05 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/30

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay - Z. Us
Generallerin “emeklilik kararları” ve YAŞ’tan yansıyanlar
Dinci partinin gücü ve pervasızlığı nereden geliyor?
Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…
“İşsizlik fonu kıdem gaspına malzeme yapılıyor”
Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube
Genel Kurulu’nun ardından…
Mersin’de liman işçileri direnişte!
Güvencesiz çalışmaya karşı mücadele sempozyumu
PTT’de direniş çadırı kalktı, mücadele sürecek!…
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
TC’nin transformasyonu,
GOP ve hegemonya savaşları -
Volkan Yaraşır
“Kontrollü bir deneme mi?”
DTK direnişe çağırdı
Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı ...
Somali’de resmi açlık ilanı...
S21 Projesi: Kavga
devam ediyor!
Kadın cinayetleri tırmanıyor
Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...
Bertolt Brecht’i ölümünün 55. yılında saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı

Onlarca yıla yayılan iç çatışmalara sahne olan Sudan, temel sorunları yerli yerinde dururken, iki parçaya ayrıldı. Şimdilik nispi bir sükûnet döneminden geçse de Sudan halen savaş, yoksulluk, açlık ve ölümün kol gezdiği diyarlardan biridir.

Ülkenin parçalanması ABD başta olmak üzere emperyalist güçlerin dolaysız müdahalelerine bağlı olsa da, genelde Sudan rejimi özelde uzun yıllardan beri işbaşında bulunan dinci gerici el Beşir yönetimi de bu suça ortak oldular. Nitekim Hartum’daki yönetimin şefi el Beşir hem Güney’in Kuzey’den ayrılmasıyla ilgili referandumu desteklemiş hem ayrılmaya ilk onay veren kişi olmuştur.

Sudan’ı parçalanmaya götüren son dönemdeki gelişmelere bakıldığında “alanın da satanın da memnun” olduğu görüntüsü yansıyor. Oysa temel sorunların yerli yerinde duruyor olması, bu görüntünün aldatıcı olduğuna işaret ediyor.

Gerici rejimlerin aczi…

Sudan, etnik/dinsel yapısı zengin Arap ülkelerinden biridir. Emperyalist sömürgeciliğin de etkisiyle uluslaşma sürecinde yaşanan gecikme ve kesintiler, kabile yapısının belli bölgelerde varlığını korumasına yol açmış, bunlara ekonomik alandaki sorunlar eklenince, ülkedeki etnik/dinsel zenginlik sonu gelmez çatışma ve iç savaşlara vesile olmuştur.

Diğer sömürge ülkeler gibi Sudan da, “bağımsızlık”tan sonra emperyalistler tarafından rahat bırakılmamış, gerici çıkar ve hesaplar, etnik, dinsel, bölgesel çatışmaları körüklemiştir. İç çatışmaları körükleyen emperyalist güçler, şimdi güya buna çözüm üretmek adına ülkeyi parçaladılar.

İç çatışmaların kesintili de olsa devam etmesi, emperyalistlerle siyonist İsrail gibi gerici güçlerin bu çatışmalarda taraf olmasına alan açmış; kuşkusuz ki buna zemin hazırlayan Sudan rejiminin kendisi olmuştur. Zira Sudan’ın egemenleri laik/demokratik bir yönetim kurmayı başaramamış, tersine, iç çatışmaların tarafı olarak halkların iradesini zorbalıkla kırmaya çalışmışlardır. Sudan rejimi sadece Güney’de değil, Darfur ve Abyei’deki çatışmalarda da katliamlar gerçekleştirmekle suçlanmaktadır.

Nitekim şu sıralar Sudan’ın parçalanması için emperyalistlerle işbirliği yapan el Beşir, halen “aranan katil” durumundadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi, Darfur’daki katliamlardan sorumlu tuttuğu el Beşir hakkında tutuklama kararı çıkartmıştı.

Bu kararın alınmasında emperyalistlerin ikiyüzlü politikaları etkili olsa da, bu, AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın “yakın dostu” olan el Beşir’in sicili kanlı bir rejimin şefi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Uzun yıllara yayılan ve yüzbinlerin, hatta kimi iddialara göre milyonların katledilmesine yol açan iç çatışmalardan, bunun sonucu ülkenin parçalanmasından emperyalistler kadar, Sudan’daki gerici rejim de suçludur.

Ülkenin parçalanmasına zemin hazırlayan çatışmaların bedelini, farklı etnik, dinsel yapılara mensup yoksul emekçiler ödemiş, öte yandan ise gerici güçler, savaş ağaları ve küçük bir azınlık ülkenin yıkımından yarar sağlamıştır.

Sudan örneği de gösteriyor ki, gerici rejimlerin, emekçilere ve ezilen halklara yoksulluk, sefillik, zorbalık ve ölümden başka sunacakları bir şey yoktur.

Emperyalist güçlerin riyakarlığı…

Sudan nüfusunun yarıdan fazlası işsizlik ve yoksulluk içinde yaşarken, sağılık ve eğitim olanaklarından yoksun, günde bir dolarla hayatta kalmaya çalışıyor. Ancak milyonların yaşamını cehenneme çeviren bu sorunlar ne el Beşir yönetiminin ne Sudan’ı parçalayan emperyalistlerin umurunda. Onlar gerici, sefil çıkarları uğruna bu yoksul ülke halklarını bir araç olarak kullanıyorlar.

