05 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/30

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay - Z. Us
Generallerin “emeklilik kararları” ve YAŞ’tan yansıyanlar
Dinci partinin gücü ve pervasızlığı nereden geliyor?
Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…
“İşsizlik fonu kıdem gaspına malzeme yapılıyor”
Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube
Genel Kurulu’nun ardından…
Mersin’de liman işçileri direnişte!
Güvencesiz çalışmaya karşı mücadele sempozyumu
PTT’de direniş çadırı kalktı, mücadele sürecek!…
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
TC’nin transformasyonu,
GOP ve hegemonya savaşları -
Volkan Yaraşır
“Kontrollü bir deneme mi?”
DTK direnişe çağırdı
Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı ...
Somali’de resmi açlık ilanı...
S21 Projesi: Kavga
devam ediyor!
Kadın cinayetleri tırmanıyor
Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...
Bertolt Brecht’i ölümünün 55. yılında saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TC’nin transformasyonu, GOP ve hegemonya savaşları

Volkan Yaraşır

Türkiye Cumhuriyeti bir transformasyon sürecinden geçiyor. TC emperyalist kapitalist sisteme derinden ve yeniden entegre oluyor. Referandum ve genel seçimler bu sürecin önemli adımları oldu.

Uluslararası düzeyde 11 Eylül konsepti, kapitalizmin yapısal krizi, ülke içinde ise 5 Nisan kararları, 2002’de Kemal Derviş darbesi ve Kürt ulusal özgürlük hareketinin ulaştığı boyut yeniden yapılanmanın sıçrama noktaları olarak öne çıktı.

GOP ve 11 Eylül konsepti

ABD 11 Eylül konseptiyle küresel hegemonya atağına kalktı. Bu hamle bir yanıyla da ABD’nin hegemonya krizini aşma ya da hegemonyasını restore etme gayretiydi. Dünya jeopolitiğindeki konumu ve etkisiyle Ortadoğu bu hamlenin odak coğrafyası oldu.

ABD Ortadoğu’nun yeniden dizaynına girişti. Irak ve Afganistan’ın işgali yeni Ortadoğu düzeninin kurulması yönündeki emperyal saldırılardı. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), yeni Ortadoğu düzeninin sofistike ifadesi oldu. ABD imparatorluk projesini ve hamlesini bu doğrultuda gerçekleştirdi. ABD’nin imparatorluk atağı bölge halklarının direnişi karşısında çöktü. Bu gelişme BOP’un bir dizi yeni evresini gündeme getirdi. ABD AB’yle ortak hareket etmeye başladı. BOP’un ikinci evresinde açık zorla, ideolojik zoru konsantre eden taktikler uygulandı. Ne var ki emperyal kültür zaman kadar eski ve kadim bir uygarlık olan Mezopotamya uygarlığı karşısında başarısız kaldı. Bu sefer Condoleezza Rice tarafından dile getirilen BOP üçüncü evresi gündeme geldi.

“Yaratıcı kaos” diye tanımlanan konseptle Ortadoğu’nun Balkanlaştırılması hedeflendi. Ortadoğu halkları etnik, mezhebi ve dinsel polarizasyona tabi tutuldu. Eklem yerlerinden kırılmak istendi. Irak ve Filistin’de bu yönde mikro devletler icat edildi. Bölgede kanton ve mikro devletlerin yaratılmasıyla polarizasyon tetiklenmek istendi. Mikro devletler aracılığıyla makro tahakküm tahsis edilmeye çalışıldı.

Yani kaosun, katliam, yıkım ve talanın önü açılmak istendi. Fakat daha başta Irak bir kan gölüne dönüştü.

