05 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/43

 Kızıl Bayrak'tan
Sınıfın birleşik mücadele ihtiyacı ve
bazı girişimler üzerine
Kürt sorununa düzen içi çözüm arayışları sürüyor
Ankara’daki işbirlikçiler emperyalist/siyonist güçlere ‘kalkan’ olma yolunda
Sermayeye kaynak emekçiye
sefalet bütçesi!.
“Alaattin’i katledenlerden
hesap soracağız!”
Polis katlediyor
yargı aklıyor!.
İzmir Sendikalar Birliği Çalıştayı gerçekleşti
İzmir Sendikalar Birliği ve hareketin ihtiyaçları
Katılımcılarla sınıf hareketi ve İzmir Sendikalar Birliği
üzerine konuştuk
Akdeniz Çivi işçileri sendika hakkı için direnişte!.
Mutaş’ta fabrika işgali sona erdi!
Satışa geçit vermemek için mücadele barikatlarına!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Kasım Ayı
Toplantısı Sonuçları
BETESAN işçisi
direnişin simgesi..
BETESAN direnişinin sesi Taksim’de yankılandı
İşçi ve emekçi hareketinden..
Zam soygunu toplu taşımayla devam ediyor
6 Kasım eylem ve
etkinliklerinden.
YTÜ’de yaşananlar üzerine..
BP’nin suç ortağı Halliburton.
Türban, kadınlar üzerinde baskı ve köleliğin simgesidir…
“Zorunlu din dersleri
Hapishaneler düzenin aynasıdır
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ankara’daki işbirlikçiler emperyalist/siyonist güçlere ‘kalkan’ olma yolunda…

Saldırı planına karşı halkların
birleşik direnişi!

Emperyalist güçlerin vurucu gücü NATO’nun şefleri, 19 Kasım’da Portekiz’in başkenti Lizbon’da yapılacak uğursuz zirveye hazırlanıyorlar. “Yeni konsept” tartışmalarına sahne olması beklenen zirvenin önemli gündem maddelerinden birini, Türkiye topraklarına kurulması planlanan “Füze kalkanı” oluşturacak.

Füze kalkanı kurulmasıyla ilgili tartışma yeni olmamakla birlikte, son günlerde iyice yoğunluk kazandı. Konunun 19 Kasım’a kadar gündemdeki yerini koruması bekleniyor. Zira Pentagon’daki savaş baronları ile Ankara’daki NATO tetikçileri bu konuda henüz anlaşabilmiş değiller. Özellikle İran’ın kuşatılması noktasında ortak bir plan oluşturmakta halen güçlük çekiyorlar.

Amerikan uşakları sefil çıkarları için pazarlık yapıyor

Ankara’daki Amerikancı rejimle onun icra kolu AKP hükümetinin füze kalkanı tartışmalarından hoşnut oldukları söylenemez. Zira bir yandan Pentagon-Brüksel merkezli savaş kundakçılarının isteklerini yerine getirmek istiyorlar, fakat öte yandan İran gibi etkili bir bölgesel güce karşı ABD safında yer almanın, böylece bu ülke ile geliştirilen ticari ilişkilerden elde edilen milyarlarca dolardan vazgeçmenin çıkarlarına ters düştüğünü de biliyorlar.

Bu arada dini siyasi rant için kullanan AKP hükümeti ayrıca, “İslamcı İran’a karşı ABD-NATO safında” açıktan yer almanın tabanda yaratabileceği tepkiden de çekiniyor. AKP’nin “kemikleşmiş” tabanı her ne kadar “kulluk” zihniyeti ile güdülmeye müsait kıvama getirilmişse de, İran’a karşı pervasızca tetikçilik yapılmasını hoş karşılamayabilir. Bunun için Tayyip Erdoğan’la müritlerini tereddüde düşüren en önemli faktörlerden biri, tabandan gelebilecek olası tepkilerdir.

Görüldüğü üzere 60 yıldan beri NATO, demek oluyor ki ABD emperyalizmi adına tetikçilik yapan Ankara’daki işbirlikçilerin, füze kalkanı projesi konusundaki tereddütleri, bölge halklarını hedef alan saldırganlığa karşı olmalarından kaynaklanmıyor. Zira halkları hedef alan saldırganlığa karşı olsalardı, Afganistan’da, Kosova’da, Lübnan’da, Afrika’da NATO emrine asker göndermezlerdi. Tetikçilerin temel kaygısı, İran’a karşı füze kalkanına ev sahipliği yapmanın ekonomik ve siyasi riskleridir. 

Savaş kundakçıları sıkıştırıyor…

Füze kalkanı planı karşısında Ankara’daki işbirlikçilerin tereddüde düşmesi bile, emperyalist efendiler tarafından hoş karşılanmıyor. Bu nedenle AKP hükümetini tereddüde düşüren sebepleri iyi bilen Washington’daki savaş kundakçıları, dört koldan basınç uygulayarak “mazeret” kabul etmeye niyetli olmadıklarını hissettiriyorlar. Hem Obama yönetimi adına konuşanlar hem emperyalist ABD rejimine “akıl hocalığı” yapan zatların yazıp çizdikleri, füze kalkanına savaş baronları tarafından özel bir önem atfedildiğini kanıtlar niteliktedir.

