26 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/45

 Kızıl Bayrak'tan
NATO’nun “yeni konsepti”yle
tescillenen uşaklık!
Sicilli işbirlikçilerin “eksen”i emperyalizme uşaklık!.
Metal cephesini
güçlendirme sorumluluğu
Mehmet Beşeli: Metal işçisinden
korku bu anlaşmaya sinmiştir
Tofaş işçisiyle Türk Metal’in satış anlaşması üzerine konuştuk.
Metal işçileri: Taslağımızın arkasındayız, greve kadar gideriz!
İnsanca yaşamaya yeterli
asgari ücret için mücadeleye!ı
“Ulusal istihdam stratejisi” saldırısına karşı mücadeleye!
TEKEL işçileri: Güvencesiz çalışmaya karşı birleşelim!
BETESAN’da baskılara
rağmen direniş
TKİP devrimin ve
komünizmin bayrağını yükseklerde tutacaktır!
Almanya’da coşkulu
12. yıl kutlaması!
Parti örgütlerinden gelen mesajlar.
Alaattin Karadağ yoldaş vurulduğu yerde anıldı!
Alaattin Karadağ
mezarı başında anıldı!
Alaattin Karadağ’ın yoldaşları ve dostları Taksim’deydi!.
Katliamın 10. yılında 39 er sanık sandalyesinde
Almanya’da sıcak sonbahar
ve görevler
ABD İsrail’i “barış” için silahlandıracak
Haiti’deki trajedi
emperyalistlerin eseri
Kadına yönelik şiddetin kaynağı kapitalizmdir!.
Eğitim emekçileri alanlardaydı!..
Aleviler İzmir’de oturma eyleminde
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü

Kadına yönelik şiddetin kaynağı kapitalizmdir!

Bundan 50 yıl önce, 25 Kasım 1960’da Latin Amerika’nın küçük bir ada ülkesi olan Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kadın cesedi bulunur. Cesetler Mirabel kardeşlere (Patria, Minerva ve Maria) aittir. Ülkeye egemen Trujillo diktatörlüğü bu ölümler için “trafik kazası” açıklamasını yapmıştır, ancak kısa süre içinde üç kız kardeşin tecavüz edilerek katledildiği anlaşılır.

Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi'nin öncülerinden olan Mirabel kardeşler, bu mücadele içinde semboldürler ve “Kelebekler” diye anılmaktadırlar. Verdikleri mücadeleden ötürü zindanlara da atılan Mirabel kardeşler, 1960 yılının Kasım ayında diktatörlük tarafından ölümle tehdit edilmişlerdir. Bu tehditlerin ardından katledilmeleri, hiç kuşkusuz, onların siyasal kimlikleri, diktatörlüğe kafa tutmaları ve özgürlük istemini yükseltmelerinden dolayıdır.

Ama bir kez daha katiller yanıldı. Kelebekler ölümleriyle, Dominik’in, Latin Amerika halklarının ve dünyanın her köşesinden emekçi kadınların sembolü haline geldi. Ölümleri, mücadelenin büyütülmesi çağrısına dönüştü. 1981 yılında Kolombiya’da toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda 25 Kasım tarihi, Mirabel Kardeşlerin anısına “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan etti. Birleşmiş Milletler de, 1999 yılında 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak kararlaştırdı.

25 Kasım egemenlere, gerici, baskıcı rejimlere karşı verilen mücadelenin sonucu olarak kazanılmıştır. Mirabel kardeşler şahsında kadınlara yönelik şiddeti önleme mücadelesinin gerisinde halkların ve emekçi kadınların egemen sisteme karşı verdiği mücadelenin kendisi yatmaktadır.

Kapitalist düzende kadınlar, çifte ezilmişlik ve sömürü koşullarında, şiddeti en ağır şekilde yaşamaktadır. Psikolojik, fiziksel ve cinsel şiddetle karşı karşıya kalmaktadır. Kadına yönelik şiddet evde, sokakta, fabrikada, gözaltında ve cezaevlerinde devam etmektedir. Gün geçtikçe de örnekleri artmaktadır.

Kadına yönelik şiddet Türkiye’de ve dünyada çok korkunç boyutlardadır. Bugün dünyada her üç kadından biri şiddete maruz kalmaktadır. Dünyada her 6 dakika bir kadına tecavüz edilmektedir. ABD’de her yıl 4 milyon kadın şiddete maruz kalmaktadır. Çin’de yılda 1 milyon kız çocuğu, sadece kız doğduğu için doğar doğmaz öldürülmektedir. Irak’ta savaşın ilk aylarında tam 20 milyon kadına tecavüz edildi. Her yıl 2 milyon kadın sınır ötesi ticarette kullanılmaktadır. Bu örnekler dünyada kadına yönelik şiddetin bilânçosunu az çok gözler önüne sermektedir.

Türkiye’deki kadınların maruz kaldığı şiddet dünyadaki kadınların durumlarından farklı değildir. Rakamlara göre, Türkiye’de kadınların %79'u fiziksel şiddete, %52'si sözsel şiddete, %29 duygusal şiddete, %18'i ekonomik şiddete maruz kalıyor.

