05 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/30

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay - Z. Us
Generallerin “emeklilik kararları” ve YAŞ’tan yansıyanlar
Dinci partinin gücü ve pervasızlığı nereden geliyor?
Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…
“İşsizlik fonu kıdem gaspına malzeme yapılıyor”
Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube
Genel Kurulu’nun ardından…
Mersin’de liman işçileri direnişte!
Güvencesiz çalışmaya karşı mücadele sempozyumu
PTT’de direniş çadırı kalktı, mücadele sürecek!…
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
TC’nin transformasyonu,
GOP ve hegemonya savaşları -
Volkan Yaraşır
“Kontrollü bir deneme mi?”
DTK direnişe çağırdı
Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı ...
Somali’de resmi açlık ilanı...
S21 Projesi: Kavga
devam ediyor!
Kadın cinayetleri tırmanıyor
Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...
Bertolt Brecht’i ölümünün 55. yılında saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...

“Mezarlarımızı kendimiz açacağız!”

Sermaye devletinin katliamcı geleneğinin doğrudan yansıması olan “toplu mezarlar” üstüne kurulu bu coğrafyada, birçok devrimci ve ilericinin, nice ailelerin “bir parçası” bu mezarlardan birinde gömülü. Kayıp yoldaşlar, analar, babalar, kardeşler ya da çocuklar...

Yıldız Ailesi de toplu mezarların açılması mücadelesi veren ailelerden biri. Hüsnü Yıldız, DHKP-C militanı olan kardeşi Ali Yıldız’ın cenazesinin de yer aldığı Dersim Çemişgezek’teki toplu mezarın açılması için başlatmış olduğu ölüm orucu eylemini kararlılıkla sürdürüyor. 11 Haziran 2011 tarihinde süresiz açlık grevine başlayan Hüsnü Yıldız, eylemini 45. gününde ölüm orucuna dönüştürdü. Yıldız’ın ölüm orucu eylemi 55. gününü geride bıraktı.

Yıldız Ailesi, bütün hukuksal yolları denemelerine rağmen cenazelerinin kendilerine teslim edilmesi talebi karşılıksız kalınca Ali Yıldız’ın mezarını kendileri açmaya karar verdi.

Yıldız’ın avukatı olan Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay ile “toplu mezarlar açılsın” talebi ile yürütülen bu mücadele sürecine ilişkin konuştuk.

Başvurular geri çevrildi!”

Tanay, Ali Yıldız’ın da yeraldığı toplu mezarın bulunuş sürecini ve nasıl bir hukuksal süreç işlettiklerini şu sözlerle anlatıyor:

“11 Nisan 1997 tarihinde, aralarında bir DHKP-C gerillasının da bulunduğu 19 kişi devlet güçleri tarafından Çemişgezek’te katlediliyor. Buna ilişkin 18 Kasım 2010 tarihihnde ANF başta olmak üzere birçok basın kuruluşunda haberler çıkıyor. Burdaki gerilla cenazelerinden bir tanesinin de müvekkilim Hüsnü Yıldız’ın kardeşi Ali Yıldız’a ait olduğu ortaya çıkıyor. Bu tarihten sonra hukuki başvurularımız başlıyor. Çemişgezek Başsavcılığı’na hukuki başvuruda bulunarak cenazemizin kimliğinin tespit edilmesini ve eğer Ali Yıldız’ın cenazesi burada ise, cenazenin tarafımıza teslim edilmesini istedik. Çemişgezek Savcılığı görevsizlik kararı vererek dosyayı Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı mezarı ilk önce açmaya karar verdi. Ama daha sonra vazgeçti. Çünkü o tarihte bölgede açılan mezarların açılım işlemine itiraz ediyorduk. Çünkü toplu mezarlar usulüne aykırı biçimde dozerlerle, kepçelerle açılıyordu. Biz bu işlemler sırasında adli tıp hekimlerinin ve avukatların hazır bulunması talebini Cumhuriyet Başsavcılığı’na ilettik. Cumhuriyet Başsavcılığı bir süre sonra, burada otopsi işleminin yapıldığını, bu olayın “devlet güçleriyle terör örgütü mensuplarının çatışmasından kaynaklı” olduğunu, bu nedenle de mezarı açmayacağını ve bunun kanunlara uygun olduğunu bildirdi. Bunun üzerine karara itiraz ettik. Kararı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi değerlendirdi. O da 10 Haziran’da kovuşturmaya yer olmadığı yönünde bir karar verdi. Malatya’nın kararını onaylamış oldu”

