26 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/45

 Kızıl Bayrak'tan
NATO’nun “yeni konsepti”yle
tescillenen uşaklık!
Sicilli işbirlikçilerin “eksen”i emperyalizme uşaklık!.
Metal cephesini
güçlendirme sorumluluğu
Mehmet Beşeli: Metal işçisinden
korku bu anlaşmaya sinmiştir
Tofaş işçisiyle Türk Metal’in satış anlaşması üzerine konuştuk.
Metal işçileri: Taslağımızın arkasındayız, greve kadar gideriz!
İnsanca yaşamaya yeterli
asgari ücret için mücadeleye!ı
“Ulusal istihdam stratejisi” saldırısına karşı mücadeleye!
TEKEL işçileri: Güvencesiz çalışmaya karşı birleşelim!
BETESAN’da baskılara
rağmen direniş
TKİP devrimin ve
komünizmin bayrağını yükseklerde tutacaktır!
Almanya’da coşkulu
12. yıl kutlaması!
Parti örgütlerinden gelen mesajlar.
Alaattin Karadağ yoldaş vurulduğu yerde anıldı!
Alaattin Karadağ
mezarı başında anıldı!
Alaattin Karadağ’ın yoldaşları ve dostları Taksim’deydi!.
Katliamın 10. yılında 39 er sanık sandalyesinde
Almanya’da sıcak sonbahar
ve görevler
ABD İsrail’i “barış” için silahlandıracak
Haiti’deki trajedi
emperyalistlerin eseri
Kadına yönelik şiddetin kaynağı kapitalizmdir!.
Eğitim emekçileri alanlardaydı!..
Aleviler İzmir’de oturma eyleminde
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sicilli işbirlikçilerin “eksen”i emperyalizme uşaklık!

Sermaye devleti 60 yıldır genelde emperyalist güçler, özelde ABD emperyalizmi adına tetikçilik yapıyor. NATO’ya üye kabul edilmek için binlerce askeri “Kore mezarlığı”na gömen devlet, bu emeline ulaştıktan sonra ülkenin dört bir yanında NATO ve ABD üslerinin kurulmasına onay vererek emperyalistlere olan sadakatini ispatlamıştır. 1950’li yıllardan beri ülkeyi Ortadoğu halklarına karşı saldırı üssüne çeviren Ankara’daki işbirlikçiler, şimdi de “Füze Kalkanı Projesi”nin Türkiye topraklarında kurulmasına onay vererek, emperyalistlerle giriştikleri alçaltıcı suç ortaklığını daha da pekiştiriyorlar.

Portekiz’in başkenti Lizbon’da düzenlenen zirveye katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki heyet, halkların celladı NATO’nun şeflerinin emirlerine boyun eğerek, “Füze Kalkanı”nın Türkiye topraklarına kurulmasına, Türk devleti adına onay verdi. Bir kez daha emperyalist-siyonist güçleri sevindiren bir karara imza atan Ankara’daki işbirlikçiler, tetikçi kimliklerini daha da güçlendireceklerini göstermiş oldular.

AKP’nin söylemleri yalandan ibarettir!

ABD adına “aktif taşeronluk” misyonuna talip olan AKP hükümeti, son yıllarda “komşularla sıfır sorun”, “onurlu dış politika”, “müslüman kardeşlerimiz” tekerlemelerini temel alan bir söylem kullanıyor. Hem AKP tabanına hem Ortadoğu halklarına şirin görünme ihtiyacının bir ürünü olarak gündeme getirilen bu söylem, “Füze Kalkanı Projesi”ne ters düşüyordu. Zira komşularla sıfır sorun arayan bir devletin, öncelikle komşularını hedef alan bir projeye ev sahipliği yapması söz konusu olamaz. Onurlu dış politika izlediğini öne sürenlerin, emperyalist güçlerin ezilen halkları tehdit eden projelerine destek vermeleri düşünülemez.