Obama’nın iktidara gelmesi emperyalist politikalarda “deri değişimine” yol açtı. Bölgede yükselen direnişi ve ABD karşıtlığını hesaplayan, Ortadoğu’da sıkışmışlığı bir düzeyde aşmaya çalışan, Latin Amerika’daki kontrolsüz gelişmeleri denetlemeyi arzulayan ve her ABD askerinin ölümünün iç politikada etkilerini hafifletecek bir konsepte geçildi. Clinton’un “akıllı güç” olarak tanımladığı bu konsept özellikle bölge güçlerine emperyal politikalara tam angajmanla aktif rol yükledi. Açık işgali her zaman rezervde tutan ABD bölgede hem imaj yenilemek hem de hegemonyasını yeniden kurmak istedi. Irak’ın kalbinde 50 bin kişilik askeri güç bırakarak yani ileri karakolla jeostratejik noktaları enerji kaynakları yollarını kontrol etmeyi amaçladı. Böylece bir yönden askeri mobilizasyonunu arttırmayı, diğer yandan Ortadoğu’da sıkışmışlığını aşmayı hesapladı.

Arap devrimleri ve bu devrimlerin dalgasal etkisi, BOP’un yeni evresini işaretledi. Aşağıdan devrimin önünü kesmek, bölgede kapitalist stabilizasyonu sağlamak için bir anlamda BOP’un “yaratıcı kaos” ve “akıllı güç” evreleri sentezlendi.

Libya’ya NATO’nun askeri müdahalesi bu pratiklerden biri olarak öne çıktı. Kolektif emperyalist bir operasyonla Libya’ya müdahale edildi. Açık işgalin gündemde olduğu Libya’da Balkanlaştırma taktiklerinin devreye sokulması büyük bir olasılık.

Ayrıca Libya müdahalesi Arap devrimlerinin önünü kesmeye yönelik emperyal atağı ifade etti. Bahreyn ve Yemen’de Suudi Arabistan’ın açık işgal girişimleri de bunun bir parçasıydı. Açık işgalle toplumsal muhalefet şiddetle bastırıldı. Suudi Arabistan bölgesel güç ve emperyalizm lejyoneri olarak konuşlandı.

Mısır ve Tunus’ta devrimin yarattığı oloğanüstü dinamizm ve yıkıcı gücün etkisizleştirilmesi için adımlar atıldı. Kapitalist stabilizasyon yönünde bir dizi restorasyon politikaları devreye sokuldu. Bu çok vektörlü karşı-devrimci taktiklerle Arap devrimlerinin bertaraf edilmesi amaçlandı. Hatta devrimler mutasyona tabi tutulmaya çalışılıyor. (1) Böylece kitle mobilizasyonunun yarattığı etkiyle “renkli devrimlere” uygun bir şekilde sistemin rektifikasyonu için hamleler yapılıyor. Bu durum, kapitalist entegrasyonun derinleşmesinin önündeki çeşitli despotik ve otoriter Arap rejimlerini devre dışı bırakmayı kolaylaştırıyor. Bu adımlarla islamın ve İslam coğrafyasının kapitalist sisteme daha yoğun ve derin bir şekilde entegre olması hedeflendi. Bölgenin topyekün stabilizasyonuyla pazarın derinleştirilmesi amaçlanıyor. Ayrıca petrole bağlı kapitalist gelişmenin taşıdığı riskin giderek artmasıyla petropolitik bir hamle olarak petrol kaynaklarının daha doğrudan kontrolü hesaplanıyor. Bu “dönüşüm” süreci ABD’nin bölgede hakimiyetini kalıcılaştırma ve tahkim etme uğraşı olarak değerlendirilebilir.

İslam coğrafyasının finans kapitalin somut ve güncel ihtiyaçları açısından pürüzsüz bir coğrafyaya dönüştürülmesi için kompleks politikalar gündeme getirildi.