El Beşir hakkında tutuklama kararı çıkartan, Sudan’a ambargo uygulayan ABD ile suç ortakları, söylemde baskı altındaki halkların haklarını savunuyorlar. Oysa bu iddia rezilce bir yalandan ibarettir. Zira hiçbir emperyalist güç odağının, -etnik/dinsel kökeninden bağımsız olarak-, yoksul Sudanlılar’ın sorunlarıyla ilgilendiğine tanık olunmamıştır.

Şimdi Sudan’ın Güney’ini koparıp burada “bağımsız devlet” kurduran emperyalistler, ezici çoğunluğu yoksul, eğitimsiz, sağlıklı beslenme ve barınma olanağından yoksun halkların sorunlarıyla ilgili değiller. Onlar Afrika kıtasını iğrenç planlarına göre dizayn etmek ve kukla devletçikler kurdurarak halkları köleleştirmek derdindeler.

Kurdurdukları rejimlerin demokratik olacağı söylemi ise safsatadan ibarettir. Örneğin Güney Sudan’ın nüfusunun sadece yüzde 15’i Hıristiyanlardan oluşmasına rağmen, burada resmi dili İngilizce olan Hıristiyan bir devlet kurmaya çalışıyorlar. Daha ilk adımda Güney Sudan’da yaşayan 8 milyonu aşkın kişinin yüzde 85’inin iradesini yok sayan bir devletin ne kadar “demokratik” olduğu şimdiden anlaşılıyor.

Bu arada Güney Sudan’da birbiriyle anlaşamayan, kimi zaman silahlı çatışmaya giren çok sayıda hareket şimdiden mevcuttur. Yeni kurdurulan bu devletçik, Kuzey Sudan’la yaşayabileceği sorun ve çatışmalar bir yana (zira sınırların çizimi, petrol ve Nil sularının paylaşımı gibi kritik sorunların hiçbiri çözülebilmiş değil), iç çatışmaların da her an patlak verebileceği bir yapıya sahiptir.

Belirtmek gerekiyor ki, ayrılmadan yana tutum alan Güney Sudan halkları, yeni devletin emperyalistler eliyle ilan edilmesini bayram havasında kutladılar. Oysa emperyalistler eliyle kurdurulan ve bundan dolayı kukla olmaya mahkûm bu devletçiğin hiçbir soruna çözüm üretemeyeceğini fark etmeleri için, Güney Sudanlılar’ın çok beklemelerine gerek kalmayacak.

Emperyalistlerin kuklalarına dönüşüyorlar...

Baskı altındaki halkların eşitlik ve özgürlük uğruna direnmeleri haklı ve meşrudur. Ancak bu tür direniş hareketlerinin devrimci ilke ve programdan yoksun olmaları ya da bundan uzak durmaları, kaçınılmaz olarak yozlaşma ve gericileşmeyi beraberinde getirmektedir. Zira devrimci ilke ve programdan yoksunluk, kim ne amaçla desteklerse onunla işbirliği yapmayı bir “ilke” haline getirmektedir.

Küçük burjuva veya orta sınıfların önderlik ettiği bu tür akımların, özellikle son 20 yılda emperyalist güçlerle işbirliği yapmaları neredeyse bir kural haline geldi. Bu tür hareketlerin zaaflı ve pragmatist yapıları, emperyalist/siyonist güçlerin pek çok soruna dolaysız bir şekilde müdahale etmelerine zemin hazırlıyor.

Görünen o ki, Güney Sudan’daki hareketlerin çoğu bu türden zaaflar taşıyor. Örneğin ilan edilen Güney Sudan devletinin ordusuna dönüşen Güney Sudan Halk Kurtuluş Ordusu (SPLA), hem siyonist İsrail hem emperyalistlerle işbirliği yapmıştır. Bu yönüyle gericileşen SPLA, kirli/kanlı yöntemlere başvurmaktan da geri durmamıştır. Köyleri yakmak, sivilleri katletmek, kadınlara tecavüz etmek gibi iğrenç icraatlara imza atan bu hareket, gelinen yerde emperyalistlerin kuklası olmaya mahkûm bir devletin resmi ordusu haline gelmiştir.

Çıkış sebepleri haklı olsa da, devrimci ilke ve ahlaktan yoksun silahlı hareketlerin zamanla gericileşmesi ve giderek kanlı/kirli yöntemlere başvuracak noktaya savrulmaları neredeyse kaçınılmazdır. Bu tür hareketlerin ise, ezilen halklara özgürlük değil, şekil değiştirmiş esaretten başka bir şey sunmamaktadır. Tıpkı şu sıralar Güney Sudan’da olduğu gibi.

Direniş hareketlerinin, halkları özgürleştirmenin olduğu kadar, kirli/kanlı icraatlardan uzak durmasının tek yolu, devrimci çözümü temel almaları ve mücadeleyi devrimci ilke ve ahlaka bağlı kalarak sürdürmeleridir.