Dinci gericilik odağı AKP hükümetinin öne çıkardığı söylemlerin bir yalan olduğu, füze kalkanı projesine onay verilmesi ile tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta kanıtlanmış oldu. Hem de bu söyleme sık sık başvuran AKP’nin şefleri ve Çankaya tarafından…

AKP hükümetinin emperyalist-siyonist güçlere “kalkan” olmaya evet demesi, işbirlikçi burjuvazinin sınıf çıkarları söz konusu olduğu yerde “din kardeşliği”, “onur” ve “barış”ın “geçer akçe” olmadığını, esas olanın “sefil çıkarların korunması” olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

“Türkiye’nin istekleri kabul edildi” safsatası…

Füze kalkanı projesini hazırlayanların İran ve Suriye başta olmak üzere, tüm Ortadoğu halklarını düşman gördükleri bir sır değil. Hem NATO, hem Pentagon şefleri, bölge halklarını hedef alan iğrenç tehditlerini sayısız kez dillendirmişlerdir. Dahası Filistin, Afganistan ve Irak’taki toplu kıyımlar, zaten “füze kalkanı”nı kurmak isteyenlerin Ortadoğu halklarına neleri reva gördüklerini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

Buna rağmen Ortadoğu halklarının cellatlarının ülke topraklarında “füze kalkanı” kurmalarına evet demek, izahı kolay bir karar değil. Bu nedenle AKP şefleri “din kardeşliği”nden, “bölge barışı”ndan, “komşularla sıfır sorun”dan söz ederek, emperyalist-siyonist güçlerle giriştikleri suç ortaklığının üstünü örtmeye çalışıyorlar. Bu açmazı aşmak için de, “Türkiye’nin istekleri” diye bir safsatayı piyasaya sürdüler. Buna göre, Ankara’daki işbirlikçi takımının NATO’dan istekleri vardı. Ancak bunlar kabul edilirse, “füze kalkanı”na evet diyeceklerdi…

Abdullah Gül ile müritlerinin füze kalkanına imza atmalarının hemen ardından, dinci gericiliğin medyadaki tetikçileri harekete geçtiler. Emperyalist zorbaların “füze kalkanı” dayatmasını onaylama haberini, “Türkiye’nin tüm istekleri kabul edildi!” diye manşete taşıdılar. Medyadaki tetikçilere göre, NATO şefleri, Türk devletinin isteklerini kabul etmiş, bu da AKP hükümetinin zaferi olmuştur!

Olup bitenin elbette söylenenlerle hiçbir alakası yoktur. Zira başarı diye yutturulmak istenen, NATO’nun hedef aldığı ülkelerin adının yeni konseptte anılmamasıdır, dolayısıyla sorunun özüyle hiçbir ilgisi yoktur.

Dinci gericiliğin şefleri ile medyadaki yardakçılarının piyasaya sürdüğü bir diğer yalan ise, komutanın Türkiye’ye verileceğidir. Abdullah Gül, zirveyle ilgili değerlendirmesinde, “Stratejik Konsept arzu ettiğimiz çerçeve içinde çıktı, bundan büyük memnuniyet duyuyoruz” dedi.

Oysa NATO şeflerinin açıklamaları, bu yalanı anında etkisiz kılmıştır.

Örneğin NATO Sözcüsü James Appathurai, Tayyip Erdoğan’ın “düğmeye biz basarız” şeklindeki sözlerine şu yanıtı verdi: “NATO’nun yapısında tek bir üye ülkeye yetki devri yapılması söz konusu değil. Düğmeye NATO basar.”

Erdoğan’ın sözlerinin safsata olduğunu gözler önüne seren bir diğer açıklama ise, NATO’nun yeni Strateji Konsepti’ni hazırlayan, Türkiye’nin eski NATO daimi temsilcisi Büyükelçi Ümit Pamir’den geldi: “Kontrolün tek ülkede olması diye bir şey söz konusu değil, çünkü kontrol NATO komutanındadır.”