BOP’un genişletilmiş versiyonu olan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) bu politikalardan biri. Kuzey Afrika, Arap Yarımadası, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’yı kapsayan bu coğrafya emperyalist nüfuz ve ekonomik alan savaşlarına sahne oluyor. Dünya enerji kaynaklarının 3/4’ünün çıktığı, dünya zenginliğinin yüzde 60’ının üretildiği, dünya nüfusunun yüzde 75’inin yaşadığı bu topraklar büyük altüst oluşlara gebe. GOP’un kapsadığı alanlar, kaynak savaşlarının cereyan edeceği coğrafya olarak dikkat çekiyor.

TC’nin bölgesel güç olma hamleleri

TC, BOP ya da GOP içindeki en stratejik ülkelerden birisi. TC büyük altüst oluşların yaşanacağı, talan ve yağma anlamına gelen kaynak savaşlarının kaçınılmaz olduğu bu coğrafyada bölgesel güç olmaya çalışıyor. Aynı süreçte finans kapital küresel sermayeyle (Özal dönemi ve Kemal Derviş operasyonlarıyla sıçramalar kaydeden) içiçeliğini daha fazla pekiştiren ve derinleştiren adımlar atıyor. Bu adımlar sadece finans kapitalin değil onunla son derece derin entegrasyon yaşayan, hatta onun görünüşüne bürünmüş küresel sermayenin acil, güncel hedeflerine uygun biçimleniyor.

Daha sürecin başında olunmasına rağmen bölgesel açılım mahiyetinde ciddi adımlar atıldı. Ortadoğu pazarındaki payın arttırılması için birçok sektörde yatırımlar yapıldı. Başta bankacılık, tekstil ve inşaat sektöründe önemli sermaye transferleri gerçekleşti.

Bölgenin yoğun bir ucuz emek pazarına sahip olması, Arap monarşilerinde petro-doların yarattığı olanaklarla geniş tüketim zeminlerinin bulunması, finans kapitalin iştahını kabarttı ve agresyonunu arttırdı. Bu ülkelerin iç pazarlarında hegemonya kurma çabaları yoğunlaştı.

TC bu sürecin ihtiyaçlarına göre transforme oluyor. En başta finans kapitalin büyük yatırımlarının ve yatırım hamlelerinin korunması için askeri ve siyasi bir dizi yapı değişikliği içine girdi.

AKP iktidarı döneminde bu yönde son derece önemli hamleler gerçekleştirildi. Hatta AKP’nin iktidara gelişi ve işlevi ancak bu süreç kavrandığında anlaşılabilir. Çünkü bu süreç küresel sermayenin yönelimleri ve emperyalizmin yeni jeopolitiğiyle bağlantılı olarak şekillendi.

TC’nin Neo-Osmanlıcılık politikalarında ifadesini bulan bu gelişmelerle, finans kapitalin yönelimi bir dizi stratejik ve politik hamleyle desteklendi. NATO’nun yeni konseptine bağlı bir şekilde ordunun profesyonelleşmesi, mobilizasyon gücünün ve savaş yeteneğinin arttırılması, operasyonal niteliğinin yükseltilmesi ve modernizasyonu, yeni silah alımı ve silah sanayinin geliştirilmesi yönündeki hamleler finans kapitalin yeni açılımına uygun düzenlemeler olarak dikkat çekiyor.

Bu yönelimin diğer bir adımı “ılımlı İslam” modelinin bölgenin yeni dizaynında temel bir ideolojik zemin olarak devreye sokulması oldu. “Yeşil Kuşak” doktriniyle ve Afganistan’ın Sovyet işgali sonrası müdahalelerle İslam, emperyalizmin Ortadoğu politikalarında önemli bir politik enstruman haline geldi. İslam’ın, ABD’deki cemaatlere ya da Endonezya’da son derece etkin olan cemaat örgütlerine benzer bir dönüşüme uğratılarak anti-komünist ve kapitalizme içkin ve uygun hale getirilmesi hedeflendi. İslamın ve İslam coğrafyasını emperyalist-kapitalist sisteme daha yoğun, derin ve kompleks bir şekilde içselleştirilmesine yönelik bu adımlar titizlikle hayata geçirildi, geçirilmeye devam ediyor.

