırlatalım:

...Çalışmanın siyasal tabanı açısından ortak bir çabaya dayanmadığı alanlarda politik gündem ve başlıklar üzerinden bağımsız siyasal faaliyetimize ağırlık vermek esas olacaktır. Zira sürükleyici bir kuvvet ortaya çıkaramadan, ilgili alanlarda reformizmin yarattığı ataleti ve beklemeyi aşabilme şansımız bulunmuyor.

Örgütün gelişeceği asıl alan politik mücadele alanıdır. Bu kapsamda Genç-Sen’in atalet içindeki organlarında gereksiz yere boğulmak yerine, birleşik veya ayrı olarak gençliği ve bu açıdan Genç-Sen’i de sürüklemeyi hedefleyen bir tutum mutlak suretle ortaya konulmalıdır.”(Gençlik örgütlenmesi sorunu, Genç-Sen ve tutumumuz üzerine, Ekim Gençliği, Sayı: 110)

Devrimci Genç-Senliler

 

 

 

 

Saldırılara karşı tek ses, tek yumruk!”

 

Genel olarak hak gasplarının ince planlamalarla ve uzun vadede yapılması, buna karşı yürütülen toplumsal muhalefetin yeteri kadar sonuç alıcı olmaması, birçok sorunumuzu çözmede geç kalmamıza sebep oluyor. Yıllar önce memleket parseller halinde özelleştirilirken, TEKEL PETKİM, TÜPRAŞ gibi kurumlar özelleştirilip orada çalışan kişilerin esamesi bile okunmazken, gereken cevaplar ya zayıf kaldı ya da hep ertelendi. Nihayet bu gasplar gelip toplu halde insanların yaşamını vurduğunda ortaya çıkan tepkiler ise sonuç alınmadan yarıda bırakıldı. GSS uygulamaları da bunların en yakıcı örneklerinden birisidir. Zamanında yürütülen mücadeleye sessiz kalmanın veya sonuç almadan yarı yolda soluksuz kalmanın bedellerini bugün ödemeye başlıyoruz. Dikkat edilsin, çünkü bir yandan torba yasa ile göz göre göre kazanılmış haklarımızı alanlar, öte yandan muazzam bir oy toplayarak iktidarlaştılar. Buna karşı tıpkı GSS’de olduğu gibi gereken tepkinin gösterilmemesi yüzünden gelecek bir zamanda topluca yiyeceğimiz darbeyi bugünden görmek mümkün.

Bugün yapılanlara baktığımızda devletin pervasızlığı alenen ortadadır. “Devlet herkesi sigortalı yapacak, sigortası olmayan kimse kalmayacak” ikiyüzlülüğünün arkasında emekçiler açısından yıkıcı sonuçlar doğuran büyük bir saldırı duruyor. Devlet saldırılarını öyle bir formda yapıyor ki bundan halkın her bir kesimi farklı şekilde mağdur oluyor. Belki de bunlara bütünlüklü bir yanıt vermekteki güçlük bundan ileri geliyor olabilir. Dolayısıyla konuyla ilgili mağduriyet yaşayanları kategorize etmek ve bunları birleştiren ortak noktayı bulmak gerekiyor. Mevzuat yazılırken de envai çeşit kol tanımlanıyor: kamuda çalışanlar, sigortalı işçiler, sigortasız işçiler, işsizler (ki bunu tanımlarken de bir yığın farklı varyasyon var!), part-time çalışanlar, öğrenciler, 25 yaşından büyük öğrenciler, öğrenci işçiler vs. bu liste daha da uzayıp gidiyor. Bu yazıda öğrencilerin karşılaştığı durumu açıklamaya çalışacağım.

Ocak ayının başlarında (neredeyse tüm üniversitelerde final sınavlarının başlangıcı) üniversitelerin internet siteleri üzerinden bir duyuru yayınlandı. Bundan sonra üniversitenin, öğrencilerin sağlık giderlerini karşılamayacağını açıklayan bu duyuruda ayrıca öğrencilerin verili durumlarına göre müracaat etmeleri gereken kurumlar ve yapmaları gereken işlemler anlatılıyor. (Anlaşıldığı kadarıyla en büyük sıkıntıyı herhangi bir sağlık güvencesi olmayan öğrenciler ve 25 yaşını aşmış öğrenciler ve aileleri yaşayacak) Her biri diğerinden daha bürokratik ve gereksiz olan bu maddelere bakarsak, zaten harç parasından barınmaya kadar birçok konuda zorluk yaşayan öğrencilerden bir de bu durumu kanıtlamaları isteniyor. Öyle ki; sağlık hizmetinden ne kadar para ödeyerek yararlanacağınız, nasıl ve neden yapılacağı ile ilgili “ahlaksızca” açıklamalar yapılan gelir tespiti sonuçlarına göre belirlenecek. Tipik bir tüccar zihniyetiyle, emekçilerin ne kadar gaspedileceği kuruşu kuruşuna hesaplanmış. Ustaca tezgahlanan bu sistemde devlet, bir yandan 18 yaşından büyük kişilerin babasının ya da annesinin sigortasından yararlanmasını engelleyip, diğer yandan da anne ve babasının aldığı maaşı ona da paylaştırarak aylık prim ödemesini istiyor. Elbette bu primi de ailenin çalışan fertleri istese de istemese de ödemek zorunda kalıyor. Sonuç olarak sigortalı çalışanlar için değişen pek bir şey yokmuş gibi gösterilmeye çalışılsa da 18 yaşından büyük çocuklarının aylık sağlık primlerini ödemek zorunda olmaları saldırının boyutlarını artırıyor.

Uzun süredir ince ince hazırlanan hak gaspları, gençliğin geleceğine büyük bir darbe vurmaktadır. Emeklilik yaşından kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesine kadar yapılan hak gaspları ile gençliği ömür boyu kölece çalıştırmak istedikleri ortadadır.

Giderek vahşileşen sömürücü kapitalist sistem, tüm bu saldırılarını gerçekleştirirken, toplumu bölmeye ve kendi içinde farklılıklar yaratarak, sorunları ayrıştırma yoluyla, emekçileri birbirine yabancılaştırmaya çalışıyor. Tüm bu saldırılara ancak tek ses ve tek yumruk olabildiğimiz sürece engel olabiliriz.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Eskişehir’den bir Kızıl Bayrak okuru