Hiçbir hukuki yol adaleti sağlamadı”

Tanay, cenazenin kendilerine teslim edilmesi talebiyle görüşmelerini sürdürdüklerini ve uluslararası girişimlerde de bulunduklarını ancak tüm çabalarının yanıtsız kaldığına dikkat çekiyor. Hukuki girişimlerin adaletin sağlanmasını ve cenazenin teslim edilmesini sağlamadığını vurgulayarak önlerine bir takvim koyduklarını belirten Tanay şunları söyledi:

“Başlangıçta iki talebimiz vardı. Birincisi, ailesine verilmesi için cenazenin kimlik tespitinin yapılması, ikincisi ise öldürme olayına katılan görevliler hakkında soruşturma açılmasıydı. Bu kararların ardından ilkesel olarak Cemişgezek Cumhuriyet Başsvcılığı’na sadece cenazenin teslimine ilişkin bir başvuru daha yaptık. Tunceli, Malatya, Elazığ  Cumhuriyet Başsavcılıkları ile yeniden görüştük. Tüm bu görüşmelerin sonucunda ise mezarın açılmayacağı ve cenazenin bize teslim edilmeyeceği bildirildi.

İç hukuk yolları tükenince de 29 Haziran 2011 tarihinde Arupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduk. Tedbir kararı vermesi ve mezarın derhal açılması için de acil çağrıda bulunmasını istedik. Aradan 7 ay geçti ve bu başvuruların üzerine herhangi bir sonuç alamadık. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ile birlikte Adalet Bakanı Sadullah Ergun’le görüştük. Bakan yakın sürede mezarın açılacağını belirtti. Ama aradan geçen zamanda Adalet Bakanı Ergun herhangi adım atmadı. Neticede hiçbir hukuki yol ve uluslararası hukuki girişim adaletin sağlanmasını ve cenazenin bize teslim edilmesini sağlamadı”

Daha fazla beklemeyeceğiz”

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin hazırladığı Şubat 2011 tarihli rapora göre şu ana kadar açılmış 26 toplu mezarda 171 kişinin kemiklerine ulaşıldı. Fakat bölgenin farklı şehirlerinde açılmayı bekleyen 88 toplu mezarda 1298 kişinin bulunduğu biliniyor. Tanay, toplu mezarlar yoğun olarak tartışılmasına rağmen devletin ve AKP hükümetinin adım atmadığını, bu yüzden mezarları kendilerinin açmaya başlayacaklarını şu sözlerle anlatıyor:

“Bu süre içerisinde müvekkilim Hüsnü Yıldız da Dersim’de başladığı süresiz açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Bunları dikkate alarak kendi önümüze bir takvim koyduk. Eğer AİHM ve Adalet Bakanlığı’ndan ayın 20’sine kadar mezarın açılması konusunda bir karar gelmez ya da adım atılmazsa, aydınlar, sendikalar, avukatlar, hukuk örgütleri temsilcileri ve adli tıp uzmanı hekimlerle birlikte mezarı biz açacağız.

Türkiye’de tespit edilmiş toplu mezarlarda 2 bine yakın insanımız var. Tamamı işkence ile öldürülmüş, tamamının kimlik tespiti yapılmamış veya hukuka aykırı biçmimde defnedilmiş. Ama geçen süre içerisinde, özellikle son bir yıldır, toplu mezarların yoğun olarak tartışılmasına rağmen devletin bu konuda adım atmadığını görüyoruz. Herkesin mezar hakkı, yakınlarına veda hakkı bulunduğunu düşünüyoruz. Daha fazla beklemeyeceğiz ve mezarlarımızı hekimler, arkeologlar, antropologlar, avukatlar ile birlikte açacağız. 20 Ağustos’tan itibaren de bunu Dersim Çemişgezek’te bulunan toplu mezar ile başlatmış olacağız.