İslam’ın kapitalizm ruhuna uygun hale getirilmesi ve kapitalist rasyonalizasyonu ve rıza mekanizmaları üreten bir ideooljik politik zemine oturtulması yönünde AKP ve Fethullah Gülen Cemaati önemli bir rol oynadı. İslam’ın bu “özgün” biçiminin ya da yorumunun etkinlik alanının geliştirilmesi yönünde uygulamalar (Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya, Balkanlar ve Afrika’ya kadar) yaygınlaştı. Böylece İslam coğrafyasının küresel sermayenin güncel, somut ve tarihsel hareketi için pürüzsüz ve sorunsuz coğrafyaya dönüştürülmesi hedeflendi. Sermayenin ihtiyaç ve yönelimlerine yönelik bu “mekan” düzenleme hareketlerinde “ılımlı İslam” son derece belirleyici işlev gördü. Bu sürecin bütünü, devlet, toplum, birey ilişkilerinde muazzam altüst oluşlar yarattı.

Ekonomik, kültürel, askeri, siyasi ve sosyo-politik yönleri olan bu gelişmeler egemen klikler arasında sert çatışmalara ve gerilimlere yol açtı. Referandum ve seçim süreci AKP’ye muazzam bir kitle desteği kazandırdı. Atacağı adımların daha radikalize olmasının önünü açtı.

GOP bataklığındaki TC

TC’nin üçüncü dönem yeni jeo-politik konumlanışı Neo-Osmanlıcılık üzerinden şekillendi. Neo-Osmanlıcılık ılımlı İslam artı BOP/GOP angajmanı (2) ve Vietnam-Çin çalışma rejimi olarak biçimlendi. Vietnam-Çin çalışma rejimi AB angajmanın-sürecinin dışavurumu oldu. BOP/GOP’a angajman, emperyalizm lejyonerliği ve aktif taşeronluk olmak üzere iki ayakta yürütülüyor. Bunu şöyle formüle edebiliriz. TC pantürkizm ya da Neo-Enverizmle, Neo/pan İslamizmi kaynaştıran bir yönelimi devlet politikası haline getirdi. Neo-Osmanlıcılık’ta konsantrasyonu bulan bu yönelim TC’nin bölgesel güç olma arzusunu yansıttı. Osmanlı’ya gönderme BOP/GOP uygun bir düzenlemeydi. Aynı coğrafyanın ABD ve AB tarafından yeniden dizaynının gündemde olması TC’nin yönelimleriyle aktüel ve reel politika olarak çakıştı. Arkasını iki emperyal güce dayayarak TC ataklar yapmaya çalıştı. Ayrıca Neo-Osmanlıcılık ülke içinde neoliberal politikalarla açlık, yoksulluk, sefalete itilmiş, sosyal enkaza çevrilmiş kitlelerin komplekslerine hitap etmesi yanında, faşizmin kitle ruhunu tetikleyecek milliyetçi/şoven/ırkçı ve İslamcı yönelimleri içinde barındırıyordu. AKP politik çizgisini İslamcı/muhafazakar/milliyetçi eksenlerde kurdu. Bütün bu süreç dış politikada agresyon politikaları izlemeye, içerde ise şiddetli gericilik ve militarizasyon sürecine girilmesine yol açtı. Bu dönemde bazı gelişmeler TC’ye kısmi de olsa “bağımsız” davranma olanakları sağladı.