Bugün şiddetin en yaygın biçimini aile içi şiddet oluşturmaktadır. Bugün her ev kadınları “kocaları” tarafından dövülmekte, hakarete uğramakta, cinsel baskıya maruz kalmaktadır. Aile içi şiddette karşı sözde mücadeleden bahseden devlet, çeşitli kampanyalarla göz boyamaktadır. Kocası tarafından şiddette uğrayan kadınlar devletin kurumlarına ya da polise sığınmakta, ama gerisin geriye tekrar şiddet gördükleri yere nasihatler verilerek geri gönderilmektedir. Sözde kadına yönelik şiddete karşı olduğunu söyleyen devlet, 8 Martlar'da kadınlara azgınca saldırmaktadır. Newrozlar’da kadın, çocuk, erkek demeden kurşun yağdırmakta ve yerlerde sürüklemektedir. “Haydi, Kızlar Okula” kampanyasıyla kız çocuklarını sözde eğitime yönlendiren devlet, devletin kendi kurumlarında ilkokul çağındaki çocukların cinsel taciz ve tecavüze uğramasına göz yummaktadır.

Kadına yönelik şiddetin en önemi ayağını devletin uyguladığı şiddet oluşturmaktadır. Gözaltına alınan kadınlar cinsel taciz ve tecavüz işkencesine maruz kalmaktadır.

Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaştan en çok Kürt kadınları etkilenmektedir. Kürt ve kadın olmak, toplumsal hayatta katmerli ayrımcılıkta kendini göstermektedir. Kürt kadınlarının çifte ezilmişliğine bir de ulusal sömürü eklenmektedir.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde feminist çevreler ve kimi çevreler kadına uygulanan şiddetin kaynağı olarak salt erkekleri göstermektedir. Fakat kadına yönelik şiddetin ve her türlü şiddetin kaynağı bizzat kapitalist sistemin kendisidir. Bu nedenle kadının özgürleşmesi mücadelesinden koparılmış bir şiddete karşı mücadele sorunu sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin tutarlı olabilmesi, ancak sorunun kaynağı olan kapitalizme karşı mücadeleyle olanaklıdır.

Sonuç olarak kadına yönelik şiddet temelde sınıfsal bir sorundur. Ezen-ezilen ilişkisi varoldukça kadının maruz kaldığı şiddet son bulmayacaktır. Kadına yönelik şiddet, şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı kadın ve erkeğin omuz omuza vereceği mücadeleyle son bulacaktır. Ve kadın ancak sosyalizmle kurtulacaktır.




Uğur Kaymaz anıldı

21 Kasım 2004’te Mardin Kızıltepe’de babası Ahmet Kaymaz’la birlikte evlerinin önünde polis tarafından katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ölümünün 6’ıncı yıldönümünde anıldı.

Uğur ve babası Ahmet Kaymaz’ı anmak için BDP Kızıltepe İlçe Örgütü önünde buluşan binlerce kişi, ellerinde Uğur’un fotoğraflarıyla Atatürk Mahallesi Mezarlığı’na yürüdü.

“Uğur ve babasını katledenler dışarıda” pankartının açıldığı yürüyüş boyunca “Şehit namırın” sloganları atıldı. Uğur ve babası için mezarları başında gerçekleştirilen anmada konuşan BDP Kızıltepe İlçe Başkanı Seyfettin Ateş, Uğur Kaymaz ve onun gibi öldürülen yüzlerce küçük Kürt çocuğunun failinin meçhul değil belli olduğunu, bu faillerin dışarıda serbestçe dolaştığını söyledi. Mezarlıktaki anmanın ardından kitle Uğur ve babasının katledildikleri yere yürüyerek karanfil bırakıp mum yaktı.

Medya “terörist” ilan etmişti

21 Kasım 2004 tarihinde Mardin’in Kızıltepe ilçesinde bir evin etrafını saran polisler 12 yaşındaki Uğur ve 31 yaşındaki babası Ahmet Kaymaz’ı evden çıkarken katletti. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın bedeninden 13 kurşun çıkarıldı.

Burjuva medya baba Ahmet Kaymaz ve oğlu Uğur’un ölüm haberini Mardin Valiliği’nin açıklamasına dayandırarak ‘’Mardin Kızlıltepe’de iki terörist öldürüldü’’ başlığıyla duyurdu.

Daha sonra Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz’ı öldürmekten dört polis hakkında Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava güvenlik gerekçesiyle Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Hazırlanan iddianamede Uğur Kaymaz’ın yanında silah bulunduğu iddia edildi. Ancak Adli Tıp Kurumu raporunda Uğur’un sırtında dokuz kurşun yarası bulunduğu, silah tutacak yaşta olmadığı ve olay yerinde çatışma izi bulunmadığı belirtiliyordu.

Haklarında 12’şer yıl hapis istenen polislerin davasında mahkeme katil polisler hakkında meşru müdafaa gerekçesiyle beraat kararı verdi. Avukatlar temyize gitti. Verilen beraat kararını Yargıtay onadı. Kararda “Eylemin, meşru müdafaa sınırları içinde kaldığı” vurgulandı. Uğur ve babasının katillerini aklayan sermaye devleti, Uğur’u ve babasını anmak isteyenlere de geçen yılki anma törenlerinden dolayı dava açtı. Aralarında amca Reşat Kaymaz’ın da bulunduğu 6 kişiye ‘örgüt propagandası’ yaptıkları iddiasıyla 1’er yıl hapis cezası verildi. Kaymaz davası şu anda AİHM’de.