Teknik boyutuyla baktığımız da bu mezarı adli tıp hekimleri eşliğinde açmak gerekiyor. Bu konuda birikimi olan, daha önce Birleşimiş Milletler denetiminde açılan toplu mezarlarda çalışmış Türkiye’den hekimler var. Onlarla görüşüyoruz. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer ile görüşüyoruz. Bununla ilgili ekipler ve aletler hazırlanıyor. Dersim Barosu, Amed Barosu, Türk Tabipleri Birliği, DİSK ve KESK ile görüştük”

Suçlarını gizlemek için açmıyorlar”

Tanay devletin mezarları neden açmadığını ise şu sözlerle dile getiriyor:

“Hukuka uygun olan devletin bunları açmasıdır. Ama devletin bunları açacağı yok. Özellikle son dönemde silahlı kuvvetlerle olan ilişkilerin de çözülüyor olması göz önüne alındığında, yakın tarihte bunun değişeceğini beklemek de mümkün değil. Tüm bunlardan kaynaklı mezarları kendimiz açmayı düşünüyoruz.

Türkiye’nin imzalamadığı “Kayıplar Sözleşmesi” var. Bu sözleşmeyi imzalamayan diğer iki devlet ise İsrail ve ABD. Her ne kadar anti-amerikancı, anti-siyonist gözükse de uluslararası alanda bunlarla birlikte hareket ediyor. Türkiye, İsrail ve ABD’nin bu mezarları açmamalarının nedeni; kanuna aykırı yaptıkları eylemlerin, öldürmelerin ve defin işlemlerinin açığa çıkmasını engellemektir.

Türkiye’de bu politikaların hala devam ettiğini görüyoruz. Ergenekon, Balyoz’un kontgerillayı tasfiye amacını taşımadığını, esasında bir iktidar çatışması olduğunu görüyoruz. Eğer kontrgerilla gerçekten tasfiye ediliyor olsaydı, halka dair işlediği suçların cezalandırılmasına dair bir irade söz konusu olsaydı, AKP iktidarının ilk işi mezarları açmak olurdu.

Mezarları açtığınız zaman, kulakları kesilmiş cenazelerle karşılaşacaksınız, bedenlerinin yarısı olmayan gerillalarla karşılaşacaksınız. Yani katliam suçlarının açığa çıkmasını engellemek istiyorlar. Mezarları açtığınız zaman katledilmiş, işkence görmüş insanlarla karşılaşacaksınız. Bu noktada  bu suçu işleyen insanları cezalandırılmaları gerekecek. AKP bunu yapmak istemiyor”

AKP iki yüzlü bir tutum içerisinde”

“Mezar ve veda hakkı çok temel haklar ve 2500 yıldır korunuyor. AKP’nin Kürt sorunu ve demokrasi sorunları kapsamında ortaya koyduğu paketler büyük bir demagoji. Bu paketlere baskı ve zor eşlik ediyor. Şu anda da bu politikasını terketmedi. Operasyonları sürdürüyor. Açıkçası kontgerilla düne ait bir şey değil, geçmişte kalmış gibi bakmamak lazım. Bugün halen özel haraket polisleri tartışılıyorsa ve “terörle mücadele” adı altında polis halka karşı yoğun bir savaş yürütüyorsa AKP’nin demokratlığından, ilericiliğinden hatta liberalliğinden bahsetmek de mümkün değildir.”

Tanay sözlerini, toplu mezarların açılması ile ilgili mücadelenin toplumsal muhalefetin bütünü tarafından sahiplenilmesi gerektiğine dikkat çekerek noktalıyor:

“Sadece Hüsnü Yıldız’ın avukatı olarak söylemiyorum. Toplu mezarlar bizimdir. Bu toplumsal bir mesele. Toplumsal muhalefet olarak toplu mezarlar bize ait. Sosyalistlerin, devrimcilerin, Kürtlerin, köylülerin, ezilenlerin ve yoksulların devlet tarafından açılan çukurlardan çıkarılması hepimizin borcu ve namusudur. Onları hakettikleri şekilde anmak gerekir. Bir kemik parçası da olsa bunu yapmaya değer. Bu bizim ödevimizdir”

Kızıl Bayrak / İstanbul