ABD’nin 11 Eylül sonrası imparatorluk hamlesinin başarısızlığı ve kapitalizmin yapısal krizinin yarattığı zaaflar, TC’nin tırnak içinde bu türden bağımsız hamle girişimlerine yol açtı. TC’nin Ortadoğu’ya yönelik “derin” stratejileri, bölgesel hegemonya girişimleri hızla etkisizleşti. Bunun bir nedeni tırnak içindeki bağımsız hamlelerin sınırlılığıydı. Diğer nedeni ise Arap dünyasının TC’ye yaklaşımı, özellikle Kürt federe devletine yönelik çeşitli düzeylerde diplomatik, ekonomik, askeri operasyon girişimlerinin bizzat ABD tarafından bloke edilmesi ve Talabani ve Barzani’nin TC’ye mesafeli yaklaşımları oldu. Ayrıca bir dizi Arap ülkesi bütün iddialı ve diplomatik girişimlere rağmen TC’yi muhatap kabul etmedi. Kısaca süreç bağımsız davranma girişimlerini boşa çıkardı ve kısa bir süre içinde TC ABD’yle bütünüyle uyumlu hale getirildi.

Bölgenin yeni dizaynının ABD açısından taşıdığı stratejik öneme paralel olarak, TC’nin iç politik sürecine ABD daha direk ve derin müdahalelerde bulunmaya başladı. Ayrıca iç politik süreçteki her türlü gelişme ABD’yi dünkünden daha çok ilgilendirmeye başladı. ABD BOP’u aksatacak her iç politik salınıma müdahale edecek noktaya geldi. ABD-TC ilişkilerinin tarihsel arka planı yeni sömürgecilik ilişkilerinin yarattığı olanak ve zeminler ABD’nin hamle gücünü arttırıcı faktörler oldu.

ABD TC’nin yaşadığı transformasyon sürecinin yönlendiricisi ve şekillendiricisi olarak rol oynuyor. Bugün AKP’nin hegemonik atakları ve performansıyla yürütülen sürecin realizasyonunu engelleyecek tüm faktörler, ABD’nin farklı operasyonlarıyla devredışı bırakıldı. Bir anlamda AKP, ABD’nin her düzeydeki desteğiyle “yol alıyor”. AKP’nin varlık zemini bir boyutuyla bu desteğe bağlı. Fethullah Gülen Cemaati-AKP (bir cemaatler koalisyonu olarak) ilişkisinin ve rezonansının zeminleri Washington’da örüldü. Çok kısa bir zamanda ılımlı İslamın ekonomik, politik, ideolojik ataklarına muazzam olanaklar yeni bu merkezlerde hazırlandı. Ordunun istenen hizaya sokulması, Soğuk Savaş devlet yapılanmasının bazı aparat ve oluşumlarının etkisizleştirilmesinde Pentagon fiilen rol oynadı. Ayrıca ordunun AKP iktidarı dönemindeki darbe girişimlerine ABD tarafından onay verilmedi. Tabiki bu operasyon ve hamlelerin bir başka yönünü ise kapitalist entegrasyonun derinleşmesi ve rasyonalizasyon ihtiyacı oluşturdu.

Tüm bu adımlar ABD-TC ilişkilerinde pürüzlü noktaların temizlenmesini, ordu gibi Weberyan bir ifadeyle statü gruplarının yarattığı problemlerin aşılması ya da hizaya sokulmasını, TC’yle ilişkilerin daha doğrudan ve derinden yürütülmesini içeriyor. Bu gelişmelerin başka bir yansıması ise Anadolu coğrafyasının küresel sermayenin yeni üssüne dönüştürülmesi oldu. Bu durum GOP için gerekli hamlelerin son derece kompleks ve çok boyutlu (diplomatik, ekonomik, politik, askeri) yürütülmesi anlamına geliyor. İzmir’in NATO’nun yeni operasyonel üslerinden biri haline dönüştürülmesini bu bağlamda ele almak gerekir.

Dipnotlar...

