05 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/43

 Kızıl Bayrak'tan
Sınıfın birleşik mücadele ihtiyacı ve
bazı girişimler üzerine
Kürt sorununa düzen içi çözüm arayışları sürüyor
Ankara’daki işbirlikçiler emperyalist/siyonist güçlere ‘kalkan’ olma yolunda
Sermayeye kaynak emekçiye
sefalet bütçesi!.
“Alaattin’i katledenlerden
hesap soracağız!”
Polis katlediyor
yargı aklıyor!.
İzmir Sendikalar Birliği Çalıştayı gerçekleşti
İzmir Sendikalar Birliği ve hareketin ihtiyaçları
Katılımcılarla sınıf hareketi ve İzmir Sendikalar Birliği
üzerine konuştuk
Akdeniz Çivi işçileri sendika hakkı için direnişte!.
Mutaş’ta fabrika işgali sona erdi!
Satışa geçit vermemek için mücadele barikatlarına!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Kasım Ayı
Toplantısı Sonuçları
BETESAN işçisi
direnişin simgesi..
BETESAN direnişinin sesi Taksim’de yankılandı
İşçi ve emekçi hareketinden..
Zam soygunu toplu taşımayla devam ediyor
6 Kasım eylem ve
etkinliklerinden.
YTÜ’de yaşananlar üzerine..
BP’nin suç ortağı Halliburton.
Türban, kadınlar üzerinde baskı ve köleliğin simgesidir…
“Zorunlu din dersleri
Hapishaneler düzenin aynasıdır
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BP’nin suç ortağı Halliburton

Bu yılın Nisan ayında Meksika Körfezi’ndeki petrol kuyusunun patlaması sonucunda yaşanan facianın sorumlularından biri oldukça tanıdık: Halliburton şirketi. Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan bilgilere göre Meksika Körfezi’nde yaşanan patlamanın sebebi bu şirketin BP’ye verdiği standartların altındaki çimento. Eğer iyi bir çimento kullanılmış olsaydı patlama olmayabilirdi. Yani bu büyük felaket kapitalist tekellerin kar hırsı uğruna gerçekleştirilmiştir.

Bu felaketin sorumlularından olan Halliburton şirketinin sicili kabarık. Öyle ki bu şirketin 100 yılı aşan tarihi büyük suçlarla doludur. Bu suçlar arasında ise nice kirli pazarlıklar, yolsuzluklar ve katliamlar var.

Halliburton 1920’lerde Nazilerin baş finansörlerinden biriydi. Tarihe “Watergate” diye geçen büyük yolsuzluk olayının da baş mimarıydı. 1962-1972 yılları arasında Pentagon bu firmaya milyarlarca dolar ödeyerek Güney Vietnam’da yollar, havaalanı, limanlar ve askeri üsler inşa ettirdi. 1990 yılında baba Bush döneminde o zamanlarda savunma bakanı olan Dick Cheney önderliğinde yeni bir proje başlatılarak ABD ordusunun yiyecek, içecek, temizlik gibi ihtiyaçları özelleştirilecekti. Yapılan ihaleyi kazanan tabii ki Halliburton şirketi oldu. Şirketin başkanlığını Cheney’in yapması ise diğer bir başka dikkat çekici noktadır. Cheney ve ailesi Irak işgalinin ilk üç yılında büyük para transferleriyle gündeme geldi. Firmaya sunulan imkânlar bununla sınırlı değil. Irak işgaliyle elde edilen petrol kaynakları ihalesiz olarak bu şirkete verilmiştir. Şirket de çıkan petrolü yüksek fiyatlarla ABD’ye satarak önemli karlar elde etmiştir.

Dünyaca ünlü Newsweek dergisinin yapmış olduğu araştırmada, Halliburton şirketinin amaçlarına ulaşmak için Amerikan Cumhuriyetçi Partisi’nin kadrolarından eyalet yönetimlerine kadar birçok üst düzey görevliyi himaye ettiği ortaya çıkmıştır. Bu durum sayesinde şirket palazlanmaktadır. Savaşların hem sponsoru hem de finansörü olan bu şirket kana susayan hayvan gibi dünyamızı kirletmektedir.

Meksika’daki petrol faciası bu kanlı ve kirli tarihin yeni bir sayfası olmuştur sadece. Bugün bu facianın sorumluluğundan kurtulabilmek için Halliburton ve BP şirketleri birbirlerini suçluyorlar. Ama her iki şirket de bile bile standartların altında çimento kullanmaktan sorumludur.

Meksika Körfezi’ndeki faciadan sonra tüm dünyanın tepkisini çeken BP, Meksika Körfezi’ndeki temel geçim kaynağı balıkçılık olan yerel halkın zararı için yüklü tazminatlar ödeyeceğini açıkladı. Yayılan binlerce varil petrolü temizlemek için milyar dolarlık bütçe ayırdı. Fakat körfezin eski haline döndürülmesi oldukça uzun bir zaman alacaktır.