Konuyla ilgili ilk haberi İngiliz Daily Telegraph gazetesi “sızdırdı”.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Savunma Bakanı Robert Gates’in, kapalı kapılar ardında Türk yetkilileri füze kalkanını kabul etmesi için uyardığını bildiren Daily Telegraph, adını açıklamadığı “üst düzey bir ABD’li yetkiliye dayandırdığı haberinde, “Türk hükümetine, NATO’nun teklifini reddederse Batı ile ilişkilerinin ciddi şekilde zarar göreceği söylendi” şeklinde yazdı.

Doğrudan yapılan baskıların yanı sıra, medya aracılığıyla hem resmi hem “sivil” güçler tarafından, füze kalkanının neden Türkiye topraklarına kurulması gerektiğini gerekçelendiren vaazlar da dikkat çekmektedir.

Bunlardan biri, savaş baronlarının Ortadoğu politikasını oluştururken dikkate aldığı kişilerden olan “siyaset bilimci” Ian Lesser. “Atlantik ötesi eğilimler” konu başlıklı araştırmanın sonucunda hazırlanan raporun tanıtımı için geçen günlerde İstanbul’a gelen bu zat, konuyla ilgili yayınladığı makalede, Türkiye’nin İran’dan gelebilecek balistik füzelerin tehdidi altında olduğunu iddia ederek, füze kalkanının “iyi bir savunma” olacağını vaaz ediyor.

Makalesinde Amerikan yönetiminin İran’ın kısa ve orta menzilli füze programlarının hızlı geliştiği tespitine vardığını yazan Lesser, “İran’ın giderek artan stratejik erişimi en başta Akdeniz, Güney Avrupa ve Körfez bölgesinde hissediliyor. NATO’nun güney müttefikleri, özellikle de Türkiye, korunmasız durumda. Yeni füze savunma mimarisi, bu kısa menzilli riskler üzerinde durmayı hedefliyor” ifadesini kullandı.

“Yeni düzenlemenin, başta Türkiye olmak üzere NATO’nun güney müttefiklerine daha gelişmiş bir koruma ve stratejik güvence sağlayacağı” zırvasını ortaya atan sözkonusu zatın ifadeleri, Pentagon şeflerinin ağzından çıkmış gibidir.

Füze kalkanıyla ilgili açıklamalarda bulunan bir diğer etkili isim ise, ABD Dışişleri Bakanı’nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Philip Gordon oldu.

Rusya ziyareti sırasında gerçekleştirdiği röportajda, “Türkiye’nin füze savunma sistemi projesine katılmayı reddetmesini yorumlar mısınız?” sorusu üzerine, “Türkiye’nin bu projeye katılmayı reddettiğini söylemek doğru değil” şeklinde yanıtlayan Gordon, Tüm NATO ülkelerinin, füze savunma sistemlerinin Avrupa’daki NATO güçlerinin korunmasına katkı sağlayabileceğini kabul ettiğini söyledi.

ABD’nin “aşamalı uyarlanabilir yaklaşım” adını verdiği bölgesel füze savunması projesinin NATO misyonu olarak benimsenip benimsenmeyeceği konusunun tartışılmaya devam ettiğini belirten adı geçen görevli, “Ne Türkiye, ne de bir başka ülke buna katılmayı ya da destek vermeyi reddetti” diye konuştu.

Bu tablodan da anlaşıldığı üzere, özelde İran’ı kuşatma altına alacak, genelde ise tüm Ortadoğu halklarını tehdit edecek olan füze kalkanının Türkiye topraklarına kurulması konusu, savaş kundakçılarının temel meselesi haline gelmiştir.

Hal böyleyken, Ankara’daki tetikçiler açıktan planı reddetme cesareti gösteremiyor ancak kaygılı olduklarını emperyalist efendilerine ifade ediyorlar. Görünen o ki, Pentagon’un şefleri, 19 Kasım’a kadar, Ankara’daki işbirlikçileri istenen kıvama getirecek planı uygulamak amacıyla sefer olmuş durumdalar. 

Bölge halkları bu uğursuz saldırı planını bozmalıdırlar!

Öncelikle İran, genelde ise bölge halklarını hedef alan bu saldırgan plan uygulanırsa, Ortadoğu üzerindeki kara bulutlar daha da yayılacaktır. Füze kalkanı, silahlanma yarışını kışkırtmakla kalmayacak, savaş tehdidini de had safhaya çıkaracaktır. Öte yandan, Türkiye başta olmak üzere bölgedeki gerici rejimler, oluşturulmak istenen durumu,“güvenlik” adı altında, işçi sınıfıyla emekçiler üzerindeki baskı ve sömürüyü daha da yoğunlaştırmanın fırsatı olarak değerlendireceklerdir.

Emperyalist/siyonist güçlerin NATO şemsiyesi altına sığınarak uygulamak istedikleri bu plan, bölge halklarının geleceğini pervasızca tehdit ediyor. Kurulması halinde halkları birbirine boğazlatma riskini arttırmakla kalmayacak, emekçiler üzerindeki baskı ve zorbalığı daha da yoğunlaştırmak için kullanılacaktır.

Bölge halkları, geleceklerini güvence altına almak istiyorlarsa, emperyalizme, siyonizme ve her türden suç ortaklarına karşı meşru-militan mücadeleyi yükseltmek durumundadırlar. Emperyalist/siyonist güçlerin saldırı tehdidinin bölgesel boyutta olması, halklar arası dayanışma ve eylem birliğini geliştirmek, diğer bir ifadeyle enternasyonal dayanışmayı yükseltip bölgesel direnişi örmek için de uygun bir zemin hazırlamaktadır. Bölgenin ilerici-devrimci güçleri, bu direnişi örme sorumluluğuyla  karşı karşıya bulunuyorlar.