(1) Arap coğrafyasında devrim ve karşıdevrim sarmalının tipik dışavurumu olan bu gelişmeler; Arap devrimlerinin yeni bir evreye girmesiyle boyut kazanacaktır. Özellikle işçi sınıfının (başta Mısır ve Tunus’ta) yaratacağı dinamizm bundan sonra Arap devrimlerinin yönelimini ortaya koyacaktır. Ama her şeyden önce muktedir olma duygusunu hisseden ve bir devrim tecrübesi yaşayan Arap halkları, kazanımlarını kolayca terketmeyecektir. Uzun vadede Arap devrimleri daha yeni başlıyor ya da başka bir ifadeyle birikiyor. 21. yüzyılın ilk devrimleri olarak şekilleniyor. Fransız İhtilali’nin 5 yıl, Alman Devrimi’nin yine 5 yıl, İspanya İç Savaşı’nın 3 yıl sürdüğü unutulmamalıdır. Arap coğrafyasındaki devrimci süreç salınımlı bir şekilde sürmektedir. Ve asıl olarak bu birikimlerin patlamalarını görmek ve beklemek gerekir. İşçi sınıfı tarihsel rolünü daha yeni kavrıyor ve bu role uygun donanıma giriyor. Tunus’ta 28 gün, Mısır’da 18 gün süren devrim günleri sınıfa birçok şey öğretti. Mısır’da Nil Vadisi, Mahalla bölgesi, Tunus’ta maden bölgesi ve büyük şehirler Arap coğrafyasının yeni Petrogradları olarak öne çıkıyor. İsyan ve ayaklanmalar ve Arap devrimleri buralarda mayalanıyor. Karşıdevrim ise aşağıdan devrimi restorasyon taktikleriyle engellemeye çalışıyor. Kısaca her şey, devrimin doğasına ve ruhuna uygun gelişiyor. Asıl bundan sonra büyük devrim dalgası gelecektir.

(2) TC kuruluş süreciyle birlikte üç jeo-politik evre geçirdi. TC’nin birinci jeo-politiği petro-politiğe bağlı biçimlendi. TC’nin kuruluşunda emperyalizmle Bolşevizm arasında bir tampon bölge olarak konumlandı. TC’nin ikinci jeo-politik dönemi 1945-1990 arasında yaşandı. İki kutuplu dünyadaki makro dengelere bağlı olarak biçimlendi. Soğuk Savaş döneminde ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakolu olarak işlev gördü. Kürt sorunun varlığı TC’nin soğuk savaş devlet yapılanmasını ve reflekslerini bir müddet daha sürdürmesine yol açtı. TC’nin üçüncü jeo-politik konumlanışı 11 Eylül konseptine bağlı ve ABD’nin imparatorluk projesine uygun biçimlendi. TC’nin BOP angajmanı yeni jeo-politiğin yönelimini belirledi.

(Devam edecek...)

 

 

“Katil polis!” sloganına
7 yıl hapis istemi

Ekim Gençliği okuru Zennure Karaaslan hakkında 7 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

İzmir Buca Belediyesi’nde işten çıkarılan taşeron işçisi Batıgül Tunç’un 23 Mayıs 2011 tarihinde Ankara’da gerçekleştirdiği eylemde gözaltına alınan Zennure Karaaslan’a, attığı sloganlar gerekçe gösterilerek dava açıldı.

Tunç ve destekçi kurumlar, Yüksel Caddesi’nde toplanarak CHP Ankara İl Başkanlığı’na yürümek istemiş, polis ise biber gazıyla eylemcilere saldırmıştı. Eylemde gözaltına alınan 15 kişi ertesi gün nezaretten çıkartılarak sağlık kontrolünden geçirilmeleri için polis aracıyla Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. Zennure Karaaslan’ın bu sırada attığı “Katil polis-faşist polis-işkenceci polis!” sloganları ise kendisini götüren kadın polis tarafından engellenmeye çalışıldı ve arbede çıktı.

Kadın polis, Adli Tıp’tan rapor alarak savcılığa hakaret ve yaralama iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Karaaslan da polisten şikâyetçi olurken, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, sadece polisin şikayetini dikkate aldı. Bunun üzerine Karaaslan hakkında dava açıldı. Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianamede, Karaaslan’ın “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” suçundan iki yıla kadar, “Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten yaralama” iddiasıyla da beş yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.