Bu arada ise, petrol atıklarının etkisini azaltabilmek için kullanılan kimyasal maddeler de çevredeki halkların yaşamlarını tehlikeye sokmaktadır. Kullanılan kimyasal maddelerden birçok kişi kan kusacak kadar etkilenmektedir. Bunun için petrolü inceltip çevreye verdiği zararı azaltmak adına yapılan bütün çabalar aslında birer göz boyamadır. Kullanılan incelticiler BP’nin stoklarındaki yeterli kaliteye sahip olmayan kimyasallardır. Daha pahalı ve belki de daha etkili olan kimyasalları kullanmaktan kaçınan şirket hala da insanların yaşamlarını kar adına tehlikeye atmaktadır.

2010 yılının ilk altı ayında BP’nin yapmış olduğu kar milyarlarca dolardır. Oysa ödenen tazminatlar ve sorunun giderilmesi için harcanan paralar bu karın yanında cüzi bir miktar olarak kalmaktadır. Bu kapitalist tekel, dünya pazarında büyük zararlara uğramış gibi gözükse bile karını maksimize etmek adına her türlü yolu meşru görmektedir. ABD başkanı Obama’nın BP şirketine yönelik bütün tehditleri gerçeği yansıtmayan birer aldatmacadan ibarettir.

Yaşanan bu facianın üstünden geçen bunca zamana rağmen soruna kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Halliburton şirketinin kalitesi düşük çimento sağladığı ve BP’nin de bunu bile bile kuyunun çevresinde kullandığı ortaya çıktığından beri bu şirketler suçlarını başkalarına atmaya çalışmaktadır.

Oysa BP’nin insanları ve çevreyi katledişinin ilk ürünü değildir bu olay. Son beş yılın tablosu şöyledir: 2005 yılında Teksas’daki bir rafinerisinin patlaması sonucunda 15 işçi öldü , yüzlercesi yaralandı. 2006 yılında Alaska’daki petrol borularının patlaması sonucunda 800 bin litre petrol çevreye yayıldı. 2009 yılında ise yine rafineri patlaması gerçekleşti ve bunun sonucunda BP’ye 87 milyon dolar ceza kesildi. Şirketin 327 milyar dolarlık geliri düşünüldüğünde ise bu cezanın bir caydırıcılığı olmadığı açıktır.

Dünyayı hoyratça tahrip eden bu kapitalist tekeller ve onları himaye eden devletlerden hesap sorulmalıdır. Aksi halde dünya her geçen gün yaşanmaz bir hale gelecektir.


 

 

 

İMO: Hukuki kazanım
mücadelenin sonucu 

Rize İkizdere bölgesinin SİT alanı ilan edilmesinin ardından Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın açıklamalarına İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) tepki gösterdi.

İMO, Türkiye’nin dört bir yanında yaklaşık bin 700 HES projesinin, doğaya vereceği zararlar ve insanların yaşamlarında yaratacağı tahribat düşünülmeden, aksi yönde verilen yargı kararlarının dahi yok sayılarak hayata geçirilmeye çalışıldığını belirtti.

Elde edilen hukuki kazanımı, “bölge halkının, doğal yaşamı korumak için verdiği mücadelenin etkisi”ne bağlayan İMO, bu kazanımın, akarsuları özelleştirerek uluslararası içme suyu ve enerji tekellerine rant sağlamak olan HES projelerini durdurmak adına önemli bir adım olduğuna vurgu yaptı.

Başbakan Erdoğan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun bu nedenle paniğe kapıldıklarını belirten İMO, iktidar kanadından gelen tepkileri ise şöyle değerlendirdi:

“İkizdere kararının ardından iktidar kanadından gelen tepkilerin ortak noktası “boşa akan suların değerlendirilmesine engel olunduğu” şeklinde olmuştur. Suların boşa aktığı yargısına neden olan şey ise uluslararası su tekellerinin bu alanı henüz tam anlamıyla ranta çevirememiş olmasıdır. Oysa ki sularımız iddia edildiği gibi boşa akmamaktadır. Sahip olduğumuz zengin bitki örtüsü, ormanlar, akarsulardan beslenen doğal yaşam, bitki ve hayvan çeşitliliği, tarım faaliyetleri, içme ve kullanma suyu ihtiyacı suyun boşa akmadığının kanıtıdır.

Bunları görmeyen ya da gördüğü halde bilmezden gelenler, aslında topyekûn yaşama karşı gelmektedir.”

Açıklamanın son bölümünde şu ifadeler yer buldu: “İMO olarak, HES‘lere karşı yaşam haklarını savunan herkesin yanında olmaya ve bunun için gerekli her türlü hukuki, teknik desteği vermeye devam edeceğimizi; iktidar üyelerinin “yaşadığı rahatsızlığın sürekli kılınması için” verilen mücadeleleri desteklediğimizi bir kez daha dile getiriyoruz.”