Fakat daha önemlisi, kontrolün “NATO komutanı”nda olmasının gerçekte ABD’nin elinde olması demek olduğudur. Zira açıklanan projeye göre; Türkiye’ye kurulacak olan “kalkan”ların (yani radar üslerinin) algıladığı saldırı uyarısı üzerinden, ABD denetimindeki üslerden ve gemilerden kalkacak savunma füzeleri ile saldırı etkisizleştirilecektir. Halihazırda Türkiye’ye yerleştirilecek savunma füzelerinden sözedilmemektedir. Dolayısıyla mevcut durumda Türkiye’nin “düğmeye basması” gibi bir durum zaten sözkonusu değildir, zira düğmeler Türkiye’nin dışında bir yerlerde olacaktır. Kısacası oynanan tam bir orta oyunudur.

Dinci gericiliğin şefleri, emperyalist-siyonist güçlere kalkan olmaya hazırlanırken, bunun üstünü riyakarlık ve safsatalarla örtmeye çalışıyorlar. Ancak içine yuvarlandıkları bu rezil durumu kamufle etmeleri kolay olmayacaktır.

NATO’nun uşakları savaş aygıtının “prestijini korudu”

Tüm işbirlikçi sermaye iktidarları ile onun bugünkü temsilcisi olan dinci gericiliğin şefleri, dün olduğu gibi bugün de Amerikancı/NATO’cudurlar ve Ortadoğu halklarına karşı tetikçiliğe devam etmektedirler. Bu alçaltıcı misyonu üstlendiklerini bizzat kendileri açıklamaktadırlar. Lizbon Zirvesi’ne katılan heyete eşlik eden birkaç “gazeteci”den biri olan Cengiz Çandar’ın aktardıkları, yorum gerektirmeyecek kadar açıktır:

NATO’nun prestijini biz koruduk, yanlış anlamaları engelledik. Türkiye’nin temel ilkelerini savunarak NATO’nun savunma örgütü olduğunu hatırlattık, bunu pekiştirdik. Zirvede herkes bunu gördü... Türkiye asıl şimdi eksenini bulmuştur…” 

Sanki Türkiye, NATO dışındaymış gibi hava yaratıldı. NATO ile Türkiye arasında pürüzler varmış gibi. Oysa, Türkiye NATO’nun sahibidir. Unutmayalım: Türkiye’siz NATO yok!”

Bu ifadelerin ilki Abdullah Gül’e, ikincisi Ahmet Davutoğlu’na aittir.

Görüldüğü üzere dinci gericiliğin şefleri Amerikancı/NATO’cu olmakla övünüyorlar. Bu olgu, emperyalizme ve militarizme karşı yükseltilecek mücadelenin aynı zamanda dinci gericiliği de hedef alması gerektiğine işaret etmektedir.

 

 

NATO protestolarından...

NATO Zirvesi’nin son günü yaygın protesto gösterilerine sahne oldu. Dünyanın farklı ülkelerinden gelen protestocular çeşitli eylemler gerçekleştirdi.

Eylemler 19 Kasım gecesi başlarken, NATO karşıtı göstericiler zirvenin yapıldığı binanın çevresinde konumlandı.

“Barışa evet NATO’ya hayır” ismi altında bir araya gelen 100’ü aşkın savaş karşıtı örgüt, sendikalar ve siyasal partiler Lizbon’ da bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Eylemlerin en kitleseli bu oldu. Eylemde NATO’nun bir savaş örgütü olduğu belirtilirken bu zirveye karşı güçlü bir yanıt verilmesi gerektiği vurgulandı. NATO’nun kapitalist çıkarlarını karşılamak için dünyaya uyguladığı sistemin baskı ve savaşa dayandığı söylendi.

Çoğunluğu gençlerin oluşturduğu protestocu bir grup da eylemde, ‘NATO Oyunu Bitti’ yazan bir pankartın önünde üstlerine kanı sembolize eden kırmızı boya dökerek zirveyi protesto ettiler. Eyleme yaklaşık 30 bin kişinin katıldı.

Savaş karşıtları 18 Kasım günü Lizbon’da gerçekleştirdikleri eylemle NATO’nun Afganistan’daki operasyonlarını protesto etti. Eylemde Avrupa’nın dört bir yanından gelen yüzlerce kişi yer aldı. Eylemde ABD önderliğindeki askeri ittifakın saldırgan tutumu sloganlarla protesto edildi.